17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 2 HAZ RAN 2011 PERŞEMBE 2 dernek, bir parti yok! Ama yüzlerce insanımız böyle bir suçlama ile tutuklanmış, cezaevlerine atılmış!.. Üç yıldır mahkemelerde sorgulanıyorlar, gereken yanıtları veriyor ve tahliye edilecekleri günü bekliyorlar! Adalet “Sen şu suçu işledin” diyemiyor; bir belge, bir kanıt, inanılır bir şey gösteremiyor! Günler, aylar, yıllar geçiyor... Yukarıdaki mektupta “Bunların faillerinin yakalanması ve suçları tespit edilerek cezalandırılması bütün toplumun, hepimizin yararınadır” denilmiş... Ama durup dururken, hiçbir şekilde suçu kanıtlanmamış insanlara ceza verilmesini istemek, her şeyden önce insanlığa da, gerçek adalete de aykırıdır; böyle bir şeyi söyleyebilmek ürkütücüdür. Okurlarımdan mektuplar, telefonlar alıyorum. Hepsinde aynı yakınma! Bunca insan, hangi suçu işlemiş, Ergenekon örgütüne nasıl üye olmuş ya da üye sayılarak hapishanelere atılmış!.. Niye aylar yıllar geçmiş, bu konuda herhangi bir karara varılmamış! Bu böyle sürüp gidecek mi; üç yıl, derken beş, derken on! Bana ilgili mektubu gönderen okur suçluların tespit edilerek cezalandırılmasını istiyor! Evet cezalandırılsın; suçları varsa, adalet önünde ispat edilebilmişse!.. “Ergenekon” adının böyle yanlış işlere alet edilmesi de büyük bir haksızlık; tarihe karşı, Türk ulusunun kutsal saydığı bir destana karşı!.. Darbe, darbe, darbe!.. Kim yapmış, ne zaman yapmış, yanıt yok! Binlerce sayfa iddianameler var. Hepsi kanıtsız, hepsi yakıştırma!.. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Liderler ve Biçemler... Küreselleşmenin dönüştüremediği “dünya köyü” ile letişim Teknolojisi’nin (IT) yaratamadığı “bilgi toplumu”nun kısa öyküsü; dünyalıya özgürlük, sınırsız refah ve mutluluk vaat eden 21. yüzyılın, karamsar yorumu böyledir. Sakın, umudunuzu yitirmeyin. Nereeeden nereye geldik! Biraz daha sabır. Bozkurt GÜVENÇ emokratik olsun olmasın liderlik, hemen her yönetimde aranan bir görev ve yetenek; biçem ise, beğenelim ya da beğenmeyelim, her birey ve kişide var olan temel kişilik özelliğidir. Liderlik, toplumları ve kurumları uyum ve birlik içinde yönetme, yönlendirme sanatı ise; biçem, toplumsal ilşkilerimizde sergilediğimiz bir kişiselliktir. Divan geleneğinde “üslubu beyan ayniyle insan”, bugünün Türkçesiyle, “konuşma kişiliğin aynası” demişler. Sözle dışavurulan liderlik ile biçem arasında ilişki var(mı?)dır. Konu güncel olduğu kadar tarihidir. Sufi bilgeler, öğrencilerini seçerken, “Hele biraz konuş ki seni tanıyayım” derlermiş. Modern yöneticiler de, yazılı sınavlardan sonra görüşme yaparlar, adayın kişiliğini yakından tanımak için. GrekRoma ve Bizans geleneğinde, belagat ve hitabet, iyi eğitim görmüş olmanın ölçütü sayılırmış. Yöneticilerin seçiminde Çinliler yazılı sınava, AngloSaksonlar mülakata öncelik verirler. Sözün özü eğitim felsefesinin ünlü 3A (okumA, yazmA, say Kanıtsız Suçlama Olurmuş Demek! “Yaşanan usulsüzlükleri, yapılan hataları ve yanlışları, hak ihlallerini görmezden gelmeden, bir yandan bunları eleştirirken, öte yandan bu soruşturmanın ülkemizin geçmişindeki bazı karanlık olaylarla, askeri vesayet sistemi ile, darbeler ve bilinen bilinmeyen darbe teşebbüsleriyle hukuk önünde de hesaplaşması için tarihi bir fırsat olarak anlamlı ve önemli olduğunu düşündüm. Soruşturma ile ülkemizin geçmişindeki bazı karanlık olayların açığa çıkarılması ve darbe teşebbüslerinin ve bunların faillerinin yargılanması ve suçluların tespit edilerek cezalandırılması da bütün toplumun, hepimizin yararınadır.” Bu, bana gönderilen bir mektuptan ilginç bulduğum bir parça! Üç yıldır sürdürülen bir dava var, daha doğrusu birçok dava var... Hiçbiri sonuca bağlanmadı. Yüzlerce yurttaş cezaevlerinde bekletiliyor, hem de çok güç koşullarda... Hasta olanlar var, zaten hasta olup da hastalıkları ölüme doğru gidenler var! Bunları kamuoyu biliyor, tanıyor. Başlıca suçları bir asker darbesinden yana olmak, savcıların, bazı partizan gazete yazarcıklarının deyimiyle, “Ergenekon”a üye olmak! Sanki bir dernek ya da parti var, adı Ergenekon; gitmişler bu derneğe üye yazılmışlar! Oysa Ergenekon adlı bir cemiyet, bir D mA) becerilerine, günümüzde araştırmA ve konuşmA eklenmiştir, Halk ozanı sözün biçemini, gizini, gizemini şöyle anlatır: Sözünü bilen kişinin Yüzünü ağ ede bir söz, Sözü pişirip diyenin İşine sağ ede bir söz. Söz olur keser başı Söz olur kestirir başı, Söz olur ağulu başı Bal ile yağ ede bir söz. Kişi bile söz demini Demeye sözün kemini, Şu dünya cehennemini Sekiz uçmağ ede bir söz. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” deyimi kuşkusuz daha da yaygındır. Dinleyen, söze değil, işe, eyleme bakar ama sözün biçemine duyarlı kalır. Söz ebelerinden, lafazanlardan pek hoşlanmaz: “Çok mal haramsız çok laf yalansız olmaz” der. Aynı mealde “Adın ne Reşit, bir söyle iki işit” ya da “Dinleyen söyleyenden arif olsa gerek” denmiştir. Yerine duruma göre sözler, özgün deyimlerimiz vardır; sanki saymakla, söylemekle bitmez. İletişim kavramı, sözün karşılıklı bir ilişki olduğu anlamına gelse de; medya sözü binlere, milyonlara iletirken, karşılıklık karşıtlığa dönüşür. Biri söyler binler dinler. Gerçi medya kanalları, dengeyi sağlamak için ‘interaktif” siteleri kurup “bize yazın, sorun derler” ya, hatlar kitlendiği, servis kotaları aşıldığı, zaman kalmadığı gerekçesiyle ya da otodenetimden geçemediği için, sunucuların laptop (kucak)’larına geldiği söylenen binlerce ileti sözün sahibine ya açık oturuma ulaşmaz. Modern sonrası bu gerçek, çoğu liderleri aynasız bırakırken izleyicinin sabrını taşırır. “Şimdi kısa bir ara, aman bizden ayrılmayın” işaretiyle patlayan ses bombasının gürültüsüyle uyanan izleyici, elindeki aletle medya mahallesinde gezintiye çıkar; çaresiz kalınca düğmeye basar, gürültülü kalabalıktan kaçıp özlediği yalnızlığına sığınır. Küreselleşmenin dönüştüremediği “dünya köyü” ile İletişim Teknolojisi’nin (IT) yaratamadığı “bilgi toplumu”nun kısa öyküsü; dünyalıya özgürlük, sınırsız refah ve mutluluk vaat eden 21. yüzyılın, karamsar yorumu böyledir. Sakın, umudunuzu yitirmeyin. Nereeeden nereye geldik! Biraz daha sabır. Günün yahoo’sundan yıllar önce, ne demiş gün görmüş atalarımız: Bu da geçer yahu! Futbolcu... “Trabzonspor ile aramıza ne yapmak istediler?.. Girmek istediler... Ee bizim damat Trabzonsporlu...” “Yaşaaaa...” “Hanım Beşiktaşlı...” “Bravoooo...” “Dünür Samsunspor...” “Nurooolll...” “Enişte Pendikspor, yenge Siirtspor, dayı Manisaspor, amca oğlu Antalyaspor, yeğen Karagümrükspor, gelin Konyaspor, amcazade Gaziantepspor, cicianne Tokatspor... ” “Yaşaaaaa...” “Kayınvalidem?...” “........?” “Dardanelspor...” “Bravoooo....” “Kimin de kimin takımıymış bu takım?..” “Sizinnnn...” “Hah... Ne yapacağım ben şimdi Trabzonsporlu olarak?..” “Gol atacaksınnn...” “Hayır, stat yapacağız bir nevi...” Aslında üçüncü sınıf futbolcu kimliğini siyasete uyarlıyor. Sıkışınca tekme atıyor, çelme takıyor, sinir bozuyor, olmadı bel altına vuruyor, rakibin şortunu indiriyor... Küfrediyor... Tek oyuncu kendisi; forvet, defans, orta saha, golcü ve kaleci... Aynı zamanda hakem... Topu kaptırınca mağduru oynuyor, sakatlandı numarası yapıyor, yerlerde kıvranıyor, sedye geliyor, doktor yetişiyor... Tribündekiler “Muhtıra yedi” derken... O kalkıp koşuyor... Bugünlerde bağırmasının sebebi?.. Birisi bir şey yapmış gibi yapıyor aslında... Tribünlere oynuyor... “Şimdi ben adeta neyim?...” “Trabzonsporluuuu...” “Hah... Ey gafiller benim ile Trabzonspor arasına giremezsiniz...” “Yaşaaaaa...” “Şimdi nereye gideceksiniz?...” “Eveeeee...” “Hayır sandığa gideceksiniz, bizim aramıza giren şu gafillere ders vereceksiniz, öyle değil mi?..” “Eveeeeettt.” Bir de bize “Milleti aptal yerine koyuyorsunuz” diyorlar... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle