27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 MAYIS 2011 CUMARTES [email protected] 16 KÜLTÜR ‘Loft Gardens’ Britanya Kraliyet Mimarlık Enstitüsü ödüllerini kazanan 13 yapı arasında ‘Artık birinci ligdeyiz’ CEREN ÇIPLAK Dünyanın dört bir yanında üretilen başarılı mimarlık projelerine verilen Britanya Kraliyet Mimarlık Enstitüsü (RIBA) ödülüne, ilk kez Türkiye’den Tabanlıoğlu Mimarlık’ın “Loft Gardens” binası da değer görüldü. Ödül alan 13 yapı arasında bulunan Levent’teki 21 katlı konut yapısını jüri, “Loft Gardens projesi, zekice modifiye edilmiş bir tipoloji içerisinde, olağanüstü bir zarafet ve sınırlama gösterisi sunuyor” sözleriyle değerlendirdi. Ödüle değer görülen projeler arasında, “Loft Gardens” projesinin yanı sıra her ikisi de John McAslan & Partners Mimarlık Pratiği tarafından hayata geçirilen ve Haiti’nin Eiffel Kulesi olarak görülen Iron Market’ın restitüsyon ve renovasyonu ile Moskova’da atıl durumda bulunan Stanislavsky Fabrikası’nın konut birimine dönüştürülmesi gibi dokunaklı yenileme projeleri de yer alıyor. 1 Ekim’de gerçekleşecek törenle sahiplerini bulacak ödülü ve Loft Gardens projesini Tabanlıoğlu Mimarlık’tan Murat Tabanlıoğlu ile konuştuk. Murat Tabanlıoğlu, “Ödül alanlar arasında mimar Zaha Hadid gibi star isimler var. Bu star isimlerin yaptıkları işler dünyada hemen duyuluyor. Biz Türk mimarlar ise sesimizi belli bir yere kadar duyurabiliyoruz. Bu ödül bunun bir başlangıcı; bu bir lig ve birinci ligin içinde olmak güzel” diyor. “Yaratıcı ve nefes kesici” binalara verildiği belirtilen bu ödül sizde nasıl bir etki yarattı? Bu sadece bize verilen bir ödül değil, Türkiye’ye, İstanbul’a verilen bir ödül. Ödül alanlar arasında mimar Zaha Hadid gibi star isimler var. Bu star isimlerin yaptıkları işler dünyada hemen duyuluyor. Biz Türk mimarlar ise sesimizi belli bir yere kadar duyurabiliyoruz. Bu ödül bunun bir başlangıcı; şu anda bütün dünyadaki mimarlık ve kültür sitelerinde bu ödüllerin haberi çıkıyor. Bence bu bir lig ve birinci ligin içinde olmak güzel. Bu ödülün Londra’da alınması da önemli, çünkü Londra dizaynın sıfır noktalarından biri. “Levent Loft Gardens”ın bildiğimiz apartman kültüründen farklı bir yaşam tarzı vaat ettiği vurgulanıyor. Anlatır mısınız biraz? “Levent Loft Gardens” 150 konutun olduğu “Levent Loft” projesinin bir parçası, ikinci etabı. 21 katlı bir kule. Kulede yaşamak önemli, aynı zamanda İstanbul’un pek alışık olmadığı bir şey. Şehirde apartmanlarda yaşıyoruz, bir dönem daha fazla parası olanlar Kemerburgaz’a, Zekeriyaköy’e taşındı, daha sonra Bahçeşehir’ler, Ataşehir’ler oluştu. Şimdi tekrar İstanbul’un merkezine bir dönüş var. Böyle olunca yeni bir konut piyasası ortaya çıktı. Ticaretin ve işin olduğu yerde, konut da söz konusu oldu. “Loft Gardens” dediğimiz proje, bunun ürünlerinden biri. Biz bu anlayışı ilk Kanyon’da, en son da Safir’de yapmıştık. Loft Gardens’ı diğerlerinden ayıran belirgin özellikler neler? En büyük sorunlardan biri, dünyada 80’li yıllarda çok yüksek binalar yapılması, bu yapıların hepsi dertler barındırıyor. Hepsi cam arkasında... Hem yüksekte oturup hem de pencerenizi açabilir misiniz? “Loft Gardens” bildiğim i z apart man yaşantısından farklı, olabildiğince şeffaf, dışarıyı görebiliyorsunuz. Neticede dikdörtgen bir bina ama arkasında hayat felsefesi yatıyor. Yapımı çok ciddi tepkiler çeken Beyoğlu’ndaki Demirören Alışveriş Merkezi’nin mimarisini nasıl buldunuz? Bina çok kötü bir taklit... Bu proje ilk bize geldi aslında, ama prensiplerimiz nedeniyle anlaşamadık. Acı olan şimdi binanın mimarının bile belli olmaması. Hem mimari, hem fonksiyon, hem de ticari olarak Türkiye’nin en önemli iki alışveriş caddesindeki iki yapıda; Nişantaşı Citys ve Beyoğlu Demirören’de büyük hata var. Zaten bir şey ticari olarak doğru olmayınca mimari olarak da doğru olamıyor, bunlar iç içe. AKM, üç yıldır kapalı. Hem AKM’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu, hem de AKM’nin yenileme projesini hazırlayan mimar olarak bugün AKM’nin bu atıl halini nasıl yorumluyorsunuz? AKM’nin sorunu bence birinci derece tarihi eser olması. Türkiye’de 60’lı yıllarda yapılmış binaların tarihi eser kabul edilmesi normal bir durum değil. Birinci derece tarihi eser olduğu zaman, binada yapılabilecek iç ve dış müdahaleler minimumlaşıyor. Projede uzlaşma sağlanmasına karşın neden AKM’nin onarımına başlanmadı? Bizim iki projemiz vardı. Bugünü ve geleceği düşünen biri birinci projeyi yapmak ister. Birinci projede itiraz edilen noktalar, yapıya lokanta ve loca gibi, mimari ve işletmeye dönük şeylerin eklenmesiydi. Babamın yaptığı bir mimariye aykırı bir şey neden yapayım ki, ben AKM’yi olabildiğince bugüne getirmeye çalışırım! Suçlamalar ve Yalanlar Üstüne 2 Geçen haftaki yazımdan sonra kimi okurlarım ABD’de McCarthy döneminden başka örnekler olup olmadığını sordular. Örnekler çok. Suçlamalar ve yalanlar üstüne kurulu o siyasal ortamdan pek çok örnek sunulabilir. Bu hafta da bazılarını aktarıp konuyu (şimdilik) kapatayım. İş arkadaşlarının, yakın dostların, kardeşlerin birbirlerini “ihbar” ettikleri, toplumdaki güven duygusunun inanılmaz ölçüde zedelendiği, “İhanet Yılları” olarak adlandırılan bir dönemdi bu. Kullanılan en yaygın araç, “yalan”dı. Bu araç, yıkımda kullanılıyordu en çok. Kendilerini “cadı kazanı”nın dışına atmak için çabalayanlar, bu araca başvuruyor, en yakınlarına bile kara çalmaktan kaçınmıyorlardı. Yalana, savunma amacıyla sarılanlar da görülüyordu. Amerika’ya Karşı Eylemleri Araştırma Komitesi’nin tutanakları da zaman zaman güldürü niteliğine bürünüyor. Ama düş ürünü değil bunlar. Bütün bütüne gerçek. Çoğu kere yalan üstüne kurulu. Kardeşi Gerhart Eisler’i “korkunç bir terörist” olarak nitelendiren Ruth Fischer, Komite’ye verdiği ifadenin bir yerinde şöyle diyordu: “Paris’teki lokantada oturuyorduk, içeriye kardeşim girdi. Oğlum, ‘Gerhart Amcam geldi’ dedi. Ama Gerhart, o Bolşevik bakışlarıyla bakıp gitti.” Söylenecek doğrular kalmayınca, bakışlar da “Bolşevik” olabiliyordu hemen. “Hollywood salon filmleri”nin şık oyuncusu Adolphe Menjou da aşağı yukarı aynı şeyleri söyleyebiliyordu: “Bir oyuncu, usta bir oyuncuysa tabii, bir bakışla, ses tonunu hafifçe değiştirmeyle komünizm propagandası yapabilir.” Sinema endüstrisindeki “kızıl örgüt” üyelerinin adlarını saydıktan sonra, ABD’de Komünist Parti’nin zor kullanarak devleti ele geçirmeye çalıştığını söylüyordu. Kara çalanların kullandıkları araca sarılıyor, “Stalin, yakında Vişinski’yi de, Molotov’u da öldürtecek” diyordu. “Lenin’le Gorki’yi o zehirletmedi mi? O öldürtmedi mi?” Bunun üzerine Komite üyelerinden John McDowell dayanamıyor, “Karşımızda büyük bir yurtsever var” diye haykırıyordu. RIBA Ödülü’nün jürisi yapıyı, “Loft Gardens projesi, zekice modifiye edilmiş bir tipoloji içerisinde, olağanüstü bir zarafet ve sınırlama gösterisi sunuyor” sözleriyle değerlendirdi. STANCOOL FEST VAL YILDIZLARLA AÇILDI lk günün ‘cool’ları CEREN ÇIPLAK Usmanbaş 90 yaşında Kültür Servisi Besteci İlhan Usmanbaş’ın 90. yaşgünü, önceki akşam İKSV Salon’da düzenlenen etkinlikle kutlandı. Müzik yazarı Evin İlyasoğlu’nun yeniden basılan, İlhan Usmanbaş’ın yaşamını yapıtlarıyla birlikte ele alan “Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” kitabı da, gecede Usmanbaş’a armağan edildi. Söyleşi ve İlhan Usmanbaş belgeselinin ardından İlyasoğlu ve Usmanbaş kitabı birlikte imzaladılar. Kutlamaya, bestecinin eşi soprano Atifet Usmanbaş’ın yanı sıra Gönül Gökdoğan, Judith Uluğ, İffet Tunalı, Ahmet – Nursel Öncül, Ahmet Altınel, Metin Ülkü, Özkan Manav, Yapı Kredi Kültür Sanat Genel Müdürü Tülay Güngen ve bestecinin son bestesinin ilk seslendirilişini 16 Haziran’da 39. İstanbul Müzik Festivali’nde yönetecek olan şef Cem Mansur da katıldı. “Evin Hanım’ın çabasını hesaba katmazsanız kitabı yok saymanız lazım” sözleriyle İlyasoğlu’na da özel olarak teşekkür eden Usmanbaş, bir soru üzerine besteci olmaya “Sizde mühendis çok ama besteci çok az” diyen matematik hocasının etkisiyle Galatasaray Lisesi’nde karar verdiğini belirtti. Londra merkezli kültür projeleri oluşturan Liberatum ile Türkiye’deki ortağı İSTANBUL’74, farklı disiplinlerden uluslararası isimleri bir kez daha ülkemizdeki meslektaşlarıyla buluşturuyor. Bu yıl ikincisi düzenlenen İstancool Festivali’nin ilk günkü yıldızları ünlü sinema oyuncusu Kirsten Dunst ve İngiliz senarist, yönetmen ve oyuncu Terry Gilliam oldu. Dünkü oturumda “Kameram dans etmeli” diyen Gilliam, “Ben filmlerimi ‘serbest’ bırakırım. Filmlerimde her zaman izleyicimin hayaline de pay bırakırım” ifadelerini kullandı. Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’ın moderatörlüğündeki “Pa zarlama Çağında Sinema” başlıklı oturumda ise Cannes Film Festivali’nde aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödüllü Dunst, yönetmen Lars Von Trier’nin Nazilerle ilgili yaptığı açıklamalarıyla ilgili olarak şöyle dedi: “Kendisi adına utanç duydum. Talihsiz bir açıklamaydı. Bu tip sözlerin şakası bile yapılmamalı. Ama o aynı zamanda dostumdur, onu umursuyorum. Kendisi de üzüldü ve bir gün boyunca kitlelerden özür diledi.” Bağımsız yönetmenlerin düşük bütçeli filmlerinde rol almanın oyunculuğu için bir risk olup olmadığı sorusu üzerine Dunst, “Bu üstlenilmesi gereken bir risk. Çok fazla para alıp almamak umurumda değil” dedi. Sinema eleştirmeni ve Venedik Film Festivali Sanat Yönetmeni Mueller ise internet çağının sinema filmi izleme geleneğini değiştirmesi üzerine “Biz de adapte olmaya çalışıyoruz. Ama sinema seyircisi de sinema perdesi ile bilgisayarda film izlemenin farkını bilmeliler!” dedi. Yalanı araç olarak kullananlar, komünizm karşıtları değildi sadece, Komünistler de zaman zaman aynı silaha sarılıyorlardı. 1947 Mayıs’ında İtalyan Komünist Partisi’nin dağıttığı bir kitapçıkta, İspanya’da özgürlük uğruna çarpışan Gary Cooper’ın Philadelphia Komünist Federasyonu’nun düzenlediği bir toplantıda doksan bin dinleyiciye seslendiği yazılıydı. Oysa Gary Cooper, yaşamı boyunca Philadelphia’ya adım bile atmamıştı. Yine 1947 yılında Yugoslavya’da Komünist Parti’nin dağıttığı bir bildiride, Gary Cooper’in, Tyrone Power’ın, Alan Ladd’in solcu oldukları gerekçesiyle tutuklandıkları, Buster Crabbe’in de Broadway’de kurşunlanarak öldürüldüğü belirtiliyordu. “Buster Crabbe’in ölümü Hollywood’da büyük gösterilere yol açtı. Ünlü sinema yıldızının cenaze töreninde 150.000 kişi bulundu; tabutunu yoldaş Gary Cooper ile Tyrone Power gibi oyuncular taşıdılar,” deniliyordu. Cooper, komünizme karşıydı (ama tanıklığı sırasında “muhbirlik” etmemişti); Tyrone Power ile Alan Ladd’in solculukla ilgileri yoktu, tutuklanmamışlardı; Buster Crabbe ise yaşıyordu. Edebiyat dünyası stanbul’da Kültür Servisi Türk edebiyatının klasik ve çağdaş eserlerinin Türkçe dışındaki dillere çevirisi ve yurtdışında yayımlanmasına yönelik deneyimlerin paylaşılması için dünyanın sayılı yayınevlerinin yönetici ve editörleri ile telif ajanslarının katılacağı “Çevirmenleri ve Yayıncılarıyla Türk Edebiyatı III. Uluslararası Sempozyumu” bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde başlıyor. Türkiye Ulusal Yayıncılık Komitesi Koordinatörü ve Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Ümit Yaşar Gözüm, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bakanlık, Türkçe çevirmenleri ile ilgili etkinliklere destek vermeyi ve bu yönde projeler hazırlamayı öncelikleri arasına aldı” dedi Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 [email protected] Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B C MY B www.yekuv.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle