16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 N SAN 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Mehmet Aksoy’a ait Kars’taki heykelin dün uygulanması planlanan ilk yıkım aşaması gerçekleşemedi ‘İnsanlık’ henüz yıkılmadı Heykelin yıkım kararını protesto etmek için toplananlar “ nsanlık için boyun eğme”, “Kars’a sahip çık, boyun eğme”, sloganları atarak yıkım kararına karşı durdu. CEREN ÇIPLAK Fotoğraflar: CEREN ÇIPLAK KARS Heykeltıraş Mehmet Aksoy’a ait Kars’taki henüz tamamlanmamış “İnsanlık Anıtı”nın, dün uygulanması planlanan ilk yıkım aşaması gerçekleşemedi. Heykelin yıkımını protesto etmek için toplanan Karslılar, üniversite öğrencileri ve sanatçılar heykelin önünde bir basın açıklaması yaptı. Protestoya aralarında sanatçılar Rutkay Aziz, Edip Akbayram, Suavi, Mehmet Güleryüz, Onur Akın, Tarık Akan, Menderes Samancılar ve CHP Denizli milletvekili adayı İlhan Cihaner de katıldı. Protestoda “Anıtlar yıkılır, sahneler kapatılır, boyun eğme”, “İnsanlık için boyun eğme”, “Kars’a sahip çık, boyun eğme”, “Anıtı yıkanlar, memleketi satanlar” sloganları atıldı. Son çağrı olarak sanatçıların kaleme aldı Aksoy ve sanatçı dostları anıtın önünde... ğı ve imzaladığı, Cumhurbaşkanı’na yollanacak mektup ise Rutkay Aziz tarafından okundu. Yıkımı gerçekleştirecek işçilerden edindiğimiz bilgilere göre, yıkım işlemlerinin dünkü ilk adımı halkın ve sanatçıların tepkisinden çekinildiği için ertelendi. Ancak işçiler, yıkımın 60 gün içinde yapılması yönünde talimat aldıklarını söylediler. Ayrıca önceki gün heykelin sol omzundan bir parçanın, yıkımın nasıl gerçekleşeceğini saptamak için üniversiteye analize gönderildiği bildirildi. Avşin İnşaat’ın “İnsanlık Anıtı’nın kaldırılması” adı altında aldığı yıkım ihale bedeli ise 272 bin TL olarak gösteriliyor. Aksoy’un avukatı Turgut Kazan sürecin hukuksal boyutunu özetledikten sonra şöyle konuştu: “İnsanlık ve barış simgesi, birilerini rahatsız ettiği için Başbakan Erdoğan da rahatsız olanların oyunu kendine çevirebilmek amacıyla bu tutumu sergilemiştir. 17 Mart’ta yürütmeyi durdurma kararı veren mahkemenin başkanı Kayseri’ye sürülmüş, yürütmeyi durdurma kararı alan heyetin üyesi de idare mahkemesi başkanı olarak atanmıştır. Böyle bir süreçte artık Türkiye’de hiç kimsenin etkin bir yargı denetiminden yararlanma, adil yargılanma hakkı kalmamıştır. Anıtı yıkmak için iskele kurdular. Vinç yola çıktı geliyor. Kültür Bakanı’na ‘siz öylece duruyorsunuz’ dedim. Bakan da bunun üzerine 21 Nisan’da belediyeye yeni bir yazı yazdı. Bu yazıdan çıkacak anlam şudur; ‘Bu durumda anıtı yıkamazsınız. Bunun için belli prosedürleri uygulamanız gerekir.’ Ben biliyorum ki Belediye Başkanı bir tek şeye inanıyor, o da Başbakan’ın talimatı. Dolayısıyla bu işlemleri yapmayacak.” Sanatın Onuru, Sanatçının Onuru… Görkemli tiyatro salonunun sahnesinde minicik boylu kocaman yürekli bir adam…. Utangaç bir gülümsemeyle salona bakıyor. Elleriyle adeta yalvarırcasına lütfen oturun diyor… Tüm salon onu ayakta alkışlıyordu. Birkaç gün önceydi. St Petersburg’da Alexandrinsky Tiyatrosu’ndaydık. Dünyanın dört bir yanından gelmiş tiyatro sanatçıları, tiyatro uzmanları, yazarlarıydık. Avrupa Tiyatrosu Ödülleri çerçevesinde Onur Ödülü Rusya’nın efsanevi Taganka Tiyatrosu’nun kurucusu, yöneticisi, düş ve düşünce üreticisi Yuri Lubimov’a veriliyordu. Ve o afacan çocuk edasıyla “Benim için ayağa kalkmanız, tüm ödüllerden daha değerlidir” diyerek teşekkür ediyor, oturmamızı istiyordu. Yuri Lubimov, (doğumu 1917) Sovyetler Birliği’nden, Rusya Cumhuriyeti’ne, ülkesinin geçirdiği her aşamada ve bu sürecin her anında tiyatrosunun bağımsızlığını, özgünlüğünü ve özgür ruhunu hep yaşatmış bir yönetmendir. Bir ara ülkesini terk etmek zorunda kalmasına karşın, doğru bildiğinden ödün vermeyen bir sanatçıdır. Alexandrinsky Tiyatrosu’nda, bir zamanlar Dostoyevski’nin oturduğu koltukta şimdi o oturuyordu. Ödül töreninde yaptığı konuşmada bir çırpıda sanatına yönelik tehditleri sıralarken (savaş, işgal, diktatörlük, şu ya da bu akım, rejim baskısı, vb.) bütün bu süreçte benimsediği tek ilkesini vurguladı: İnsan onurunu, sanatçı onurunu, sanatın onurunu korumak… Bugün Stalin’i, yıkımlarıyla, katliamlarıyla anıyoruz. Hitler’i de öyle… Yuri Lubimov’un hangi devlet başkanı zamanında ülkesini terk etmek zorunda kaldığını, hangisinin döneminde perdesini kapamamak için en büyük savaşı verdiğini, hangi kültür bakanının ya da emniyet müdürünün ona kan kusturduğunu anımsayan yok. İnanın Rusya’da bile yok… Ama sanat dünyasında Lubimov adı, sadece tiyatroya getirdiği yeniliklerle, kazandırdıklarıyla, bu sanata kattıklarıyla değil, insan onuru kavramıyla bütünleşmiş bir ad… Bundan böyle de hep öyle kalacak. Çünkü sanatın doğasında, sanatın özünde onur var. Yıkıcılığın, yok ediciliğin laneti, sanatın onurunu ortadan kaldırmıyor, kaldıramıyor! Bugün Taliban denilince akla ilk gelen yine yıkım, yine yok ediş… Korkarım ki ileride bir gün torunlarımız ya da onların çocukları, belki de “Hani bir başbakan vardı, beğenmediği ve ucube dediği bir heykeli yıktırmıştı, neydi onun adı” diye birbirlerine soracaklar. Tıpkı artık asla Melih Gökçek’in yakasından düşmeyen “sanatın içine tüküren adam” gibi, Recep Tayip Erdoğan da “Bizim Taliban” diye anılır olacak. Yazık. Çok yazık… Yazık demem şundan: Seçim yatırımı, milliyetçi oylar, İslami referans, “estetik” kaygı ya da dediğim dedik baskısı, gözdağı verme çabası; istediğimi yaparım, meydan okuma, ayağınızı denk alın, tehdit, baskı… Mehmet Aksoy’un Kars’taki heykelini yıkma kararlılığı hangi sebeple olursa olsun, sanatın ve sanatçının onurunu böylesine yok saymak utanç verici. Yıkıcının, yok edicinin alnından o utanç, o leke asla silinmeyecek. Kars Belediyesi’nin yaptığı yıkım ihalesini 272 bin liraya alan Avşin Ltd. Şti, çalışmalara başlamış… Fotoğrafları gördünüz elbet: İskeleler kurulmuş… Kesim aletleriyle parçalanacakmış “İnsanlık Anıtı” . Kara saplı bıçaklar saplanmış heykelin ve yaratıcısının bağrına. Kelepçeler sarmış boğazını… Taş can çekişiyor. Demir, çelik, kanıyor. Daha bitmemiş heykel yıkılmaya çalışılıyor. Daha doğmamış çocuğu, ana rahminde boğazlıyor, boğazlamaya çalışıyor “istemezük” , heykeli de, insanlığı da, dostluğu, dayanışmayı da istemezük, o nedenle yıkıla diye buyuran zihniyet! Ancak yine de: Yıkıcılığın laneti, sanatın onurunu ortadan kaldıramıyor! ‘Heykelin kalbini arıyorlar’ Protestoya “İnsanlık Yıkılamaz” yazılı tişörtle katılan Aksoy ise heykelin ve sanatın onurunu korumak için buluştuklarını belirterek “Sanat ruhu temizler, kafanızı ucubelerden kurtarır, demek için buradayız. 23 Nisan gibi önemli bir günde yıkımı başlatmamak için buradayız. Bugün heykeli idam edecek cellatlar buradaydılar, heykelin kalbini arıyorlardı, delikler açtılar...” dedi. Bedri Baykam’ın selamlarını ileten ve Baykam’a yapılan saldırıyı kınadıklarını belirten Aksoy, ayrıca dün İstanbul’da YGS protestosu için toplanan liseli öğrencilerin de yıkımı protesto ettiklerini söyledi. Mehmet Aksoy’un “suç ortağım” diye nitelediği Kars’ın eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ise “Onlar kendilerini yıkacaklar, insanlığı yıkacaklar, anıtı değil” diyerek yıkıma tepki gösterdi. Müzisyen Suavi “Sanat üzerinden yapılan mesele ülkedeki bütün muhaliflere bir başkaldırıdır, bir sansürdür” diyerek yıkım kararını eleştirirken ressam Mehmet Güleryüz ise “Bu varlık başka bir varlığı ortaya çıkardı: Yıkanları. Bir sanatçının ve bir halkın iradesiyle burada yükselen anıt, bir insanlık haykırışı. Vazgeçin bu yıkımdan çünkü çok büyük bir leke bu” dedi. Murat Yılmazyıldırım ‘ ksir çtim Değiştim’ (Anadolu) Seksenli doksanlı yılların kentli öğrenci gençliğinin birkaç kuşağı onun sesiyle yakından tanışıktır. Düş Sokağı Sakinleri’nin dağılmasının ardından “düşlerin ressamı” sıfatıyla solo albümlere yönelen Murat Yılmazyıldırım, üç perdelik (CD’lik) çalışması “İksir İçtim Değiştim” ile huzurlarınızda. 24 albüm çalışmasını geride bırakan üretken müzisyen, bu kez benzersiz yorumunu daha bir öne çıkarıyor. Beste ve düzenlemeleri kendisine ait olan albümde, daha farklı bir anlatım ve müzikal dil sergiliyor. Düşlerin Ressamı’nın şarap sarhoşluğunu andıran coşkusu doruk noktasında. Senfonik ve alafranga bir sunuşla alaturka servis yan yana. Parçaların birbirine bağlanarak bir konsept oluşturması dışında, iki dünyanın tam ortasında duran varlığıy la, dinleyicisini tuhaf bir yolculuğa çıkarıyor “İksir İçtim Değiştim” albümü. Aşk, sevgi ve ebediyet üzerine yazılmış, felsefeyle yoğrulmuş; ilahi makamlı, dini göndermeli, tasavvuf atmosferli şarkılar var. En ilginç kısım şüphesiz “Cümbüşü Âlem” adlı gizemli üçüncü perde. 79 dakikalık perdeye sesleriyle Okan Bayülgen, Cem Adrian ve Köksal Engür eşlik ediyor. Birkaçı dışında çalgılar akustik. Keman, klarnet ve saksofonda Mustafa Süder, gitarlarda Ali Saran, basta Neyzen Özsarı eşlik eden bazı isimler. Murat’ın yaptığı en iyi işlerden biri; gerçek bir olgunluk meyvesi. Büyülü bir dünya, tekinsiz bir orman, gaipten yankılanan bir ses evreni, tiyatral bir şölen “İksir İçtim Değiştim”. Her dinleyişte insanın iksir içip değişesi geliyor. [email protected] Vijay Iyer/ Prasanna/ Nitin Mitta “Tirtha” (ACT Music) Hint asıllı Amerikalı piyanist Vijay Iyer, yayımladığı albümlerle son yıllarda yıldızı caz dünyasında en çok parlayan müzisyenlerden birisi. Geçen yıl “Historicity” albümüyle “En İyi Enstrümantal Caz Albümü” dalında Grammy ödülüne aday gösterildi. Bu yıl da yeni çalışması “Tirtha” ile adından çok söz ettiriyor. Albümün yaratım süreci, 2007’de Iyer’in Hindistan’ın 60. bağımsızlık kutlamaları için bir konser vermek üzere, gitarist/besteci Prasanna ve tabla çalgıcısı Nitin Mitta ile bir araya gelmesiyle başlıyor. Sanskritçede “geçiş” anlamına gelen “tirtha” sözcüğünü, albüm kapağında “durağan ile akışkan arasındaki boşluk, dünyalar arasındaki eşik diye tanımlıyor” Iyer. Gerçekten de albüm, adına çok uygun bir şekilde Hint müziğini caz ve rock ile buluşturup füzyonun en iyi örneklerinden birini ortaya koyuyor. Benim gibi Hint müziğine özel bir ilgisi olmayan bir dinleyicinin bile albümde üçlü arasındaki uyuma, yaratıcılığa ve doğaçlamaların dinamikliğine kapılmaması olanaksız. Albümde yer alan dokuz beste de (5’i Iyer’e, 4’ü Prasanna’ya ait), yalnızca Hint müziği ile caz ve rock arasında bağ kurmakla kalmıyor; Prasanna’nın Güney Hindistan’ın “Karnatik” müziğine yakın tarzı ile Mitta’nın Kuzey Hindistan’ın “Hindustani” denen müziği arasında da birlitelik sağlıyor. “Tirtha”, çağdaşı ve gelenekseli, farklı tarzları ve dünyaları ustaca buluşturan, su gibi akıcı bir füzyon caz çalışması. www.zulalkalkandelen.com 2011 STANBUL LISZT P YANO HAFTALARI Liszt ödüllü Bogányi sahnede Kültür Servisi 19. yüzyılın önemli piyanistlerinden Franz Liszt’in doğumunun 200. yıldönümü kutlamaları, “2011 İstanbul Liszt Piyano Haftaları” Gergely Bogányi konseriyle devam ediyor. Liszt Yarışması birincisi Macar virtüöz Bogányi yarın saat 20.00’de Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde Liszt’in en sevilen eserleri “Transandant Etütler: Akşam Armonileri”, “Eroica”, “1. Mefisto Valsi”, “6. Macar Rapsodisi” seçkisiyle dinleyicilerle buluşacak. Bogányi, konserinin ikinci bölümünde ise Beethoven’in en romantik eserlerinden “Ay Işığı Sonatı”nı seslendirecek. Franz Liszt Müzik Akademisi, Budapeşte Liszt Müzesi, Macaristan Milli Kültür Fonu’nun manevi desteği ile gerçekleştirilen İstanbul Liszt Piyano Haftaları, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası, Caddebostan Kültür Merkezi ve Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat’ta 10 Mayıs’a kadar devam edecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle