17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZ RAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 Hakan Şensoy, klasik müzikte Türkiye’nin dünya çapındaki müzisyenlerinden biri, sıra dışı bir violonist ve benim varlığıyla gurur duyduğum arkadaşımdır. Sohbeti de kemanı kadar esaslıdır. Yıllar önce ondan duyduğum ve başına gelmiş sandığım, çünkü öyle anlattığı bir olayı anımsadım dün. Telefona sarıldım, “Hani sen Bebek’te otururken bir labradorun vardı da, komşunun da tavşanı… ” diye başladım. Şaşırdı, Hakan. Evet semt doğruydu; ama köpeği değil, kedisi vardı. Komşu doğruydu; ama tavşanı değil, hamster’i vardı. Birden fark ettim ki, belleğim bana oyun oynuyor. Belirsiz bir yer ve zamanda dinlediğim bir fıkrayı, onun başına gelmiş de anlatmış gibi anımsıyorum! Denizde kum, Hakan’da bilgelik. “Hiç önemli değil” dedi. “Benim başıma gelmiş gibi yazabilirsin!” Sözünü dinliyor ve belki de bildiğiniz bir fıkrayı, sizlere onun öyküsü olarak aktarıyorum: Hakan Şensoy’un Bebek sırtlarındaki apartman bahçesinde beslediği labrador cinsi, dünya tatlısı bir köpeği vardır. Yandaki villada oturan komşunun ise çok sevdiği ve bahçesinde beslediği beyaz bir tavşanı. Labrador öyle iyi huyludur ki, çoğu zaman serbest takılır ve gel zaman git zaman, tavşanla bile ahbaplık kurmayı başarır; iki hayvan gayet iyi anlaşmaktadır. Geç vakit biten konserden döndüğü bir kış gecesi, Hakan için kâbusa dönüşür. Kovadan boşalırcasına yağmur yağar ve şimşekler çakarken eve zar zor varan Hakan, arabadan inerken köpeği tarafından karşılanır. Labrador sırılsıklamdır ve ağzında çamurlu, beyaz bir şey taşımaktadır. Bir de ne görsün? Hayvanın ağzındaki o çamurlu beyazlık, sızlayarak, komşu dehşet içinde devam eder: “Ölse iyi… Öldü diye bahçeye gömdük, zaten. Ertesi sabah bir de baktık yuvasında bembeyaz, dimdik oturuyor!” Konuyla ilgisi yok elbette, ama aklımın şaşkın bilgisayarı bu fıkradan palamarı çözüp, Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı gök gürültülü ve şimşekli mektuba bağlandı nedense… Düşünün ki araştırmacı yazar Atilla Oral’ın “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” adıyla kitaplaştırdığı (ilgiyle okuyacağım) 21 sayfalık bu mektup, 1617 Ağustos 1931 tarihinde, Yalova’dan yazılmış ve o gün bugündür sansürlenmiş. Sansürcüler, daha Atatürk yaşarken mektubu gizlemekle yetinmemişler, tahrif etmişler ve zaten Atilla Oral da mektubun kopyasını, Uluğ İldemir’e ait çöpten çıkarılıp müzayedeye konulan belgeler arasında bulmuş. Atatürk’ün kendine özgü, görkemli bir öfkeyle kaleme aldığı mektuba baktığınızda, daha o zamanlar El Ezher mezunları TTK tarihçileri var. Daha Atatürk ölmeden başlamış Cumhuriyet devrimlerine karşıdevrim hazırlıkları, Türk yurttaşlığına karşı Osmanlı kulluğunu diriltme çalışmaları. Anımsayın: Atatürk’ün gerçek ses tonunun, özgün görüntülerinin saptanabildiği belgesel film bobinleri de bir bakkal dükkânından çıkan çöpler arasında bulunmuştu! Anlaşılan, Atatürk’ün ölüsü bile titretiyor karşıdevrimcileri ve hâlâ ve dehşetle. Çünkü biliyorlar ki, dünya tarihinde tüm devrimlerin karşıdevrimi yüzyıl içinde (Hedef 2023!) yapılır, ışığı söndürüldü sanılır. Ama o ışık sönmez. Yıllar geçer, elli geçer, yüz geçer, önünde durulmayacak bir çoğunluğun aydınlığı olarak geri gelirler. “Devrim, yaşamın tatile çıktığı zamandır.” ANDRE MALRAUX Devrimin Beyaz Tavşanları Fotoğraf : AL AR F ERSEN ‘Halkın Partisi’ Olmak SONRA DA Sonbaharlardan sonra da sonbaharlar gelir bazen kışlar bitmez yazlar gelmez parklarda sıkışır baharlar Cumhuriyet Halk Partisi’nde BaykalSav koalisyonu, partinin genel seçimlerde aldığı yüzde 26’lık oy oranının “düşüklüğünden” yola çıkarak Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde kalması koşuluyla parti meclisini değiştirmeyi hedefleyen bir olağanüstü kurultay toplamak üzere atağa kalktılar. Somut bir dille ifade edilmemesine karşın amaçları Genel Başkan’ı kendilerine yakın kişilerle çevreleyerek edilgenleştirmek. Karşıtlar, CHP’nin yeni yönetiminin giriştiği, partiyi “Halkın Partisi”ne dönüştürerek hayatın dayattığı yeni koşullara uydurma girişimini kabullenmiyorlar. CHP’nin son seçimlerdeki görece başarısızlığını bu dönüştürme çabalarına bağlıyorlar. Daha önce başka sosyal demokrat partiler de benzer darboğazlardan geçmiş, benzer direnişler ve zorluklarla karşılaşmıştır. Buna en somut örnek Almanya Sosyal Demokrat Partisi’dir (SPD). SPD 1869 yılında Eisenach’ta toplanan ilk kongresinden 1959 yılındaki Bad Godesberg kongresine kadar gerçekleşen tüm “program kongrelerinde” kabul edilen programlarında söylem olarak “işçi sınıfı partisi” kavramını ileri sürmüştür. 1959 Bad Godesberg Programı ile birlikte SPD “emekçi sınıflarla birlikte orta sınıfların da çıkarlarını savunan halkın partisi” olduğunu ilan etmiştir. Bu dönüşüm kolay olmamış, birçok sosyalist üye partiden ayrılmıştır. Bu dönüşümle birlikte SPD’ye seçmen ilgisi artmış, programın kabul ve ilanından 10 yıl sonra yapılan seçimlerde aldığı oy oranı yüzde 42.67’ye ulaşan parti Hür Demokrat Parti ile koalisyon yaparak II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez iktidara gelme başarısını göstermiştir. 19491969 yılları arasında yapılan Federal Meclis seçimlerinde partilerin elde ettiği oy oranları şöyleydi: 1949 Hıristiyan/Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) yüzde 31.01 Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 29.22 Hür Demokrat Parti (FDP) yüzde 11.92 1953 CDU/CSU yüzde 36.36 SPD yüzde 28.84 FDP yüzde 9.54 1957 CDU/CSU yüzde 50.19 SPD yüzde 31.75 FDP yüzde 7.71 1961 CDU/CSU yüzde 45.32 SPD yüzde 36.22 FDP yüzde 12.77 1965 CDU/CSU yüzde 47.59 SPD yüzde 39.28 FDP yüzde 9.49 1969 CDU/CSU yüzde 46.09 SPD yüzde 42.67 FDP yüzde 5.77 CHP gibi uzun muhalefet yıllarında toplumun geniş kesimlerine yabancılaşmış, örgütü büyük ölçüde devingenliğini yitirmiş bir siyasal yapılanmanın dönüşümü kolay değildir; zaman gerektirir. Böyle bir partinin kendini yenilemeden, yenilenmeyi içselleştirmeden iktidar olma şansı yok denecek kadar azdır. CHP’lilerin bugün yapması gereken “kurultaycılık” oynamak değil, toplumun somut istemleri doğrultusunda yenileşmeyi hızlandırmak, eskisinden çok daha fazla çalışmak, yaratıcı olmaktır. N O K T A S I ‘ G ’ ağır bir kırlangıç olur geçersin kendi bulutlarının üzerinden ayrılıklardan sonra da ayrılıklar gelir bazen konuşacak bir şeyi kalmayan masalara kalırsın bir gelincik gibi durur kırmızıda zamanlar ağır bir kırlangıç olur geçersin kendi yıkıntılarının üzerinden AHMET KADRİ ERGİN komşunun tavşanından başka bir şey olmayıp, üstelik ölüdür! Köpeğinin tavşanı boğazladığını düşünen Hakan’ın eli ayağı kesilir. Komşunun yüzüne nasıl bakacak, nasıl papaz olmayacak, en önemlisi köpeğini bir misillemeden nasıl kurtaracaktır? Hızla düşünür ve cinayeti örtbas etmeye karar verir. Köpeği eve sokar, ölü tavşanı ağzından alır, güzelce yıkayıp çamurlarını temizler. Elinde tavşanın ölüsü, göğün korku filmlerindeki gibi gürleyip şimşeklerin çaktığı o kâbus gecesi, gizlene saklana komşu bahçeye geçip, hayvanın cesedini yuvasının kapısına diker. Tekrar eve döner, labradoru alır, o yağmur altında bir arkadaşına götürüp bir haftalığına ortadan “yok” eder. Cinayet neredeyse mükemmel, Hakan şoku atlatmış, vicdanıyla baş başa kalmıştır. Aradan iki gün ya geçer ya geçmez, bir Bebek kahvesinde komşusuna rastlar. Adamın hali perişandır. Niye perişan olduğunu gayet iyi bilen Hakan, yapmacık bir ilgiyle hatırını sorar. Allak bullak komşu, başını umutsuzlukla sallayarak “Sorma! Tavşanım öldü…” der. Hakan, “Vah, vah, öldü mü?” diye şaşırmaya çalışırken vicdanı K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Bir Anadolu Aydını: lhan Selçuk Bir yıl olmuş İlhan Selçuk’tan ayrılalı... Daha doğrusu, adeta kara sevdaya dönüşmüş bir Cumhuriyet tutkusunun dur durak bilmeyen savunmasında sonsuz dinlencesine çekileli.. Aradan onca yıl geçmesine rağmen hâlâ Cumhuriyeti savunmak! İnanılır gibi değildi. Yedi düvele diz çöktüren bir destanın esenliğine koca bir ömrü adamak ise dayanılır gibi değil... Ve aynı destanın her zamankinden daha fazla savunulması gerektiğini görerek yaşarken kara sevdalısıyla vedalaşmak, tanımlanabilir gibi değildi... tı. Bunu kavrayamadan, sabahın köründe evinden alınmasındaki asıl amacın, o karanlık “niyet” dışında bir başka nedeni olabilir miydi? ‘Yurt’ diyebilmek İlhan Selçuk’a göre Anadolu insanının farkı, dili, dini, ırkı, kültür kökeni ne olursa olsun, yaşadığı topraklara hep birlikte “yurt” demelerinden ve yaşadığı kentte “hemşeri” olmalarından gelir... Anadolu aydını da işte bu çağlara uzanan birlikteliğin en görmüş geçirmişidir. Nitekim her türlü ırkçılığa; yani Türkçülüğe, Kürtçülüğe, Ermeni ya da Rum şovenizmine ve diğer tüm “soy” kuramlarına karşı olmasının temelinde işte bu “Anadolu gerçeği” yatar. Anadolu aydınının tarihsel görevinin de hangi kültürden olursa olsun, ırkçılığın bölücü politikalara alet edilmesine karşı geleneksel direnişini sürdürmek olduğuna inanır. Örneğin dışa bağımlı Türk kapitalisti ile dışarıdan desteklenen Kürt ağası, sömürgeciliğin ve bölücülüğün ortak yandaşlarıdır. Ne amaçla olursa olsun bunlardan birini diğerine yeğlemeyi ise Cumhuriyetle birlikte Anadolu aydını da reddeder.. Saygıyla uğurlandı O dayanılmaz günün ertesindeki sayısız yazıyı anımsıyorum. Fikirlerine en karşı çıkanlar bile “İlhan Ağabey”lerinin ardından en samimi söylemleriyle üzüntülerini belirttiler… Hatta onu “darbeci” diye yargılayanları “haklı” bulanlar da Türki Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ye’nin düşünce dünyasına katkılarını en içten sözlerle selamladılar. Peki neydi “herkes”in İlhan Abisi olmasının sırrı; neydi en aykırı görüştekilerin bile saygıyla yolcu edişlerindeki büyük giz? Çünkü İlhan Selçuk, sözcüğün tam anlamıyla ve tarihsel derinliği içindeki tam karşılığıyla, ödünsüz bir “Anadolu aydını”ydı. Kimi kucakladıysa, Anadolu insanına duyduğu güveni ve bağlılığı onda gördüğü için kucakladı; kime kızdıysa, yine Anadolu insanının değerini bilmemesine içerledi. Kimseyi kırmadı; kimseye kin tutmadı; kimse için kötü düşünmedi ve kimseye düşmanlık beslemedi.. bu nedenle onu tanıyanlar, “darbeci” denilmesine şaşırmakla kalmadılar, “niyet”i sorgulamaktan kendilerini alamadılar… Çünkü Anadolu aydınındaki tarihsel erdemin Mevlana’lardan, Yunus Emre’lerden, Hacıbektaş Veli’lerden ve onların evladı Mustafa Kemal’lerden geldiğini kim bilir kaç kez yazmış ‘Anadolu Müslümanı’ Benzer şekilde her türlü dinciliğin de Anadolu’nun yaşanmışlık gerçekleriyle asla bağdaşmadığını belirten İlhan Selçuk’un, bundan ötürü köktendincilerce hedef haline gelmesi, tarihsel birliktelikleri anımsatmasındaki kararlılığından ötürü değil midir? Yazılarının çoğunda vurguladığı “Anadolu Müslümanı” kavramı, bu coğrafyadaki beraberlikleri özümsemiş ve yaşamla bütünleştirmiş, aynı nedenle de Cumhuriyeti sahiplenen “laik” bir İslam kültürünü tanımlar. Evet, İlhan Selçuk, özüyle ve sözüyle ödünsüz bir Anadolu aydınıydı. Bu nedenledir ki ABD’nin, AB’nin ve hatta Suudi kesiminin yandaşları ya da ortakları günümüzün sözde aydınlarıyla kol kola girerken İlhan Abi’nin elini bile sıkmaktan korktular, çekindiler. Şimdi ölümünün birinci yılındayız. Bininci yılında bile her kültür ve inançtan Anadolu insanının yüreğinde yaşamaya devam edecek; Anadolu aydınlarının piri olmayı sürdürecek... Tıpkı Pir Sultan Abdal gibi... HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] 1/ Lenf bezi 1 kanseri. 2/ Bir göz rengi... 2 Üçlü ya da 3 dörtlü gruplar 4 halinde birbi5 rinin içine geçebilecek bi 6 çimde yapıl 7 mış sehpa ta 8 kımı. 3/ Turnabalığı bü 9 yüklüğünde, eti lez 1 2 3 4 5 6 7 8 9 zetli bir balık... Kon 1 T E L K A R İ A ya ilinde bir baraj. 4/ 2 U C A B İ Ç EM Vurgun yiyen bir 3 R E Y H A N GO dalgıcın iyileşmesi 4N T A R A T O R için, tekrar indirilA O mesi gereken aynı 5 U L E M A 6S A R A A R İ F su derinliği... Bir gıK U Z MO da maddesi. 5/ Eli 7 O K R A B işe yatkın, becerik 8 L A P A Z li... Kayısı, erik gibi 9 P O T O L O J İ meyvelerin kurutulmuşu. 6/ Resmi bir erkek ceketi. 7/ Kalın bükülmüş sicim... Japonya’da, dinsel törenlerde okunan dua. 8/ Hayvanlara vurulan damga... Esen, sağlam. 9/ Pokerde aynı renkten beş karta verilen ad... Kalın kabuklu ve çekirdekli bir portakal türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yaşama işlevlerinin çok zayıfladığı, derin ve sürekli patolojik uyku durumu. 2/ Dağkeçisi... Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâğıdı belirtme. 3/ Bir cins ince ve sık dokunmuş patiska... “Doktor ”: İlk James Bond filmi. 4/ Teyze, dayı, hala ya da amcanın erkek çocuğu. 5/ Halk şairi... Alın ya da boynuzla vuruş. 6/ Bir nota... Halk dilinde nisan ayına verilen ad. 7/ Mert, kalender ve babacan kimse... Yükselme, yücelme. 8/ Bir savaşı yönetme sanatı. 9/ Ayak direme... Gemileri bağlamada kullanılan, üç ya da dört kollu halat. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle