26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MAYIS 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA PAZAR YAZILARI 15 ‘Goetheanum’ sanki bir uzay gemisi ornach, İsviçre’nin Basel kentinin güneyinde yeşiller içinde bir kasaba. Trenden iner inmez tepelerden birinde betondan, şekilsiz gri dev bir yapı hemen dikkati çekiyor. Oraya gitmek isteyenler istasyonun önünde bekleyen otobüse biniyorlar. Az sonra hareket eden dolu otobüste, en arka sırada oturan üç yaşlı kadının dışında hep kentli giyimliler var. Zor anlaşılan bir köylü şivesiyle konuşan bu üç kadından başka ağzını açan yok. Otobüsteki dışarlıklı yolcular nedense hep birbirlerine benziyor. Giyimleri gibi yüzleri de renksiz. Çoğunun saçlarına ak düşmüş, kadınlar makyajsız, suskunlar, arada sırada fısıldaşıyorlar. Gülümseyen yok. Sırtları dimdik, başları hafif kalkık öyle oturuyorlar. Yol tepeye doğru yükseldikçe yeşiller arasında ikişer katlı villalar dikkati çekiyor. Çoğu tek renkli, şekilsiz, asimetrik, evlerin köşeleri yok. Yukarıdan vadiye bakan o dev yapıyı andırıyorlar. Otobüs az sonra duruyor. Suskun yolcular iniyor. Çayırlarla kaplı tepenin doruğunda insanları ezecekmiş gibi yükselen yapıya “Goetheanum” diyorlar. Yakından baktığınızda başka bir dünyadan gelmiş, az sonra havalanacak uzay gemisini andırıyor. Öğle yemeğinin ardından içine girip bir gezmeli. Durağın hemen karşısında iki katlı yapı da şekilsiz. Üst kattaki büyük lokanta dolu ve sessiz. Yere iğne düşse sesi duyulabilir. Masalarda oturanlar otobüsle gelenleri andırıyor. Kayar gibi sessizce dolaşan garson kızlardan birinin getirdiği tepside fırında tuzsuz beyaz peynirli yulaf, yanında haşlanmış yeşil lahanayla birkaç dilim kabak ve sütlaç benzeri pirinçli bir şey var. Yemeğin görünümü pek ağız sulandırmıyorsa da, çok sağlıklı olmalı. Fakat sebzeye biraz tuz gerek. Masa o kadar sessiz ki, insan öteki uçta duran tuzluğu istemeye çekiniyor. Birbirleriyle sohbet edenler arasında içtenlik yok gibi. Tüm salonda coşku ve gülme de yok. Az sonra insanlar, sanki bir yerden emir gelmiş gibi aynı anda kalkıyor. Hesabı alan garson kız: “Konferansın öğleden sonraki bölümü on beş dakika sonra başlayacak da” diyor. Az sonra yüze yakın STUTTGART insan Goetheanum’a çıkan dar yolda karınca dizisi örneği yürüyor. En iyisi peşlerinden gitmek. Köşesiz dev yapı yanına AHMET ARPAD sokuldukça daha bir tuhaflaşıyor. Pencereler, kapılar da köşesiz, yuvarlak. Koridorlar, salonlar, merdivenler ve tavanlar da alışılmış değil. Her şey hüzün ve iç sıkıntısı veriyor. Yemekten gelenler salona giriyor, büyük kapı arkalarından kapanıyor. Rudolf Steiner’e inananlar şimdi antroposofik toplumun Dornach’taki merkez binasında kendi dünyalarında... Stuttgart’taki Waldorf Astoria sigara fabrikasının sahibi Emil Molt 1919’da I. Dünya Savaşı’nın ardından yeni bir insan tipinin yaratılması gerektiğini düşünür. Bunun için de eğitim anlayışının değişmesi zorunludur. Rudolf Steiner’in desteğini alan Molt ilk Waldorf okulunu Stuttgart’ta kurar. Steiner’in düşünceleri doğrultusunda oluşacak irade, duygu, düşünce bütünlüğünü sağlayarak bilinci geliştirecek ve kişinin benliğini özgürleştirecek bir eğitimi hedefler. Bugün dünyada binin üzerinde Waldorf okulu olduğu söyleniyor. Ancak son yıllarda Almanya’da Steiner öğretisi ve Waldorf okulları karşıtı televizyon ve kitap yayınları da dikkati çekmeye başladı. Daha çok zengin çocuklarının devam ettiği okulların şeffaf olmadığı, öğretmenlerinin çekim sırasında nedense konuşmaktan kaçındığı bu yayınlarda görülüyor. Karşıtların özellikle üzerinde durduğu konular, şu günlerde 150. doğum günü kutlanan Rudolf Steiner’in yapmış olduğu antisemit ve ırkçı (siyah karşıtı) açıklamalar. Antroposofi hareketinin Nazilere olumlu bakan üst düzey yöneticileri ile savaş sonrasında harekete katılan eski Nazilerin isimlerini yazar Peter Staudenmaier de belgelerle kamuoyuna sundu. Almanya Yahudileri Merkez Konseyi ile İsviçre Yahudileri de Waldorf okullarındaki antisemit gelişmelerden haberdar olduklarını açıkladılar. Michael Grandt “Kara Kitap” adlı eserinde Steiner’i bir okkültist olarak tanımlıyor... Akşamüstü Dornach’taki tepeden tren istasyonuna indiğinizde kendinizi yine alıştığınız dünyada hissediyorsunuz. www.ahmetarpad.de Rusya’yı nasıl işgal etmiştik! A BD’nin, velev ki NATO ile beraber olsa dahi, son Libya müdahalesine karşı çıkan Rusya Federasyonu, Amerikan yerel basınındaki portmanto yazarlar tarafından sıkça eleştirilir oldu. Rusya’ya “Sen bizim işimize karışma, kendine bak!” diyenler, “Bu Rusya, zaten komünist SSCB’yken de böyleydi azizim” kızgınlığıyla kaleme sarıldı. Latincesiyle, perturbatio animi, yani kafa karışıklığı bir süreliğine gırla gitti... Rusya’ya veryansın edenler arasında bir de ne görelim, Detroit basınında şu iddia bile ortaya atıldı: “Ne var yani?!” deniyordu, “Libya bir şey mi, biz bir zamanlar Rusya’yı da işgal etmiştik!” Rusya’nın işgalinden haberimiz yoktu; meğer gerçekmiş... Evet, ABD ordusu Rusya’yı 1918’de kuzeyinden işgal etmişmiş. Bu bilgiye sahip olup malumatfuruş kesildiğimiz sıra, Purdue Üniversitesi’ne 6 saat mesafedeki Detroit kentine gideceğimiz tuttu. Detroit’e giden ana karayolunda aracımızı sürerken, Rusya’da şehit olan Amerikan askerleri için düzenlenmiş mezarlık ve anıta ait tabelayı görmeyelim mi, merakımız iyice depreşti, direksiyon kırdık. Detroit kentinin, TruvaTroy adıyla anılan bir uzak mahallesindeki White buzlar üzerinde savaşacaktır. Gerçekten, Chapel mezarlığında kutup ayısı heykeli Soğuk Savaşı saymazsanız, tarihe geçen ziyatretçileri karşılıyordu. Bu heykel, yaşanmış tek sıcak AmerikanRus savaşı 1918’de, I. Dünya Savaşı’ndan hemen budur. Sıfırın altında 50 derecede süren bu sonra Başkan Woodrow Wilson’un özel savaşlarda her iki taraftan ciddi kayıplar emirle seferber ettiği 5 bin 500 asker adına verilir. Amerikan askeri zaten bu soğuğa buraya dikilmişti. Çoğunluğu, Detroit’in alışık değildir, birçoğu kaskatı kesilip bulunduğu Michigan eyaletinden celb olduğu yerde donakalır... O sırada, edilmiş askerlerin oluşturduğu bu birlik, tasarlandığı gibi yapılacak Amerikan büyük bir gizlilik içinde Amerikan desteği, hem savaş sonrasında ABD’de donanması tarafından Rusya’nın Kuzey görülen Büyük Kriz yüzünden, Kutbu’na yakın bir bölgesine çıkarılmıştı. Güya ABD TROYDETROIT hem de Wilson’un başkanlığı yitirmesiyle gecikir. Ancak işin Genelkurmayı Pentagon her acıklı tarafı şudur ki, Pentagon şeyi tasarlamış olmalıydı, ne dahi gönderdiği askerleri var ki askerlerin kutup unutmuştur! Polar BearsKutup soğuğunda buz üzerine adım Ayıları adı verilen bu harekâtta, attıkları andan itibaren tam 8 ay MAHMUT Rusya’yı işgal eden Conilere 8 onlardan haber alınamadı. ABD ŞENOL ay boyunca bir selam dahi ordusu 85. Piyade Taburu gitmez... Amerikan askerlerinde olarak adlandırılan bu askeri artık moral sıfırdır! Kendi başlarına birlik, güya, kuzey istikametinden bırakılmış, terk edilmişlerdir. Oraya hareketle Moskova’ya kadar gidecek ve o gidenler sonra hatırlanmış ve tam iki yıl sırada “komünist devrim yapan geçince insanlıktan çıkmış hallerde buzlar Bolşevikleri” tepeleyecekti. Amaç hür arasında bulunmuşlardır. Birçoklarının dünyayı komünizmden korumaktı. Amerikan tugayının Rus topraklarına adım bugün ele geçen not ve hatıra defterleri, Michigan’daki Troy kasabasındaki müzede atıp, adım adım ilerlediğini duyan sergileniyor; acıklı sözler var içlerinde: Moskova’daki kızıllar hemen toparlandı, “Biz, Amerikan demokrasi ve hürriyeti bir milis kuvveti oluştu. Lenin’in onayıyla için buraya geldik, ama unutulduk, terk yola çıkan bu birlik Amerikan askerleriyle edildik” diye yazmışlar. Rusya işgalinde olanların son tanığı, geçenlerde hayatını 102 yaşında kaybeden Harrold Gunns adlı Amerikan piyadesinin anlattıkları tüyler ürperticidir. Onun aktardıklarıyla, resmiaskeri belgeler arasından bir film çıkaran yapımcıyönetmen Pamela Peak’ın “Voices of a Never Ending Dawn” adlı belgesel yapıtı geçen yıldan ödülleri toplarken, bu hikâye tekrar gündeme oturmuştu. Emmy Film Ödülü’ne layık görülen belgesel, bir insanlık dramı olarak karşımızdadır. Ancak, hâlâ “Haydin Rusya’yı işgal ediyoruz” diye gönderilmiş 5 bin 500 askerden tek tük geri gelenler dışındakilerinin hikâyesini ne yazık ki, kimse hatırlamaz. Hatta Beyaz Saray’a merhaba diyen ünlü isimlerinden Kennedy, Nixon, Reagan gibi başkanlar bile tarihin bu kenarda köşede kalmış olayından habersizdir. 200 bin dolar gibi mütevazı bir bütçeyle çekilmiş olan belgeseli bulursanız, izleyiniz! Böylece, ConilerinYankee’lerin “rejim değiştirmek, demokrasi ve hürriyeti bir ülkeye taşımak” uğruna oraya buraya asker göndermekteki bugünkü ısrarının evveliyatını seyrediniz. [email protected] D Nazi çalışmaları aleyhinde açılan davalar arttı Könisghofer tarafından adı vusturya ulusal geçen yazının kendi internet basınındaki haberlerde, sayfasından kaldırıldığı Avusturya’da Nazi duyuruldu. Kendisine ait çalışmalarını yasaklayan internet sayfasında ırkçı, kanuna muhalefetten açılan yabancı ve Müslüman davaların sayısının arttığı düşmanı açıklamalar yaptığı iddia ediliyor. Avusturya iddia edilen Königshofer’in Adalet Bakanlığı verilerine ve FPÖ Genel Başkanı Heinz Avusturya Sosyal Demokrat Christian Strache tarafından Partisi (SPÖ) milletvekili partiden ve milletvekilliğinden Johann Maier’in istifaya çağrılması Yeşiller açıklamalarına dayanarak Partisi milletvekili Karl duyurulan rakamlara göre, Öllinger tarafından talep 2009 yılında Nazi edildi. “Tirol ya da Türol” çalışmalarını yasaklayan başlıklı şiirsel anlatımla yasaya muhalefetten dolayı Avusturya’nın Türol 531 dava açılmışken 2010 eyaletinin nasıl Türkleştiği yılında bu sayı yüzde 39.5 konu edilmektedir. Doğu’dan artışla 741’e yükseldi. Naziler gelen İslam ve Türk göçünün lehinde çalışmalar “beşik emperyalizmi” ve yapmasından dolayı “Doğu göçünün ülkeyi işgal” aleyhlerinde dava açılan insan ettiği belirtilerek sayısı 2009 ve 2010’da aynı “Fabrikatörlerin isteğiyle” kalırken 2009 yılında 46 gelen “Sahra dini olan kesinleşmiş davanın olduğu İslamın anayasaya aykırılığı belirtildi. Bu sayının 2010 Tirol’de sorun yılında 45 olduğu, kesin kararla sonuçlanan bu tür dava yaratmaktadır” ifadeleri yer almakta. sayısının son on yıl içerisinde Anlatının devamında “Tirol verilen kararların iki katına milletinin sağlığına çıktığı belirtildi. kavuşmasının sekiz ilacı” Basına yansıyan haberlerde bölümünde Türk ve sonuçlanan Nazi Müslümanların çalışmaları V YANA düşmanca aleyhinde açılan söylemlerden davalarda yetkili nasibini alırken mahkemeler Avusturyalı sol tarafından para politikacıların da cezasından hapis saldırılardan muaf cezasına kadar KADİM ÜLKER tutulmadıkları çeşitli cezaların görüldü. Solcuların verildiği de “Seçmenlere karşı belirtildi. SPÖ milletvekili aptallaştırma yöntemine Maier, açılan davaların süre başvurdukları” savunulan içerisinde kapatılma oranının yazıda Hıristiyanların da yükselmesinin ise kaygı verici “Kendinden emin İslama olduğunu belirttikten sonra, karşı zavallılar” olarak davaların neden devam betimlendiği dikkat çekti. ettirilmeyip de kapatıldığının Tirol’deki Türk, göçmen ve nedenlerinin ortaya Müslüman sorunu yirmi yedi çıkarılması gerektiğini başlıkta toplandıktan sonra sözlerine ekledi. Maier “Tirollüler uyanın” Avusturya’da özellikle Türk, çağrısında bulunulan, “Halkın Roman ve Yahudi istemine bakılmaksızın düşmanlığının da arttığına fabrikatörlerin isteğiyle dikkat çekti. gelen Türklerle” başlayan 14 Diğer taraftan ise Avusturya’nın en eski gazetesi kıtalık şiir “Sefahatınız ve açgözlülüğünüzden dolayı Wiener Zeitung’un haberine memleketi Türkiye’ye göre, Avusturya Yeşiller kaybettiniz” sözleriyle Partisi aşırı sağcılığıyla tanınan Avusturya Özgürlükçü bitirildi. Yeşil milletvekili Karl Öllinger, FPÖ Partisi (FPÖ) milletvekili içerisinde ırkçı ve Nazilerin Werner Königshofer’i yeniden canlanmasına Nazi çalışmalarını yasaklayan engel olmak isteyen yasaya yasaya muhalefetinden muhalif olayların “istisnai dolayı istifaya çağırdı. Avusturya’nın Tirol eyaletinin olaylar olmadığını” da ifade etti. Wiener Zeitung’un Türklerin eline geçeceği haberine göre savcılık kastedilerek kaleme alınan tarafından konuyla ilgili ırkçı yazının başlığının “Tirol ya da Türol” olduğuna dikkat araştırma başlatıldığı duyuruldu. çekilirken milletvekili A ‘Kırmızı güller’ ülkesinde İ sveç, Paskalya Bayramı tatilinde Magnus’la karşılaşınca daha da yaz sıcaklarını doya doya yaşadı. moral buldum. Magnus, Sol Parti’nin Çayır çimenlere sere serpe uzanan Malmö’deki merkezinde İsveçliler, güneşin tadını çıkardı. karşılaştığım, yaşlı kuşaktan, Şimdi leylak mevsimidir. İsveç’in kendisini hâlâ “komünist” olarak adıyla özdeşleşmiş kırmızı güllerin tanımlayan bir İsveçli. İsveç Sol açmasına zaman var daha... İşçilerin, Komünist Partisi, Sovyetler emekçilerin bayramı 1 Mayıs günü, Birliği’nin dağılmasından sonra, coşku içinde tören alanına doğru adındaki “komünist” sözcüğünü ilerlerken hava yine güneşliydi. Çoğu çıkardı, Sol Parti olarak kaldı. Ancak, insan, o günün özel bir anlamının Magnus, partililerin, olduğunun ayırdında değildi. milletvekillerinin gözünün içine baka Güneşlenen bir anne, bir eliyle baka, “Ben komünistim” diyor. salıngaçtaki çocuğunu sallarken diğer Çoktandır Magnus’tan söz etmek eliyle okuduğu kitabın sayfalarını istiyordum, fırsat bugüneymiş... çevirmeye çalışıyordu. Bir grup Dünya işçi ve MALMÖ “kara kafalı” (yabancı), parkın emekçilerinin 1 bir köşesinde, vur patlasın çal Mayıs Bayramı’nı oynasın havasında mangal bağıra çağıra, yelliyordu. Caddeler, yollar emperyalistlere söve insan doluydu. Aynı söve kutladıktan kaldırımlarda, aynı yollarda sonra, Magnus’la ALİ HAYDAR yürüyorduk; ama farklı birlikte, NERGİS dünyaların insanlarıydık sanki. omuzlayabildiğimiz Birden yüzüm asıldı. Bu denli kadar bayrak ve eğitimli bir toplumun, bu ölçülerdeki flamayı alarak, konuşa konuşa duyarsızlığına şaştım. Tören alanına partinin yolunu tuttuk. Aklımdaki girerken, Latin Amerikalı grupların kışkırtıcı soruyu yolda Magnus’a trampet gürültüleri eşliğindeki sordum: “Magnus, bu yılki 1 Mayıs dansları da olmasa karamsarlığım kutlamalarına katılım az değil sürecekti. Ne coşkulu insanlardı şu miydi?” Latin Amerikalılar... Çoğu henüz Magnus’tan, “He, öyleydi; bu İsveç çocuk denecek yaşlarda. Gülüyorlar, toplumu zaten...” diye başlayan bir oynuyorlar. Bayrakları, flamaları yanıt vermesini bekliyordum. Beni onlar taşıyor. Yürüyüş düzenini şaşırttı: “196570’li yıllarda, İsveç’te, sağlıyorlar. Megafonla slogan atarak Vietnam savaşı kitleler halinde katılımcıları coşturuyorlar... Çoğu protesto edilmeden önce Malmö’de İsveç’te doğmuş, İsveç toplumunun bir adam vardı. Elinde, ‘Vietnam durağan değer yargılarıyla büyümüş. savaşı bir insanlık ayıbıdır, kınıyorum’ Ancak, yüreklerindeki sevinç ateşi yazılı bir pankartla, tek başına dinmemiş. Ülkelerindeki kötü olduğuna aldırmadan cadde cadde, yönetimlerden kaçıp gelen sokak sokak dolaşıyordu. Savaşa annelerinden, babalarından aldıkları toplu karşı çıkmalar ondan sonra toplumsal inanç yanarcalarını başladı... 1 Mayıs’ın, yüz binlerin (meşalelerini) söndürmemişler. katılımıyla kutlanması elbette ki çok Üzerlerinde, Ortadoğu insanının görkemli olurdu. Ancak, umursamazlığı, din eksenli katılımcıların sayısının az olması, sınırlanmışlığı yok... Gösteri alanında seslerinin duyulmadığı anlamına gelmez. Sayıları az da olsa, hükümetler, bu sesi duyar, duymak zorundadır. Şimdi, iktidarda sağcı parti var. O da bu sese kulak verir; vermek zorundadır. İsveç’in böyle bir geleneği var...” “Peki, Magnus” dedim; “Vietnam savaşına gösterilen duyarlılık, neden Irak’a, Libya’ya, Afganistan’a karşı da gösterilmiyor?” Magnus, sustu, yüzü gölgelendi. Bu kez, onu öfkelendirmeyi başarmıştım galiba, yanıtı çarpıcı oldu: “Tek kutuplu dünya anlamına gelen küreselleşme, toplumsal kuralları, sınıf bilincini, insanlık değerlerini yok etti. İnsanlar günlük çıkarlarının peşinden koşan ancak her geçen gün daha fazla ezilip sömürülmekten kurtulamayan yaratıklar haline getirildi. Küçüklüğünde, her 1 Mayıs’ta elinden tutup meydanlara getirdiğim oğlum, artık benimle gelmiyor. ‘Baba, bugün ekstra çalışmam, daha çok para kazanmam, evimin, arabamın taksitlerini ödemem gerek’ diyor. Bu hale getirildik...” McDonald’s’ın önünden geçiyorduk. Gençler, kuyruklarda uslu uslu hamburger sıralarını bekliyorlardı. Güneşin altında oturan genç bir anne, biberonla çocuk arabasındaki bebeğine mama yediriyordu... Magnus, sözlerini tamamladı: “İnsanlar, bu ayıbı aşmak, silkelenip ayağa kalkmak, yüzlerini yeniden kendi değerlerine çevirmek zorundadır. Aksi halde, zengin, fakir bütün toplumlar çürümeye yok olmaya mahkumdur...” Magnus’u partiye bıraktım, düşüne düşüne evin yolunu tuttum. Akşam oluyordu. “Kırmızı güller ülkesinde” bu 1 Mayıs da böyle geçti... [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle