16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 N SAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Bir Tek Borç Biliriz Kum Kalmış kimi ayrıntıları birleştirdi, olayların üstündeki tozu üfleyip kaldırdı: “Radikal, 5 Mart 2011. Şunları okudum: ‘Kozmik buluşma Polis, MİT sırlarını Odatv’ye Kozinoğlu’nun sızdırdığını belirledi.’ ABD Büyükelçisi, basına yönelik gözaltıları eleştirdiği zaman, Tayyip Erdoğan, ‘Gel bir kez sor, ne olup bittiğini’ benzeri sözlerle olayın içini, içeriğini önceden bildiğini açıklamıştı. İyi de ‘MİT’e ait bazı gizli belgelere ulaşılması’, bunların ‘çok gizli belgeler Muzaffer İlhan Erdost, TİHAK Başkanı vakfın genel kurulunu açarken “Kamuoyunda ‘Torba Yasa’ olarak bilinen Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bugüne kadar gerçekleştirilen en kapsamlı kamu alacakları yeniden yapılandırma yasası olarak, içerik ve kapsadığı alan açısından camiamızda büyük bir memnuniyetiyle karşılanmıştır. Bu önemli düzenlemeyi gerçekleştiren başta TBMM olmak üzere, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, hükümetimize, katkısını esirgemeyen tüm siyasi partilerimize ve özverili ile çalışan bürokratlarımıza teşekkürü borç biliriz.” Geçenlerde bir belediyenin veznesinde tanık olduk. Yurttaş, bu yılın emlak vergisinin bedelini öderken veznedara sordu: “Ben her yıl vergimi tıkır tıkır öderim. Af çıktıktan sonra her nedense kendimi enayi gibi Ticaret Odası, Ankaraokuyalım: Ne için? teşekkür ediyor... Buyurun Zorunlu Adaylık önde CHP’de Kürt açılımınınBaşkan kendi gelenlerinden Genel Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun olması’, ABD büyükelçisini niçin ilgilendirecekti? Ne olup bittiğini sayın büyükelçi öğrenerek Başbakanlık’tan çıktığı zaman, çok heyecanlıydı, Erdoğan’la aynı şeyleri düşündüğünü söylüyordu. Oldu mu ama! Halk bilmiyor ne olduğunu, basın bilmiyor ama herhalde MİT’ten yürütülen ve Odatv’ye taşınan belgeler, bilgiler aktarıldığı zaman Büyükelçi küçük dilini yutmuş gibi, ‘Erdoğanla aynı düşünüyoruz’ diyor. Yani selyel gitmiş, kum kalmış. Kumun ne olduğunu şimdi iki kişi biliyor. Biri Başbakan, biri büyükelçi.” hissediyorum.” Veznedarın öfkesi yüzüne yansıdı: “Çok haklısın beybaba, az önce biri geldi. 6070 bin lira borç takmış, af yasası ile neredeyse yarı yarıya düşürtmüş.” Teşekkürü bile borç bilenlerin korunduğu bir düzende, sorumlu vatandaşın yüzüne kim bakar ki... ili Diyarbakır’dan değil de İstanbul’dan aday olmasının bir gerekçesi olarak da “Mesut Değer’in kendisine bu ilde karşı çıkması”nı göstermiştik. Mesut Değer aradı. CHP’nin Diyarbakır’da küçülmesinden tutun da partinin Kürtler konusundaki çizgisine değin birçok sorunun kendisine yüklenmesinden yakındı. Diyarbakır’ın 11 milletvekili çıkarmasına karşın CHP’ye bu ilden aday adayı olarak 5 kişinin başvurduğunu anımsatıp dedi ki: “Sayın Sezgin Tanrıkulu, Kürtler konusunda köprü olacağını söyleyerek geldi. Biz, kendisinin Diyarbakır adaylığına karşı çıkmıyoruz. Tam tersine, Sezgin Tanrıkulu’nun Diyarbakır’dan aday olması, parti görevi açısından gerekli ve zorunludur.” Hava Dönmektedir Dün (cumartesi) öğle saatlerinde “Facebook”taki “Ahmet Şık’ın kitabı bende de var” sitesinde, Ergenekon savcısı tarafından “terör örgütüne yardım ve yataklık” suçlamasına delil oluşturacağı ilan edilen “İmamın Ordusu”na sahip olduklarını adı ve sanıyla açıklayan insanların sayısı 106 bin 229 kişiye ulaşmıştı. Kitap taslağı internete düştüğü ilk saatlerde de 90 binin üzerinde insan tarafından indirildi; bu sayı herhalde bugüne kadar 250300 bini bulmuştur. Olay, başarılı bir sivil itaatsizlik örneğidir; bunca insan “Ne olacaksa olsun!” diyerek, Ergenekon savcısının tehdidine meydan okumuş, siyasal iktidar tarafından içine itildiği korku sarmalını parçalamıştır. Basılmamış, henüz taslak halinde bir kitabı ele geçirmek için ev basmak, yazarını tutuklamak, düşüncenin kaynağını yerinde kurutmak amacıyla polis ordusunu seferber etmek bardağı taşıran son damla olmuştur. Gerici siyasal iktidar, Ergenekon savcılığı ve işbirlikçi/yandaş medya bu kez toplumu tüm çabalarına karşın korkutmayı başaramamıştır. Burada bir “kırılma” söz konusudur. Bu noktada yüz binlerce insan toplumu tutsaklaştırmayı hedefleyen güçlere bir ağızdan “Hodri meydan!” demiştir. “İmamın Ordusu” istendiği kadar suç delili, bulunduranlar da terör suçlusu olarak ilan edilirse edilsin, Türkiye’de hiçbir mahkemenin yüz binlerce insan hakkında yakalama/tutuklama emri çıkarmaya gücü yoktur. Sivil itaatsizliğin başarısı da bunu görerek korkuyu yenmekte yatmaktadır. Siyasal iktidarlar çoğu zaman güçlerini topluma şırınga ettikleri kavramlar üzerinden pekiştirirler. AKP iktidarının şırıngaladığı kavram da “Ergenekonculuk”tur. İktidar elindeki çeşitli kurumları ve kendisine bağlı medyayı seferber ederek bu kavramı yaratmıştır. Süreç, Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen el bombalarıyla başlamıştır. Ne var ki iktidarın başlardaki söylemi “devlet içindeki terör çeteleri” ile sınırlıyken, başta Zekeriya Öz olmak üzere özel yetkili kimi savcıların işgüzarlığı ile 1950’ler ABD’sindeki McCarthy’cilik benzeri bir cadı avına dönüştürülmüş, sulandırılmış, içinden çıkılamaz bir duruma getirilmiştir. Başında “toplumun bağırsaklarını temizleme operasyonu” olarak algılanan ve geniş kesimlerce destek gören bu süreç uzadıkça en çığırtkan onaylayıcıları bile kuşkularını dile getirmeye başlamışlardır. Yıllardır süren davalardan bugüne kadar hiçbir sonuç alınamamıştır. Üç yıldır tek bir davayı bile sonuçlandıramamak en hafifinden beceriksizliktir. Tutukluluklar ise infaza dönüşmüştür. Arkadaşımız Mustafa Balbay son 36 günü tecritte olmak üzere 760 gündür içeridedir. Ne yapacaklarını bilemez durumdaki savcılar yazarların, gazetecilerin, bilim insanlarının basılmamış kitaplarından “belki işe yarar bir şey çıkar” umuduyla medet umma noktasına gelmişlerdir. Evrensel temel insan hakları açıkça çiğnenmektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak “Ergenekonculuk” kavramının da içi hızla boşalmaktadır. Artık birçok insan bu kavramla suçlanmaya aldırmamaktadır. “Ergenekon” davaları çöküşe yaklaşırken, “Ergenekonculuk” da AKP iktidarının elinde geri tepen bir silaha dönüşmektedir. Bu kavram üzerinden siyaset yapmak isteyenler giderek toplumda alay konusu olmaktadır. İktidarlar, kendilerini en güçlü hissettikleri noktada düşüşe geçerler. Bunu göremeyen iktidarların sonu hüsran olur. AKP iktidarı da düşüşe geçtiğinin henüz farkında değildir. Erk körlüğünden maluldür. Önümüzdeki genel seçimlerden yine birinci parti olarak çıkabilir, fakat tek başına iktidar olma şansı giderek azalmaktadır. Hava karanlıktan aydınlığa dönmektedir. Umutlu olmamak için ortada hiçbir neden yoktur. Akçay’dan Bir Gözlem “810 yaşlarında 6 çocuk deniz kenarında yanımdan geçiyorlardı. Birinci çocuk diğerine ‘Senin sözüne güvenilmez, sizin evde namaz kılan kimse yok’ dedi. Yanındaki diğer çocuklardan biri, ‘Bizim evde annem, babam namaz kılıyor. Benimkine güvenilir değil mi’ diye sordu. Sözüne güvenilmeyeceğine inanılan çocuk ise ezile büzüle ‘Ama babam ilerde namaz kılacakmış’ demek zorunda kaldı.” Ömer Faruk Gürpınar gözlemini bir uyarıya bağlıyor: “Hâlâ dinci çevrelere göz kırpıp oralardan oy almaya çalışan CHP’li bazı yöneticilere duyurulur.” kurumuz Ömer Faruk Gürpınar, OBalıkesir’in Akçay beldesinden bir gözlemini aktarıyor: Dostumuz Tarık Emre, geçmişte yaşanan benzer durumların sonuna ilişkin anısını aktardı bize: “Hasan Tan’ın rektör olduğu dönem. ODTÜ’de İngilizce öğretmeni olan annem, sosyal bir kişilikti; arada bir meslektaşlarını eve yemeğe çağırırdı. Bu davetlerin birine ir öğretmen etmediğimiz kalmıştı, Byapıyorlar. ithal onu da thal Öğretmen Anısı ABD’li iki kadın yaşları en fazla 30’du Barış Gönüllüsü öğretmen gelmişti. Laflıyorduk ailece onlarla. Yaz yaklaşıyordu, babam ABD’li öğretmenlere tatil programlarını sordu. Öğretmenler ABD’ye dönmeyeceklerini, Türkiye’yi çok beğendiklerini falan söylediler. Ankara’nın doğusunda kalan bölgeleri, Türkiye’deki diğer yabancı öğretmenlerle birlikte karış karış gezeceklerini söylediler. Babam, ‘Yanlış anlamayın’ gibilerinden bir şeyler dedikten sonra ailelerinde Ermenilik olup olmadığını sordu; hani ata topraklarını gezip görmek durumundan ötürü. Öğretmenler, ‘Hayır, yalnızca gezeceğiz’ dediler. Onlar gittikten sonra babam, ‘Bence misafir öğretmenlerin bu gezisinin amacı başka, masumane bir iş değil’ demişti.” Tarık Emre, o günden bugüne Türkiye’de toplu kıyımlara, tek tek öldürümlere tanık olduğunda hep babasının o sözlerini anımsamış. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Hukuka Açılan Kapı: ‘Magna Carta’ 1952 yılında tahtını terk etmek zorunda kalan Mısır Kralı Faruk’un yurtdışına kaçarken söylediği: “Dünyada iki kral kalacak, biri İngiltere Kralı, diğeri de iskambil kâğıtlarındaki kral” sözleri belleklerdedir. Bugün bazı ülkeler “krallık”, bazıları “demokrasi ” ile yönetilmektedir. Bu ülkelerinden bazıları krallıkla (monarşi) yönetilmelerine karşın, kendisine “demokrat” görüntüsü vermeye çalışan, “sözde demokrat” ülkelere demokrasi dersi de vermektedir. Krallıkla (monarşi) yönetilip “demokrat” olmayı da başaran ülkeler: Büyük Britanya (İngiltere) (Meşruti Krallık), Belçika (Meşruti Krallık), Danimarka (Meşruti Krallık), Hollanda (Meşruti Krallık), İsveç (Meşruti Krallık), Kanada (Meşruti Monarşi), Lüksemburg (Meşruti Monarşi), Norveç’tir (Meşruti Krallık). Başvuru kaynakları monarşi sözcüğünü şöyle tanımlıyor: “Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir (oğlu, kardeşi gibi). Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. (…) Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.” Monarşi özet olarak, ülkeyi bir kişinin yönettiği devlet şeklidir. Bugün İngiltere krallıkla (meşruti krallık) yönetilen bir ülke olmasına karşın, demokrat ülkelerin başında gelmektedir. Bunun nedenini de 13. yüzyılda, bundan 8 yüz yıl önce, 1215 yılında İngiltere’de soyluların Magna Carta (Büyük Özgürlükler) adı verilen fermanı İngiltere Kralı’na kabul ettirip parlamento yönetimini oluşturarak “hukukun kapısını” dünya ülkelerine de açmasıdır. Uzmanlar, Magna Carta’nın günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin ilk ve en önemli “basamağı” olduğu görüşündedir. 63 maddeden oluşan, bundan 8 yüz yıl önce 1215 yılında yürürlüğe konulan, Latincede Büyük Özgürlükler Sözleşmesi anlamına gelen Magna Carta Libertatum’un bazı maddeleri günümüz hukukuna da yol göstericidir. “Madde 38 Bundan böyle hiçbir hâkim herhangi bir kimseyi ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez. Madde 39 Kendi zümresinden olanlar ya da ülkenin ilgili yasalarına uygun olarak verilen bir karar olmadıkça hiçbir özgür kişi tutuklanamaz, hapse atılamaz, mal ve mülkü elinden alınamaz, sürgüne yollanamaz ya da herhangi bir biçimde kötü muameleye maruz bırakılamaz. Madde 40 Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, men etmeyeceğiz ya da geciktirmeyeceğiz. Madde 45 Krallığın yasalarını bilmeyen ve bu yasalara tümüyle uyacağına kanaat getirmediğimiz kişileri hâkim, vali, şerif ya da sınırlı yetkili hâkim olarak atamayacağız.” İngiltere’nin “ileri demokrasiyi” uygulayan ülkelerin başında gelmesini sağlayan, 1215 yılında imzalanan “Magna Carta”dır. Dünyanın uygar ülkeleri, “hukukun kapısını” 8. yüzyılda dünyaya açan, “Magna Carta Libertatum’a (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi)” çok şey borçludur. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1/ Yurdumuz 1 da da yaşayan ötücü bir kuş... 2 Tavlada “üç” 3 sayısı. 2/ Mer 4 sin’in Silifke 5 ilçesinde antik bir kent... 6 Kum falı. 3/ 7 Gereksiz, an 8 lamsız ve boş söz. 4/ Bir tür 9 ince meşin. 5/ Kuru 1 2 3 4 5 6 7 8 9 soğuk... Müjdeli ha 1 S I Y I R T MA Ç ber. 6/ Küçük boylu, 2 O L U R R İ B A uzun ve ipeksi tüylü, 3 K I Ğ MA L A Y sarkık kulaklı bir kö4E S B E K E pek cinsi... Osmanlı 5 T U B A İ T A K toprak düzeninde 6 A Y E T G A yıllık geliri yüz bin 7K A L A K R O K akçeden yukarı olan A U R A dirlik. 7/ Tümör... 8 A S İ T 9S I Ğ I R T MA Ç Gökcisimlerini gözetleme. 8/ Futbolda kaleye doğru yapılan sert vuruş... Teori. 9/ Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş yaratık... Oylumlu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türkiye’nin yerli kuşlarından olan, küçük baştankara türü. 2/ Karakter... Bir olayı belli bir görüşe göre değerlendirme. 3/ İnsan şeklinde meyveleri olduğuna inanılan efsane ağacı... Tantal elementinin simgesi. 4/ Küçük bir alan üzerine odaklanmış yoğun ışık kaynağı. 5/ Uzak... “Örneğin içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi” (Edip Cansever). 6/ Eli sıkı, cimri... Kenar süsü. 7/ I. Dünya Savaşı yıllarının ünlü kadın casusu. 8/ Bir nota... James Cameron’un bilimkurgu türündeki ünlü filmi. 9/ Bir göz rengi... İskambilde bir kâğıt... Bir soru eki. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle