16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 İlki için Akkuyu’da, ikincisi için Sinop’ta karar kılan hükümet, yeni nükleer santral için de Trakya bölgesini düşünüyor Üçüncüsü İğneada’ya Ekonomi Servisi Mersin Akku enerji çeşitliliği ve arz güvenliği yu’ya yapılacak Türkiye’nin ilk nük için 2023’e kadar toplam 15 bin leer santralı için Rusya ile anlaşma MW kapasiteli üç nükleer santralı sağlayan Türkiye, halen Sinop’a ya devreye almaya hedeflediğini anımpılacak olan ikinci nükleer santral için satarak “Nükleer santralın yapılacağı üçüncü yer müzakerelere devam Japonya’daki patlamanın için birkaç yer ön ediyor. plana çıkıyor. Japonya’da mart ardından pek çok ülkenin başınbaşlarında meydana vazgeçtiği nükleer santral için BunlarınTrakya da da gelen ve nükleer teTürkiye politikasını tam gaz bölgesindeki İğsislere de zarar veren depremin ardından, sürdürüyor. Üçüncü santralın neada bulunuSinop’taki nükleer ğneada’ya yapılmasının en yor” dedi. Yetkili, İğneasantral için yapılan önemli nedeni ise bölgenin da’nın deprem görüşmeler hedefdepreme dayanıklılılığı imiş. açısından en gülendiği hızda ilerlevenli bölgelerden yemedi. Ancak bu durum bile hükümetin bu konudaki biri olduğuna vurgu yaptı. Nükleer santrallarda soğutma sispolitikasını yeniden gözden geçirtemi olarak deniz suyunun kullanılmesine yetmedi. Reuters’a bilgi veren Enerji Ba ması çok önemli olduğu için ünitekanlığı’ndan bir yetkili, Türkiye’nin, ler deniz kıyısına yapılıyor. BAKANDAN ŞAKA G B AÇIKLAMA: ‘Büyüme’ Söylemleri ve Gerçekler Türkiye ekonomisi 2010 yılını yüzde 8.9’luk reel büyüme ile kapattı. Söz konusu büyüme performansı resmi çevrelerde AKP hükümetinin büyük bir başarısı olarak nitelendirildi. Oysa, büyümenin niteliğinin yüksek dış açıklara ve 2009’un zayıf “baz etkisine” dayandığı biliniyordu. Dolayısıyla, Türkiye’nin AKP idaresi altındaki neoliberal politikaların sonuçlarını sadece 2010 büyüme performansına bakarak değerlendirmek yanıltıcı olacaktır. Bunun yerine AKP döneminin bütününe bakmamızın daha doğru bir yaklaşım olacağını düşünmekteyiz. Türkiye ekonomisinin AKP idaresi altında (20032010) arasındaki yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4.6 olmuştur. Bu oran Türkiye ekonomisinin tüm Cumhuriyet tarihi boyunca sergilediği genel ortalamanın (19232010) altındadır (yüzde 4.9). Dahası, Türkiye için 2001 sonrasında IMF tarafından biçilen yılda ortalama yüzde 5 büyüme hedefinin de gerisindedir. Eğer, Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamalarını IMF programının tam anlamıyla uygulamaya konulduğu 1998 sonrasından başlatırsak, önceleri üçlü koalisyon, sonra Kemal Derviş’in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, nihayetinde de AKP eliyle uygulamaya konulmuş olan neoliberal modelin büyüme hızı yüzde 3.6’ya gerilemektedir. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi neoliberal program altında, gerek tüm dönem boyunca, gerekse AKP iktidarı özelinde geleneksel ortalama hızının altında kalan bir büyüme sergilemiştir. Bu gerçek karşısında resmi yaklaşım, 2008/2009 krizinin Türkiye’den kaynaklanmadığı ve dışarıdan gelen bir şokun yansıması olduğunu söyleyecektir. Oysa, 2008/2009 krizinin yapısal nedeni aslında zaten tüm 2001 sonrasında gerek Türkiye’de, gerekse kapitalizmin tüm merkez ekonomilerinde uygulanmakta olan finansallaşma ve spekülatif rantiyer birikim modelinin doğrudan bir sonucuydu. Türkiye’nin (ve tüm küresel ekonominin) 2001 sonrası genişlemesi kadar, 2008/2009 krizi de aynı politikaların kaçınılmaz ürünüydü. Ancak, söz konusu neoliberal programın sonuçlarının sadece büyüme hızının yavaşlamasından ibaret olmadığını, var olan büyümenin çarpık niteliklerinin ve dayandığı sermaye birikim modelinin doğurmakta olduğu yıkıcı sosyal sonuçlarını da anımsamamız gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda Türkiye ekonomisinde üretici sektörlerin kriz boyunca sergilediği üretim ve istihdam görünümü sunulmaktadır. Sektörel Üretim ve İstihdam 2008 2009 2010 Sektörel Reel Üretim (katma değer) (Sabit 1998 Fiy. Milyon TL) Tarım 9.434 9.769 9.928 Sanayi 27.212 25.333 28.594 İnşaat 6.041 5.067 5.935 Hizmetler 59.236 56.835 61.224 Sektörel İstihdam (Bin kişi) Tarım 5.016 5.240 5.683 Sanayi 4.441 4.079 4.496 İnşaat 1.241 1.306 1.431 Hizmetler 10.495 10.650 10.986 Kaynak: TÜİK. Bekârlık nükleerden daha riskliymiş! Ekonomi Servisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye’de kurulacak nükleer güç santrallarının riskinin eleştirildiği kadar yüksek olmadığını öne sürerek ABD’de bekârların evlilere göre 6 yıl daha az yaşadığı örneğini verdi. Yıldız, CNN Türk’te Taha Akyol’un hazırlayıp sunduğu Eğrisi Doğrusu programında nükleer santrallarla ilgili soruları yanıtladı. Türkiye’de kurulacak nükleer güç santrallarının riskinin eleştirildiği kadar yüksek olmadığını belirten Yıldız, bunu ABD’de yapılan sosyolojik bir araştırmadan örnek vererek açıkladı. Yıldız, araştırmaya göre ABD’de bekârların evlilere göre 6 yıl daha az yaşadıklarının tespit edildiğini belirterek “Sigara ortalama insan ömrünü 2.3 yıl, yoksulluk 700 gün, alkol 130 gün, kalp 2100 gün öne çekiyor. Uçak kazaları ise ABD’de ortalama insan ömrünü bir gün öne çekiyor. Nükleer santralların ortalama ömür kaybı ise sadece 0.03 gün olarak tespit edilmiş” dedi. Yabancının gözü enerjide Ekonomi Servisi Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) 2011 1. Dönem Barometre Araştırması sonuçlarına göre, yatırımcıların yüzde 29’u dünyada uluslararası doğrudan yatırımlar için ‘ekonomik ortamın daha iyiye gideceğini’, yüzde 44’ü ‘değişmeyeceğini’, yüzde 27’si ‘daha kötüye gideceğini’ düşünüyor. YASED Genel Sekreteri Özlem Özyiğit, 2010 yılında 8.9 milyar dolar yabancı sermaye çekilirken 2011 yılında Türkiye’ye, 910 milyar dolar doğrudan sermaye girişi beklediklerini, bu yıl enerji, otomotiv, finansal hizmetler, hızlı tüketim malları, ArGe, ilaç ve bilgi iletişimi teknolojileri (BT) gibi alanlarda yabancı yatırımların ön plana çıkmasının beklendiğini söyledi. Araştırma sonuçlarına göre, üyelerin yüzde 68’i önümüzdeki 6 ayda dünyadaki, yüzde 56’sı Türkiye’deki ekonomik büyümenin sabit kalacağı, yüzde 57’si Türkiye’de enflasyon oranının yükseleceği, yüzde 49’u Türkiye’de faiz oranlarının yükseleceği, yüzde 47’si döviz kurunun enflasyona paralel seyredeceği tahmininde bulundu. Her 5 emekliden 1’i aç, 4’ü yoksul Tüm emeklilere eksik ödenen alacakların, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın ödenmesi için imza kampanyası başlatan EmekliSen, koşullarda iyileştirme istiyor. Ekonomi Servisi DİSK’e bağlı EmekliSen’in hesaplamasına göre her 5 emekliden 1’i aç, 4’ü ise yoksul. Tüm emeklilere eksik ödenen alacakların herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın ödenmesi için imza kampanyası başlatan sendika, 2002’den bu yana iktidarda bulunan AKP’nin uygulamalarının milyonlarca emekliyi mağdur ettiğini belirtirken bu uygulamaları şöyle sıraladı: Kazanılan mahkeme kararlarına rağmen SSK ve BağKur emeklilerinin TÜFE alacakları ödenmedi, kamu çalışanlarına verilen ek ödemeler Emekli Sandığı emeklilerine verilmedi. 5510 sayılı yasayla sağlık özelleştirildi. Dolayısıyla sağlık kurumlarında muayene ücreti, ilaç parası ve katılım payı gibi ödemek zorunda kalındı. 4 kişilik bir ailenin, açlık sınırı 890.00 TL. Yoksulluk sınırı ise 2 bin 898 TL. Maaşların ortalaması BağKur’da 500 TL. SSK’de 650 TL. Emekli Sandığı’nda ise 900 TL dolayında. Alacak 2 bin lira Bu durumda emeklilerin yüzde 80’i açlık sınırı altında maaş alıyor. Aynı zamanda tamamının maaşları yoksulluk sınırı altında. Daha açık bir ifade ile her beş emekliden dördü aç, tamamı yoksul. 2002 ve 2006 yıllarında SSK ve BağKur emeklerinin aylıkları eksik arttırıldı. Uzmanların değerlendirmeleri 7 milyon emeklinin her birinin alacağının 2 bin TL olduğunu gösteriyor. Davaya gerek kalmaksızın bu ödeme yapılsın. GEÇ NEM YORLAR EmekliSen AKP’nin, 2002 ile 2006 farkları ödemediğini de hatırlattı. Bu konuda açılan davada, Ankara 17. ş Mahkemesi’nin 2002’ye ait eksik ödemeyi kabul etmesine karşın kararın temyiz ediliğini oysa, yaşanan yoksulluğa istinaden farkların tek tek dava açılmasına gerek kalmaksızın ödenmesi gerektiğini belirtti. CELLO’DAN TEKNOLOJ DESTEĞ Turkcell, şirketlerin mobil teknoloji kullanım oranlarını ölçümleyerek, rakipleri ile karşılaştıracak, güçlü ve gelişime açık alanları görmelerini sağlayacak “Turkcell MobilŞirket” vizyonunu hayata geçirdi ve “www.mobilsirket.com” portalını da hizmete soktu. KL MLEND RME BÜYÜDÜ İklimlendirme Soğutma Klima İmalatçıları Derneği’nce hazırlanan rapora göre, Türkiye’de sektör, 2009’daki 1.2 milyar dolar seviyelerinden 2010’da yaklaşık yüzde 20 büyümeyle 1.5 milyar dolara yükseldi. OTO DEVLER DERTL Japon Toyota, Kuzey Amerika’daki fabrikalarında üretimi bu ay sonunda geçici olarak durduracağını açıklarken Honda da yedek parça sıkıntısı nedeniyle Filipinler’deki fabrikasında üretimini yarı yarıya azaltacağını açıkladı. DOĞAN’A REKABET CEZASI Rekabet Kurulu, Habertürk Gazetecilik’in şikâyeti üzerine başlattığı soruşturmada, reklamda rekabet ihlali gerekçesiyle, Hürriyet Gazetecilik’e 3.8 milyon lira, Doğan Gazetecilik’e 2.3 milyon lira, Bağımsız Gazetecilik Yayıncılık’a 443 bin 509 lira idari para cezası verdi. P ZZA Z NC R FLASTA Dünyada 30 ülkede 1000’den fazla restorana sahip olan pizza zinciri Sbarro, 200 milyon dolara ulaşan borcu sonrasında iflas koruma başvurusu yaptı. Sbarro’nun Türkiye’de de 71 restoranı var. Sadece bu yıl sınava giren 1.7 milyon genci ilgilendirmiyor YGS’de yaşananlar... Onları aileleri ile sayarsak 7 milyon insanı sarsmış durumda. Bu kadar da değil, önümüzdeki yıllarda sınava girecek gençler ve aileleri de tedirgin. Nereden bakarsak bakalım SBS’ye hazırlananları da eklersek 30 milyon kişiye dokunuyor bu yaşananlar.. Türkiye nüfusunun neredeyse yarısı... Kuşku, tedirginlik, güvensizlik dalga dalga büyüyor. Ne ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in, ne sınav kitapçıklarını basan Meteksan matbaasının genel müdürünün açıklamaları tatmin edici değil. Üstüne üstlük tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül savcılık soruşturması başlamışken “ÖSYM Başkanı’nın açıklamalarının doğru ve yeterli olduğu kanaatindeyim” diyebiliyor. Hükümet sözcüsü Bakan Cemil Çiçek’in de benzer açıklaması yüreklere su serpmiyor aksine güvensizliği katlıyor... Şifreler, kişiye özel sınav kitapçıkları, bilgisayarla kız öğrencilerin erkeklerden ayrılarak sınava girmesi... Hepsi başlı başına soruşturulması gereken konular. 40 yıllık bir eğitimci ile konuşuyorum. Nazmi Arıkan Fen Bilimleri Dershanesi’nin kurucusu.. “ÖSYM son döneme kadar en güvenilir kurumlardan biriydi. Dünya çapında bir ölçme değerlendirme merkeziydi. Artık üstünde çok çok büyük YGS Skandalı ve Güven Erozyonu bir gölge var” diyor. “Altan Günalp’ten başlayarak hiçbir başkan kurum dışından atanmadı. Prof. Ali Demir ise eğitimci değil, tekstil mühendisi. İplikçi, KPSS skandalından sonraki kaosun içinde atandı. Üstelik hemen ardından sözlü sınav ile personel aldılar daha kıdemlilerin üzerindeki makamlara yerleştirdiler” diye sözlerini sürdüren Arıkan kadrolaşmaya ve deneyimi olmayan insanların önemli görevlere atanmasına dikkat çekiyor. KPSS sınavında soruların dışarıya sızdırılmasının binanın dışına konulan dinleme aleti ile gerçekleştirildiğinin tespit edildiğini ve güvenliği sağlayan sistemde zafiyet olduğunun belirlenmesine karşın ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’ın uzaklaştırıldığını belirten Arıkan bugün yaşananların çok daha farklı olduğunu belirtiyor. İstanbul’da bir lisede kız öğrencilerin erkeklerden aynı toplanmasının daha baştan sınava gölge düşürdüğünü, buna karşın hâlâ tatmin edici bir açıklama yapılmadığını ileri süren Arıkan, “Bunlar hangi öğrenciler, hangi dershaneye gidiyorlar konusu açıklığı kavuşturulmalı, onların da kitapçıkları incelenmeli” diyor. Arıkan’ın kafalarda hâlâ giderilmeyi bekleyen diğer konulardaki görüşleri ise şöyle: Medyan yöntemin internette sınavdan bir gün önce dolaşmaya başladı. Sınavın içinde çıkacak bir soru parçasıymış gibi dolaşıyordu. Biz de gördük ama sınavda sorulacak konuların içinde yer almadığı için ilgilenmedik. Böyle bir şeyle karşılaşacağımızı aklımıza bile getirmedik. 40 yıllık eğitimciyim 38 yıldan beri sınav soruları hazırlarım. Yanıtlarda seçenekler ya küçükten büyüğe doğru sıralanır ya da tam tersi. Karışık yerleştirilmesi öğrencinin alışık olmadığı bir yöntemdir ve kafa karıştırır. Kişiye özgü sınav kitapçığı ürettiğiniz zaman her türlü şaibeye açık olursunuz. O zaman kimi kitapçıkların içinde cevap anahtarlarının olmadığı ne malum, sorusu ile karşılaşmanız kaçınılmaz olur. Arıkan, yılların deneyimli eğitimcisi ve dershane sahibi olarak bize kendi gözlem ve kuşkularını aktarırken “Peki, bundan sonra ne olmalı” sorumuza da şu yanıtı veriyor: “Öncelikle kafalardaki yanıt bekleyen soruları açıklığa kavuşturmak için ne gerekiyorsa o yapılmalı. Gerekiyorsa sınav bile iptal edilebilir. Savcılık soruşturmaya başladığına göre güvenilir bir bilirkişi heyeti ile hızla karar verebilir. Vermelidir...” Sonuçta gelinen nokta acı verici. Güvensizlik tohumları tüm ülkeye serpilmiş durumda. Bu kadar yoksulluk, bu kadar cahillik içinde bu toplumun insanlarının istisnasız her kesiminin; laik olsun, dinci olsun, türban taksın takmasın, tartışmasız birleştiği bir ortak noktası var. O da çocuklarının iyi bir eğitim alması. Bu yüzden kendi gücünün, kendi bütçesinin çok üzerinde parayı dershanelere, özel okullara, özel derslere akıtıyor. Tek bir şey için: Çocuğunun daha iyi okullarda okuması, iyi eğitim alması.. Bu kadar masum ve doğal bu isteğin karşılığı, bu yaşananlar olmamalı. Öğrenciler ve aileleri bu kadar aptal yerine konulmamalı... Türkiye ekonomisi krizin başlangıç yılı olan 2008’e görece, 2010 sonunda, birikimli olarak yüzde 3.7 büyüme kaydetmiştir. Bu dönemde sanayi sektöründe toplam büyüme yüzde 5.1; tarımda 5.2; hizmetlerde ise yüzde 3.4 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler sonucunda 2010’da toplam istihdam, 2008’e görece 1 milyon 400 bin kişi artış göstermiştir. Ancak, istihdamın sektörel dağılımına baktığımızda üretim performansının işgücü piyasalarındaki güdüklüğü ve izlenmekte olan dışa bağımlı sermaye birikim modelinin çarpıklığı tüm çıplaklığıyla önümüzde durmaktadır. 20082010 arasında sanayi sektörlerindeki istihdam artışı sadece 55 bin kişidir. Bu dönemde tarımsal istihdam artışının toplam 667 bin; hizmetler sektöründeki artışın ise 401 bin olduğunu görmekteyiz. Her iki sektörde de işgücü koşullarının son derece parçalanmış ve güvencesiz olduğunu; örgütsüzlüğün ve enformalleşmenin yoğun olduğunu bilmekteyiz. Nitekim TÜİK verileri, örneğin 2010 boyunca tarım sektöründe “istihdam edilen” toplam 5 milyon 683 bin çalışanın, 4 milyon 857 bininin herhangi bir sosyal güvenceden yoksun, kayıt dışı olarak çalışmakta olduğunu (toplamın yüzde 85’i!) belirtmektedir. Söz konusu dönemde istihdam artışının 190 bin kişisini barındıran inşaat sektöründeki acımasız sömürü koşulları ise sektörün acı bir gerçeğidir. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin 2010 performansı ne mucize bir büyüme; ne de sosyal açıdan kabul edilebilir bir istihdam sürecini yansıtmaktadır. Türkiye ekonomisi 1980’li yıllardan bu yana adım adım geliştirilen neoliberal projenin uluslararası yeni iş bölümüne koşut olarak, sanayisinde dışa bağımlı, işgücü piyasalarında ise parçalanmış, enformalleştirilmiş ve kayıt dışılığa itilmiş istihdam biçimleriyle küresel ekonominin bir ucuz emek ve finansal kumarhane merkezi olmaya itilmiştir. 2010’un “mucize” büyüme öyküsünün cilalı maskesinin ardındaki gerçekler son derece yalın ve nettir. Rekor büyüme söylemlerinin ardında insan onuruna yakışır iş koşullarından uzak, piyasanın acımasız sömürüsüne açık, esnekleştirilmiş bir emek ordusu; ve sanayi yapısı parçalanmış, dışa bağımlı olarak taşeronlaştırılmış çarpık bir ekonomi modeli yatmaktadır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle