16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 N SAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Gelirinden 100 lira fazla harcayan bir memur, borcuna karşılık faiziyle birlikte 12 ayda 362, 24 ayda 1664 lira ödüyor ‘Maaş kredisi’ soygunu Ekonomi Servisi Maaşında oluşan açığı kapatmak için bankaların “maaş kredisi” uygulamasını kullanan çalışanlar, kabarık bir borç yüküyle karşı karşıya kalıyor. Büro MemurSen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, Merkez Bankası’nın kredi kartı faiz oranlarının azami yüzde 2.12 olacağı yönündeki kararını hatırlatarak yasal girişimde bulunacaklarını söyledi. AA’nın haberine göre, Büro MemurSen’in araştırmasında yer alan saptamalar şöyle: Kamudaki 3 milyona yakın me Maaş ödemeleri için bankalarla yapılan promosyon sözleşmelerinde, çalışanlara kullandırılan kredi faiz oranlarının piyasaya göre daha düşük olma mecburiyeti bulunuyor. Ancak bankalar, kredi kartı azami faiz oranlarını bile aratan maaş kredisi uygulaması yapıyor. Büro MemurSen, bu uygulamayı eleştirirken yasal düzenleme için başvuru yapacağını belirtti. mur ve işçi maaşlarının ödenmesi amacıyla kurum ve kuruluşlar, belirli periyotlarla “promosyon ihaleleri” düzenleniyor. Bankalarla “promosyon sözleşmesi” imzalanıyor. Buna göre, çalışanlara en fazla 5 yıllık sözleşmeler için ancak 3 bin liraya kadar promosyon ödeniyor. Üstelik çoğunlukla taksitle. Sözleşmelere göre kredi faiz oranlarının piyasaya göre daha düşük olma mecburiyeti bulunuyor. Ancak genellikle yüzde 4 civarında faizi olan ve “maaş kredisi” olarak da adlandırılan bu kredi, bankamatik kartındaki maaş limitine ekleniyor ve maaş gibi rahat bir şekilde kullanılabiliyor. Bir çalışan ay içerisinde gelirinden 100 lira daha fazla harcama yapmak zorunda kalması ve bu açığı maaş kredisi ile finanse etmesi durumunda ay sonunda yüzde 4 faizi ile birlikte toplam 104 lira maaşından kredi borcu tahsil ediliyor. Maaşını 104 lira eksik alan çalışan, bu kez de 104 lira çekmek zorunda kalıyor. Ay sonunda ise faiziyle birlikte 108.16 lira borç ödemesi gerekiyor. Açığını kapatama yan çalışan, aynı şekilde faizlerini de çektiği krediye yansıtması durumunda sadece 100 liralık borç için 12 ayda 362.68 lira, 24 ayda bin 664.59 lira, 36 ayda da toplam 4 bin 470.22 lira faiz ödemek zorunda kalıyor. Kredi taksitlerinin maaş kredisi ile ödemek zorunda kalınması durumunda, örneğin yeni bir araba almak isteyen kamu çalışanı, 30 ay vadeli olarak 12 bin lira kredi çekmesi durumunda aylık 482.83 lira kredi taksit ödemesi ile toplam 2 bin 484.90 lira faiz yükümlülüğüne giriyor. Toplumsal Örgütler Göreve! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen günlerde Londra seyahatine başlarken, bir soru üzerine “Ben yargının işine karışmam, yargı da benim işime karışmamalı” dedi. Soru, yayımlanmamış bir kitabın internetteki kayıtlarının dünyada görülmemiş bir uygulamayla silinmesine ilişkindi ve Başbakan, düşünce özgürlüğüne indirilen bu darbeyi kolayca geçiştirmek istiyordu. Oysa Başbakan kamu yönetiminin başındadır ve anayasanın 125. maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” diye başlıyor. Başbakan’ın sözlerinin, geçtik düşünce özgürlüğü konusundaki duyarsızlığını, çağdaş yönetim ilkeleriyle hiçbir biçimde uyuşmadığı çok açıktır. Başbakan Londra’da başka bir düşüncesini de yeniden açığa vurdu ve “Başkanlık sistemini seçimlerden sonra halkoylamasına götüreceğini” belirtti. Başbakan’ın birkaç gün içinde sergilediği bu iki tutum, Türkiye’de demokratikleşme sürecinin nasıl büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Seçimlerde bu tehlikenin ortadan kaldırılması gerekiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyaset yönteminde, diğer parti başkanlarında bulunmayan çok önemli bir nitelik var. Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, toplumsal örgütleri, hemen her fırsatta, AKP iktidarının tutumu konusunda uyarıyor; şimdiye dek olduğundan çok daha fazla duyarlı olmaya çağırıyor. Mitinglerde geniş kitlelere zaman zaman ayağa kalkın diye seslenen Kılıçdaroğlu, sıra örgütlere gelince çağrılarını çok daha güçlü bir biçimde yapıyor. Kılıçdaroğlu, başta sendikalar, üniversiteler, barolar, meslek oda ve birlikleri ve dernekler olmak üzere, tüm örgütleri, demokratikleşmeye ve özgürlüklere daha fazla sahip çıkmaya çağırıyor; sürekli olarak bu sahip çıkmanın ne denli yaşamsal olduğunu vurguluyor. Kılıçdaroğlu’nun “Üniversite susmamalı!” haykırışı; “Türkiye Barolar Birliği nerede?” diye var gücüyle yakınması; “Sendikacı dediğin dik durur; sendikacılık yalakalık değildir” biçimindeki eleştirisi; işveren örgütlerini “Ülkede girişim özgürlüğü var mı?” diye iğnelemesi; “emeklilere” AKP iktidarının haklarını vermediğini gene gene söylemesi; “esnafa” da bu iktidardan çektiklerini ha bire anımsatması.. yalnızca, toplumsal örgütlere çağrı amacını taşıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, daha birkaç ay önce söylediği “Ben kadınerkek eşitliğine inanmıyorum” sözlerine karşın, kimi kadın örgütlerince baş tacı edilmesi, çok acıklı bir çelişkinin göstergesidir. Kadın örgütleri, yeni Meclis’te 275 kadın milletvekili görmek istediklerini haklı olarak vurguluyor. Ancak nedense Başbakan’ın kadına bakışını eleştirmekten ısrarla kaçınıyor! Bu tür acıklı çelişkiler de Kılıçdaroğlu’nun kitlelere ve örgütlere yönelttiği uyarıların ne kadar gerekli ve önemli olduğunu kanıtlıyor. Üyelerin de kendi örgütlerini uyarmaları ve göreve çağırmaları gerekiyor. Bu ülkede hukukun evrensel ilkeleriyle egemen olması, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, ekonomik ve sosyal hakların güçlendirilmesi, toplumun AKP’nin yaratmakta olduğu baskı ve korku karabasanından kurtulması amacıyla, bugüne dek olduğundan çok daha fazla uğraş verilmesi, günümüzde, örgütlerin vazgeçilmez ve savsaklanamaz tarihsel bir görevi özelliği kazanmış bulunuyor. RWE: Enerji borsası kurulsun ASLAN YILDIZ Cari açığa karşı yüksek teknoloji Akkök cra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Berkman, Türkiye’nin karbon elyaf ile sınıf atlayabileceğini belirtti. ÖZLEM YÜZAK ESSEN Denizli’de 500 milyon Avro doğalgaz çevrim santralı yatırımıyla Türkiye’ye giren Alman enerji şirketi RWE Türkiye’de enerji borsasının kurulmasını beklediklerini açıkladı. Denizli’de kuracakları santralın bir benzeri olan geçen yıl hizmete soktukları Almanya’nın Essen kentindeki Lingen Doğalgaz Çevrim Santralı’nın tanıtım toplantısında konuşan RWE Türkiye İcra Kurulu Başkanı Andreas Radmacher Türkiye’de enerji sektörünün liberalleşmesine sadece bir adım kaldığını belirterek “Gelecek yıl sektör tamamen liberal olacak. Her müşteri kendi enerji tedarikçisini seçebilecek ve rekabet oluşacak. Biz de bu piyasada aktif rol alacağız” dedi. Enerji borsası kurulursa yatırımlarının süreceğine işaret eden Radmacher, “Borsayla birlikte Türkiye, Avrupa ile Asya arasında bir enerji köprüsü olacak. Ürettiği enerjiyi Avrupa ve Asya’ya satabilecek veya Avrupa’dan daha ucuz elektrik alabilecek” dedi. RWE’nin Denizli’de kuracağı doğalgaz çevrim santralının temel atma töreni 13 Nisan’da yapılacak. Santralda RWE’nin yüzde 70, Turcas’ın yüzde 30 ortaklığı bulunuyor. 2012’de hizmete girecek olan 775 MW üretim kapasiteli santralın 3.5 milyon meskene elektrik sağlaması bekleniyor. “Arap Dünyası”nda halklar “artık yeter” deyince “taşlar” da yerinden oynadı; Türkiye’nin AKP hükümeti döneminde, son yıllarda bölgede, büyük enerji ve kaynak harcayarak oluşturmaya çalıştığı ittifaklar sistemi (“sıfır sorun” politikası) çözülmeye, Arap dünyasında lider olma (“YeniOsmanlı”) hayalleri de buhar olmaya başladı: Türkiye, NATO üyesi, ABDAB kapitalizmine (neoliberal küreselleşmeye emperyalizme vb) bağımlı bir ülkeydi. Yeri geldiğinde, istese de istemese de, ağlaya tepine bu sistemde kendisine verilen göreve “geri dönmek” zorundaydı... Bu “geri dönüş” şimdilik Türkiye’yi hiç istememiş olsa da Libya’da sonu belirsiz bir sömürgeleştirme projesinin içine düşme noktasına getirmiş görünüyor. Bu durumun getirmeye başladığı ekonomik, siyasi, ahlaki yük yetmezmiş gibi, Türkiye, bir de Suriye üzerinden kendi toplumsal yapısını doğrudan etkilemeye aday bir yerel krizle karşı karşıya kalmak üzere. Radmacher PARİS Dünyanın önde gelen akrilik elyaf üreticilerinden biri olan ve son dönemde 21. yüzyılın stratejik hammaddeleri arasında kabul edilen karbon elyaf üretimine odaklanan Aksa, bu alanda Türkiye’yi ileri taşıyacak bir kümelenme modeline öncelik yapmaya soyundu. Paris’te 2931 Mart tarihleri arasında düzenlenen JEC Kompozit Fuarı’da Akkök Grubu yetkilileri ile buluştuk. Akkök İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Berkman, “1970’lerde düşükten orta teknolojiye geçen Türkiye, 80’lerde yeniden düşük teknolojiye yöneldi. Şimdi ileri teknoloji üretimimiz yok denecek kadar az! Oysa cari açık sorununa çözüm bulabilmek için de yüksek teknolojiye yatırım yapmalıyız” dedi. Berkman “Yüzde 100 Türk malı olan karbon elyaf yatırımıyla, Türk sanayinin önünde yeni kapılar açacaktır” derken, Aksa’nın dev firmaların alım yaptığı dünyadaki 9 üreticiden biri olduğuna dikkat çeken Aksa Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yılmaz ise “Karbon elyaf 1 katma değer bırakıyorsa örgü kumaş yatırımı 5, reçineleme 25, bu malzemeden yapılan uçak kanadı 125 kat daha fazla katma değer getirecek” dedi. Yılmaz “65 milyon dolar yatırımla 2. karbon elyaf üretim hattını devreye almak ve ek yatırımla 1500 ton/yıl olan birinci karbon elyaf hattımızın kapasitesini arttırmak için alışmalara başladık” dedi. Aksa ekibi, kompozit malzemeleri ve teknolojileri konusundaki en son yeniliklerin gündeme taşındığı, üreticileri ve tedarikçileri buluşturan en önemli platformlardan biri olan JEC Kompozit Fuarı’na katıldı. Havacılıktan bina güçlendirmesine, enerjide spor malzemelerine… Dünya genelinde toplam karbon elyaf tüketimi 43 bin ton seviyesinde ve bu rakamın her 5 yılda bir katlanarak büyümesi öngörülüyor. Karbon elyaf pek çok alanda dayanıklılığı güçlü metallerin yerini almaya başlıyor. Örneğin; bilgisayar gövdeleri, cep telefonu kasaları ve 1000 barın üzerinde dayanıma sahip basınçlı kapların üretiminde öne çıkan karbon elyaf teknolojisi havacılık sektöründe, kara ve deniz taşımacılığında, bina ve altyapı güçlendirmelerinde, enerji nakil kabloları, rüzgâr santrallarının kanat üretiminde ve yüksek dayanımlı spor malzemelerinde karbon elyaf kullanılıyor. Otomotiv ve inşaatta da vazgeçilmez bir ürün ve kullanımı artıyor. Yıldız Entegre’den 450 milyon Avro yatırımla iki fabrika Ekonomi Servisi MDF, laminat parke, kapı paneli ve tutkal üreticisi Yıldız Entegre; bir haftada 220 milyon Avro’yu bulan yatırımla 2 fabrika yatırımının temelini attı. Bugün uluslararası 16 markayla, 43 ülkeye ihracat yapan günlük 4 bin 200 metreküplük üretim kapasitesine sahip olduklarını belirten Yıldız Entegre Yönetim Kurulu Üyesi Hakkı Yıldız, “Fabrikalarımız, Yıldız Entegre’nin hem iç hem de dış pazar odaklı olarak Türk ekonomisine en çok katkıda bulunan firmalar arasındaki yerini güçlendirecek” dedi. Şirketin Manisa ve Mersin’deki fabrikaları 2012’de devreye girecek. karşın Suriye’ye ulaştı. Bugüne kadar da Suriye’de yaklaşık 100 protestocu yaşamını yitirdi. Bu olaylar karşısında, nihayet “çok önemli” bir konuşma yapmak için perşembe günü televizyona çıkan Esad’ın, yeni reformlar açıklamak yerine halkı tehdit etmesi düş kırıklığı yarattı. Ancak, Esad’ın başka bir şey yapması da olanaklı değildi. “Felaket” senaryoları da işte bu olanaksızlıktan kaynaklanıyor. Ortadoğu’da uzun yıllar çalışmış bir CIA görevlisi olan Robert Baer’in çarşamba günü Financial Times’ta işaret ettiği gibi, “iktidardaki Alevi kesim (nüfusun yüzde 12’siEY), sokaklardan (Sünni, nüfusun yüzde 65’i EY) gelen talepler karşısında taviz veremez. Eğer verirse iktidarda kalamaz... Ordu tümüyle Alevilerin elinde olduğundan, bu koşullarda Suriye ordusuz kalır. Ondan sonra artık soru, bir iç savaşı önlemek için ‘Batı müdahale edecek mi?’ye dönüşür.” Bu nedenlerle, ilk kez ABD, İran ve İsrail’in, Esad’ın iktidarda kalmasından yana olduğu görülüyor. Zaten, Hillary Clinton da Esad’ın “Reform yanlısı bir lider” olduğunu düşünüyor. Evet, Esad reform yapıyordu ama bunlar onun rejiminin dibini oyacak özellikler de taşıyordu. İsyan dalgasının gelmesiyle, Suriye değişmeye başladı; bu değişimin ekonomik, sınıfsal özellikleriyse suların durulmayacağını düşündürüyor. Beşşar Esad Londra’da göz doktorluğu alanında okurken 2000 yılında, babasının ölümünün ardından devlet başkanı oldu. Kısa bir süre sonra da ekonomik liberalleşme yönünde adımlar atmaya başladı. Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Merkezinden Paul Livni, Suriye’deki gerginliklerin arkasındaki sosyoekonomik etkenleri araştıran çalışmasında (29 Mart), bu reformlardan, özelleştirmelerden en çok ordunun Alevi kökenli komuta kademelerinin ve Sünni iş çevrelerinin yararlandığına işaret ediyor. Bu süreçten en çok, devlet desteklerinin kaldırılmasından dolayı, 200708’deki büyük kuraklığın da etkisiyle (rejim petrole verdiği desteği kaldırınca kuraklığın ortasında petrolün fiyatı bir günde yüzde 300 artmış), kır küçük üreticileri, 2008’de yüzde 17’ye ulaşan enflasyonun etkisiyle de kentteki ücretliler kesimi zarar görmüş. Yaklaşık 1 milyon 100 bin kişi kırlardan kentlerin etrafındaki varoşlara göç etmiş. Şimdi bunlar sokakta ama Livni, bu Alevi ordu Sünni burjuvazi ittifakı bozulmadan rejim düşmez diyor. Eğer rejim kontrolü yitirmeye başlarsa, AleviSünni çatışmasının geçmişteki gibi çok kanlı biçimler alması, bunun Türkiye’nin bugünkü ikliminde yankılanması, nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Kürtlerin, korunmak için Türkiye ve Irak’taki Kürtlerle birleşmeyi denemesi gibi olasılıkların gündeme gelmesi neredeyse kaçınılmaz görünüyor. Eşşark el Evsat’ın aktardığına göre Suriye’deki gerginlikler Lübnan’ı etkilemeye başlamış: Hizbullah, Sünni ağırlıklı “Gelecek” hareketini, Suriye’deki muhalefete silah ve kaynak göndermekle suçluyor. Kısacası Suriye sınırda zaman ayarlı bir bombaya benziyor. Patladığında parça tesirinden kurtulmak olanaklı olmayacak... ir tarafta ‘sömürge savaşı’ Libya’da iki hafta önce isyancıları ve “masum sivilleri” (masum olmayan sivillere karışmıyorlar) korumak için, Libya hava sahasını Kaddafi uçaklarına kapatmaktan, Tomahawk füzeleriyle, taarruz helikopterleriyle, A10 “tank patlatan” uçaklarla yerdeki konvoylara saldırmaya, isyancılara yardım etmeleri için sahaya CIA ajanları indirmeye, “Amaç rejim değişikliği değil”den(!) isyancıları silahlandırma, doğrudan asker indirme, “Libya bölünüyor mu?” tartışmaları noktasına geldik. Bu yüzden, Newsweek (20002010) ve Time Magazine (2010) editörü B Fareed Zakaria, “Bu bir tırmanan görev (Mission Creep) olmaya başladı... ABD Libya’yı sahiplenecek mi?” diye soruyordu. Son günlerde, “ama bunlar BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 No’lu kararının kapsamını aşıyor” diyenler çoğalıyor. Ama o kararın içinde de “ne gerekiyorsa” kavramı yer alıyor. Yine “evdeki hesap çarşıya uymadı” (belki de zaten uymaması gerekiyordu). İki hafta sonunda “ateşkes isteme” noktasına gelen isyancıların bu işi beceremeyeceği belli oldu. Geçen hafta, izleyebildiğim kadarıyla, savaşa katılmayan Almanya’da Der Spiegel’den, İngiltere’de The Guardian, The Independent, ABD’de muhafazakâr (hatta neocon) The Wall Street Journal’dan Liberal Los Angeles Times’a kadar, Fransa’da da Le Monde isyancıların dağınıklığını, örgütsüzlüğünü, hatta korkaklığını örnekleriyle anlatarak güvensizlik belirten, demokrasi, insan hakları gibi konulardaki yaklaşımlarına ilişkin, hatta Bingazi’de siyah Afrikalılara yönelik tutuklama, işkence, tecavüz olaylarına bakarak “ya bu kez, bunlar katliam yaparsa” diye soran yorumlar yayımladılar. Şimdi, görünüşe göre bu savaşın nereye gideceği belirsizleşti. Ama sanırım bu yalnızca görünüşte böyle. The Asia Times’tan Pepe Escobar’ın aktardığı gibi eğer ABD ile Suudi Krallığı, “Libya’ya karşılık Bahreyn” anlaşması yapmışlarsa, sırada, isyancıları silahlandırmaktan sahaya asker indirmeye, oradan Libya’yı paylaşmaya kadar giden bir süreç var. Bu arada, bugüne kadar Afrika’da Libya Türkiye Suriye kendine bir yer bulamayan ABD’nin Afrika Lejyonuna (Africa Com) Afrika’da bir yer açılmış olacak. ABD Savunma Bakanı Gates ve Amiral Mullen’in “NATO’yu Libya’da uzun süreli bir savaş bekliyor” öngörüsü (Financial Times) ile Asia Times’tan Ivan Kastev’in “Kaddafi, Mao gibi yapıyor” (Gaddafi Goes Mao) analizin, bir araya koyunca da karşımıza bir “uzun süreli sömürge savaşı” senaryosu çıkıyor. AKP hükümeti de Türkiye’yi bu savaşa ortak olma noktasına getirmiş (CHP’nin yaklaşımı farklı mı?) bulunuyor. Diyarbakır’daki ‘arsa balonu’ patladı DİYARBAKIR (AA) 5 yılda arsa fiyatının 50 kat artış gösterdiği Diyarbakır’da araziye olan talep, yüksek fiyat artışının “spekülatif” olduğuna ilişkin açıklamaların ardından son bulurken, artışın süreceğini umarak yüksek fiyata arazi satın alanlar büyük zarar etti. AA’nın yaptığı haber üzerine gündeme gelen arsa fiyatlarındaki artış, adeta bıçak keser gibi durdu. Yaklaşık bir ay önce Diyarbakır’ın arsa fiyatında dudak uçuklatan artışıyla İstanbul’a adeta nispet yaptığına ilişkin yayımlanan haber, ardından Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’nun arazi fiyatlarındaki inanılması güç olan yükselişin “suni” olduğuna ilişkin açıklamalarından sonra talep son buldu. Çoğu vatandaşın görmedikleri arazileri dahi satın alması nedeniyle tapu sicil müdürlüklerinde oluşan yoğunluk sona ererken, 4 ayrı tapu sicil müdürlüğündeki işlem sayısında da büyük düşüş meydana geldi. Tapu sicil müdürlüğünde arazi satışı nedeniyle aylık 4 bin 500’e kadar yükselen işlem sayısı gelişmenin ardından son bir ayda 3 bine kadar düştü. Bu 3 bin işlemin tamamına yakının da konut ve işyeri satışı olduğu belirtildi. Birikimleriyle Karacadağ eteklerinde yer alan “taşlık” arazi satın alanlar, arazinin fiyatında yüzde 80 oranında iniş olmasıyla düş kırıklığı yaşıyor. u tarafta ‘zaman ayarlı bomba’ Libya’da olanlar orada kalabilir; hatta Türkiye hükümeti, “ben çekiliyorum” deme cesaretini bile bulabilir. Ama Türkiye ile yaklaşık 800 km. sınırı olan Suriye, bulaşması kaçınılmaz, felaket olasılıklarıyla burnumuzun dibinde. Kuzey Afrika’yı sarsan ayaklanmalar dalgası 18 Mart günü, “yok, burası farklı” iddialarına, Beşşar Esad’ın Wall Street Journal’da Ortadoğu liderlerine “halkınızın sesine kulak verin” gibisinden öğütler dağıtmasına B C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle