25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MAYIS 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER Beyaz Saray’a göre 12 Haziran’da iktidar partisi 367 milletvekili çıkaramayacak, CHP ise yükselişte 7 AKP oyları doyuma ulaştı ERDOĞAN’IN BAŞKENT PROJES LEYLA TAVŞANOĞLU ‘Yağma ve rant projesi’ Şehir plancıları, 500 bin kişilik kentin ‘Tuluntaş, Koparan ve Hacılar’ köylerini kapsayan alanda kurulacağını düşünüyor. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ankara için açıkladığı 500 bin kişilik yeni şehrin nerede kurulacağına ilişkin üç ihtimal ortaya atıldı. En güçlü aday olarak Gölbaşı yakınlarındaki “Tuluntaş, Koparan ve Hacılar” köylerini kapsayan bölge öne çıktı. Bu bölgelerdeki arsa el değişimlerinin açıklanmasını isteyen Şehir Plancıları Odası Başkanı Necati Uyar, Güneykent projesinin “tümüyle haksız rant üretilmesi ve yandaş gruplara aktarılması amacıyla başlatıldığını” kaydetti. Erdoğan’ın “Güneykent” adını verdiği yeni şehir projesi, gözleri en güçlü adaylara çevirdi. Bunlardan ilki “Tuluntaş, Koparan ve Hacılar” köylerini kapsıyor. Bu yerle ilgili Anakent Belediyesi, Güneykent Kentsel Gelişim Proje Alanı adı altında imar planı değişikliği yaptı. Şehir Plancıları Odası’nın başvurusu üzerine proje mahkeme tarafından iptal edildi. Belediyenin yaptığı yeni plan değişikliğine karşı da dava açıldı. Kentin kurulabileceği ikinci yeri Mühye köyü bölgesi oluşturuyor. Bakanlar Kurulu, söz konusu bölgeyi 13 Temmuz 2010 tarihinde kentsel dönüşüm alanı ilan etti. “Yeni Güneypark” adı verilen proje, İmrahor Vadisi’ne cepheli Mogan ve Eymir Gölü manzaralı bir alanı kapsıyor. Son aday ise Bilkent Karagedik bölgesi. Karagedik projesi Mogan Eymir gölleri havzasının güneyinde yer alıyor. Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Orhan Sarıaltun, “Büyük ihtimalle Güneykent olacağını tahmin ediyorum. Güneypark’ta 500 bin kişilik nüfusu yerleştirecek alan yok” dedi. WASHINGTON “Türkiye’ye terörle mücadelesinde o kadar kaynak ayırmamıza rağmen AKP hükümetinin bakanlarından hiç yardımcı olmadığımız yolundaki sözleri işitmek en hafifinden söylemek gerekirse çok tuhaf.” Bu sözler Beyaz Saray’dan üst düzey bir görevliye ait. Besbelli Cemil Çiçek’in terörle mücadelede ABD’den yeterli destek alınmadığı sözleri üzerine Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun onu destekler biçimdeki konuşmaları Obama yönetimini rahatsız etmiş. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone’nin “Bu söylenenler efsane, yalan. Biz bütün gücümüzle Türkiye’ye terörle mücadelesinde destek veriyoruz” tepkisini göstermesi ise muhatabım tarafından, “Büyükelçimiz Ankara’da görevini yapıyor” olarak yorumlanıyor. Tam da Beyaz Saray’ın karşısındaki Washing ton Otel’de yaptığımız görüşmede, üst düzey ABD’li yetkili 1 Mart tezkeresiyle birlikte ciddi krize giren ikili ilişkilerin bugününü şöyle değerlendiriyor: “2003’e kıyasla ilişkiler daha iyi. Ancak Başbakan Erdoğan artık eskisi gibi davranmıyor. Deyim yerindeyse kendine güveni çok büyük boyutlara ulaşmış görünüyor. Önünüzde bir genel seçim var. Bu seçimler 2002 ve 2007 seçimlerinden çok daha farklı. Çünkü Başbakan Erdoğan ve AKP 2002 ve 2007 seçimlerine kendilerinin sürekli mağdur edildiği söylemiyle girmişti. Ama artık mağdur değiller. Türkiye’de bütün kurumları kontrolleri altına aldıklarına göre hâlâ nasıl mağdur olduklarını iddia edebilirler? O nedenle 12 Haziran seçimleri eskilerden çok daha farklı olacak.” Muhatabı ma 12 Haziran seçimleri sonuçları konusunda bir tahminde bulunup bulunmayacağını soruyorum. İşte aldığım yanıt: “Öncelikle, AKP, hedefi olan 367 milletvekili çıkaramayacak gibi görünüyor. Çünkü AKP’nin oy oranı doyuma ulaştı. Alabilecekleri tavan oran 2009 yerel yönetim seçimlerindeki yüzde 38’dir. Yine birinci parti çıkacaklarını tahmin ediyorum. Buna karşılık CHP giderek yükselişte görünüyor. Şu anda yüzde 2530 bandında olduklarını tahmin ediyorum. Ama seçimler yaklaştıkça bu oran daha netleşecektir. CHP’nin yeni liderliği iyi işler yapıyor. Washington’a gelen parti heyeti de burada bir hayli sempati topladı. Öte yandan MHP’nin de bir baraj sorunu olduğunu düşünmüyorum.” AKP = Devlet Partisi! Bugünkü Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirmek için hızını alamayan Başbakan, arada bir “Milli Şef”li yılları büyüteç altına alır. Aslında gerçek hedefi Atatürk olsa da bu kadarına şimdilik cesaret edemediği için, “tek parti” dönemini İsmet İnönü ile başlamış gibi göstermeyi yeğler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında camilerin ahır yapıldığını ileri sürer! Bu iddiasının dayanağı, Alman ordularının Trakya sınırımıza dayandığı, Sovyetler Birliği’nin de Kars, Sarıkamış ve Boğazlar’ı Türkiye’den resmen istediği günlerdir. Ordumuzun atları değil, seferberlik nedeni ile askerlerimiz de sınırlarda ve açık alanlarda yatmak zorunda kaldıkları için, o dönemi, böylesine tartışmaya açarken, o günkü yönetimin kararlı direnişi olmasaydı, maazallah kendisinin de hayata gözlerini açtığı zaman ezan yerine çan seslerini dinlemek zorunda kalacağını unutmuş görünür. Tek parti yönetiminin, özellikle İsmet İnönü’nün, Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra, vatandaşları çok partili hayata alıştırmak için aşamalı olarak devletle ilişkisini kestiğini gerçekten bilmediğini ortaya koyan konuşmalara prim verir. Şimdi, iktidarda sekizinci yılını dolduran AKP’nin statükoya başkaldırmak amacıyla kurulduğunu unutmuş görünen bir icraat sergileniyor Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği ülkede. Ülke 12 Haziran’da seçime gidiyor. Devlet, yürütme, dahası artık yozlaştığı açığa çıkmış olan yargı erkinin de katkısı ile ona çalışıyor. Toplu açılış törenleri kılıfları altında devlet uçağı ile kent kent dolaşıyor. Seçim mitinglerinde alanları doldurmaları için memurlar görev izinli sayılıyorlar. Bu “DevletParti” ittifakının son somut örneği, önceki günkü gazetelere de İskenderun kaynaklı bir haber ile yansımıştı Kentte, Başbakan’ın 9 Mart tarihinde toplu açılışını yaptığı Devlet Hastanesi, seçim kampanyasında icraatın içinden programlarına uyması için bir kez daha tören alanının konusu olmuş, Hatay’da sanki sadece AKP’li milletvekilleri seçilmiş gibi, başlarında eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin olmak üzere bu partinin adayları, tören yerinde arzı endam etmişler, Hatay Valisi Celalettin Lekesiz ile kol kola gövde gösterisi yapmışlardı. Babasından devraldığı soyadını hakkı ile taşıyabilmesi için Sayın Vali’den, bu tür törenlerin ev sahibi olarak CHP, MHP’nin milletvekillerinin ve adaylarının bu açılışa çağrılı olmamalarının nedenini öğrenmek her yurttaşın hakkıdır. Aksi, o il valisinin aynı zamanda iktidar partisinin de başkanlık görevini yapmak gibi bir kara sevda içinde olduğunu ortaya koyar. DP döneminde de o iktidarın Uşak Valisi, bu tür bir kara sevdaya tutulduğu için medyanın mezesi haline gelivermişti. AKP = İktidar formülünün giderek yaygınlaşmakta ve yerleşmekte olduğunu ortaya koyan son somut örneklerden birisi de, üstelik kampanyanın tam ortasında ve İstanbul’da sergilenmiştir. AKP Beyoğlu ilçe örgütünün Okmeydanı’ndaki seçim çalışmalarına, polisin “akrep” olarak bilinen toplumsal müdahale araçlarının eşlik ettiği haberi dünkü gazetemizde yer almıştı. Devletin polisi, terör saldırılarından tüm partileri eşdeğer önlemlerle koruyorsa bu görevi kendisine verenleri kutlamak gerekir. Yok, polis yalnız devlet partisi olmak için alışkan adımlar atan AKP’nin emrinde olduğu görüntüsünü verecekse, o ilin valisi de emniyet müdürü de suçlu duruma düşmüş olurlar. Dün sabah Levent’te bir köprünün altına konulmuş olan ve sekiz yurttaşımızın yaralanması ile sonuçlanan bomba olayının, tam 12 Haziran öncesinde sandık başına gidecek yurttaşlara korku vermeyi amaçladığı tartışılmayacak kadar açık bir gerçektir. Haber televizyonlarımızın tüm gün boyunca bu olayı ekrana getirmeyi, reyting nedeni ile de olsa konuyu işlemekte ısrarlarının, eylemci terör örgütünün ekmeğine yağ sürdüğünü meslektaşlarımın unutmamasını isterim. ‘MHP barajı geçer’ ‘Artık mağdur değiller’ Erdoğan Gül ilişkisi Yetkili, Türkiye’de iş dünyasının da AKP’nin seçilmesini istediği izlenimi edindiğini şu sözlerle anlatıyor: “Washington’a sık sık işadamları grubu ziyaretlerde bulunuyor. Son olarak DE K (TOBB bünyesindeki Dış Ekonomik lişkiler Konseyi) çerçevesinde bir grup işadamı geldi. Bize AKP’nin Türkiye’deki ekonomik istikrar için hükümette olmasının önemli olduğunu söylediler.” Erdoğan ve Gül arasındaki ilişkilerin şeker renk olduğu iddialarının Washington’da duyulduğuna dikkat çeken yetkili, “Oysa böyle bir tatsızlığın varlığını hiç hissettirmiyorlar. Birlikte işleri iyi götürdükleri izlenimini veriyorlar” diyor. Konuşmamızın ilerleyen bölümünde söz, Türkiye’de sayıları pıtrak gibi çoğalan kamuoyu şirketlerinin seçim tahminlerine geliyor. Yetkili, “Acaba bu sonuçlara ne kadar güvenilir” sorusunu ortaya atıyor. ‘Çözüm ötelenirse olay ciddileşir’ Muhatabımın seçimlerden sonra Türkiye’de neler olacağı tahminleri ise şöyle: “Kürt sorununun çözümü ve yeni bir anayasa yapılması önem kazanacak gibi görünüyor. Eğer hükümet Kürt sorununun çözümünü ötelerse olay ciddileşir. ş Kürtlerin baş kaldırmalarına kadar varabilir. Kürt açılımının mimarı olduğunu söyleyen AKP hükümeti ise Kürtlerin üzerine güvenlik güçleriyle yüklenirse o zaman ikiyüzlü davranmış olur. Bu durumda Türkiye bölge ülkelerine nasıl model oluşturabilir?.. Ne zaman bir açılımdan söz edil se hükümet hemen gelecek seçimleri ya da referandumu bahane etti. Bu seçimlerden sonra Başkan Obama’nın Ermenistan açılımı için ısrar edeceğini sanıyorum. Kıbrıs sorununun çözümü ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden faaliyete geçmesi de gündeme gelebilir. Hatırlayın, Başkan Obama seçildikten sonra ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapmış ve Ankara’da TBMM’deki konuşmasında mesajlarını vermişti. Ama sanıyorum bu mesajlara Türkiye’de yetkililerce pek kulak asan da olmadı.” Muhalefete büyük görev G ünümüzün sosyopolitik çehresi, sandıksal demokrasi dönemine girilmeden önce Türkiye’nin gelişmesi, Atatürk’ün devrimci ve çağdaş dönüşümcü ilkelerinin ışığında kendini buluyordu. Bağımsızlık ve bununla bağlantılı ulusalcılık bu ilkelerin eksenine yerleşmişti. CHP’nin altı okunda biraz belki fazla şemalaştırılmış ve popülerize edilmiş biçimiyle özetlenen bu toplumsal dönüşüm yaklaşımını üst yönetimin halkla bütünleşmesi, toplam ulusal gelirin hakça ve hakkaniyetle dağıtılması ve bu paylaşım mekanizmasında devletin yönlendirici rol oynaması, sanayileşme ve teknolojik gelişmenin özendirilerek desteklenmesi gibi akılcı bir toplumculuğun tüm öğeleri serpiştirilmiş olarak yer alıyordu. Toplumsal çıkarlar bireysel çıkarların çok önündeydi. Ulus olma gayreti eğitim felsefesinin ve mekanizmasının içinde de yer alarak toplum içinde paylaştırılma yolundaydı. Önümüzdeki kısa dönemin toplumun tüm uyanık, yurtsever, vicdanlı bireyleri tarafından en anlamlı biçimde yaşanarak doldurulması gereği ortadadır ve bunun umut kaynaklarını yaratmak da bir ölçüde elimizdedir; ama özellikle muhalefet partilerine bu alanda çok büyük iş ve sorumluluk düşmektedir. ceyi temsil ettiği ve tüm bu ilkelerin tarihin tozlu raflarında dosyalanmış bulunduğu yaygın biçimde düşünülebilmektedir. Siyasal iktidarlar bu kavramların neredeyse tam tersini gösterir bir teslimiyetçiliğin ve küreselleşme devinimlerinin gölgesinde oluşabilecek ulusal gelişmelerin peşine düşmüşlerdir. “Ulusal onur” kavramı telaffuz edildiğinde ya da yazıya döküldüğünde garipsenebilmekte ve küçümsenebilmektedir. Ulusal ve toplumsal çıkar yerine adına bireysel uyanıklık ve yaratıcılık(!) denen bir açıkgözlük ve açgözlülük içinde bireysel çıkarları, ulusal çıkarların çok önüne ve yukarısına çıkarmaktadır. zulmuş, ancak tüketimciliğe kuvvetle koşullandırılmış ve başka şey düşünemez hale gelmiş kalabalık birey kitlelerinin bu dengenin bozuluşunu fark edemeyişleriyle toplum zıvanadan çıkma yoluna girmiştir. Günümüzün siyasal iktidarı bu zangır zangır sallanan ve bazı parçaları dökülmeye başlamış toplum yapısının süreklilik kazanması için iş dünyasını ve medyayı kullanarak elden geleni ardına koymamaktadır. Üretim kavramının ortadan neredeyse kaldırıldığı, üretim ve emekçi toplum kesimlerinin yok sayıldığı bir ortamda CHP’ye bu aykırılıklara, daha kuvvetle karşı çıkıcı ve açıkça daha “sol”da bir muhalefet tavrı yakışırdı. Sola yakın düşmekle ve sol oynamakla Atatürk devrimciliğinin ve ulusal onurun temsilcisi olan bu partinin günümüzün bozulmuş toplumsal dengelerine daha anlamlı arayışlarla yaklaşması mümkün olabilirdi. Hukuk, yargı, demokratik haklar vb. kurumlar ve kurumsal düşünceler bu çerçevede tamamen göz den çıkarılmıştır. Yüzyıllar boyunca en önemli özelliği insan yetiştirebilme becerisi olan bir ülkede eğitim de bu oyunun bir parçası olacak biçimde yeniden şekillendirme yolundadır. Endişe verici... Kısacası, çok endişe verici bir ülke ve toplum görüntüsü sergilenmektedir. Toplumun belli bir kesiminin tüketim manyetizması ile uyutulmuş oluşu demokratik seçimler yoluyla bunun önüne hemen geçilemeyeceği izlenimini de maalesef vermektedir. Sadece birkaç hafta gibi kısa bir zaman kalmış ve sonuçları bugünkü toplumsal gidişatı daha da kötüye sürükleyebilecek bir seçimsel hesaplaşmanın arifesindeki umarsız coşkusuzluk ayrıca umut kırıcı bir unsur gibi gözükmektedir. Bu toplumun umutsuzluk ve umarsızlık çerçevelerini koşullar uygun düştüğünde ve günü geldiğinde zorlayabildiği de bilinmektedir. Dolayısıyla önümüzdeki kısa dönemin toplumun tüm uyanık, yurtsever, vicdanlı bireyleri tarafından en anlamlı biçimde yaşanarak doldurulması gereği ortadadır ve bunun umut kaynaklarını yaratmak da bir ölçüde elimizdedir; ama özellikle muhalefet partilerine bu alanda çok büyük iş ve sorumluluk düşmektedir. SÜRECEK Teröriste bilmeden destek klı başında proje lazım’ Kentlerin çözüm bekleyen onlarca sorunu olduğuna dikket çeken Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Necati Uyar, bu sorunlara yönelik “çılgın” değil “aklı başında çözümler” geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan’ın Kızılay’a Selçuklu kimliği giydirme arayışlarının “yersiz ve kabul edilemez” olduğunu belirten Uyar, “Ankara’nın kimliği tartışmasız bellidir. Ankara Cumhuriyet’in başkentidir” dedi. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Murat Taşdemir de projeleri “Başbakan, ulaşım, çöp ve su problemlerini göz ardı edip Ankara’yı talan edecek ve fakirleştirecek yeni projeler açıkladı” sözleriyle eleştirdi. ‘A Ulusalcılık kavramı Günümüz Türkiyesi’nin alabildiğine ucuzca tecimselleştirilmiş ve güya uluslararasılaştırılmış özlemlerine sahip olanlar için Atatürk döneminin ilkeleri anıların gerisinde kalmış gibi durabilir. Duruyor. Ulusalcılık ve ulus kavramlarının demode olduğu, teknolojik gelişmede kamunun düzenleyiciliğinin çok geride kalmış bir düşün ÖSYM’N N DANIŞTAY’A YANITI HP’ye daha sol’da bir muhalefet tavrı yakışır Siyasal iktidarlar bu mekanizmada irdeleyici ve denetimci rol oynamak yerine aksine yönlendirici, tehlikeli ve sakıncalı görevleri sırtlayıp götürmektedir. Üretimtüketim dengesi tehlikeli biçimde bo C ‘Adaya özgü kitapçık adayı ilgilendirmez’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ÖSYM, YGS’de uygulanan “adaya özgü soru kitapçığı” ile ilgili Danıştay’a açılan davada ara karara ilişkin verdiği yazılı yanıtta, sınav yönergesinin sınav görevlilerine yönelik olduğu, adayları ilgilendirmediği, adaya özgü kitapçık uygulamasının kopya çekmeyi önlemeyi amaçladığı kaydedildi. YGS’nin ve adaya özgü soru kitapçığına ilişkin sınav yönergesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay’a açılan davada ÖSYM’nin yanıtı yüksek mahkemeye ulaştı. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in, adaya özgü soru kitapçığı ile ilgili yönergeyi savunduğu; bu yönergenin adayları ilgilendirmediğini, sınav görevlilerine yönelik olduğunu ifade ettiği öğrenildi. ÖSYM’nin adaya özgü soru kitapçığının diğer sınavlarda da uygulanıp uygulanmadığına ilişkin soruya yanıt vermediği belirtildi. Bu arada ÖSYM, 24 Nisan’da yapılan ALES’te “Sınavı geçersiz sayılan 23 bin 24 adayın içinde, çeşitli sebeplerden dolayı sınava girmeyen 22 bin 613 adayın da bulunduğunu” açıkladı. AĞAR DAVASINA ÇARKIN RÖTARI Kilit ismin ifadesi istendi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın’ın terörle mücadele adı altında yargısız infazlar yaptıklarını savunarak bu konuda “Mehmet Ağar da çıksın hesabını versin” demesi, Mehmet Ağar’ın Susurluk kapsamında yargılandığı davanın seyrini değiştirdi. Dün karar çıkması beklenen duruşmada mahkeme, Ayhan Çarkın’ın “gizlilik kararı yok ise” özel yetkili stanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadenin istenmesine karar verdi. Ancak Ayhan Çarkın’ın açıklamalarıyla ilgili soruşturmada gizlilik kararı bulunuyor. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, adliye önünde yaptığı açıklamada karara tepki göstererek “Bu dosyada gizlilik kararı olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani bu ifadeler getirilmeyecek. Doğru olan Çarkın’ın buraya, mahkemeye getirilmesidir” dedi. Kılıçdaroğlu’na tehdit mektubu stanbul Haber Servisi Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ülkücü mafya lideri Alaaddin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yazdığı mektubu cezaevine yönetimi ‘tehdit ve hakaret içerikli’ olduğu gerekçesiyle göndermesine izin vermedi. Mektupta, mitinglerdeki konuşmalarından dolayı Kılıçdaroğlu’na ‘tehdit ve hakaret’ içeren ifadeler kullanan Çakıcı, söylediklerinin dikkate alınmasını istedi. Çakıcı daha önce de Başbakan Erdoğan’a övgü dolu bir mektup yazmıştı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle