25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul B Edirne Y Kocaeli B Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli Y Zonguldak B Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB PB Ankara 25 25 26 25 27 28 27 22 20 22 22 22 26 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y PB Y Y Y B B B B B B B 26 25 23 29 31 28 29 32 27 29 22 19 19 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin PB Budapeşte B Madrid Y Viyana Y 14 15 16 18 16 15 18 18 14 22 31 23 26 Belgrad Y 28 Sofya Y 28 Roma A 26 Atina Y 23 Zürih Y 14 Moskova PB 18 Aşkabat Y 31 Taşkent A 34 Baku B 21 Bişkek B 31 Tiflis Y 27 Kahire A 37 Şam B 33 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın güney ve batısı, Ege, Orta ve Batı Akdeniz, İç Anadolu’nun güney ve batısı ile Bolu ve Adana çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların, Afyonkarahisar ve Kütahya çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgâr; Marmara ve Kuzey Ege’de kuzey ve kuzeydoğu yönlerden (3050 km/s) kuvvetli esmesi bekleniyor. 27 MAYIS 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 MART GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Diğer yanda üstelik sıfatı aile danışmanı, üstü başı kapalı bir kadının çokeşliliğin yasal olmasını isteyen açıklaması... Kimsenin giyimine kuşamına, içkisine karışmadıklarını söyleyen RTE iktidarının tepkiyle karşılanan yasak kararını Danıştay’ın iptal etmesi doğal karşılanırken çokeşliliği savunan imam nikâhlı Sibel Üresin’in açıklaması tartışmalarda baş tacı. Lakin halkımıza AKP’nin bu memleketi bu hale getirdiğini anlatabilirsen anlat! Bizdeki kimi özgürlükler kısıtlı... İktidara göre dileyen dilediği dine bağlanabilir, ama İslam dini üzerinde olumsuz kimi irdelemeler yap da, dünya kaç bucakmış görürsün. Bireyler mi sadece böylesine dine tutkulu. İleri toplumsal politikalar üretip savunan partiler, siyasetçiler bile elhamdülillah Müslümanız demek zorunda. Laik bir devlette yaşadığımızı hissettiğimiz bir daha geri gelmez yıllarda, insanlar, partiler, siyasetçiler dine saygılı. Gösteriş için, siyasal amaçlar için kullanmıyordu. Ama bugün? 19 Mayıs’ta gazete ve TV’lerin bile önemsemediği yazılı mesaj yayımlıyor; meydan mitinglerinde Atatürk adını ağızlarına almıyorlar. Liderler Kürt bölgelerinde Kürt, Türk bölgelerinde Türk! 12 Haziran’dan sonra başta Kürt sorunu, fakir fukaralık, işsizlik ya tam ya tam olmaya yakın çözümlenecek diye umuda kaptırmış gidiyoruz. Şu hale bakın: İşsiz; iş alanı açılacağından, iş bulacağından umudunu kesmiş… cebine her ay şu kadar lira koyacağı vaadine dört elle sarılmış… …her ay al şu kadar para yaşamana bak diye yola çıkılan bir ülke burası. Üstelik kafaları karıştıran tezatlı görüntüler veren bir ülke burası. Ertuğrul Özkök’ün, insanların büyük çoğunluğunun AKP’nin yine birinci parti çıkacağına inandığı… …CHP mitinglerini izleyen, kalem namusuna inandığım Yalçın Doğan’ın ise halkta şaşırtıcı bir heyecan dalgası gözlediği günlerde: Umutsuzlukla umut yan yana! İki parti şu ara birbirine laf yetiştirme yarışından vazgeçer gibi. Nihayet Kürt sorununa eğilen açıklamalar arifesinde görünüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun Güneydoğu illeri belediyelerine özerklik vaadi tartışma yarattı. RTE; CHP Genel Başkanı’nın Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi ağzıyla konuştuğunu söyleyerek karşı çıktı. Kılıçdaroğlu, pek çok konuda olduğu gibi, bu konuya da bir gün sonra açıklık getirdi. PKKBDPDTK cephesinin istediği gibi; Güneydoğu’ya özerklik yeni anayasada güvence altına mı alınıyor içeriğindeki yorumların, 30 Mayıs’ta Diyarbakır’da yapacağı açıklama ile ne kadar yanlış olduğunun anlaşılacağını söylüyor. 30 Mayıs açıklamasından önce Fikret Bila, bir kez daha meslektaşlarını atlattı ve… özerklik konusuna CHP Genel Başkanı’nın açıklık getirmesini sağladı. Genel başkan, özerklik mi? “Hayır efendim. Hiç ilgisi yok” diyor. Ya nedir söylemek istediği: “Biz” diyor: “Yerel yönetimleri Avrupa Birliği standartlarında güçlendirmeyi vaat ediyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, TBMM’de kabul edilmiş, ancak bazı çekinceler konulmuş. Bunları kaldırmaya da Bakanlar Kurulu yetkili kılmış. Biz, bu çekinceleri kaldıracağız.” Şimdi tartışma daha yetkin alana kayıyor: Avrupa Konseyi’nin yerel yönetimlere özerklik koşuluna zamanın TBMM’nin koyduğu çekinceler nelerdir ve kaldırılması ne getirir, ne götürür? CHP vaadi RTE’nin söylediği gibi“bölücülüğe yarar mı?” Bir başka sütunda yer alan; bir dönem Merzifon Belediye Başkanlığı yapan CHP Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın açıklamasına göre, Kılıçdaroğlu’nun önerdiği gibi çekincelerin kaldırılması, zaten bölücülerin en başta gelen isteklerinden biri ve… “maalesef bölücülüğe yarar!” Fransa ve Portekiz gibi ülkeler Konsey Şartnamesi’ne örneğin ülkenin üniter yapısını bozabilecek, ileride özerk yapılanmalar doğurma tehlikesi taşıdığı için çekinceler koydular. Emlak vergisini yerel yönetimlere gelir sağlaması için belediyelere devreden Turgut Özal… …üstelik Kürt sorununa çözüm arayışları tepki çeken, hatta ülkeyi bölünmeye sürükledi diye eleştirilen Turgut Özal… …1992’de şartnameye bugün kaldırılmak istenilen çekinceleri koyan Başbakan! Gelecek hafta salı günü, Filistinlilere yardım amacıyla Gazze’ye gitmek isteyen Mavi Marmara gemisine Akdeniz’in uluslararası sularında düzenlenen saldırının üzerinden tam bir yıl geçmiş olacak. İsrail ile ilişkileri fiili olarak askıya alan Türkiye, özür dilenmesi ve saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerine tazminat ödenmesi yönündeki iki talebi karşılanmadan normalleşme yönünde adım atmamaya kararlı. İsrail’in bu konuda adım atmaması, AKP hükümetini İslamcı tabanı ile siyasi yelpazede daha sağdaki partilerden gelen “Neden bir misilleme yapmıyorsunuz” baskısı ile karşı karşıya bırakmış durumda. Mavi Marmara’nın yıldönümüne doğru Ankara misilleme yapabilir mi? ra baskınının hemen ardından Ankara’ya çağrılmıştı. Çelikkol daha sonra Tayland’a büyükelçi atanırken Ankara yeni aday Kerim Uras’ın ismi için İsrail makamlarından hiçbir zaman agreman istemedi. Bir yıldır da ilişkiler büyükelçilikteki maslahatgüzar tarafından yürütülüyor. Yani işlemleri zaten resmi olarak başlamamış olan Uras’ın İsrail’e gönderilmeyeceğini açıklamak sembolik bir adımın ötesine geçmeyecek. yükelçilik seviyesinden maslahatgüzar ya da ikinci kâtip seviyesine düşürme kararı alırsa o zaman bambaşka bir durum söz konusu olacak. Geçmişte İsrail’i ilk tanıyan ülkelerin başında gelen Ankara, 1967 işgali ve 1980’de Kudüs’ün başkent ilan edilmesinden sonra protesto adımları atarak temsil seviyesini düşürmekte tereddüt etmemişti. Şimdi hele hele kendi vatandaşlarımızın ölümü söz konusuyken benzer bir adımın atılmaması için bir neden yok. ıldönümünde ‘sembolik’ misilleme Başbakan Tayyip Erdoğan, bir süredir İsrail konusunda şaşırtıcı biçimde sessiz. Bu sessizliğini Ankara’nın Tel Aviv ile ilişkilerini daha fazla bozmak istemediği şeklinde “hayra yoranlar” var... Ama bir de bu sessizliğin kısa bir süre sonra, büyük olasılıkla da 31 Mayıs’ta bozulacağı ve uzun süredir beklenen misilleme adım(lar)ının atılacağı tahminini yürütenler de var. Bu gruptakiler AKP’nin seçim öncesinde İslamcı seçmene hoş görünmek için sembolik de olsa bir çıkış yapmasının kaçınılmaz olduğu görüşünde. Dolayısıyla bu günlerde başkentteki yabancı diplomatlar, Türkiye’nin İsrail’e karşı bir misilleme yapıp yapmayacağı ve yapacaksa ne tür bir tavır takınacağı sorusunun yanıtını arıyorlar. Kulislerde konuşulan en güçlü olasılık, bir yıldır görevine başlayamayan Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi namzeti Kerim Uras’ın, başka bir ülkeye (büyük bir olasılıkla Viyana’ya) büyükelçi atandığının resmi olarak dünyaya duyurulması. Türkiye’nin İsrail’deki son büyükelçisi Oğuz Çelikkol, Mavi Marma Y kriz derinleşebilir Seviye düşürülürse Ancak... AKP hükümeti, bu sembolik adımla yetinmeyerek İsrail ile ilişkileri bü BD: 31 Mayıs’tan önce özür dileyin Ancak diplomatik temsil seviyesi A nin düşürülmesinin, Türkİsrail ilişkilerinin düzelmesini en az birkaç yıl ileriye atması da kaçınılmaz bir sonuç olacak. Bundan endişe duyan çevreler bugünlerde alarma geçmiş durumda. Kaygılı tarafların başında uzun süredir Ankara ile Tel Aviv’i barıştırma girişimlerini sürdüren ABD geliyor. Ankara’daki ABD Büyükelçiliği hem Türk Dışişleri hem de İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gaby Levy ile yakın temasa geçti. ABD tarafı özellikle İsrail yönetimine “Türkiye’den özür dileme konusunda bir adım atacaksanız bunu 31 Mayıs’a kadar yaparsanız iyi olur. Yoksa çok geç kalınmış olabilir” mesajını vermiş durumda. Ankara’da çalan alarm zillerinin İsrail tarafından duyulup duyulmadığı ise belirsiz. İsrail’deki Netenyahu hükümetinin 12 Haziran seçimleri öncesinde özür ve tazminat gibi beklentileri karşılamaya hevesli olmadığı mesajları ulaşıyor başkente. Gözler Başbakan Erdoğan’da. Türkiye 31 Mayıs’ta İsrail’e karşı ne yapacak? Sembolik bir açıklamayla mı yetinecek? İsrail’e karşı etkili bir misilleme adımı mı atacak? Yoksa tamamen sessiz mi kalacak? GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY tümü, Aralık 1995’te Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle resmen noktalanan soğuk savaşın sonuçlarını o günlerde hissetmemişti. Bugün bir bakıma, soğuk savaşın sona ermesinin ardından kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninin çaresizliğini yaşıyorlar. 1995’te AB’nin ve ABD’nin ilk gözünü diktiği bölge Doğu Avrupa oldu. Her ikisi de ne yapıp edip Doğu Avrupa ülkelerinin bir an önce Moskova ekseninden çıkıp kendi etki alanları içine girmesini istedi. AB’nin kozu sosyal refah, ABD’nin kozu güvenlikti. Kopenhang kriterlerinin tek nedeni Doğu Avrupa ülkelerindeki ekonomik ve politik çarkların AB’ye uydurulmasıydı. Bu ülkelerin tümü 10 yıllık bir zaman diliminde AB’ye tam üye yapıldı ve NATO’ya alındı. 2000’li yılların başına gelindiğinde Doğu Avrupa açısından soğuk savaşın buzları eritilmişti. Öteki cofrafyalar için ise süreç daha yavaş ve sancılı işledi. Orta Asya ülkelerinin önünde iki ana yol vardı: Moskova ve Washington. Pekin, Brüksel, Ankara, Riyad, Tahran bu iki ana yolun değişik tamamlayıcıları oldular. 1990’ların ortasında Rusya ile Çin yanına Hindistan’ı da alarak Orta Asya’yı kendi eksenleri içinde yapılandırmaya girişti; Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) doğdu. Bu yapılanma adım adım genişledi. Mayıs ayı ortasındaki gazetelerin iç sayfalarında ŞİÖ’nün Avrasya Ekonomik Topluluğu’na dönüşme adımlarının kesinleştiği haberi yer alıyordu. Görünür gelecekte bu coğrafyanın belirleyicisinin RusyaÇin olacağı söylenebilir, ama ABD’nin hesaplarının devam ettiği de aşikâr. Karadeniz çevresi tek tek biçimlendi, Ukrayna’daki “turuncu devrim”, Gürcistan’daki “kadife devrim” bu ülkelerin yönünü büyük ölçüde Batı’ya çevirdi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sıcak ülkeler yukarıdaki bu gelişmelere soğuk kaldılar. Sovyetler’in çökmesinden 5 yıl sonra Kuzey ve Güney Yemen birleşti, tek adam rejiminin ruhu değişmedi. Yönü daha çok Moskova’ya dönük olan Suriye lideri Hafız Esad, 1980’lerin sonunda bizzat Gorbaçov’u ziyaret ederek “açıklık politikası”na karşı çıktı. Ama süreç Gorbaçov’un kontrolünden de çıkmıştı. Hafız Esad’ın ölümünün ardından Haziran 2000’de koltuğuna oturan oğul Esad da babasının politikasını sürdürdü. Mübarek ve Kaddafi de ülkelerini her iklime mesafeli bir yapıda tutup yerlerini ve yönetim anlayışlarını korudu. Şimdi sıra bu coğrafyada... Balkanlar ise Soğuk Savaş’ın bitimini en sıcak hisseden coğrafya oldu. Sadece Saraybosna’da 19921996 arasındaki iç savaşta 250 bin insan öldü. Balkanlar’daki sancı pamuk yanığı gibi içten içe devam ediyor. Yukarıda saydığımız bölgelerle birlikte Türkiye’nin etrafında 360 derece tur atmış olduk. Neredeyse hiçbir derecesini boş bırakmadık. Çevremizi şöyle de özetleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra etrafımızdaki ülkelerin tümünün sınırları ve rejimleri en az bir kez değişti. Türkiye ise her türlü sancıya, zaman zaman tehlikeli boyutlara varan iç barış sorunlarına karşın sınırlarını korudu, rejimini iki ileri bir geri geliştirdi. Bugün iktidar kendisinden önce yapılanların üzerine bir şey koymaktan çok, onlarla hesaplaşma, onları katlayıp geçme kompleksi içinde. Hükümetin dengesizliklerini toplumsal sağduyu göğüslüyor. Herkesin arada bir çevremize bakmasında fayda var. Çevre kirliliği nasıl insan sağlığını doğrudan etkilerse, çevre krizi de ülkelerin sağlığında başlıca unsurdur. ÇET NKAYA TARTIŞMASINA OKUR KATKISI Başbakan Erdoğan’ın, İstiklal Mahkemeleri yargıcı ve eski bayındırlık bakanlarından Ali Çetinkaya’yı İskilipli Atıf Hoca’yı idama mahkum ettiği için “cellat” ve “katil” ilan etmesine, Çetinkaya’nın torunu Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün tepkisini bu köşede aktarmıştık. Okurumuz Ali Tartanoğlu’ndan da tartışmaya bir katkı geldi: “Başbakan’ın idam kararını eleştirdiği İskilipli Mehmet Atıf, karşıdevrimcilerin çok güçlü ve yaygın saptırmaca propagandayla halkın önemli bir kesimine inandırdıkları gibi şapka giymediği için asılmış değildir. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan ordusuna karşı savaşmanın dine aykırı olduğu yolunda bildiriler yazmış, bunlar Anadolu’da elden dağıtıldığı gibi Yunan uçaklarınca havadan da atılmıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkum eden, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i İngilizlerin talebi üzerine idam eden Kürt Nemrut Mustafa Divanı’nın karşısında İstiklal Mahkemelerinin olması o koşullarda adeta kaçınılmazdır.” Pınar Sağ ve Mehmet Özcan’ın 10 ay hapse mahkum edilmesinin nedeni Mercan Dağları ve Kırmızı Gül türkülerini söylemeleri; hem de gençlerin katıldığı bir etkinlikte Sıra türkülerde H LAL KÖSE Türk halk müziği sanatçıları Pınar Sağ ile Mehmet Özcan’ın örgüt propagandasından 10 ay hapse mahkum edilmelerinin nedeni, Tunceli’de gençlerin katıldığı bir etkinlikte, Mercan Dağları ve Kırmızı Gül adlı türküleri söylemeleri. Kırmızı Gül’ün İbrahim Kaypakkaya’ya, Mercan Dağları’nın ise 2005’te öldürülen 17 MKP üyesine yazıldığını söyleyen mahkeme, bu türkülerin, gençlerin örgüte katılma iradelerini güçlendireceğini savundu. Sağ’ın avukatı Taylan Tanay ise “Şarkıları, türküleri suçlu ilan etmek kabul edilemez. Üstelik iddianamede böyle bir suçlama yoktu” diyor. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, müzisyenlerin hapse mahkum edildiği davanın gerekçesini açıkladı. Sağ ve Özcan’ın 29 Mart 2009’da yerel seçimler öncesi Tunceli’de bağımsız belediye başkanı adayı Murat Kur’un tanıtım etkinliğine katıldıkları anımsatılan kararda, sanatçıların söyledikleri türkülerle, Kaypakkaya’nın şahsında, örgütün propagandasını yaptıkları ifade edildi. Heyet: Genç yaştakiler fazla Mercan Dağları’nın “Ölüm çığlıkları yükseldi dağlardan, Kan revan içindeydi Mercan Vadisi. Ve bir kanlı mercan şafağında, Vuruldum tam on yedi yerimden” mısralarını alıntılayan mahkeme heyeti, Kırmızı Gül’ün sözlerinin ise “Böyle can veriyor brahim yoldaş... Halkımız arıyor seni her yerde, işçiler ocakta, köylüler dağda, dökülen kanların kalmayacak yerde, hesap soracağız brahim yoldaş” şeklinde olduğunun anlaşıldığını belirtti. M a o is t K o m ü n i s t Partisi’nin (MKP) e sk i ad ı y l a TK P /M L ’n in , k om ü n i s t b ir düzen kurmayı amaçladığı, örgütün sempatizanlarının faaliyet gösterdiği Tunceli’de, kırsalda 25 silahlı militanın olduğu ifade edildi. Kaypakkaya için de, “T P Eminönü ilçe teşkilatı üyesi oldu. 6. Filo eylemine katıldı. Kaypakkaya Pınar Sağ şçi Köylü gazetesinde çalıştı. Milli demokratik devrim tezini benimsedi. Yaralı olarak kaçtığı çatışmadan 5 gün sonra yakalandı. 18 Mayıs 1973’te ölmüştür” denildi. Etkinlikte övülen şahsın aktif terör eylemlerine devam eden MKP’nin kurucusu olduğu yinelenerek şu ifadelere yer verildi: “Konsere katılanların yaşadığı yer Tunceli olup sıcak terör eylemlerinin devam eden bölgesidir. Eyleme gençler katılmıştır. Kaypakkaya’nın hiçbir zaman yargı önüne çıkmamış olması suç vasfında değişiklik yapmayacaktır. Propaganda suçunda, lider şahsın ceza alıp almamasının önemi yoktur. Eylemin gerçekleştiği yer olan Tunceli’de bütün terör örgütleri yoğun faaliyette bulunmaktadır. Dinleyici kitle arasında genç yaştakilerin çok olması, simge isimden övgüyle söz etmeleri, konserdekilerde örgüte katılma iradesini güçlendireceği göz önüne alındığında, sanıkların eylemlerinin fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi söz konusu değildir.” ‘Hukuki değil siyasi karar’ ‘Anma suçu’ işleyenler serbest ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile İbrahim Kaypakkaya’yı anmak için yapılan eylemlere katıldıkları, “Suçu ve suçluyu övdükleri, terör örgütü propagandası yaptıkları” gerekçesiyle gözaltına alınan çoğunluğu öğrenci 25 kişi emniyetteki sorgularının ardından Adli Tıp Kurumu’nda sağlık kontrolünden geçirildi. Buradan adliyeye getirilen kişiler, özel yetkili cumhuriyet savcılığındaki sorgularının ardından salıverildi. Sağ’ın avukatı Taylan Tanay, “Yargıçlar, bir türkünün, konuşmanın Tunceli’nin özgün yapısı nedeniyle suç oluşturacağını söylüyor. Bu türkü başka bir ilde söylenseydi suç oluşturmayacaktı” dedi. Mahkemenin, savcının iddia ettiği suçlamanın dışına çıktığına dikkat çekerek devam etti: “Türkülerin suç delili olarak gösterilmesi, verilen cezanın gerekçesini bulamamaktan kaynaklanıyor. Bu gerekçe, son dönemde sanatçılara yönelik baskılar açısından çarpıcı. 30 yıldır emekçilerin söylediği türkü örgüt parçası ilan ediliyor.” Taylan Tanay, Kaypakkaya’yı 1973’te Diyarbakır’da öldürenlerin hâlâ yargı önüne çıkarılmadığını, işkenceyle öldürülen Kaypakkaya’nın terörist değil sosyalist öğrenci lideri olduğunu anımsattı. Bakan Zafer Çağlayan’ın nükleer santral savunması ‘Sanayici değilsen sus’ AB D N YAĞMUR MERSİN Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) Yılın İşadamı Ödülü törenine, bağımsız milletvekili adayı Ertuğrul Kürkçü ile AKP milletvekili adayı ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan arasındaki tartışma damgasını vurdu. Kürkçü’nün, “‘Köprüyü sattırmam’ diye bir slogan vardı. Biz de o santralı yaptırmayız” sözlerine; Bakan Çağlayan, “Bir insanın bu ülkede bir şeyler söyleyebilmesi için sanayicilik yapması lazım” yanıtını verdi. Açılış konuşmalarının ardından törene katı lan siyasi parti temsilcilerine söz hakkı verildi. BDP adına konuşan Kürkçü, hükümetin Mersin’e nükleer santral kurma ısrarını eleştirdi. Kürkçü, “Fukuşima’daki felaket gösterdi ki güvenli nükleer santral yoktur. En kusurlu enerji kaynağı Mersin’e layık görülmemeli” dedi. Kürkçü, nükleer santralın Mersin’de iş olanağı sağlayacağı söylemlerini de ‘fantastik bir öykü’ olarak niteledi. Kürkçü’nün ardından kürsüye çıkan Çağlayan ise “Bir insanın bu ülkede bir şeyler söyleyebilmesi için sanayicilik yapması lazım. Şöyle 35 işçinin sigortasını yatırması lazım. Bu konu üniversiteye gidilerek, kitaplardan öğrenilmez” dedi. Sanığı kaldırım taşıyla dövdü SAMSUN (Cumhuriyet) Samsun’da arkadaşının 14 yaşında olan kızı S.A. ile cinsel ilişkiye girdiği iddiasıyla tutuksuz yargılanan 34 yaşındaki Ali Küçük, duruşmada, genç kızla kendi isteğiyle seviştiğini ancak ilişkiye girmediklerini savundu. Sanığın bu ifadesine S.A. “Yalancı” diyerek tepki gösterirken, duruşma çıkışında genç kızın babası Rüstem A., yerden aldığı taşı, Küçük’ün kafasına vurarak hastanelik etti. Baba gözaltına alındı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle