15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 25 N SAN 2011 PAZARTES [email protected] 10 Küba Ulusal Meclis Başkanı Alarcon, Komünist Partisi’nin kongresinde alınan kararları değerlendirdi: DIŞ BASIN Yaptığımız şey Gerçekleri Ne Ölçüde Dile Getiriyor? Sayın Enerji Bakanı Taner Yıldız, Ukrayna’daki Uluslararası Çernobil enerji konferansına katılmak için gittiği Kiev’de, “Avrupa’da nükleer enerji tesisi kurmuş olan ‘hiçbir ülkenin’ nükleer enerjiden ‘vazgeçmediğini’, Türkiye’nin de nükleer enerjiden vazgeçmesinin söz konusu olmadığını” söyleyerek bir kez daha ülkesine doğruları anlatmamıştır. Oysa Sayın Bakan, Kiev Uluslararası Konferansı’nın neyi tartışmak için düzenlendiğini dile getirmekten de kaçınmıştır. Halbuki sağır sultan bile Kiev’de yapılan konferansın Çernobil faciasının 25. yılında hâlâ kanayan yarasının sarılması için uluslararası toplumun 550 milyon Avro’luk yardımının serbest bırakılmasına ilişkin olduğunu bilmektedir. Anlaşılan Sayın Bakan nükleer enerji konusunda salt Rusya için değil, gezegenin neredeyse tümü için tehdit olmayı sürdüren Çernobil faciasının günümüze uzanan zararlarının önünü kesmek için toplandığını pekâlâ bilmemektedir. Ancak görülen o ki, Çernobilin zararlarının önünün kesilmesi için 25 yıl yetmemiş, yetmiş olsa bile gezegenimiz kucağında, kısa bir süreden bu yana Çernobil’i aratmayan “nur topu gibi” yeni bir nükleer facia ile karşı karşıya gelmiştir. Türkiye’de nükleer santral yapılmasına, lideri gibi bir tür kara sevda ile bağlı Enerji Bakanımızın hoşuna gitmese de Fukuşima faciası, Avrupa’da ve hemen bütün dünyada “nükleer”den enerjinin sonu olarak görülmektedir. Bu konuda yüzlerce bilimsel rapor, bir o kadar da yorum yayımlanmıştır. Söz konusu olan neredeyse nükleer karşıtı yok edici bir “tsunami”dir. Ama sizin, elektrik ihtiyacının önemli bir kısmını nükleerden sağlayan Fransa, Almanya gibi ülkelerin bile Fukuşima faciasından sonra şapkalarını önlerine koyup zaten kamuoylarının nükleere karşı var olan güçlü tepkilerini de göz önüne alarak “Tamam mı, devam mı” sorusunu yoğun bir biçimdi tartışırken Türkiye’nin 20 yıl sonra yararlanacağı varsayılan, neredeyse sanal bir nükleer santral kurulmasının ateşli savunucusu kesilmenizi anlamak olanaklı değildir. Bir nükleer santralın yapımının maliyetinin önceden saptanması da keza mümkün değildir. Miadı dolduktan sonra sökümü, örneğin Fransa’daki somut örneklerine bakıldığında yeniden yapımından daha pahalıya mal olmakta ve uzun sürelere ihtiyaç göstermektedir. Eğer ikide bir patlak veren faciaları saymazsanız, nükleerden enerji “temizdir”. Ancak “ucuz” değildir. Üstelik radyoaktif atıklar, Birleşik Devletler gibi zengin ülkeleri bile baş edemedikleri devasa maliyetlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Söz konusu atıkların korunması için beton depoların yapımı ve işletilmesi milyarlarca dolar gerektirmektedir. Bütün bunlar ve daha düzineyle olumsuzlukları göz önüne alındığında nükleerden sağlanan elektriğin “ucuz” olduğu, efsaneden başka bir şey değildir. Sayın Bakan, Avrupa’da enerji ihtiyacının yüzde 75’ini nükleerden sağlayan ülkeler bulunduğunu, AB’de nükleer tesis kurmuş olan hiçbir ülkenin nükleerden vazgeçmesinin söz konusu olmadığını söylerken, İsviçre Fukuşima’dan sonra nükleer santral planlamasını rafa kaldırmış, Almanya’da daha önce kararlaştırılan nükleerden çıkılması planlamasını erteleyen ve bunu seçim kaybederek oldukça pahalı ödeyen Merkel, kamuoyunun bu kez çok daha güçlü dayatmasıyla bu kararı gözden geçirmek zorunda kalmış, İtalya nükleerden enerjiyi yasaklayan bir tasarıyı meclise sevk etmiştir. Fukuşima sonrası ortaya çıkan ve nihai amacının nükleerden çıkılması olan yeni gelişmelere karşın bunları yok sayarak ya da önemsizmiş gibi göstererek “Avrupa’da hiçbir ülke nükleerden vazgeçmeye niyetli değildir” denebilmesi, gerçekleri halkından gizlemeye çalışmanın beyhude olduğu kadar hazin çabaları olarak görünmektedir. Ünlü Japon tiyatro yazarı Oriza Hirarata “Japonya teknoloji ile nükleere aşırı güven arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmelidir. Ayrıca Fukuşima’dan sonra Japonya’da yeni nükleer kapasiteleri geliştireceğini söyleyen hiçbir politikacının ‘seçilme’ şansı bulunmamaktadır” demektedir. Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Fukuşima yapımcısı Tepco şirketinin yetkilisi, güvenlik konusunda bazı hataları olduğunu düşündüğünden olmalı, dürüstçe “Torunlarımın gözlerine bakamıyorum” demek zorunda kalmıştı. Fukuşima’dan sonra tüm dünyaya nükleer santral satan Japonya, bugün bu konuda pek hevesli görünmemekte, gelmiş olan siparişleri bile yerine getiremeyeceğinden söz etmektedir. Ama bütün bu nükleer karşıtı gelişmeler AKP yönetimi ile nedenini anlamanın hiç de kolay olmadığı Finlandiya’nın ‘nükleerden elektrik’ hevesini kırmaya yetmemektedir. Sayın Enerji Bakanı daha önceki bir konuşmasında Japonya’nın Çernobil’den alınması gereken dersleri aldığından söz etmiştir. Bu doğru değildir... Zira Japonya eğer Çernobil’den ders alsaydı bugün en az onun kadar zararlı Fukuşima faciası yaşanmazdı. Japonya’yı bir yana bırakalım. AKP Türkiyesi, neden dünyanın tümünün son Japon faciasından sonra “nükleer” konusunu yeniden düşünmesine karşın “nükleerden enerji sağlanmasıyla” ilgili inadından zerrece geri adım atmamakta, en azından yeni gelişmelerin ışığında kararını gözden geçirmeye olsun yanaşmamaktadır? Yoksa bu sarsılmaz inadın ardında gözden kaçan kimi gizemli nedenler mi vardır? sosyalizmin güncellenmesi üba Ulusal Meclis Başkanı Ricardo Alarcon geçen hafta Küba Komünist Partisi’nin 6. kongresinde sosyalist modelin sürekliliğini sağlamak için günün gerçeklerine uyarlanmasının onaylandığını açıkladı. Telesur’la yapılan söyleşisinde Alarcon, kongrede Küba’nın ekonomik ve politik modelinin başka ülkeleri kopya etmeden, kendi çizgisinde nasıl kurtarılacağının tartışıldığını belirterek “Bundan daha açık olamazdık; bizi kuşatan koşullar altında kendi sosyalizmimizi korumak için bizim belirlemediğimiz bir dünyaya uyum sağlamaktan başka amacımız yok. Herhangi bir sol ya da sağ eleştiriyle değil Kübalıların kendi görüşleri doğrultusunda bunu gerçekleştireceğiz” dedi. Aşağıda Telesur’un Alarcon’la yaptığı söyleşi yer alıyor: Küba Komünist Partisi’nin 6. kongresi bitti. Bu buluşmanın amacı neydi? Bu değişimler bir makyajdan öte değil diyenler var, Sovyet örneğinden etkilenmiş sol da kaygılı. Küba’nın izleyeceği yolun ne gibi özellikleri olacak? ALARCON Ne kozmetik değişiklikler ne K ALARCON Kongrenin doruk noktası, Fidel’in toplantıya katıldığı andı. Kendisi yeniden merkez komitede ve politbüroda yer almayacağını duyurdu. Kuşkusuz devrimin moral ve ideolojik önderi olarak böyle görevlere gereksinimi de yok. O, her zaman Kübalılara örnek olmuştur. de sosyalist modelin terk edilmesi söz konusu. Kongrede onaylanan, geçen Aralık’ta başlayan, partinin ve cumhuriyetin ekonomik ve sosyal politikalarının tartışıldığı sürecin devamıdır. İsteyen herkesin katıldığı bu tartışma süresince özgün tasarı yüzde 66 oranında değişmiştir. Kongreden sonra da tartışmaya, düzeltmeye devam edeceğiz. Bu tartışmanın özü sosyalizmimizi korumaktır. Ne bir başka modeli kopyalamak ne de kapitalizme dönmektir. Kapanış konuşmasında yoldaş Raul Castro açıklıkla belirtti. Ne solda ne de sağda kimsenin bu konuda kuşkusu olmasın. Sağdakiler bizi anlayamaz. Çünkü yaptığımız şeyin ne Kuzey Amerika’da ne de Avrupa’da örneği var, alınacak önlemler, ekonomik kısıntılar işçilere danışıldı, bire bir herkesle tartışıldı. Düzenlemeler Kübalı işçilerin kriterlerine göre ayarlanacak, çünkü bu toplumun sahibi onlar. izi kuşatan koşullara uyum sağlamaya çalışıyoruz’ Deniliyor ki Küba reform ya da değişim yerine dönüşümden söz ediyor, bu sadece bir sözcük sorunu mu? Biz burada aslında ekonomik modelimizi güncelleştiriyoruz. Kuşkusuz bir değişim söz konusu. Uzun zamandır süren farklı kavramlara, ekonominin işlerliğine yönelik değişimleri başlattık. Kim nasıl isterse öyle isimlendirsin, ‘B bundan daha açık bir biçimde ifade edemeyiz; niyetimiz geçmişe dönmek değil sadece bizim belirlemediğimiz bir dünyaya, bizi kuşatan koşullara uyum sağlamaya çalışıyoruz, sosyalizmimizi kurtarmak için soldan ya da sağdan gelen eleştirilerle değil Kübalıların kendi görüşleri doğrultusunda bunu gerçekleştireceğiz. Milyonlarca Kübalı bu tartışmanın mimarı oldu, değişimlerin uygulayıcısı da onlar olacak. İhtiyaç karnelerinin, bazı parasız hizmetlerin kaldırılması, yani sübvansiyonların olmadığı bir sosyalizm, pratikte nasıl olacak? Söylediğimiz ve tartışmalarda ve kararlarımızda belirtildiği gibi bu ülkede hiç kimse kaderine terk edilmeyecek. Bu fazlaca eşitlikçi ve pahalı olan karne sistemini değiştirmemiz gerek. Büyük ölçüde sübvanse edilerek sağlanan ürünler herkese eşit biçimde dağıtılıyordu, yani Kübalıların ödediği fiyatlar dünya pazarıyla kıyaslanmaz. Şimdi daha da kötü, tüm dünyada fiyatlar aldı başını gidiyor. Söz konusu değişimler aşamalı olacak, kapitalist ülkelerin güç koşullarda yaşayan halka, işçilere yaptığı bir darbe gibi değil. Aşamalı olarak, azar azar bu sübvansiyonlar azaltılacak. Ürünlerin satışında yapay bir eder oluşturan ürünü sübvanse etmek yerine gereksinimi olanı desteklemek. Sağlık ve eğitime gelince herkes için kapsayıcı ve ücretsiz olmaya devam edecek ama aynı zamanda özelleştirmek için değil, sürekliliğini sağlayabilmek için hizmetin sunumu akılcı olmalı. Anayasada da kongrede alınan kararları uygulayabilmek için değişiklik yapılması söz konusu mu? Benim ve şu anda ulusal meclisi yöneten yoldaşların asıl yoğunlaştığımız konu bu. Tüm yasal düzenlemeyi gözden geçiriyoruz. Mevcut düzenlemeler yapılacak değişimlere uyum sağlayacak biçimde elden geçirilecek. Bu yılın kalan bölümünde bunları yapmak durumundayız. Kongrede ekonomik sorunlarla ilgisi olmayan şaşırtıcı bir karar alındı, parti ve yönetimin üst düzey otoriteleri için getirilen görev süresi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Raul ortak kararımızı net bir biçimde açıkladı. Bu Küba devriminin güncel sorunlarından biridir. Politik kadrolar konusunda yanlışlar olmuştur. Sorumluluklarını tamamlamak zorunda kalan bir kuşağın ardından nöbeti devralacak güvenilir genç insanlara gereksinim var. Devrim 52 yaşını doldurdu; ne bizi yenebildiler ne de devrimi yıkabildiler. Hâlâ görevi başında olan bir kuşak var. Küba toplumunun temel sorunlarını çözmek için iki önemli buluşma var, biri dün biten parti kongresiydi, diğeri de gelecek yılın başında yapılacak olan parti konferansı. Burada da partinin politik sorunları, örgütlenme konusu, işlevselliği ele alınacak ve bu bağlamda yönetici kadronun görev süreleri de belirlenecek. Kongrenin doruk noktası, Fidel’in toplantıya katıldığı andı. Kendisi yeniden merkez komitede ve politbüroda yer almayacağını duyurdu. Kuşkusuz devrimin moral ve ideolojik önderi olarak böyle görevlere gereksinimi de yok. O, her zaman Kübalılara örnek olmuştur. Her devrimci gerektiğinde devrim için savaşmalı, her vatansever gerektiğinde vatanı için dövüşmelidir. Bizim durumumuzda ise bu gereklilik çok uzun sürdü; çünkü düşmanımız çok güçlü ve bize soluk aldırmıyor. Ama yeni kuşaklara da sorumluluk almak için yardım etmek gerek. Devrimin yönetim kadrolarındaki kuşağın yorgunluğundan söz edilebilir mi? (izleyici sorusu) Öyle olduğunu söyleyemem, çünkü devrim kadroları içinde ve yönetimde pek çok genç insan tanıyorum. Diyebiliriz ki milletvekillerinin, yerel meclis üyelerinin, parti yöneticilerinin çoğu devrimden sonra doğmuş insanlardır. Çoğu 40 yaş altındadır. Önemli olan bu insanların kendilerini geliştirmelerini, deneyim kazanmalarını ve yönetim, parti hiyerarşisinde yükselmelerini sağlayabilmektir. ‘Gençlere gereksinim var’ ran’daki istifanın perde arkası M. KAMRANİ B Meşai’nin baskısı üzerine alındığı yorumunu yapıyor. Konuya yakın kaynakların söylediğine göre Meşai’nin doğrudan girişimi ile İstihbarat Bakanlığı Plan ve Bütçe Yardımcılığı görevine getirilen Hüseyin Abdullahi, Bakan Muslihi tarafından azledildi. Bu olay hükümetin tartışmalı siması Meşai’nin hoşuna gitmedi ve Muslihi’yi görevden almaya karar verdi. Muslihi ise galiba görevden alınan eski İçişleri Bakanı Mustafa Purmuhammedi’nin akıbetini paylaşmamak için istifasını sundu. Öte yandan Muslihi’nin istifasını bile sunmadığı söyleniyor. Muslihi’nin istifa metni bugüne kadar herhangi bir devlet medyasında yayımlanmadı. Yayımlanan şey sadece Ahmedi akan Haydar Muslihi’nin istifası gönüllü bir hareket değildi ve kendi dileği ile yapılmadı, belki zorlama ve Ahmedinejad’ın Özel Kalem Müdürü Rahim Meşai’nin baskısı üzerine yapıldı. İran İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin ansızın istifa etmesi, resmi haber ajansı tarafından yayımlanmasının ardından kısa sürede geniş şekilde yankı buldu. Bu haberden daha iki saat bile geçmeden diğer bir resmi haber ajansı, dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in karşı çıkması üzerine Muslihi’nin görevine devam edeceğini duyurdu. Burada olayın nedeninin ne olduğu soruluyor. İstifanın gönüllü olmadığı, belki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Özel Kalem Müdürü Gözler Meşai’de nejad’ın Muslihi’nin istifasını kabul ettiği metindi. Muslihi’nin istifası yarım kaldı. İstihbarat Bakanı dini liderin doğrudan görüşü ile seçiliyor ve görevden alınması da aynı şekilde yapıldığı için Ayetullah Hamaney, Muslihi’nin görevden alınmasına karşı çıkarak, örtülü olarak hükümet içinde bulunan Meşai yapılanmasına karşı olduğunu bildirdi. Bundan bir süre önce de söz konusu bakanlıktaki bir diğer bakan yardımcısı da Meşai’yi eleştirdiği için görevinden alınmış. İki yıl önce İstihbarat Bakanlığı’nda geniş değişiklikler yaşandı. Bakanlığın iç istihbarat ve teknik yardımcıları, dönemin bakanı Gulam Hüseyin Muhsini Ejei’nin karşı çıkmasına rağmen görevden alındılar ve nihayetinde Ejei’nin kendisi de azledildi. Galiba, gitgide Meşai, tüm güç mekanizmalarını eline almaya çalışıyor. Nitekim diğer bakanlıklarda yapılan bu tip değişikliklerin de hükümetin bu özel siması tarafından yapıldığı biliniyor. Şu anda kabinedeki bakanlar kendiliğinden bir güç sahibi değiller ve tüm ana kararlar Meşai’nin gözetiminde alınıyor. Görünen, giderek Meşai yanlıları ve karşıtları arasındaki çekişmenin daha da kızışacağı. (ç.n: İsfendiyar Rahim Meşai aynı zamanda Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın dünürüdür.) Farsçadan çeviren: Ekber Karabağ (Uluslararası Özgür Haber Ajansı Azadnegar, 17 Nisan 2011) nemli olan sosyalist projemizi korumak’ Özel çalışmaya izin verilmesi yeniden insanın insanı sömürmesine yol açmayacak mı? (izleyici sorusu) Bunun Küba toplumu için pratik ve nesnel bir zorunluluk olduğunu kabul etmeliyiz. Yapılması gerekeni yapmak zorundayız, bir ultra devrimci teorisyen için bu bir ödün olabilir; ama her şeyden önemli olan, lütfen unutmayalım, sosyalist projeyi korumaktır. Küba, devrimin bu yeni döneminde ekonomik ablukayla nasıl baş edecek? (izleyici sorusu) Bugüne dek yaptığımız gibi. Direnerek, üretimi arttırmaya çalışarak. Bu nedenle de hiçbir şey yapmama gibi bir lüksümüz yok. Dünyanın birincil ekonomisinin arttırarak sürdürdüğü barbarlığa karşı kendi özkaynaklarımızla savaşmak zorundayız. Ablukaya karşı akılcı, etkin bir ekonomiye gereksinimiz var. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Telesur televizyonu, Venezüella, 21 Nisan 2011) ‘Ö C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle