17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 24 N SAN 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Bu yılın onur konuğu Ahmet Say ile Afyonkarahisar festivalleri ve Fazıl Say üstüne Afyon’da bir festival ‘çılgın’ı Warhol’un son otoportresi Kültür Servisi Andy Warhol’un ölmeden önce yaptığı son otoportresi, 11 Mayıs’ta New York’ta Christie’s Müzayede Evi’nde yapılacak açık arttırmada satışa çıkacak. 40 milyon dolara (yaklaşık 70 milyon TL) alıcı bulması öngörülen portreyi Warhol, 1986 yılında tamamlamış, yapıt Warhol ölmeden kısa bir süre önce de Londra’da sergilenmişti. Üç metrekare ölçüsündeki tablo, Amerikalı popart sanatçısının en önemli yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Ahmet Say, Afyonkarahisar Klasik Müzik ve Caz Festivallerinin yaratıcısı Hüseyin Başkadem’i “bu işin çılgını” olarak niteliyor. Oğlu Fazıl Say için ise, “Şansını kendi yarattı, talihi kendine o güldürdü” diyor. S BEL ÇORBACIOĞLU Atila Özer’i yitirdik Kültür Servisi Karikatürist, araştırmacı Prof. Atila Özer (62), önceki gün yaşamını yitirdi. Özer’in cenazesi yarın Eskişehir Alaaddin Camii’nde kılınacak ikindi namazının ardından Eskişehir Asri Mezarlığı’nda toprağa verilecek. İlk kişisel sergisini 1978’de açan Özer, Anadolu Üniversitesi Karikatür Kulübü’nün kurucusuydu, ayrıca üniversitenin Karikatür Sanatını Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü sürdürüyordu. Özer’in üç karikatür albümü ve karikatür sanatı üzerine birçok araştırma kitabı bulunuyor. Müzikolog, yazar, “Türk Solu” ve “Türkiye Yazıları” dergilerinin kurucusu, dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın babası... Ahmet Say ile başlangıcından bugüne destek verdiği ve bu yıl onur konuğu olduğu Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali’ni ve son kitabını konuştuk. Festivalin açılış gecesinde “10. Yıl Onur Ödülü”nü alırken, bu festivali bir ‘mucize’ olarak tanımladınız. Hüseyin Başkadem’in Afyon’da düzenlediği klasik müzik ve caz festivalleriyle ilgili düşünceleriniz neler? Afyon müzik festivalleri bir mucizedir çünkü bu festivaller klasik müziğe ve caza pek yatkın olmayan kentlerden biri olan Afyon’da her şeye rağmen yapılmaya devam ediyor. Hüseyin Başkadem bu işin Müzikolog, yazar Ahmet Say, Afyon müzik festivallerinin başından beri destekçisi. ‘çılgın’ı, bu festivalleri burada tutturabilmek için her şeyi göze almış bir insan. Festival kapsamında okullarda gerçekleştirilen söyleşiler çok başka bir akıl ve zihniyet. Hüseyin, bu festivaller için ‘uluslararası’ gibi iddialı laflar etmiyor ama yap tıkları, konuk ettikleri isimler uluslararası düzeyde. Şimdi herkesin aklına tek bir şey takılıyor, Hüseyin festival zamanında ağır bir grip geçirse festival ortada kalır. Bu festivallerin tam anlamıyla kurumsallaşması lazım. Afyon gibi şehirlerde yaşayan sanatçı adayı çocukların ana babalarının benimsemeleri gereken özel yaklaşımlar var mı sizce? Son kitabınız ‘Ağaçlar Çiçekteydi’de de, anne ve babalara öneriler yer alıyor. Fazıl olgusu dolayısıyla bana çok fazla anne baba başvuruyor. Ben de herkesle elimden geldiğince bağ kurmaya çalışıyorum. Zaman zaman çok yetenekli çocuklar çıkabiliyor karşıma, bu başvuruların böyle faydalarını da görüyorum. Ana babaların ilk olarak yapmaları gereken şey, çocuklarını toplumun kirliliğinden korumak olmalı. İkincisi de çocuğa müziği sevdirmek. Müziği sevdirmek için de çocuğu motive etmek, moral vermek gerek. Çocuklara fazla yüklenmemek gerekli, çocukluklarını yaşayabilmeleri çok önemli. Son olarak da çocuk çalışma disiplinini içselleştirebilmeli, zorla disiplin kimseye fayda sağlamaz. Her kesimden, şehirden ailenin izlemesi gereken yollar bunlardır. anılarımı yazmam gerektiğini. Yaşım da ilerleyince artık bunları yazmam gerektiğine karar verdim. Kendimi anlatmaktan çok yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım. Bir anlamda yakın tarih hatırlatması oldu. Bilinmeyen şeyleri de yazdım. Deniz’in (Gezmiş) bilinmeyen çok incelikli tarafları vardır, bunları yazdım kitabımda. Bu ve buna benzer bilinmeyen hikâyelerin anlatılması, bilinmesi gerekiyordu. Sessiz sedasız gelen başarı Kitabınızda oğlunuzdan söz ederken tarafsız olmak ya da duygusal olmamak adına zorlandığınız anlar oldu mu? “Kuzguna yavrusu şahin görünür” derler. O duruma hiç düşmedim. Ben Fazıl’ı hiç övmek zorunda kalmadım, çünkü her şey ortadaydı. Bizim yaptığımız, iğneyle kuyu kazmaktı; ama başarılı olduk. Kariyerist birisi değilim, ama hayatta istediğim her şeyi yapabilmiş bir insanım. Yanlış ata oynamadım, Fazıl’ın dili uluslararasıydı, bu nedenle kendime değil, Fazıl’a oynadım. Sessiz sedasız, efendi efendi, pek çok başarı kazandı. Şansını kendisi yarattı, talihi kendine o güldürdü. Bilinmeyen hikâyeler ‘Ağaçlar Çiçekteydi’nin ortaya çıkış hikâyesinden kısaca söz eder misiniz? Uzun zamandır herkes söylerdi CRR’de cazlı günler Kültür Servisi Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu, nisan ayının son haftasında Türk cazının yurtdışındaki en önemli temsilcilerinden İlhan Erşahin’i ağırlayacak. Erşahin, son projesi “Silver” ile 27 Nisan’da saat 20.00’de CRR Konser Salonu’nda olacak. Lawrence D. “Butch” Morris yönetiminde ilk kez bir araya gelecek olan “Nublu Istanbul Orchestra” da 29 ve 30 Nisan’da saat 20.00’de CRR Konser Salonu’nda. pek Duben’in önceki projelerinden ödünç alarak kurguladığı sergisi CDA Projects’te Ödünç nesneler, güçlü bağlar Duben, önceki işlerinden ödünç aldığı nesneler ve şiirlerinden hareketle oluşturduğu sergi için “Kendime ve izleyene aynı mikroskopla bakarken geçmişi sürekli hatırlatmadım. Zamanın akışı içinde, süreklilik gösteren mikroplara baktım” diyor. NAZLI PEKTAŞ DSO çocuklar için çaldı Kültür Servisi İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Konseri”ni önceki gün Fulya Gösteri Merkezi’nde Polonyalı şef Lukasz Borowicz yönetiminde verdi. Konserin solisti ise “Mozart No. 23 Piyano Konçertosu”nun tümünü ezbere çalan 14 yaşındaki üstün yetenek Ece Bozkurt’tu. Bozkurt’un ardından Gökşen Koray’ın çalıştırdığı İDSO Çocuk Korosu’nun konseri ve tiyatro sanatçısı Ali Düşenkalkar’ın anlatıcılığında Prokofiev’in ünlü eseri “Peter ve Kurt”la çocuklara orkestra sazlarını tanıttığı bölüm yer aldı. İpek Duben’in CDA Projects’teki “Ödünç Nesneler” başlıklı sergisi, sanatçının işlerinden ödünç alınan nesneler ve şiirlerinden hareketle kurgulanmış bir sergi. Küratörlüğünü Başak Şenova’nın üstlendiği sergide Duben’in daha önce Türkiye’de hiç sergilenmemiş işleri de kaynak olarak işleniyor. Duben, zaman kavramına, ödünç alma refleksi ile dokunduğu meselelerle varoluşsal bir süreklilik içinde, sorgulayarak bakıyor. Sanatçının daha önce gerçekleştirmiş olduğu projelerinden, geçmişteki yerlerinden ve işaret Duben’in ‘Children of Paradise / Cennetin Çocukları’ adlı çalışması. lediklerinden koparılmadan ödünç alınarak gerçekleştirilen sergi; Duben’in kadın olma, aile içi şiddet, küresel ekonomik düzenin çocuklar üzerindeki ağır örtüsü gibi derinlemesine içine daldığı konuları, dünkü bağlamlarını hatırlatarak ‘şimdi’de sunuyor. Sanatçı böyle bir sunumda, süreklilik gösteren durumun geleceğe yolculuğunun ironisini de belgelemiş oluyor. Geçmiş ve geleceğin zamanlar arası yolculuk yapan Duben’in işlerinde birleşmesi, Heidegger ve Sartre’ın zaman kavramını hatırlatıyor: “Zaman kavramı, geçmiş ve geleceğin şimdide birleştiği andır.” Duben şimdideki karşılaşmayı anlatırken; “Bu sergide, bir bütünden geçici olarak alınanlarla ve şiirlerimden mısralarla uzun bir üretim sürecine yoğunlaştık. Zaman içinde, duyarlılık, bilinç ve dünya görüşü perspektifinden baktığımızda temel insani meselelerin pek değişmediğini görüyoruz” diyor ve şöyle devam ediyor: “Kendime ve izleyene aynı mikroskopla bakarken geçmişi sürekli hatırlatmadım. Zamanın akışı içinde, süreklilik gösteren mikroplara baktım. ‘Süreklilik gösteren nedir’ sorusunun yanıtında insan faktörünün kendisini buluruz. Geçmişe bakmak yerine, süren kayıplar, acılar içinden yeni yorumlara ulaşabiliyor muyuz meselesi benim için önemli.” “Ödünç Nesneler” bitmiş işlerin aslında devam ettiğini kendiliğinden söylüyor. Farklı zamanlarda, farklı meselelerin nesnesi olsalar da bu sergide birbirleriyle ilişki içine giriyor ve mısralardan oluşan zincirle bağlanıyorlar. Nesneler geçici olsa da bağ oldukça kalıcı. Sanatçının, “MANUSCRİPT 1994” adlı işinden bir alıntı, 2011’de serigrafi olarak yeniden üretilmiş. Kadına yönelik her türden baskı ve şiddete teslim olmayan Duben’in kendi bedeninin nesne olduğu, kollarının yukarıda olması, bedeninin çıplaklığı ve el yazması olarak üretilmesi ile pek çok tabuya meydan okuyan bu işin serigrafisi, büyüyen bu haliyle şimdiye sert dokunuyor. Bu sertlik, 2001 tarihli “Mini Rulet” isimli ödünç nesne ile okunduğunda daha da can alıcı. Daha önce Aksanat’ta sergilenen “LoveGame/AşkOyunu” yerleştirmesinden alınan mini rulet, şiddetli aşk durumlarını bir şans oyununa, kumara dönüştürüyor. Bu aşk oyununda boğulan kadın da mini ruletler aracılığıyla bahis nesnesine dönüşüveriyor. “Ödünç Nesneler” sergisine, Zeynep Yasa Yaman’ın metinleri ve İpek Duben’le Başak Şenova’nın yaptığı söyleşiden oluşan bir de kitap eşlik ediyor. Şenova’nın aydınlatıcı soruları ve Yaman’ın, Duben’in sanatını tarihsel ve toplumsal okumalarla çözümlediği uzun ve bilgilendirici metninin bulunduğu kitap, titizlikle hazırlanmış. İçinde yaşadığı topluma vicdanı ile dahil olarak onu kişisel laboratuvarında inceleyen bir sanatçının kelimeleri ve şeylerini sunduğu durum tespiti için son tarih 30 Nisan. (CDA Projects: 0 212 251 12 14) ‘Yanan Gözler’ sergisi 26 Nisan’da DEPO’da Ermenilerin düşsel anlatıları Kültür Servisi Ermeni asıllı Fransız fotoğrafçı Antoine Agoudjian’ın “Yanan Gözler Ermenilerin Hatıraları” isimli sergisi 26 Nisan’da DEPO’da açılıyor. 6 Haziran’a kadar sürecek sergide Agoudjian, Ermeni sürgünlerinden ona miras kalan düşsel anlatıların peşine düşerek çektiği fotoğraflarında Gürcistan, Karabağ, Lübnan, Suriye, Irak, İran, İsrail, Türkiye’yi mesken tutuyor. 1988’den bu yana her nisan ayında halkının ve kendisinin tarihini keşfetmek için yola koyulan Agoudjian’ın fotoğrafları Ermeni toplumunun farklı ülkelerdeki gündelik hayatından kendi iç evrimine uzanan bir yelpazeye yayılıyor. Sanatçının ışığın eserlerinde daha belirgin olması için siyah renge ağırlık vermesinin bir nedeni de siyahın acının, umutsuzluk ve ölümün de rengi olması. Agoudjian, fotoğrafları için “Bu kutsal topraklarda, yabancı ama tuhaf bir biçimde tanıdık gelen yüzlerin belirdiği bilinçaltımın derinliklerinde gizli şeyler keşfettim. Bazıları bana gizli olan kitabın kapağını açtı, bazıları ise sıkı sıkı kapalı tuttu. Gene de hepsi, bana, neden burada olduğum sorusunun cevabını bildiğim hissini verdiler” diyor. Agoudjian’ın önce Fransa’da yayımlanan kitabı, DEPO’daki sergiyle birlikte Birzamanlar Yayıncılık tarafından “Yanan Gözler” başlığıyla Türkçe ve Ermeniceye de çevrilerek iki dilde yayımlandı. (Sergi 6 Haziran’a kadar Depo’da. 0 212 292 39 56) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle