19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul B Edirne Y Kocaeli B Çanakkale B İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon Y Giresun Y B Ankara 16 20 21 19 24 24 23 16 18 16 13 14 17 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B PB PB PB PB PB Y PB Y PB Y Y Y 16 17 12 26 26 25 24 26 22 22 18 18 11 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki PB Stockholm PB Londra Y AmsterdamPB Brüksel Y Paris Y Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte Y Madrid B Viyana PB 19 14 19 21 25 25 22 22 18 22 18 23 17 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y Y PB PB PB Y Y PB Y Y Y PB PB 15 15 21 22 26 15 27 25 18 15 18 27 26 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Trakya, Doğu Karadeniz, Güneydoğu Anadolu’nun doğusu ile Erzincan, Tunceli, Bingöl ile Batı Karadeniz’in iç kesimleri yağışlı geçecek. Hava sıcaklığı Trakya dışında tüm yurtta 3 ila 5, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu ile Orta Karadeniz’in iç kesimlerinde 6 ile 8 derece artacak. 8 MAYIS 2011 PAZAR TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Mayıs GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Olacak şey değil de demeyin, oluyor işte. Başbakan Ilgaz eteklerindeki PKK saldırısında yaralanan polisi hastanede ziyaret etmiş. Bugün ne hikmet yumurtlayacak diye hastane kapısında bekleyen habercilere; “Meydan boş değil” buyururken bir de ek yapmış: “Meydanı teröristlere, çetelere bırakmayız. Bunu onlar da görecek!” Bugüne dek gördüklerimizin ayrıntılarını ne siz sorun ne de biz söyleyelim. Dağdaki, ovadaki teröristlerin, örneğin Ilgaz saldırısını yapanların kısa sürede yakalanıp cezaevine gönderildiklerini görmedik. Ama ortam demokratik eleştiriye elverişlidir diye yola çıkanların bir sabah erken saatte evlerinde, çoluk çocuklarının önünde Ergenekon adı verdikleri ne idüğü hâlâ belirsiz terör örgütü üyesi diye polislerce derdest edilip Silivri’ye hapsedildiğine tanık olduk. İki yıl, üç yıldır içeride yatanların Zulümhane şikâyetlerine zulüm uygulayıcılarının verdiği karşılık; her birini yatakları ile tuvaletin yan yana olduğu tek kişilik hücreye kapatmak oldu. Yaklaşık iki yıl önce ilan ettiği Kürt açılımı ile yandaş yalaka esnafının Nobel barış adayı gösterdiği RTE’nin, sorunun çözümündeki başarısızlığı ise liste oldu, günlük, bağımsız gazetelerde yayımlanıyor. RTE’nin Kürt açılımı sanki Pandora’nın kutusu. Kürt açılımı açıldıkça içinden terörü çözeceğim derken terör örgütü ile siyasal uzantısı Barış ve Demokrasi adındaki ne barışa ne de demokrasiye hizmet etmeyen partiye güç veren olaylar çıkıyor. RTE iktidarı Türkiye’den kaçıp Mahmur Kampı’nda yaşayan on binlerce Kürt’ün dönmesini sağlarsa Kandil’deki terör yığınlarını da dağdan indireceğini sandı. İmralı’daki terörist başının emri ile barış heyeti diye ülkeye dönenleri Habur kapısında neredeyse devlet protokolü ile karşılayacaktı. Hâkim ve savcıları ayaklarına göndermekle yetindi. PKK terörünü sonlandırmak için İmralı’daki ile görüşmelere girişti. Avukatlarına özel deniz aracı tahsis edilen ve İmralı’da el bebek gül bebek yaşayan terörist başı ise infazını engelleyen sözde gerekçeye göre soruna çözüm arayışlarına yardım edeceği yerde, örgütü ve siyasal uzantısı partiyi yönetmeye başladı. Bir zamandır medyanın artık katillerin başı demediği İmralı’daki cani de sorunun çözümünde çaresizlik içinde çırpınan, pusulasını şaşırmış hükümeti tehdit ediyor: Önce BDP’ye; “Kendinize güveniyorsanız Yemen’deki, Tunus’taki örnekleri görüyorsunuz. Ben sizi tutmam” diye yol gösterdi. Sonra avukatları aracılığıyla RTE’ye; “Ya seçimden hemen sonra 15 Haziran’da benimle anlamlı müzakere başlar ya da büyük savaş başlar, kıyamet kopar” diye haber gönderdi. BDP’nin önde gidenleri de Ilgaz saldırısı günü “daha kötü şeyler olacağını” müjdeleyen, Mısır ve Suriye’deki gibi olası isyanın işaretlerini verdi. BDP’nin bağımsız milletvekili adayları ise siyasal ve toplumsal isyana dönüşen kargaşanın başlangıcını, seçimlerden çekilebilecekleri olasılığını sürekli söyleyerek gündemde tutuyorlar. Açık seçik bütün kanıtlarıyla ortada. Demokrasiye değil, bal gibi isyana oynuyorlar. Başbakan, olaylara ve eleştirilere “Teröristlere meydanı bırakmayacağız” diye yanıt veriyor. Bir iki ses dışında olan bitenleri adeta tribünden izleyen siyaset dünyası, demokratik hak arayışlarından isyana dönüşen eylemlere neredeyse kayıtsız kaldığı izlenimini verecek ölçüde yabancı duruyor. Meydanlarda siyasal ve toplumsal olağanüstü gelişmeleri irdeleyecek, görünen tehlikeye karşı ses getirecek açıklamalar yapacakları yerde… Allah’ın adını başka amaçla sen kullandın, ben kullandım diye kayıkçı kavgası yapıyorlar. “Allahaşkına bırakın bu anlamsız kavgayı” diyecek söz sahibi, etkili ve siyasal erdem sahibi bir kişi de yok ortalıkta! Başbakan’ın meydanı teröriste bırakmayacağını içeren sert açıklaması artık kof bir laftan öteye anlam ifade etmiyor. Hükümetin ikinci adamı Bülent Arınç’ın BDP’ye seslenirken “Akıllarını başlarına alsınlar” diyen sert uyarısının da kıymeti harbisi yok! Oysa sözün değeri kalmadı. Zira açılım açıldıkça öyle açılımlar gösteriyor ki; Başbakan’ın, Başbakan Yardımcısı’nın sert açıklamaları İmralı’daki ile PKK ve siyasal uzantılarının bir kulağından giriyor öteki kulağından çıkıyor. İmralı konuşuyor. PKK iletişim ağı çalışıyor. Mesaj açık: “Yola devam!” Bu yıl Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 50. yılı. 1960’ların başında, savaştan yenik ve yıkık çıkmış Almanya’nın genç işgücüne ihtiyacı vardı. Türk gençlerinin de işe. Arz ve talep buluşunca, kadın erkek on binlerce Türk, trenlere doluşarak gurbete gitti. Ellerinde eski bavullarla. Arkalarında sevdiklerini bırakarak. Trenlerden indiklerinde Almanya’nın dört bir yanında fabrikalara yerleştirildiler. İşleri garantiydi garanti olmasına. Ama en ağır, en emekyoğun işlerdi onlara verilen. Kimi gündüz tuvalet temizledi, kimi gece bekçilik yaptı. Kimi fabrikalarda çikolata paketledi, kimi Mercedes üretti. Aylarca, yıllarca gruplar halinde ‘heim’larda (yurtlar) yattılar. Kimi ilkokul mezunuydu. Elinde Bir Bavul Kiminin ancak okuma yazması vardı. Dil bilmedikleri için, tavuk taklidi yaparak istediler yumurtayı. El bileklerini işaret ederek sorabildiler saatin kaç olduğunu. Almancayı konuşamazken araba kullanmayı öğrenip ehliyet aldılar hemen. Para biriktirip ilk aldıkları eşya, ne çamaşır ne de bulaşık makinesiydi. Her şeyden önce otomobil sahibi oldular. Yılda bir aylık izinlerini aileleriyle geçirebilmek için.. O arabalara doluşup aktılar memleketlerine her yaz. Gelişleri hep büyük heyecandı Anadolu kasabalarında. Küçüklere oyuncak, büyüklere kıyafet taşıdılar yıllarca. Bolca da çikolata! Hep dalga geçtik bavul yüklü arabalarına bakıp, ‘Almancılar gelmiş’ diye. Tüylü şapkalarla taklitlerini yaptık. Onlar gülüp geçti büyük olgunlukla. Almanya’nın ‘asgari ücreti’ne çalıştılar yıllarca. Yine de liraya çevirince iyi para ediyordu. Gidiş amaçları belliydi. Hem kendilerinin hem de geride bıraktıklarının geçimini onlar sağlayacaktı. Dişlerinden tırnaklarından arttırarak biriktirdiler maaşlarını. Ne eğlence bildiler ne de sosyal hayat. Her ay havale gönderdiler Türkiye’ye. Tek sefer aksatmadan. Yüz binlerce aile o paralarla geçimini sağladı. Çocuklar o paralarla okudu. O paralarla işyerleri kuruldu yurdun dört bir yanında. Sadece Almanya’yı değil, Türkiye’yi de o işçiler besledi, o işçiler kalkındırdı. O cesur ve çalışkan işçilerden biri de annemdi. 1972 yılında elinde bir bavulla trene binerken 19 yaşındaydı. İki gün önce 58 oldu. 39 yıldır mekik dokuyor o gurbet hattında. Bugün Anneler Günü. Onu ve tüm fedakâr anneleri gönülden kutluyorum. Çimento Çiçekleri... Bahar geldi... Yandaki arsaya ağaç diktiler, dört katlı... Tabelasını yazmışlar: “Çam Apartmanı...” Kavak Apartmanı... Meşe Apartmanı... Söğüt Apartmanı... Sonra çiçekler: Gül Apartmanı... Lale Apartmanı... Manolya Apartmanı... Eskiden orası ağaçlıktı... Yeşil alan olan yere, sitmit dinlemeden ve tabii ki rüşvet vererek, sıra sıra, aynı tip, çirkin mi çirkin evler yaptılar, yapışık... Sonra da isim koydular: “Koru Sitesi...” Betona, ağaçların, çiçeklerin adını koydukları gibi... Ağaca, çiçeğe de zaten beton niyetine bakıyorlar... Bu yüzden park görünce akıllarına bina “dikmek” geliyor... Kavaklığı kesip dikiyorlar: “Palmiye Evleri...” Ve bu çirkin şehirler bizim... Kimliksiz... Özensiz... Kişiliksiz... Şu adres: “Gül Apartmanı, Selvi Sokak, Bahçelievler...” Hangi şehir derseniz, fark etmez... Altına herhangi bir şehrin adını yazın... Gidip bulur... Çünkü tüm şehirlerde bahçesi kalmamış bir “Bahçelievler”, ağaç olmayan bir “Selvi Sokak”, çiçekliksiz bir “Gül Apartmanı” vardır... Cevap bile gelebilir: “Gonca Apartmanı, Çınar Sokak, Çamlık Mahallesi...” Gidin alın... Betonarme ağaçlar içindeyiz... Çimentodan çiçekler... Bahar geldi ya... Yeşil alana “Çam Apartmanı”nı diktiler... Erdoğan’ın dört yıl gecikmeli şikâyetini yerinde buldu, başsavcı vekili oldu HSYK tesadüfleri sever LHAN TAŞCI ANKARA Üsküdar savcısıyken HSYK yedek üyeliğine seçilen, ardından önce Üsküdar Başsavcı Vekilliği’ne sonra da İstanbul Anadolu Başsavcı Vekilliği’ne atanan Celal Avar’ın terfilerinin ardında ilginç bir tesadüf çıktı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın avukatı Ayşe Betül Özer, Ergün Poyraz’ın “Musa’nın Çocukları Tayyip ve Emine”, Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün ise “Caligula Saralı Cumhur” isimli kitaplarından yaptığı kimi alıntılarla, Başbakan’a hakaret edildiği iddiasıyla Temmuz 2010’da şikâyetçi oldu. Başbakan’ın şikâyetiyle ilgili soruşturmayı yürüten Üsküdar Savcısı Avar, kitaplarla ilgili bilirkişi görevlendirdi. Ardından 7 Mart 2011 tarihli iddianameyi düzenleyerek, Poyraz ve Küçük hakkında Türk Ceza Yasası’nın 125. maddesinde düzenlenen “hakaret” suçundan dava açtı. Kitaplardan paragraflar alıntılanan iddianamede, Poyraz ve Küçük hakkında ayrıca memnu haklarının yasaklanması da istendi. Avar tarafından düzenlenen iddianame, Üsküdar Sulh Ceza Mahkemesi tarafından da kabul edildi. Poyraz ve Küçük’ün Üsküdar 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarına 29 Temmuz’da başlanacak. Başbakan’ın şikâyeti üzerine dava açan savcı Avar, 17 Ekim 2010 tarihindeki HSYK üyelik seçimlerinden Adalet Bakanlığı’na ait olduğu belirtilen listeden kurula yedek üye seçilmişti. Poyraz ve Küçük hakkında davayı açmasından iki hafta sonra da 29 Mart’ta Üsküdar Başsavcı Vekilliği’ne atandı. Avar’ın, HSYK 1. Dairesi’nin kararnamesiyle, 3 Ma AB balonu yerde kaldı AB Genel Sekreterliği’nin, 9 Mayıs AB Günü çerçevesinde Türkiye’deki AB üyesi ülkelerin diplomatik temsilcileri için 3 balonla havadan Kapadokya turu yapılması öngörüldü. Ancak sabah erken saatlerde havanın rüzgârlı olması, balonların yerden kalkmasını engelledi. Devlet Bakanı Egemen Bağış “Bugün burada sepetin içine belki giremedik ama balonun içine girdik. Bizim, Avrupa Birliği sürecimize benziyor” dedi. Bağış, STK’ler ve büyükelçilere yaptığı kahvaltıda “Türkiye 12 Haziran’dan sonra 3 yıllık seçimsiz bir sürece giriyor” demesi hükümetin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresini 7 yıl olarak gördüğünü ortaya çıkardı. (BAHADIR SELİM DİLEK) Baştuğ’a iki ödül ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (ÇGC) 2010 Yılı Basın Yarışması’nda gazetemiz Adana Bürosu muhabiri Yusuf Baştuğ, iki ödül birden aldı. Baştuğ, “Araştırmaİnceleme” dalında “Biyolojik Mücadele” ve “Spor Haberi” dalında da “Mavi Şimşek Çakacak” adlı haberleriyle ödül aldı. ÇGC’nin yarışmasında Erol Şennur (haber), Tahsin Cem Ülker (haber fotoğrafı), Ziya İpek (röportaj), Düzgün Coşkun (güncel yazı), Ramazan Şanıvar (spor röportajı), Zeki Çağlar Kaya (spor fotoğrafı), Şahin Çoban (sayfa düzeni), Hüseyin Sungur (spor sayfa düzeni), Erden Karaoğlu (TV haberi), Çağlar ÖztürkTahsin Cem Ülker (TV görüntü), Vural Köse, Ali Güreli, Mehmet Şahin, Kenan Kutay, Mehlika Bilen, Aliye Gültekin ve Ahmet Akgün de özel ödül aldılar. yıs’ta ise İstanbul’da yeni oluşturulan Anadolu Başsavcı Vekilliği’ne getirilmesi dikkat çekti. Ergenekon davası kapsamında 4 yıldır tutuklu bulunan Poyraz’ın avukatı Hüseyin Buzoğlu, kitapla ilgili 2 ay içinde şikâyette bulunulması gerekirken bu sürenin üzerinden 4 yıl geçtikten sonra dava açıldığına dikkat çekerken, “En dikkat çeken husus, savcının kitabın yayın tarihi ile yayıncının ikameti ve bu bağlamda yetkili savcılığı incelemeksizin Üsküdar’da dava açabilmesidir” değerlendirmesini yaptı. ADADA ENTEGRASYON ZOR Rumlar, Türklerle yaşamak istemiyor LEFKOŞA (AA) Kıbrıs Rum kesiminde yapılan kamuoyu yoklamasına göre, her 10 Rumdan 6’sı Kıbrıslı Türklerle birlikte yaşamayı zor görüyor. Fileleftheros gazetesinde, Rum tarafındaki Marfin Laiki Bank ve RAI Consultants tarafından düzenlenen “Kıbrıs (Rum) Barometresi”nde Kıbrıs sorununa ilişkin sonuçlar yayımlandı. Barometre sonuçları, Rum kamuoyunun 2010 yılındaki görüşlerinin değişmediğini gösterdi. Bu yıl yapılan çalışmada, müzakerelerden bir sonuç çıkmayacağı görüşünde olanlar yüzde 72. “Kıbrıs sorunu çözümsüz kalırsa 20 yıl içerisinde ne olacağı” sorusuna, katılımcıların yüzde 55’i “durumun bugünkünden daha kötü olacağı”, yüzde 26’sı “aynı kalacağı”, yüzde 14’ü de “iyileşeceği” görüşünü belirtti. Rumların yüzde 77’si Türkiye ile AB arasında imtiyazlı ortaklık kurulmasından yana görüş belirtti. “Rum yönetiminin Türkiye’ye veto kullanması gerekip gerekmediği” sorusuna ise katılımcıların yüzde 83’ü “veto kullanması” gerektiği yanıtını verdi. 10 öğrenciye, 5 otobüs polis Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yıllardır bitiremediği metro inşaatı Ulaştırma Bakanlığı’na devredildi. Devir teslim töreni için seçilen Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin önündeki metro durağına gelmek isteyen 10 ODTÜ’lü öğrenci, 5 otobüs dolusu polis tarafından durduruldu. “Ulaşım hakkımız satılamaz”, “Gökçek elini cebimizden çek” sloganları atan, ıslık ve alkışlarla eylem yapan öğrencilerin önüne barikat kuran ekipler, törenin bitmesinin ardından çekildi. ODTÜ metro istasyonunun önüne gelen eylemci grup ulaşımın öğrencilere ücretsiz hale getirilmesini istedi. (Fotoğraf: AA) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle