19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 MAYIS 2011 CUMARTES 18 Biz Böyle Biliyoruz B Algı DP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sadece İmralı değil, devlet Kandil ile de birçok görüşme yaptı” açıklaması, olup biteni bir kez daha faş etti: AKP iktidarı, başta MİT olmak üzere kimi kurum ve kişiler aracılığıyla Kandil ile pazarlık etmişti. 2005’te MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner, İmralı’da Öcalan ile görüşmüştü. 2006’da “PKK’yi Dağdan İndirme” tasarımı yürürlüğe sokulmuştu. 2006’da MİT, Talabani ve Barzani aracılığıyla Kandil’e kuş uçurmuştu. 2006’da Kandil ile Nevruz’da şiddet olmaması için pazarlık yapılmıştı. 2008’de Kandil ve İmralı ile görüşmelere bizzat Abdullah Gül Çankaya’dan, Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık’tan, İlker Başbuğ da Genelkurmay karargâhından destek vermişti. 2009’da PKK’liler üzerlerinde askeri giysileri zafer işaretleriyle Habur’dan giriş yapmışlardı. Oysa, Ağustos 2010’a gelindiğinde Recep Tayyip Erdoğan, “AKP hükümetinin terör örgütü ile masaya oturması asla mümkün değildir. Ne AKP, ne AKP iktidarı, hiçbir illegal örgütle, hiçbir terör örgütü ile görüşmez, masaya oturmaz, müzakere yapmaz, bunu böyle biliniz” demişti. Zaman gösterdi ki; görüşmüşlerdi, masaya oturmuşlardı, müzakere yapmışlardı, pazarlık yürütmüşlerdi. Bunu böyle biliyoruz biz... HANG ÖZERKL K? CHP lideri Kemal Güneydoğu Kılıçdaroğlu’nun gezileri sırasında gündeme getirdiği C HP Ankara 2. bölge 7. sıra adayı Alper Taşdelen umutlu: “2009 belediye seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da yüzde 38.5 oy aldı. Bugün yakaladığımız ivme ile bu oranın yüzde 4243’e oturacağı kanısındayım. Ankara’da da 2009 seçimlerinde yüzde 31.5 olan oyumuzun yüzde 35’i bulacağına inanıyorum ben. Bu gidişle Türkiye genelinde yüzde 30’u aşacağız...” CHP’lilere bakılırsa, “CHP algısı çok farklı bu seçimde.” Az kaldı. 12 Haziran akşamı algının aslını öğreneceğiz... leri Demokrasi Güçlü, ÖSYM Meslektaşımız Abbas bademini çarşafa dolayan meslektaşlarımızdan... Recep Tayyip Erdoğan çıktı televizyona, Abbas Güçlü ve şifreli sınavı ortaya çıkaranlar için “Şimdi değil, ama gelecekte bedelini çok ağır ödeyecekler” dedi. Telekulaklara, kasetçilere, gizli tanıklara yine iş düştü. Çok yoruluyorlar, çok... Emin Özdemir, son kitabı “Yüzler ve Sözcükler”de birilerini betimlemiş: “Bir politikacı, bir siyaset adamı da olabilir. Sözcükleri dişleye dişleye, avurtlarını yellendire yellendire konuşuyor. Havayı yumrukluyor ikide bir. Esip savuruyor; tumturaklı, ağzı dolduran, uğultulu sözcükleri seçerek. Olayları, durumları, sorunları söz boğuntusuna Yüzler ve Sözcükler getirerek. Çünkü böylesi bir söylem, bir alışkanlığa, huya dönüşmüştür onda. Yaşama, konuşma biçeminin bir parçası olmuştur. Çevrenizdekilere, alıcı gözle, şöyle yakından bakın bir, hemen tanıyacaksınız bu tür kişileri. Lafçıl, ‘palavracı’ diye nitelendirdiğimiz kişilerdir bunlar. Konuşurken sözcüklerin ayağını yere bastırmaz, düşünsel sığlıklarını gizlemek için ortalığı toza dumana katarlar.” Emin Özdemir, bize bir de söz vermişti. “Onursuzluk Sözlüğü”nü çıkaracaktı. Kitapta, bu çalışmasından vazgeçmediğini vurgulayıp seçtiği kimi sözcükleri sıralamış: “Omurgasız, yumuşakça, bükülgen, kaypak, ikiyüzlü, günoğlu, gücetapan, çıkarcıl, paragöz, işbirlikçi, yalak, yavşak, her dönemci, goygoycu...” Kimi parlatılmış “surat”lara bir bakın, o sözlüğün dizinini görürsünüz. “Avrupa Yerel Özerklik Şartı’nı çekincesiz kabul edeceğiz” vurgusunu destekleyen de var, desteklemeyen de. Parti içinde bu görüşü destekleyenlerin başında Diyarbakır’dan gelip İstanbul’dan aday olan Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu geliyor. Tanrıkulu’na sorduk: Sizin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndan anladıklarınızla PKK ve BDP’nin bölge için istediği özerklik öngörüsü örtüşüyor mu? Tabii ki örtüşmüyor. Sizce Avrupa Özerlik Şartı, PKK ve BDP’nin öngörüleri ile aynı sonucu içerebilecek şartları içeriyor mu? Hayır içermiyor. Okunduğu zaman bu çekinceler hangi kaygılarla konulmuşsa, artık bu kaygılara gerek yok. CHP’nin özerklik anlayışı adli özerkliği ya da güvenlik açısından özerkliği öngörür mü örneğin? Hayır, hiçbir biçimde öngörmez. Ne öyle bir tartışma içine girdik, ne de şarttan bu sonuç çıkar. Tanrıkulu ile bu söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz saatlerde CHP Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal aradı. Eğer Avrupa Yerel Özerlik Şartı’nın çekinceleri kalkacaksa, yalnızca Hakkâri, Batman, Van gibi iller için değil, Edirne, Muğla ve Merzifon için de kalkacağına değinerek, dedi ki: “Sayın Genel Başkanımız neden bu açıklamaları hep Doğu’da yapma ihtiyacı duyuyor?” Doğru ya, madem özerlik şartı ve CHP’nin öngörüleri, BDP ve PKK’nin “özerklik istemleri” ile bağlantısı yok, niye benzer ileti hep orada dillendiriliyor? Döviz Açığını Gidermek Zordur Geçen haftaki yazıyı (TCMB Ne Yapmak İstiyor?) özenle okumuş değerli okuyucum, haklıydı: “Yazınız, sorunu iyi tanımlamış; incelemeler ve verilen bilgiler doyurucu. Ama sorunla ilgili çözümler, kolay anlaşılamıyor; yazınız, çözüm önerileri konusunda pek açık değildi; çözüm önerilerine ulaşmak için araştırmalar yapılmasını öneriyorsunuz; çözümün ayrıntılarını tespit etmeyi uygulayıcıya ve okuyucuya bırakıyorsunuz. Ben bu yaklaşımınızı doğru ve haklı bulamıyorum; çözümlerin de ayrıca ele alınması ve uygulamadaki sorunları ile birlikte açıklanması iyi olurdu.” Haklı bulduğum bu yönlendirici öneriyi yanıtsız bırakma olanağı yoktur; ama önce geçen haftaki yazının, okuyucumun önerisi ile ilgili sonuç bölümünü anımsatmalıyım: “Hedef, dışalımı ve cari açığı azaltmak ise, ...halkın mal ve hizmet (üreten) işletmelerin yedek parça, hammadde ve enerji ihtiyaçlarını arttırarak bunu yapmanın bir yolu yoktur. ...bu hedefe ancak (halkın ve işletmelerin) mal ve hizmet talebini azaltarak (ulaşılabilir). ...Bunu yapabilmek için, TCMB tarafından alınan önlemlerin, vergi sisteminin yeniden düzenlenmesi ve reklamların kısıtlanması (önlemleri) ile desteklenmesi gereklidir.” Telefondaki kısa söyleşiden anladığıma göre okuyucum, bu genel sözcüklerin yerine, somut önlem önerilerinin ayrıntılarını söylememi istiyordu; konu ile ilgili görüşlerimi sunuyorum: Ekonomimiz, küresel kriz yılında (2009) küçülmüş ve bu olumsuz durumdan kurtulmak için düşük tutulan döviz fiyatları nedeniyle, yüksek bir dışalım düzeyine ve yüksek bir yıllık büyüme hızına ulaşmış, ama bu uygulama, yüksek döviz açıkları vermemiz sonucuna ulaşmıştır. 2010’da yıllık milli gelir artışı, yüzde 9 oranına ve döviz açığımız da milli gelirimizin yüzde 10’una yaklaşmıştır. 2011’in ilk çeyreğinde de bu durum sürmektedir. Krizden çıkarken kazandığı yüksek büyüme ivmesi, sürdürülemez olduğu ve ekonomideki “ısınmanın giderilmesi” için önlem alınmaya başlanmış, ancak bu önlemlerle ekonominin döviz açığı azaltılamamıştır. Açığı azaltmak için, daha başka önlemlerin alınması gereklidir: Son iki yıldır, düşük tutulan döviz fiyatlarının, çok hızlı olmayan bir ivme ile artmasına izin verilmelidir. Bunun için TCMB’nin, döviz alım/satımların yeniden düzenlemesi ve alım/satım miktarlarının, finansal pazarın koşullarına göre ayarlanması gerekecektir. Buna ek olarak, geçmişte krizden çıkmak için maliyeti yapay olarak düşük tutulmuş dışalım fiyatlarının yavaş bir ivme ile artmasına da izin verilmelidir. Bunun için bazı dışalım mal ve hizmetlerinin vergilerinde ayarlama yapılması gerekecektir. Şimdiye kadar TCMB’nin kullandığı mevduat zorunlu karşılıklarını arttırma ve banka kârlarını azaltma uygulamaları, ülkemizde faiz hadlerinin yükselmesine ve bu da ülkeye giren döviz miktarlarının artmasına neden olmuştur. Ülkeye giren “sıcak parayı” arttırma yönünde etki yapan ve öteki uygulamalarla çelişen bu iki aracın kullanılması durdurulmalıdır. Finansal pazarlarda alınan önlemleri, iyi seçilmiş vergi artışlarıyla desteklemek gerekli görünmektedir. Örnek olarak dışardan alınan lüks tüketim, yedek parça ve hammadde alımları ile ilgili vergilerde iyi seçilmiş yükseltmeler yapılabilmelidir. Buna ek olarak, halkı yüksek tüketim harcamalarına ve yüksek borçlanmaya yönlendiren reklam kampanyalarına bir disiplin getirilmesi ve bunların vergilerinde de artışlar yapılması olanakları araştırılmalıdır. Bu görüşleri yazmamı sağlayan değerli okuruma şükranlarımı yineliyorum. Yüksek dış açıklarla ekonomide büyümeyi sağlamak, bir kötü alışkanlıktır; bundan serbest pazarların kendiliğinden vazgeçmesi beklenmemeli ve bu amacın elde edilmesi için tüm para ve maliye politikası önlemlerinden yararlanılmalıdır. Yoksa serbest işleyen pazarlar, son altı ayda ülkemizde olduğu gibi, bu alışkanlığın yarattığı kısır döngü içinde, gittikçe hızlanacaktır. Bu kötü gidişi, en kısa zamanda tersine çevirmek zorundayız. Seçime Doğru CHP SADIK ÇEL K Başbakan Erdoğan’ı protesto etmek için kepenk kapatan Hakkâri’nin, meydanları Kılıçdaroğlu’nun yapacağı miting için doldurması, CHP’nin uzun bir aradan sonra Güneydoğu illerine girdiğine ve Kılıçdaroğlu’yla birlikte başlayan Güneydoğu’da kendine yer açma çalışmalarının sonuç verdiğine mi yoksa iktidar tarafından ifade edildiği gibi BDP’nin gücüne mi delaletti? Ya da bir çağrıda kepenk kapatan, bir çağrıda sokağa dökülebilen, devlet otoritesinin yanında örgüt otoritesini de es geçemeyen bölge halkının arada kalmışlığı mıdır söz konusu olan? Güneydoğu’da söz sahibi olma yarışının ikili yarışmacı kadrosuna üçüncü olarak dahil olsa da kendi içindeki değişimin varlığını meydanlarda kararlılıkla gösteren CHP, yarıştan galip çıkma ve bölgede söz söyleme hakkını ele geçirme yolunda ilerliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hakkâri, Iğdır, Ardahan, Bingöl, Van gibi illerde gerçekleştirdiği mitinglerin de gösterdiği gibi CHP, Doğu ve Güneydoğu’da halkın yüzünü kendine doğru çevirmeyi başarıyor. Statüko karşıtı söylemlerle iktidara gelen bir partinin söyledikleriyle icra ettikleri arasındaki uçurumla birlikte bir devlet partisi haline gelmesi insanların sahte vaatler ve göstermelik duruşlarla samimiyet arasındaki farkı ayırt etmesini sağlıyor... Bu noktada artık CHP’nin bölgede dile getirdiği yerel yönetim özerkliği gibi düşüncelerinin desteklendiğini; barış, özgürlük ve eşitlik söyleminin samimi bulunduğunu görebiliyoruz… Aslında son günlerde ucu CHP’ye dönen iktidar namlusu, CHP’ye doğru taarruza geçilmesi, bir anlamda Kılıçdaroğlu’yla birlikte partinin kısa sürede topladığı toplumsal desteğin somut varlığının ispatıdır. DYPSHP koalisyonu döneminde Kürt kökenli milletvekillerinin Meclis kapısından apar topar alınıp tutuklanmaları olayının yaşandığı 1994 tarihinden bugüne kadar CHP’ye karşı bir şekilde süregelen kırgınlığın izleri bugün Kılıçdaroğlu’nun siyasi arenaya çıkmasıyla birlikte siliniyor… Kürtlerle bu şekilde yapılan barış, başta Genel Başkan’ın Alevi kimliğiyle birlikte Alevi kesimle de; genç ve kadın temsilcilere listelerde yer verilmesi ile bu kesimlere yönelik hazırlanan umut verici projeler sayesinde gençler, kadınlar ve solla da; aynı şekilde Süleyman Çelebi gibi isimlerin adaylığıyla birlikte işçi ve emekle de; iki hafta önceki TOBB Genel Kurulu’nda toplanan alkışların gösterdiği gibi iş âlemiyle de, türbanla ilgili özgürlükçü tutumu ve eski İstanbul müftüsü İhsan Özkeş, din sosyoloğu Muhammet Çakmak gibi isimlerin CHP’den aday gösterilmesiyle birlikte mütedeyyin kesimle de; eski Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ve İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük’ün eşi Sedef Küçük, Bursa milletvekili adayı Turan Tayan, Mehmet Haberal vb. adaylarla merkez sağla da sağlanmıştır. Bu şekilde CHP, Alevisini, Kürt’ünü, solcusunu, gencini, kadınını, türbanlısını, açığını, işçisini, emekçisini sözde değil samimiyetle içine alan, daha “kapsayıcı” ve bütünlükçü yaklaşımıyla, toplumun tamamına birden uzattığı zeytin dalının karşılığını seçim mitinglerinde almaya başlayarak iktidara doğru yürüyor… Dolmaz denilen alanlar yıllar sonra CHP için doluyor, insanlar akın akın partiye geri dönüyor, CHP dün kaybettiklerini bugün kendisine verilen çiçeklerle birlikte geri kazanıyor. Sol ve sosyal demokrasinin Doğu ve Güneydoğu dışında da bilhassa büyük kentlerin varoşlarında bitmek üzere olduğu bir dönemde, adeta son düzlüğe çıkılmışken Kılıçdaroğlu’yla harekete geçen yeni bir rüzgâr arkasını dönmüş gitmekte olan küskün insanları geri çeviriyor ve onları CHP’ye, sola doğru yeniden yaklaştırıyor… Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun bundan sonraki genel seçimler ve yerel yönetim seçimleri için tüm seçim çevrelerinde önseçimsiz aday belirlemeyeceğinin sözünü vermesi CHP’de siyaset yapmak isteyen insanlara da, topluma da umut vaat etmektedir. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY atlayan bomba, kararan hayat Perşembe sabah saatlerinde Etiler Koç Köprüsü’nün altında patlayan bomba iki kişinin geleceğini ve yaşama sevincini elinden aldı. Bu, terörün “politika üstü” gerçeğidir. Siyasi vahşeti ve acımasızlığı temsilen oynanan acı bir oyundur. Ve içimizden herhangi birini, herhangi bir sabah işe doğru yola çıkmışken, bir akşam eve dönerken, çocuğumuzu okuldan alırken, babamıza kazandığımız okulun müjdesini vermeye giderken yani hayatı herhangi bir yerinden “yaşamaya” çalışırken, kararmış yürekler tarafından kurulan bir pusunun kurbanı yapabilecek güce ve insafsızlığa sahiptir. [email protected] P UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Orta Amerika ve 1 Guyana’da yetişen aynı adlı ağacın süt 2 sü özsuyundan elde 3 edilen, kauçuk ben 4 zeri madde... Telli bir çalgı. 2/ Trab 5 zon’un Akçaabat il 6 çesindeki Sera Gö7 lü’ne verilen bir başka ad... Yavru, ço 8 cuk. 3/ Sınırlı bir 9 yerle ilgili olan... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bedenin yaşama gücü. 4/ Girişik bezeme. 5/ Don 1 B U R Ç A L A K muş lav akıntılarıyla kap 2 E K E S A V A T lı alan... Silisyum elemen 3 G A V O T İ D A tinin simgesi. 6/ Eski dil 4 O L A Y A Y I T de su... Herhangi bir ku 5 N A N G R E A ruluşun ulaşım işlerinde 6V İ L İ S T İ R kullanılan taşıma aracı. 7/ A Z A N İ Küçük su kanalı... İri mey 7 İ D T A T veli ve alaca renkli bir ki 8 L O B İ raz cinsi. 8/ Yüce, yüksek... 9 N E K T A R İ N Osmanlı mimarlığının en büyük ismi. 9/ Divan edebiyatında bir gazelin her beytinin başına üç dize eklenerek yazılan şiir türü... Japon lirik dramı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Motorlu araçlarda fren yapmayı sağlayan aygıt... Utanma duygusu. 2/ Atlas Okyanusu’nda, Portekiz’e ait takımada... Ankara’nın bir ilçesi. 3/ Bir dernek ya da kuruluşun üyelerinin buluşması için ayrılmış yer... Satranç taşlarından kaleye eskiden verilen ad. 4/ Kötü yazgıyı konu edinen bir müzik türü. 5/ Taşlı tarla... Bir nota. 6/ Evrensel alıcı olan kan grubu... Sofra hizmeti. 7/ İki iletken arasında meydana gelen, son derece ışıklı elektrik boşalımı... Bir ilimiz. 8/ Saygı duyulan, sözü dinlenen, yol gösterici kimse... Mızrak, süngü gibi şeylerin sivri ucu. 9/ Kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satan yer... Numaranın kısa yazılışı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle