15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 ir zamanlar Türkiye’nin gündemini belirleyen bir işadamıydı. Yapılan iyiliği unutmaz, değerbilir, karşılığını verir, zaman zaman karşılıksız hayırsever bile olurdu. Tüm başarılı patronlar gibi hırslıydı tabii. Ne var ki hırsı gemlemek gerektiği, aklın ve yüreğin önüne geçen bir hırsın, vezir de rezil de edebileceği üstüne fazla düşünmemişti. Zaten giderek büyüyen işleri dışındaki konulara kafa yorduğu, pek söylenemezdi. Sanattan anlamaz, anlamadığına da değer verir görünmeyecek kadar dürüsttü. Kafasını yormamak için okumazdı. Bırakın kitabı, gazete bile okumazdı! Okuyarak kafasını yormayacağını, tam tersine beyin ömrünü uzatacağını anlatmak hem olanaksız hem de boşuna bir çabaydı. Çevresinde şahsı ya da işiyle ilgili yazılanları okuyup kendisine sözlü aktaracak sürü sepet “adam” besliyordu, nasılsa… Dağınık düzende kimi çantasını taşırdı, kimi sırtını kaşırdı, kimi basını “mütalaa” ederdi. Bazen çanta taşıyanın basını kaşıması, yanlış aktarımlara neden olabiliyor, örneğin kendisine övgüler düzen birine küsüp küfredeni bağışladığı oluyordu, ama “iş” yürüyordu. Kültürel birikimi, gençken ezberlediği şiirlerden ibaret olup, iş hayatına atıldığı noktada durmuştu. Ama Elhak! Ezberlediklerinin hiçbirini de unutmuyordu. 2000’li yılların başında, milyar dolarlarla ifade edilen kişisel servet birikimi de göz kamaştırır olmuştu. Etkinliği Türkiye’yi aşmış, dünyaya taşmıştı. Aşırı hızlı ve kuşkusuz, aşırı hırslı büyütmüştü “işleri”. Söylemiyordu, ama bir süredir içinden “Türkiye benim!” diye B sezdim. Çünkü paradan başka savunacak hiçbir ideali olmayanın malının da kalıcı olmayacağını, herkesin ve her şeyin alınıp satıldığı bir kurumun da eninde sonunda satılacağını düşündüm. Zaman, ne yazık ki beni haklı çıkardı... “Düşene elini uzat.” Miletli Fosilides (Ozan, MÖ 6. Yüzyıl) Zenginler ve Enginler... (Fotoğraf: AL AR F ERSEN) geçirdiği gayet açık ve “Dünya benim!” sanrısına çeyrek kalmıştı. Her karşılaştığımızda adeta düşüncelerini okuyor, alçakgönüllü bir insanın nasıl bir megalomana dönüştüğünü izliyordum, adım adım. Türkiye’de yine bir sorun mu çıkmıştı, piyasaları sallayan, tam anımsamıyorum, ama yine para konuştuğu bir gündü. Oysa ağır bir hastalıktan yeni kalkmış, yaşı da ilerlemişti. Hâlâ para kazanmak uğruna kapıldığı hırs ve öfke karşısında afalladım. Her tür çıkardan bağımsız patavatsızlığımla, her zamanki gibi çenemi tutamadım. Gönül adamı patrondan ulaşılmaz patrona dönüşen işadamına, “Niçin hep daha fazla kazanmak istiyorsunuz? Daha fazla para sizi daha iyi yaşatmayacak ki…” deyiverdim. Kimseden beklemediği sözleri, benden duymaya alışıktı. Bir an durdu. Sonra, “Biliyor musun,” dedi. “Neye yaradığı önemli değil, para kazanmak başlı başına bir zevk.” Bilmiyordum, ama işadamının ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım: Parayı araç olmaktan çıkarıp amaç yapmıştı kendisine. Hem de yaşamının son çeyreğinde. O gün, kurduğu imparatorluğun da kendisiyle gömüleceğini Türkiye, Forbes’in en zenginler listesine giren milyarderlerini sayadursun, ABD’de zenginliğin ölçüsü artık Slate 60 listesi, yani dünyanın en cömert 60 hayırseveri arasına girebilmek. Warren Buffet, Mark Zuckerberg, Ted Turner, George Lucas ve Michael Bloomberg gibi mültimilyarderler, kişisel servetlerinin büyük bölümünü hayır kurumlarına bırakıyor. Hintli milyarder Azim Premji’den Çinli Chen Guangbiao’ya pek çok dünya zengini de zaten, dostları Bill ve Melinda’nın vakfına bağışlıyor. Kalıcı servetin sırrı, galiba ideale harcanan para. Tersi değil. ‘ G ’ N O K T A S I Neyse ki dünyadaki tüm zenginler böyle değil. Microsoft’un dâhi kurucusu Bill Gates, genç sayılacak bir yaşta işini ehil ellere ve kişisel servetinin yüzde 5’ini çocuklarına bıraktı. Gerisini 2000 yılında eşi ve kendi adına kurduğu “Bill&Melinda Gates Foundation” insani yardım vakfına devretti. 34 milyar dolarlık bir varlığı yöneten vakıf, o gün bugündür Dünya Sağlık Örgütü’nün en büyük bağışçısı. Yoksul ülkelerde tarım, eğitim ve sağlık hizmetlerini geliştirmeye her yıl, ayrıca 3 milyar dolar harcıyor. AIDS, verem ve sıtma aşısı üretimi başta, pek çok sağlık projesini destekliyor. Melinda ve Bill, yılda en az iki kez Hindistan ve Afrika yollarında. Üstelik çok mutlular! Cola, Gillette Coca devlerin gibi ortağı Warren Buffet, 2005 yılından öteye servetinin yüzde 80’ini aşamalı olarak Gates Foundation’a aktarmaya başladı. Buffet, kararının gerekçesini soran gazetecilere, “Çocuklarım, salt şanslı sperm kulübünde yer aldılar diye, niye benim topladığım paradan yararlansınlar” yanıtını verdi. Çinli milyarder Chen Guangbiao, yurttaşı yüz milyoneri Bill Gates ve Warren Buffet’nin Pekin’de Gates vakfına bağış toplamak için düzenledikleri Giving Pledge’e katılmaya ikna etti. Ve aynı gece, çocuklarına hiçbir şey bırakmayacağını açıkladığı gazetecilere, “Ben sıfırdan başladım, onlar da aynısını yapabilir” dedi. Arda Turan Adında Bir Genç 12 yaşında girdiği Galatasaray futbol takımının altyapısında parlamaya başladığı 2000’li yılların başında “Arda Turan adında bir genç” diye söz ediyorlardı ondan. Başarılı top tekniği ve savaşçı yapısıyla teknik direktör Gheorghe Hagi’nin dikkatini çekince 20042005 sezonunda A takımına alınmıştı. Ne var ki o sezonda takımda kendine yer bulamamış, bir yıllığına Vestel Manisaspor’a kiralanmıştı. 20052006 sezonunda Galatasaray’a geri döndüğünde geliştirdiği yeteneği ve kazandığı deneyimle takımın vazgeçilmez oyuncusu olmuştu. Arda Turan 24 yaşındadır. 21 yaş altı gruplarda 75, olimpik formasyonlarda 5, A Ulusal Takım’da 44 kez olmak üzere toplam 124 kez ulusal formayı giymiştir. UEFA Euro 2008 yarıfinalinde oynamış, Galatasaray’ın kazandığı 2008 Türkiye Süper Lig ve 2008 TFF Süper Kupa şampiyonluklarında pay sahibi olmuştur. Galatasaray’ın UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Bordeaux ve Liverpool ile yaptığı karşılaşmalarda UEFA tarafından “maçın oyuncusu”, 11 Haziran 2008 tarihinde oynanan İsviçreTürkiye maçında yine UEFA tarafından “maçın adamı” seçilmiştir. Arda Turan gerek yeşil sahalardaki başarısı, gerek iş disiplini, gerekse takım arkadaşlarıyla kurduğu iyi ilişkiler ve örnek davranışları göz önüne alınarak 10 Temmuz 2009 tarihinde Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı kaptanlığına getirilmiştir. Tüm bunları niçin yazıyorum? Arda Turan geçen hafta sonu Medical Park Antalyaspor ile oynanacak lig maçı için Antalya’ya gitmiş, havalimanında “öğrenci” ve “GS yandaşı” oldukları söylenen 1520 kişilik bir grup tarafından küfürlerle karşılanmıştır. Bu, ne yazık ki “münferit” bir olay olmayıp aylardır futbol medyasında Arda Turan’a karşı yürütülen açık bir linç kampanyasının bir parçasıdır. Medya, aylardan beri genç futbolcuya kanca takmıştır; özel yaşantısından futbol yaşamına kadar hayatının her anını didik didik etmekte, bir yanlışını bularak annesinden emdiğini burnundan getirmek için olağanüstü çaba göstermektedir. Arda meslek hayatında başarılı, iyi para kazanan, lüks bir yaşam süren genç bir insandır. Tanınmış bir sinema/dizi oyuncusu olan kız arkadaşıyla uzun süredir mutlu bir birliktelik sürdürmektedir. Modaya uygun giyinmeye özenmekte, pahalı markalara eğilim göstermektedir. Kısaca Arda’nın dünyanın çeşitli ülkelerindeki meslektaşlarından yaşam biçemi açısından bir farkı yoktur. Fakat bizim futbol medyamızın aslında hiçbir aykırı yanı olmayan bu yaşam biçemine en ufak bir hoşgörüsü yoktur. Kimi içindeki kıskançlık dürtüsü, kimi kendini okurlarına beğendirme kaygısıyla bu genç insanın hayatını zehir etmek için elinden geleni yapmaktadır. Hayatın birçok alanında olduğu gibi futbolda da bir başarı alkışlanacağı yerde koskoca adamlar bu başarının önünü kesmek için birbirleriyle yarışmaktadırlar. Arda Turan da nihayet patlamış, başarılı bir oyun çıkardığı, bir de gol attığı TürkiyeAvusturya maçında basın tribününe dönüp, “Bunu da yazın!” anlamına gelen bir işaret yapmıştır. Futbol basını mal bulmuş Mağribi gibi bu işaretin üzerine atlamış, Arda yerden yere vurulmuştur. Futbolcu, futbol medyasının tutsağı değildir. Dilerim, Arda da bir zamanlar özel hayatları dillere dolanan Alpay Özalan, Tugay Kerimoğlu gibi İngiltere mi yoksa başka bir ülke mi olur, kendine bir kulüp bulup gider bu diyardan. Gider, gittiği yerde de dilediğince, özgürce yaşar. Bizim futbol medyamız da kendini emeklilik eşiğine gelmiş yabancılarla oyalar. Böylece herkes layığını bulmuş olur. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Salih Sönmezışık Anlatıyor... Politikanın tümüyle “polemik”leştiği şu dönemde kimi inatçılar da olmasa, çevre yağmasındaki “siyasi oyun”lardan hiç haberimiz olmayacak… “İnatçı” diyorum; çünkü onlar, medyanın sözde “şok” manşetlerine kapılmadan, doğal değerlerimiz üzerindeki “talan operasyonları”nın peşini bırakmıyorlar… Böylece “ileri demokrasi”de hızlanan “orman pazarlaması”ndan sözde kalkınmadaki “imar rantı paylaşımı”na kadar, siyasal nutukların perdelediği tüm çevre düşmanlığını 7 gün 24 saat izleyerek açığa çıkartıyorlar.. Bu inatçılardan biri de yıllardır dur durak bilmeden talancılarının peşini bırakmıyor… “Ülke ve toplum yararı”na orman mühendisliğinin örnek çalışkanlığını sürdürüyor. Örneğin geçen yıl Abant’taki çevre kıyımı; aynı zamanda “Milli Park” olan Abant Gölü çevresinde Bolu Valiliği’nin yol inşaatı çalışmaları yüzünden ağaçların kuruduğu, su altında kalan meraların çamura bulandığı, araç trafiğinin artarak o ünlü “dingin”liğin kalmadığı basına da yansımıştı… Sönmezışık, üstelik “otele yol açmak” için gerçekleşen çevre katliamı raporuyla suç duyurusuna bulunmasına rağmen İçişleri Bakanlığı, vali ve sorumlular hakkında soruşturma izni vermemişti! Bakanlığın “suçu himaye”sini yüksek yargıya götüren Sönmezışık’ın başvurusu Danıştay 1. Dairesi’nce “haklı” bulununca, şikâyet dosyası yeniden Bakanlığa gönderildi. Aradan geçen sürede Abant’taki durumu kendisinden dinleyelim: “Köylüler, gölün seviyesinin yükselmesiyle su altında kalan ağaçların kuruduğunu ve göze batmaması için yetkililerce kesilip kaldırıldığını söylediler… Meraları kaplayan çamur etrafa pis kokular saçıyor… Göl etrafında genişletilen yollar, parke taşları ve kaldırımlarıyla sanki ‘milli park’ değil de ‘Nişantaşı caddeleri’ gibi.. trafik yoğunluğu dorukta. Kardelenlerin yetiştiği bölümün büyük kısmı dozerlerle talan edilmiş.” Salih bu bilgileri aktardığı epostasında diyor ki: “Abant’tan Kazdağı’na geçiyorum. Umarım Danıştay kararı sayesinde Bolu’da doğan umudumuzu Kazdağları’nda ormanı delik deşik eden madencilere, altıncılara karşı da yaşarız.” Bütün bunlar, Başbakan’ın “yargı bizim işimize karışmasın” demesindeki anlamı da açığa çıkartmıyor mu? (Bu akşam 20.30’da Ulusal Kanal’daki İmar Dosyası programımızın konuğu Salih Sönmezışık... Çevre talanında son gelişmeleri anlatacak.) Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Abant’taki katliamın resmidir... Abant’ta durum Salih oda başkanlığını bıraktığından bu yana da orman C MY B C MY B yağmacılarla mücadele eden orman mühendisi Salih Sönmezışık. Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı’yken görev yaptığı Orman Bakanlığı yöneticilerinin korkulu rüyası olan Sönmezışık, ormanları koruma kararlılığından ötürü Sarıkamış’a gönderildiğinde demişti ki: “Bir ormancı için Sarıkamış sürgün olur mu? Bana eziyet amacıyla ülkenin zengin çam ormanlarının bulunduğu bölgeyi seçmeleri, oraya ve ülkeye hakarettir.” Ama “siyasi intikam” işte böyle bir şeydir... Vaktiyle İstanbul Koruma Kurulu’ndayken Boğaziçi’ndeki “sahte” eski eser inşaatlarını durdurduğumuz için beni de “sürgün” niyetine Erzurum’a göndermişlerdi... Çifte Minareli’den, Yakutiye Medresesi ve Döner Kümbet’e; gelenekel “Kaleiçi Evleri”nden, “Taş Mağazalar”a kadar eşsiz tarihi mirasa hakaret edercesine.. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Kadı ku 1 şu, bozkır tavuğu” gibi ad 2 lar da verilen 3 bir kuş. 2/ Şar 4 kı, türkü... Sa5 karya ilinde bir ilçe. 3/ Bir 6 noktanın deniz 7 yüzeyinden 8 olan yüksekliği... “Yok” 9 sözcüğünün karşıtı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ İskambilde bir kâ 1 H ÜMA N İ ZM ğıt... Üzerinde çe 2 İ Ç E R İ K U S şitli işler yapmaya 3 S N İ K O T İ N yarayan mobilya. 5/ 4 T A T E N İ N Yağmur suyunun biA L E riktiği çukur yer... 5 A T O L 6MO L O Z T A K Burçak bitkisine R O halk dilinde verilen 7 İ N D U Y 8N A B O L A N D ad. 6/ “Büyük ’ye A S eskiler derler / Bizim 9 L İ S A N öz musikimizin piri” (Yahya Kemal)... Rüşvet verenle alan arasında aracılık eden kimse. 7/ Bir çeşit susamsız ve yağlı simit... Demir elementinin simgesi. 8/ Tuzla. 9/ Dağcılık. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Ateşkes, mütareke. 2/ İslam inancına göre, kıyamet günü bütün ölülerin dirilerek toplanacağı yerin adı... Yabancı. 3/ Kasların ağrılı kasılması. 4/ “Çıkışma, azar” anlamında yerel sözcük... Duygulu, hassas. 5/ Bir şeyin olmasına az kaldığını belirten deyim sözü... Bir şeyin yapılmasını yasaklama. 6/ Türkiye’nin plaka imi... İçecek koymaya yarayan cam kap. 7/ Yassı gümüş külçesi... “Elifim noktalandı / derdim çokçalandı” (Türkü). 8/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin eski adı. 9/ Ciltte çeşitli nedenlerle oluşan kaşıntılı döküntüler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle