19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 29 MAYIS 2011 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI sveç’teki stanbul’dan gitme kültür hazinesi tockholm’e otomo miz kadarıyla bir buçuk bille bir buçuk saat yıl önce göreve başlayan lik uzaklıkta ormanlık bir ve bir yıldır bu konuyla arazinin ortasında bir ma ciddi bir şekilde ilgilelikâne var. Biby Slott ola nen Büyükelçi Zergün rak anılan 1600’lü yıllar Korutürk’ün dışında dan kalma bina, tarihi ve Biby’deki eserlerle ilgikültürel açıdan İsveç’in en lenen olmadı. Bu aşamaeski tahta malikânesi ola da artık Ankara’nın da rak anılıyor. Gözlerden devreye girmesi kaçınıluzakta, içinde ne oldu maz görünüyor. Aksi halğunu çok az kişinin bildiği de topluca bir arada kobu malikâne bizler için runması anlamlı olan bu özel bir önem taşıyor. zengin koleksiyon speDuvarlarındaki 102 tablo, külatörlerin eline geçepadişah III. Ahmet’in İs cek ve Türkiye daha sonveç elçisine hediye ettiği ra belki bu eserleri tek tek kaftan ve diğer kıyafetler, toplamaya çabalayacak. Buna gerek kalmadan, Türk Odası, pirinç sehpa, halılar, kilimler ve sedi iki ülke arasında cicim riyle tarih hazinesine ev aylarının yaşandığı şu dösahipliği yapan malikâne nemde umarız Ankara gisanki daha çok Türk Mü rişimde bulunmakta gezesi olarak anılmayı hak cikmez. Böylelikle bir döediyor. Ancak bırakın nem Türkiyeİsveç araTürk Müzesi hayallerini sındaki ilişkileri yansıtan bu hazinenin bundan son eserlerle belki de ortak bir ra ne olacağı bile birden kurum bile oluşturmanın yolu açılır. İki ülke arabelirsizliğe büründü. Malikânenin ve eserle sındaki tarihi ilişkiler derin 230 yıldır sahibi olan yince Demirbaş Şarl’ı Celsing Ailesi’nin günü anmadan geçmek olmaz. Zaten bu koleksiyonun müzdeki mirasçıları olan dört kardeş bu hazineyi tarihi de yine ona uzanıyor. Bilindiği gibi Ruslar satmak istiyor. Eserler İsveç’in kültür karşısında bozguna uğrayan Demirbaş hazinesi saŞarl, sağ kalan yıldığından STOCKHOLM askerleriyle Ossatış izni için manlı’ya sığınuzun bir sümıştı. Demirreç yaşandı. baş’ın saray ile Kültür Bailişkilerini yakanlığı külnındaki hukuk tür kurumlaOSMAN İKİZ danışmanı Gusrının ve böltaf Celsing yüge belediyerütmekteydi. sinin görüşlerini aldı. Belediye ken Celsing Osmanlı toprakdi bölgeleri için önem ta larında kaldıkları süre şıyan bu kültür hazinesi içinde Türkçe öğrenmeyi nin devlet desteğiyle böl de başardı. Gustaf Celsing, İsveç’e gelerinde muhafaza edilmesini talep etti. Kültür döndükten sonra dışişleri kurumları da eserlerin eş bakanlığı müsteşarlığına siz bir kültür varlığı ol atandı. Kralın tavsiyesi duğunu savunarak yurt üzerine çocuklarının Türkdışına satışına izin veril çe öğrenmesini sağladı. Gustaf Celsing’in aynı adı memesini tavsiye etti. Bütün talep ve tavsi taşıyan büyük oğlu yelere rağmen hükümet 1750’de İstanbul’a elçi tamalikânedeki yazılı bel yin edildi. Oğul Gustaf gelerden oluşan arşiv dı Celsing’in 21 yıllık elçilik şında sözünü ettiğimiz görevi sona ererken yerine eserlerin yurtiçi ya da dı kardeşi Ulrik geldi. O da şı ayrımı yapmadan satı 1782’ye kadar İstanbul’da şına izin verdi. Bunca yıl kaldı. İşte Biby’deki eserdır özenle muhafaza edi ler iki kardeşin 32 yıl bolen Türk tarihiyle ilgili bu yunca İstanbul’da topladıkültür hazinesi şimdi sim ğı ya da ressamlara yapsarların eline geçme riski tırdıkları resimlerle, hediile karşı karşıya. Kulağı yelerden oluşuyor. Eserlerden birkaçı da, mıza çalındığına göre malikâneyi gezen, eserleri Demirbaş Şarl’a verilen inceleyen uluslararası mü borçları tahsil etmek üzezayede kuruluşları son re Stockholm’e gelen Közaşamaya hazırlanmakta bekçi Mustafa Ağa ve lar. Oysa günümüzdeki yanındakilerin burada yamirasçıların babası Fred pılan yağlıboya tabloları. rik von Celsing bu eser İstanbul manzaraları, sullere Türkiye’nin sahip tanların resimleri, Türk çıkmasını arzu ediyordu. Odası’ndaki eşyalar artık 1996 yılında malikâneyi kapıları sadece alıcılara gezmiş, Fredrik von Cel açık olan Biby’de mahzun kalmış yeni sahiplerini sing ile konuşmuştum. Fotoğraflı röportaj Mil bekliyor. liyet’te tam sayfa yayı[email protected] lanmıştı. Ancak bildiği 64. Cannes ve bizimkiler kdeniz’in billur mavisi, elmas pahası Côte d’Azur sahilleri her yıl olduğu gibi bu yıl da biz mevsimlik sakinlere cömertçe kollarını açmıştı. (Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?) İklim son 20 yılın muhtemelen en ılımanı, bakımağırlama (abartılmış güvenlik önlemleri hariç) son dönemin en keyiflisi, kadınlar her zamankinden daha güzel, erkekler her zamankinden daha yakışıklıydı… Hani yani biraz daha zorlasak dünya cennetine mi geldik, diyebilirdik. En azından vitrine bakıldığında gözüken manzara buydu. İki hafta süreyle en garibinden en şaşaalısına, en ilgisizinden en fanatiğine Cannes kenti sinemaseverlerle, “artiz”lerin geçtiği, geçeceği noktalara karasinek öbekleri gibi üşüşen “Starbakarlar” ve de “Biz de Cannes’daydık” diyebilmek isteyenlerle dolup taştı. Kentin yaklaşık 70 binlik nüfusunu 10 günde 34 misline katlayan bu benzersiz film şenliği ve sinema panayırında her geçen yıl çoğalan bir azınlık vardı: Bizimkiler. Hele hele bu azınlığın içersinde sanat ve kültür dünyasına Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Fazıl Say gibi adını sırmalı karakterlerle yazdıran Nuri Bilge Ceylan olunca biz Cannes müdavimi Türklerin ağzı kulaklarına varıyordu. Yüreklerimizin de bir başka pır pır ettiğini söylemeye gerek var mı? Var, var… Zira yeni Osmanlı siyasetiyle sesli ve yücelerden giden iktidar hazretleri ne hikmetse “artiz”ine arka çıkmıyordu. Kim bilir, zahir NBC’yi kendilerine yeterince “yandaş” bulmuyorlardı herhalde? Gerçi sonra büyük ödül alınca “solcu” bakanları başta olmak üzere kutlama kuy A S ruğuna giriyorlardı. Ama öncesinde, festi rimiz arasında en başarılı gözüken çalışval sırasında “bizimkilere” destek nere maydı. Yeni nesil Fransız sinema eleştirmenleri deydi? Alın size bir stand, demek yeterli mi? Değil G20, G100’e girenlerin bile standı var arasında saygın bir yere, nadir bulunur bir artık! Üstelik bizimkiler bir tek yarışmada Türkiye bilgisi ve sevgisine sahip Matthieu Daras’ın sorumlusu olduğu Nisi olan NBC ile bitmiyordu. Aralarında artık belli ki besmeleyle işe gi Masa yapımcılık örgütü Istanbul Express rişenlerin de olduğu katılımcı kısa metraj eşliğinde Almanca, Ermenice, Fransızca, cıların film sayısı bu sene 22’yi bulmuştu. Sırpça dillerinde toplam 15 kısa metrajlı Tam listesine Türk basınında rastlaya filmle şenliğe seçilmişti. Hepsi İstanmadığımız bu genç sinemacıların “Kısa bul’da, İstanbul etrafında geçen çalışmaFilm Köşesi” katalogundan hareketle alfa ların bazıları oldukça başarılıydı. Örneğin Olivier Jourdain’in betik sıralamalı isimleri şöyle: “1001 Days”, Luca LuccheDenis Metin, Devrim ErdoCANNES si’nin “Bachelor Party” ve ğan, Emre Akay, Erol Mintaş, Ezgi Kaplan’ın Ermenice “Kov Ertuğ Tüfekçioğlu, Kerem Kovi”si severek izlediğimiz Soyyılmaz ve Yunus Emre eserlerdi. Bu arada Kısa Filmler Güler, Mehmet Emin Yıldırım Köşesi’ne Kanada’dan “İki Buve Abdurrahman Kurt, Mehlut Arasında” başlıklı, 32 damet Emrah Erkani, Mehmet kikalık Türkçe toplumsal bir İldirar, Mehmet Özdoğan, UĞUR HÜKÜM belgeselle katılan Zayno Akyol Muhip Asutay, Özdemir Siile Azerbaycan’dan Rüstem nan, Serenay Basalev ve Canan Armoni Altın, Serhat Karaaslan, Selcen Ergun, Babazade ve Rauf Halilof’un varlıklarıSelin Cevizli, Sibel Yiğittekin ve Eda De na da dikkat çekelim. AlmanTürk kardeşimiz Fatih Akın iki veci, Sander Breure (Türkçe film Hollanolay çevresinde yine Cannes’daydı. “Teda ortak yapımı), Sidar İnan Erçelik, Simge Gökbayrak, Utku Cansu ve son legrammes visuels/Görsel Telgraflar” başlıklı bölüm için hazırlanan 2’şer dakikalık olarak Yusuf Emirdar. Üzülerek belirtelim, vakit darlığı nedeniyle 30 filmden Fransız yapımı “Altyapı” isimizleyebildiğimiz 7 kısa metrajlı çalışmadan li çevresel belgeseli Akın çekmişti. İkinci olay ise Türk basınının geniş çapancak bir tanesinin altını çizmek gereğini hissettik. ABD’de yaşadığını öğrendiğimiz ta yansıttığı Ömer Lütfi Akad ustanın yöErtuğ Tüfekçioğlu’nun yönettiği, senaryo nettiği, Yılmaz Güney’in başrolünü oyyazarlığı ve başoyunculuğunu İrem Al nadığı “Hudutların Kanunu” başlıklı tuğ’un yaptığı “Direk Aşk” yalın sinema Türk sineması klasiğinin restorasyonunu dili, düzgün kurgulama ve kamera kullanı gerçekleştirmişti. Saygı gösterimine ünlü oyuncu Tuncel mı ve özgün senaryosuyla seyredebildikle Kurtiz ve Güney’in kızı Elif de katılmıştı.Fransa’nın en ünlü sinema okulunda yetişmiş kardeşimiz Deniz Gamze Ergüven kendi uzun metrajlı filmi “Krallar”la festivalin gençleri teşvik vakfı diyebileceğimiz Cinéfondation’a seçilmişti. Eserini tamamlamak için kendi çapında bir mücadele veriyordu. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin elinden Yahudi kökenli Osmanlı ve Türkiye vatandaşlarının bazı Türk diplomatlarının özverili ve cesur tavrıyla kurtarılışını anlatan Burak Arliel’in “Türk Pasaportu” isimli yarı belgesel filmiyse tam yerinde gösterilerek çoktan yerine getirilmesi gereken ciddi bir açığı kapatıyordu. Cannes’da, oraya gidilmediği sürece değerinin kavranması zor bir görev ise Uluslararası Köy’deki faaliyettir. Buradaki Türkiye standının düzenlemesini bu sene de Ankara Sinema Derneği üstlenmiştir. Standın baş amacı Türk sinemasını festival müdavimlerine en iyi şekilde tanıtmak, filmlerin dünya pazarında ticari açıdan başarılı olmasını ve festivallerde gösterilmesini sağlamaktır. Burada dernek sorumluları, başta Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre olmak üzere, arkadaşları ve yakınlarının gösterdiği gayret ve özveriyi tasvir edebilecek sıfat ve sözcük bulmak çok zor. Türk standını festivalin en sevilen standı haline getiren bu insanları canı gönülden kutluyoruz. Nuri Bilge Ceylan’lar ve Ahmet Başak gibi gerçekten özerk ve yaratıcı “bizimkiler” arttığı oranda geleceğe olan güvenimiz de artacaktır. Nice başarılı festivallere! [email protected] ‘DSK modu’ Paris sokaklarında P aris’in ünlü semti Mont verebilir. Israrlı sorular üzerine martre’ta bir restoranda “Evet kadınları seviyorum. Yani?” diyen StraussKahn, oturuyorum. Yan masamızda 20’li yaşlarının ortalarında iki aynı röportajda kendisine 500 erkek oturup bir şeyler yerken bin dolar ya da 1 milyon Avbir yandan sohbet ediyor. Yan ro vaat edilen bir kadının park yana ve dip dibe dizilmiş ma yerinde tecavüze uğradığını salarda oturduğumuzdan ne iddia edeceği bir komplonun konuştuklarını duymakta zor planlandığını duyduğunu da luk çekmiyorum. İçlerinden dile getirmişti. StraussKahn’ın 1991’den çaprazımda oturanı, kısa stilli kesilmiş saçı, kalın siyah beri evli olduğu eşi Anne çerçeveli gözlükleri ve beyaz Sinclair, 2006 yılında L’Expgömleğiyle “tarz” bir genç. ress dergisine eşiyle birlikte Bu yazıyı yazma sebebim olan verdiği röportajda, “Eşinizin cümleyi de o söylüyor: “Je su baştan çıkarıcı olduğu yönündeki ününden rahatsız is en mode DSK.” Yani, “DSK modunda olmuyor musunuz?” soruyım.” Sohbetin geri kalanına suna “Hayır! Daha çok gudayanarak ve masada benim rur duyuyorum. Bir siyale birlikte oturan Fransız ar setçinin baştan çıkarıcı olkadaşımın da katkısıyla bu ması önemli” yanıtını verifadeyi açmak gerekirse, “Her mişti. DSK’nin ününün herkes ta5 dakikada bir, bir kadınla birlikte olmak istiyorum.” rafından bilindiği, ancak dile Dominique StraussKahn, getirilmediği de söyleniyor. İş arkadaşlarına uygunsuz tekFransızların kullifler yaptığı da idlandığı şekliyle PAR S dialar arasında. DSK, şimdilerde Bazı gazetecileher yerde ve herrin kalemlerinin kesin dilinde. ucuyla da olsa koLe Monde, Libenuya değindikleri, ration ve Le Figaro ancak skandalın argibi büyük gazetelerin; L’Observa BERZA ŞİMŞEK dından koltuğunu yitiren IMF başkateur, Le Point ve nının kadınlara L’Express gibi büolan zaafını çoğunlukla göz aryük dergilerin hatta sokakta afişlerin baş köşesinde. İki kişi dı ettikleri şimdi rahatça yabir araya geldiğinde sohbetin zılıp çiziliyor. Olayın patlak konusu yine O. Eh... Önem vermesinin ardından, Fransız senmeyecek gibi değil doğru gazeteci yazar Tristane Basu, çünkü önümüzdeki yıl non da StraussKahn tarafınFransa Cumhurbaşkanlığı se dan 2002 yılında cinsel tacize çimlerinde Sosyalist Parti’nin uğradığını iddia etti. Kadın gaen fazla şans tanınan adayı zetecinin avukatı, müvekkiliolarak görülen IMF Başkanı nin tacizin gerçekleştirildiği StraussKahn, gecesi 3 bin zamanda dava açmamasına dolar olan bir otelde bir kat gö gerekçe olarak Sosyalist Parrevlisine cinsel tacizde bu ti bölge konseyi üyesi olan anlunmakla itham ediliyor. İddia nesi tarafından ikna edilmiş olo kadar ciddi ki Air France ha masını gösterdi. DSK cinsel tacizde bulunan vayollarına ait uçakla Paris’e uçmasına 10 dakika kala apar bir suçlu mudur, yoksa siyasi topar kelepçelenerek gözaltı bir komplonun kurbanı mıdır bilinmez ama Fransız literana alınıyor. DSK’nin kadınlarla ilişki türüne yeni bir deyim kazansinin hep karmaşık olduğunu dırdığı kesin. Bu yanıyla ünlü Fransız şabelirten Fransız basını, IMF başkanının kimi siyasiler ve ir François Villon’nu çağgazeteciler tarafından “zevk rıştırıyor bana sorarsanız. düşkünü, flörtçü ve baştan Fransızca sözlüklerde “villoçıkarıcı” olarak tanımlandı ner” sözcüğü “aldatmak”, ğına da dikkat çekiyor. Stra “kandırmak”, “sahte para ussKahn’ın, nisan ayında basmak” anlamlarına geliFransız Liberation gazetesine yor. Tüm bu adlandırmalar, verdiği röportajda “Cum yaşamında bunların hepsini hurbaşkanlığına aday ol yapmış olan ünlü şairin soyamanız halinde sizce en bü dından türetilmiştir. Böyleyük dezavantajınız ne olur” likle, Fransızcaya bir “katkı” Villon’ndan sonra sorusuna cevaben sıraladığı üç da zaafından birini “kadınlar” DSK’den gelmiş oldu. olarak belirtmesi bu karmaşık ilişkiler konusunda bir ipucu [email protected] 15 kuruşun kavgası... en, Amerikan senticenti olan bozuk paraya, kuruş derim; dolarına lira dediğim gibi... Kuruşun lafı olmaz demeyiniz, söz konusu tasarruf olunca kuruşuna kadar hesap sorulur! Altını saklamak değil, kuruşu korumak hünerdir. Şu sıralarda, bir Amerikan üniversitesinde, hem de pek anlı şanlı bir okul olan Michigan Üniversitesi’nde kuruş kavgası sürüyor. Kısaltmasıyla UM diye anılan okulun merkez binalarında birkaç yıldır süren ücretsiz gazete dağıtımı bu kuruş kavgasından zarar görüp duraklama noktasına geldi. Bayide hafta içi 2 dolara, hafta sonları 6 dolara satılan, ABD’nin dikkate değer gazetesi The New York Times, bir süreden beri rektörlük işbirliği ile öğrenciye bedava dağıtılıyordu. 65 bin civarında toplam öğrencisi olan üniversitenin binalarında, 20 kadar değişik yere konulmuş dağıtım kutuları bu işe hizmet ediyor ve 5 bin gazete ücretsiz alınabiliyordu. Fakat bu yıl New York Times’ın rektörlüğe sunduğu bir öneri, bedava sirke baldan tatlıdır biçimindeki gazete dağıtımına ket vurdu. Gazete, rektörlüğe “Öyle beleşe gazete olmaz, bu işin bir ucundan da siz tutun, en azından taşıma ve dağıtım giderleri olarak gazete başına 15 ku B ruş ödeyin! Yoksa, bu değirmen yapan öğrencilerin daha sonra dönmez!” dedi. 15 kuruş, yani 15 gidip internetten gazete okusent... Günde 5 bin gazete için, duğunu” da iddia ediyor, 15 kuadedine 15 kuruş vermeye Mic ruş yerine bedavaya internet üzehigan Rektörü’nün cimriliği tut rinden New York Times abonetu, “Eskisi gibi avantadan la liğine göz kırpıyordu. Nasılsa vanta gönderirseniz, amenna” internet kablosuz ve bedavaydı diye karşılık verildi. New York kampusta... Times, ne de olsa gazeteci ya, heBu bedava severlik kavgası men kulis kurup öğrenciler ara halen sürüyor UM’de... sında fitne füBir ara düşünmedim sancur yaymaz mı, mayınız, hatta sizin de şu anda ANN ARBOR aklınızdan benzeri geçiyordur: yayar... İstanbul Üniversitesi’nde CumÜniversitehuriyet gazetesi öğrenciye benin 120 yıldan dava dağıtılsa, yani rektör bizim beri günlük gazeteyi oraya sokmaz ya, haokul gazetesi MAHMUT ni soktu diyelim, ardından da olan The MicŞENOL 15 kuruş istesek... higan Daily Onu da verseler, bakın ne aracılığıyla rektörlüğü çapraz ateşe aldı. Gün olur: Gözü açık öğrencilerden balük tirajı 40 binden aşağı olmayan zıları yahut çalışan odacılar, hadeThe Michigan Daily gazetesinin meler, hatta memurlar Cumhurihenüz öğrenci olan yazarları, yet’i paketiyle kaldırıp bayiye ya“New York Times gibi dünya rı fiyatına satar mı satardı, “anasını ca ünlü bir yayın organı öğ satayım!” Biz oradayken New rencilere bedava dağıtılıyorsa, York Times’ı saat 10 sularında 15 kuruşun lafı olmaz, rektör bulabilmek olanaksızdı. Gazete dilenciliğinde ısrar ettim, cebinden ödese ne olur” tarzında yayına başlayacaktı. Rektörün sonunda, kâğıdına McDonalds izniyle yayımlanan kampus ga hamburgerinin mayonezi bulaşzetesi şimdi rektöre demediğini mamış, üzerine Starbucks kahvesi bırakmıyordu. Rektörün hesabı dökülmemiş bir gazeteyi çöp kuise şuydu: 5 bin gazete için 15 ku tusundan bulup çıkardım, katlayıp ruş demek, günde 750 doları çö okunur hale getirdim. Beleşe konmak bu demektir, o pe atmaktı. Günde 750 dolar, ayda eder mi sana 23 bin dolar... gün 2 dolar, yani 200 kuruş kâr etYılda 270 bin dolar parayı öğ tim diye bir sevindim, bir sevinrenciler gazete okusun diye so dim. Üniversitede davetli olduğumuz konferans günübirlikti, kağa atamazdı... Nasreddin Hoca’nın mahkeme ertesi güne kalsaydık kârımı 4 dokadısı olarak, o da haklı bu da lara, yani 400 kuruşa çıkaracakhaklı denilecek lafıyla karşı kar tım... O gece 6 saat araba süreşıya kalındığı apaçıktı. Üniversi rek Purdue’ye geri döndüm. Gete öne makul gerekçeler sürü rideyse New York Times ve UM yordu: Öğrencilerin, 2 dolarlık ga çekişmesini bırakıyor, size de zeteyi kutulardan alıp şöyle bir haberini yetiştiriyordum; bu da bir başlığına baktıktan sonra çöp ku başka kârım idi... tusuna fırlatıverdiği sö[email protected] du. Rektörlük, “Dahası, bunu C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle