15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER Kemal Kılıçdaroğlu, “basılmamış kitaba imha”yı eleştirdi, Erdoğan’a meydan okudu 5 defterinden okumaya başladım. Bir ara gözlerimi yumdum... Tarsus’ta öldürülen iki öğretmen Oktay Bulun ve Mustafa Eroğlu... Hizbullah militanları öldürmüştü iki öğretmeni de 11 yıl önce. Devleti yönetenler, iki cinayetin üstünü örtmek için bir hayli çaba göstermişlerdi. Ve katiller sonunda yakalandı. Hizbullah militanıydı, eli kanlı iki cani! 90’lı yıllardan 2000’e değin uzanan süreç Gaffar Okkan’ın Diyarbakır’ın en işlek caddesinde korumalarıyla birlikte katledilmesi, Güneydoğu’da boşalan köyler, faili meçhul cinayetler. Kaç yıldır konuşup tartışıyoruz bunları? Geçmişiyle hesaplaşmaktan korkan bir toplum... Doğan Öz’ü öldürenler belliydi... Abdi İpekçi’yi de... Cevat Yurdakul’u da... Hamit Fendoğlu’na ve Bahriye Üçok’a bombalı paket gönderenler kimlerdi? İki kanlı eylemin arasında 13 yıl var! 16 Mart katliamı, Kemal Türkler’in katledilmesi... Kahramanmaraş, İzmir İnciraaltı katliamı, Gazi Mahallesi vahşeti... Metin Göktepe cinayeti... Kaç yıl geçmiş aradan? DGM başsavcılıklarının hazırladığı tutanaklara baktım bir ara. 1995 yılında 11 bin 699 faili belli olmayan cinayet dosyasıyla Diyarbakır birinci, 879 dosyayla Malatya ikinci sırada... Malatya Zirve Yayınevi katliamı ne oldu? Ölenlerin kanlı giysileri aynı çuvala konulup Ankara’ya gönderildi... Bilerek mi yapıldı, bilmeyerek mi bu çuvala koyma işlemi? Ve dün gibi anımsadığım bir açıklama... Bugün aramızda dolaşan Mehmet Ali Ağca, Abdi İpekçi cinayetinden sonra yurtdışına kaçmış ve şu mesajı vermişti: “Ben kullanıldım, rolümü başarıyla oynayıp çekip gittim.” Ağca’nın yaşamı boyunca söylediği tek doğru sözdü belki bu tümceler. Mavi bir ışıkla yivlenen bir gökyüzünün altında hâlâ konuşuyoruz o karanlık günleri... Sessiz! Yılgın! Çaresiz! Geleceğin umudu, umutsuzluğu yıkıp geçecek miydi? Bilemiyorum, bilemiyoruz! ‘Buyrun yasaklayın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Şık’ın “basılmadan imha kararı” alınan “İmamın Ordusu” adlı kitabının teknoloji sayesinde 10 binlere ulaştığını belirterek, “On binlerce kişi bu kitabı okudu. Buyurun yasaklayın. On binlerce kişiyi hapse mi atacaksınız? Atmazsanız namertsiniz” diye meydan okudu. Kılıçdaroğlu, 12 Haziran seçimleri nedeniyle Meclis tatile gireceği için, Meclis grubunu son kez toplayarak milletvekilleri ile vedalaştı. Kılıçdaroğlu, bazı illerde yaptıkları önseçimle ilgili bilgi verirken bir kadın partili “Muğla’da kontenjan istemiyoruz” diye bağırdı. Bunun üzerine sözlerine “Siz...” diye başlayan Kılıçdaroğlu, “Neyse bir şey söylemeyeyim. Kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık nedeniyle bir şey söylemiyorum” diyerek konuşmasını sürdürdü. Kılıçdaroğlu, grup konuşmasında özetle şu mesajları verdi: ‘SEÇ M SONUÇ TUTANAKLARI YURTTAŞLARA AÇILMALI’ AB de ABD de kaygılı: Geçen hafta Macaristan Büyükelçisinin davetlisi olarak AB büyükelçileriyle bir araya geldim. Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerdeki kısıtlamalar konusunda, AB büyükelçileri de bizimle aynı kaygıları taşıyor. 4 arkadaşımız ABD’ye gitti, yoğun görüşmeler yaptı. Aynı kanı orada da var; “Türkiye özgürlükler, demokrasi açısından ileriye değil, geriye giden bir ülkedir”. Artık dünyanın büyük merkezleri Türkiye’yi, iktidarı mercek aldılar. Onlar şunu da anlamıyorlar, basılmamış kitap taslağının peşine savcı, yargıç, polis hep birlikte düşüyor. “Basılmamış kitap için nasıl imha kararı alınır” diye soruyorlar. YSK’ye de çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu: “Sandık kurulu üyelerince imzalanmış sandık sonuç tutanaklarının asıllarını, YSK internet sitesine konulmasını istiyoruz. Eğer bu konulursa, bunlar taranır, internet sitesine konulur. Bugünkü teknoloji içinde bu mümkün. Böylece seçimlere gölge düşmemiş olur. Seçim denetimini bütün yurttaşlara açmış oluruz” dedi. Hapse atmazsan namertsin: Savcının değişmesi ne fark eder, yargıç yerinde oturuyor, bu kararı neye göre verdin diye sormamız lazım. İşte demokraside geldiğimiz nokta: Basılmamış kitabın imhası. Geldiğimiz bir nokta daha var, yasak koydular. Birileri yükledi internete, binlerce, on binlerce kişi buna ulaştı, on binlerce kişi okudu, buyrun yasaklayın! 10 bin kişiyi hapse mi atacaksınız? Atmazsanız namertsiniz. Yeriniz “engizisyon mahkemeleri”: İnsan olan, düşünen, yüreğinde insan sevgisi olan herkes gelecekte çocuklarına iyi bir miras bırakmak ister. Siz (yargıçlara) nasıl bir miras bıraktığınızın farkında mısınız? Eğer böyle bir mirası övünülecek miras olarak algılıyorsanız, sizin döneminiz 21. yüzyıl değil, Avrupa’nın engizisyon mahkemelerinde görev alabilirsiniz. Yok birbirlerinden farkı: Sayın Hanefi Avcı bir kitap yazdı, devlet tüm kurumlarıyla üzerine gidiyor. Mahkeme Başkanının muhalefet şerhi, “Savcılıkta 100’den fazla klasör olduğu halde 16 klasör gönderildi, başka delliler de var mı bilmiyoruz. Sağlıklı inceleme yapılabilmesi için soruşturma dosyasının tüm ekleri gönderilmeli” diyor, ekler ve klasörler gönderilmiyor. Peki nasıl olur da diğer iki yargıç, delillerini, dosyasını görmeden içeriğini bilmeden karar veri yor? Bir insanda hukukun h’si olur, h’nin bir çizgisi olur. Arkadaşlara söyledim, İngilizceye çevirsinler, internet sitesine koysunlar, yanına da “Hukukun üstünlüğüne inanan Recep Tayyip Erdoğan” fotoğrafı koysunlar. Bu sadece yargıçların ayıbı değil, hukukun, adaletin ayıbına dönüşmüştür. Cepleriniz var: Bugün yine Başbakan “CHP’lilerin dikili ağacı yok, hiçbir şey yapmadılar” dedi. Geçen gün Diyaneti İşleri Başkanı’nı ziyaret ettik. Senin siyasallaştırmak için çaba harcadığın, bizim siyasetin dışında tutmak istediğimiz Diyanet’i CHP kurdu. Asıl senin dikili ağacın yok, senin ceplerin var, bizim Türkiyemiz var. Başbakanın ustalığı: Başbakanın ilk itirafı, resmi kayıtlara girmeyen yüz binlerce yoksul diyor. Bunu da biz açıkladık. Çırak olmuş, kalfa olmuş, sonra ustalığa gelmiş... Biz senin hangi konularda usta olduğunu çok iyi biliyoruz. Ustalığa bakın, 53 milyar dolarlık yolsuzluğu kapatan partinin genel başkanı hangi konularda usta olur, bu konularda usta olur. Bizim projelerimizin karşısında ayakları, dilleri dolandı, ne konuşacaklarını bilmiyorlar. Bugün demiş ki “Kesyapıştır, bizi taklit ediyorlar”. Senin programında aile sigortası mı var, sen benden kopya çekiyorsun, ne söylüyorsun sen! Hiç meraklanmayın onların kimyalarını bozduk, ezberlerini bozduk. Bir kimsenin ar damarı çatlarsa yalan söylemekten kendini alıkoyamaz. Savcı aşağı inecek: HSYK böyle olmayacak, savcılarla yargıçlar ayrı kurum haline getirilecek. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nu, siyasi otorite emrinden çıkaracağız. Adalet Akademisi, irfanı hür, vicdanı hür yargıçlar yetiştirecek. Savcı, yargıcın yanında kürsüde olmayacak, aşağıda, avukatın karşısında olacak. Anı Defterimin Sayfalarından... Mavi bir ışıkla yivlenen bir gökyüzünün altındaydık... Aylardan nisandı. Deniz bir başka denize karışırken kuş sesleri arasında özbenliğimizden kopan düşlerimizi çoğaltıyorduk. Gecenin orkestrasında bir flütü çalan parmaklar, gizemli bir oyuna hazırlanıyordu. Susurluk’ta ortaya çıkan çete, faili meçhul cinayetler, kan gölünden beslenenler, kurulan pusular bir anı defterinde yitip gitmiş bugüne değin. Oturup yazmak, o yılları değerlendirmek Uğur Mumcu’yu öldüren güçleri araştırmak. Yıllar önceydi... Musa Anter, Uğur Mumcu, Doğan Öz, Abdi İpekçi, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı ve daha niceleri. O gece bahçedeki palmiyeye bakmıştım uzun uzun... Sonra nar ağacına, evlerin kızıla çalan çatılarına. Derin bir gecenin içindeydik... Çok uzaklarda gökyüzünde görünmeyen bir aydınlığı bekliyorduk. Denizli’de öğrencisi tarafından öldürülen Yusuf Batur’un eşinin insanın içini acıtan sözlerini tartışıyoruk üç arkadaş, o taş yapılı evin bahçesinde. Yaşamın bin bir çiçekli baharında yurtsever öğretmen Yusuf Batur’un eşi Ümmühan Hanım’ın, o sözlerini tam 11 yıl önce yazmışım... Katil İmdat, öğrencisiydi Yusuf Batur’un... Peki o öğrenciye “vur emrini” kim vermişti? Ölümün çığlığının bir ateş parçası olduğunu çoğumuz bilmez benim güzel ülkemde.... Ölümü görenler, eşini, çocuğunu, kardeşini, babasını yitirenler bilir. Yine yıllar önce Sivas kıyımında yaşamını yitiren onlarca candan birisi olan Metin Altıok’un kızı Zeynep’in gözleri dolarak anlattıkları, bir nisan sabahında aklıma geldi. Bir an durup düşündüm. Bir kıyı kasabasında, mavi alevlerle tutuşan bir bozkır akşamını yaşıyor gibiydim. Savcı Doğan Öz’ün kızı tiyatro sanatçısı Bengi Heval Öz’ün direncini, Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan’ın mücadelesini anı ESK ŞEH R Erdoğan’ı protestoya 11 ay 20 gün ceza AL CAN ULUDAĞ Meclis’te ‘itaatsizlik’ BDP’nin yeniden aday göstermeyeceği isimler arasında yer alan stanbul Milletvekili Ufuk Uras, Meclis’te “giderayak” ilginç bir eyleme imza attı. Partisi BDP’nin alanlardaki “sivil itaatsizlik” eylemini Meclis kürsüsüne taşıyan Uras, Meclis’te uygulanan “kılıkkıyafet yönetmeliği”ni protesto etmek için Genel Kurul kürsüsünde kravatını çıkarıp, mikrofona taktı. Uras’ın kürsü mikrofonuna taktığı kravat görevlilerce kendisine verilirken, Uras bu kez de kravatını oturduğu sıraya koydu. Uras, uyarı üzerine Genel Kurul salonundan ayrıldı. (Fotoğraf: AA) ANKARA Eskişehir’de “Hızlı Tren” açılış törenine katılan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, “Zam, zulüm işkence, işte AKP” sloganıyla protesto eden 8 genç, 11 ay 20 gün hapse çarptırıldı. Erdoğan, 13 Mart 2009’da Eskişehir Tren Garı’nda yapılan hızlı trenin açılışına katıldı. Bu sırada “Zam, zulüm işkence, işte AKP” pankartı açan ÖDP üyesi 8 genç, Erdoğan’ı sloganlarla protesto etti. Bunun üzerine polisler gençleri yaka paça gözaltına aldı. Gençler hakkında daha sonra dava açıldı. Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın, dün karar duruşması yapıldı. Gençlerin avukatı Suna Coşkun, olay tarihinde sanıkların AKP’nin izlediği politikalara karşı eleştiri amacıyla basın açıklaması yapmaya çalıştığını belirtirek, “Bu başbakanın şahsına değil, sadece izlenen politikalara karşı ifade edilmiş demokratik bir söylemdir. Müvekkillerimin hiçbirinde suç kastı yoktur. Sanıkların ayrı ayrı beraatlerini talep ediyorum” dedi. Ancak yargıç Hülya Perçin; Anıl Genç, Can Büyükşahin, Can Aydemir Sezer, Samet Polat, Taylan Alhas, İnan Güçlü, İsmail Aldış ve Murat Güleryüz’e önce 1’er yıl hapis cezası verdi. Perçin, sanıklara 11 ay 20 günhapis cezası verdi. Cezayı erteleyen yargıç, sanıklar hakkında bir yıllık denetim süresinin belirlenmesine karar verdi. Sanıkların avukatı, kararı temyiz edeceklerini açıkladı. DP ile SP ittifakı çatırdadı Şevket Kazan, SP çatısı altında DP ile ittifak konusunda anlaşma sağlandığını söylerken Namık Kemal Zeybek, Kazan’ı yalanladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Saadet Partisi (SP) ile Demokrat Parti (DP) arasındaki ittifak çalışmaları çıkmaza girdi. Her iki parti kanadından ittifaka yönelik farklı açıklamalar geldi. SP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, DP ile ittifak çalışmalarına ilişkin anlaşma sağlandığını ve çatının SP olacağını söylerken, DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, Kazan’ın ifadelerini yalanladı. DP Genel Başkan Yardımcısı Osman Çilsal da SP ile ittifak çalışmalarına ilişkin görüşmeleri kestiklerini belirtti. SP Genel Başkan Yardımcısı Kazan, dün sabah saatlerinde DP ile uzlaşma sağladıklarını açıkladı. Kazan, SP, DP ve TP’yi işaret ederek, “Üç parti arasında prensip olarak anlaşma tamam. Çatı da SP’dir. DP de bu konuda da ‘tamam’ dedi” şeklinde konuştu. DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek ise partisinin Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısı öncesinde yaptığı açıklamada, “Bizim bu kadar yaptığımız, bu konuda feryat ederek, kendimizi ortaya koyarak, nefsimizi ayaklar altına sererek yaptığımız çağrılar sonucunda geldiğimiz şu noktada anlaşılmıştır ki; çözüm sadece ve sadece DP’nin bayrağı altında, merkez sağ partiler de dahil olmak üzere milli duruş sahibi bütün siyasi partilerin birlikte seçime girmesidir. Çözüm budur ve inşallah bu çözüm gerçekleşecektir” sözleriyle, Kazan’ı yalanlamıştı. Zeybek, bir soru üzerine “Biz SP’nin de bizim bayrağımız altına gelmesini umutla bekliyoruz. Biz DP bayrağı altına SP de dahil bütün merkez sağ ve milli duruş sahibi partilerin gelmesini bekliyoruz”. SP ile DP arasında akşam saatlerinde de “liste krizi” yaşandı. DP adına ittifak görüşmelerini sürdüren DP Genel Başkan Yardımcısı Osman Çilsal, SP’nin ittifak için hiçbir fedakârlık yapmadığını belirterek, “Tam tersine birilerinin kendilerine yer arıyor görüntüsü vermesi, özellikle de Ankara, İstanbul, İzmir’de liste başlarını talep ediyor olmaları, biz de çok ciddi endişe ve güvensizlik yarattı” diye konuştu. İttifak görüşmelerini kestiklerini belirten Çilsal, “Bizim kökümüz kökenimiz yeter, çekildik. Görüşmeleri kestik, yolları açık olsun. Geri dönüşü çok zor. Bir oradan bir fedakârlık görmedik. Rahmetli Erbakan hayatta olsaydı bu iş olurdu. Biz artık masaya oturmayız” görüşlerini dile getirdi. MEL H GÖKÇEK’TEN AĞIR HAKARET ‘Alevi olduğunu bile bile nikâhını kıydım’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Oğlu Osman Gökçek’in çete lideri İskender Çolak’la telefon görüşmesinin basında yer almasını ardından Twitter’da üyelerle tartışmaya giren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in mesajı ortalığı karıştırdı. Twitter’da, Çolak’a atfen “CHP’li ve Alevi olduğunu bildiğim halde nikâh kıydım” diyen Gökçek, tepkiler üzerine “Örneğin yukarıdaki hanımlardan birinin arkadaşı vesikalı imiş. Şimdi ona da vesikalı dersek bize kızmaz mı?” ifadesini kullandı. Twitter kullanıcıları Gökçek’e tepki gösterirken “Alevilerin nikâhını kıymak zorunuza mı gidiyor?”, “Alevileri aşağılamadığın eksikti. Şimdi istersen sana dava açalım. Burda bir toplumu hor görme var kısacası ırkçılık!” yorumlarını yaptı. Gökçek ise “Aleviliği ben aşağıladım ise ben şerefsizim, ispat edemezsen sen”, “Aleviler kardeşimizdir. Kim AleviSünni ayrımı yapıyorsa vatan hainidir” dedi. Tepkilerin artması üzerine kişisel internet sitesi üzerinden bir açıklama yapan Gökçek, Çolak’ın Ankara’nın tanınan simalarından biri olduğunu ifade ederek, “Çocuklarının nikâhını kıymamı istedi, kırmadım. İskender Çolak Alevi ve CHP’ye yakın birisi olarak tanınır. Ancak medeni münasebetleri hayli gelişmiş biridir. Şu anda çete suçlamasıyla tutuklu” dedi. Ancak Gökçek, “Yukarıdaki arkadaşlardan birinin homoseksüel olduğu ortaya bir yıl sonra çıkıyor. Siz şimdi homoseksüel mi oluyorsunuz?” ifadelerini kullandı. CEM VAKFI BAŞKANI DOĞAN ‘AKP çalıştay ile bizi kullandı’ AL AÇAR TÜRK HAVA KUVVETLER UÇAKLARIN T P VE M LL YET N BEL RLEYEMED Rodos’tan Türkiye’ye ‘sır uçuşlar’ 26 ve 27 Mart tarihlerinde Rodostan kalkan iki uçak Türk hava sahasını ihlal etti. Uçakların tipini ve milliyetini tespit edemeyen Hava Kuvvetleri Komutanlığı Atina’dan bilgi alınması için Dışişleri Bakanlığı‘na başvurdu. BARKIN ŞIK ANKARA Türk hava sahası 26 ve 27 Mart tarihlerinde iki sır uçuşa sahne oldu. Yunanistan’a ait Rodos Adası’ndan havalanan bir uçak Datça’nın güneyinden bildirimsiz olarak Türk hava sahasına girerek ihlalde bulundu. Bu uçağın tipi ve milliyeti tespit edilemedi. Bu olaydan bir gün sonra ise, 27 Mart tarihinde Rodos Adası’ndan kalkan ikinci bir uçak aynı bölgede yine Türk hava sahasını ihlal etti. Söz konusu bu uçağın tipi ve milliyeti de belirsizliğini koruyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın radarlarına takılan bu uçuşlar ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı’nı bilgilendirdi. Uçak tipi belli oluyordu Genelkurmay Başkanlığı tarafından geçmiş yıllarda saptanan Türk hava sahasının ihlaline ilişkin olaylarda, olaya karışan uçağın tipi ve milliyeti belirlenebiliyordu. Türk hava sahasına Datça’nın güneyinden bildirimsiz olarak giren hava aracı ile ilgili olarak ilk kez bilgi yer alma dı. Genelkurmay Başkanlığı’nca yapılan duyuruda Türk hava sahasını ihlal eden aracın tipi ve milliyeti sır olarak kaldı. Türk Hava Kuvvetleri, radarda gözüken hava araçlarının tipini, monitörde bıraktıkları radar izinden tespit edebiliyor. Bu kez uçağın tipinin açıklanmaması, “Türk hava sahasını, Türk Hava Kuvvetleri’nin kayıtları arasında yer almayan bir uçak mı ihlal etti?” sorusunu beraberinde getirdi. Dışişleri Bakanlığı’na iletilen konu kapsamında, Türkiye’nin Atina yönetiminden Rodos’tan kalkan uçak konusunda bilgi alması bekleniyor. Alevi Vakıflar Ferderasyonu Onursal Başkanı ve Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. İzzettin Doğan, Alevi çalıştayı sonuç raporunu sert bir şekilde eleştirerek, “Sonuç raporu ile Alevilerle alay edilmiştir. Sırf iyi niyetimizi belirtmek adına bu çalıştaylara katıldık. Ancak çözüm için tek bir pozitif karar göremedik” dedi. AKP’nin çalıştaylarla Alevileri oyalayarak kullanmak istediğini anlatan Doğan, “Bu raporlar göstermiştir ki, AKP iktidarı Alevilere anayasal haklarını vermekten çok Sünni İslamı daha da çok örgütleyip, devleti tam anlamıyla Sünni devlete dönüştürmek istemektedir. AKP kendi çıkarları için Alevileri ve Aleviliği kullanmıştır” diye konuştu. Doğan yaklaşan seçimlerde kendi Alevisini yaratmaya çalışan partilere oy verilmemesini de istedi. “AKP’nin kendi yurttaşlarını muhatap almayı övünerek anlatması da ayrıca kırıcıdır” diyen Doğan, oyunuzun rengi nedir sorusuna “Seçimlerden 10 gün önce kararımı açıklayacağım” yanıtını verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle