16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 18 N SAN 2011 PAZARTES [email protected] 10 DIŞ BASIN İtalya’da referanduma gidiliyor, ancak çevre ülkelerdeki santrallar tehdit oluşturmaya devam ediyor Komşumuzdaki nükleer... LUCA LEZZI I sar Nehri boyunda yaşayan Almanlar, nükleer enerji korkusu nedir bilmiyorlardı. Bavyera’nın ormanlık bölgelerinde külleri Tuna’nın kollarından biri olan bu nehre atılan Goring’den Von Ribbentrop’a Nazilerin işlediği suçları anıyordu yöre halkı. Ancak son bir aydır gerçek “nehir canavarının” Fukuşima’daki nükleer reaktörün kuzeni olan Isar I santralı olduğunu keşfettiler. “Boiling water reactor” teknolojisi ile üretilen Isar I ve Fukuşima aşağı yukarı aynı yaşta. Japonya’daki benzeri gibi Isar I santralı da kısa bir süre önce faaliyetine devam edebilmek için gerekli bir lisans belgesi aldı. Bu belge, Isar I’in 12 yıl daha faaliyetine devam etmesine olanak tanıyacaktı. Ama iki hafta önce Alman hükümetinin aldığı acil kararla “güvenilir” olmadığı gerekçesiyle kendisi gibi başka altı yaşlı nükleer santralla birlikte Isar I’in kapısına kilit vuruldu. Bavyera canavarı, Kuzeydoğu İtalya’daki turizm merkezi Dolomitler’e 250 km. uzaklıkta, Tokyo ile Fukuşima arasındaki mesafe kadar. İtalya sınırına eşit uzaklıkta, diyebilir. Bize komşu ülkelerdeki Alpler’in ötesinde 29 santralların varlığını İtalya’da yeni reaktörlü 13 nükleer santral marım santralların inşa edilmemesi için fırsat daha mevcut. Haziran 2011’de gören bir görüş var. Trieste’ye 130 Topraklarında çok sayıda nükleer santrallar km. mesafede Slovenya’daki Krsko nükleer santral (6) nükleer santralının kapasitesinin barındıran Fransa’yı, konusunda referanduma İtalyan sermayesiyle iki katına Slovenya (1), İsviçre (4 gidecek olan talyanlar, çıkarılması konuşuluyor. Slovenya santral, 5 reaktör), geçmiş deneyimleri dikkate sınırındaki FriuliVenezia bölgesi Almanya (2 santral, 5 alarak nükleer enerjiye hayır yönetimi bu seçimin Krsko reaktör), izliyor. Bu santralların yaş diyebilir. Komşu ülkelerdeki santralını daha güvenli kılacağını savunsa da çevre örgütleri, bu ortalaması 30. santralların varlığını kararı Slovenya’daki santralın Japonya’daki kaza talya’da yeni santralların güvenilirliği konusundaki şüpheleri Çernobil örneğinde öne sürerek karşı çıkıyor. olduğu gibi nükleer inşa edilmemesi için faciaların sınır tanımadığı fırsat gören bir gerçeğini anımsattı essenheim santralı fay görüş var. bizlere. Radyoaktif hattı üzerinde maddeler, rüzgâr ve yağmurla Fransa’daki nükleer santrallar da güvenilir her yere seyahat edebiliyor, değil. 2008 yılında Tricastin santralından tarım ürünleri ve ekili alanlara sızan ve 78 kg. uranyum içeren büyük depolanıyor. Her bir ülkenin tercih ettiği miktarda sıvı bölgedeki küçük bir nehre enerji modelleri, yeterince üzerine eğililen karışarak yörede balıkçılık ve tarım bir konu değil. Umarım Haziran 2011’de faaliyetinin durmasına neden oldu. Ancak nükleer santrallar konusunda referenduma şimdi en büyük kaygı, Fessenheim’da bir gidecek olan İtalyanlar, geçmiş deneyimleri fay hattının üzerinde inşa edildiği dikkate alarak nükleer enerjiye hayır U F ABD’Lİ EKONOMİST RIFKIN: ‘Otoriter yönetimlerin seçimi’ W arthon School’da görevli ekonomist, Washington Ekonomik Trendler Vakfı kurucusu Jeremy Rifkin, La Repubblica gazetesine nükleer enerjiye kesinlikle karşı olduğunu söyledi. İtalya’da Haziran ayındaki referandumda nükleer enerjiye karşı net bir biçimde “hayır” çıkmasını arzuladığını belirten Rifkin, “Avrupa’da nükleer enerjiyi reddeden tek ülke olarak bugüne kadar gelen İtalya, yine bu yönde bir karar alabilir” ifadesini kullandı. Rifkin, Fukuşima santralının gitgide bir felakete dönüştüğü dönemde nükleer enerjinin kirli, tehlikeli ve çok masraflı olduğunu kaydetti. Nükleer enerji ya herkesin evinde ya da komşusunda var. Biz İtalya’da nükleer santralların inşa edilmesini önlesek de, komşulardaki santrallarla kuşatıldık... RIFKIN AB nükleer santrallar konusunda bir tartışma başlatıyor. Komşunuz Fransa gibi nükleer santraldan yana ülkeler, atom enerjisinin olası riskleri konusunda komşuları ile yüzleşmekten hep kaçındı. Şimdi Almanya geri adım atıyor ve nükleer santrallar konusunu Brüksel’e getirecek. Nükleer enerji gibi büyük risklere açık bir enerji, birkaç ülkenin tekelinde sınırlı kalamaz. Bir kaza olduğu zaman hava ve suyun nasıl bir hızla kirlendiğini biliyor musunuz? Herkes sorumluluk almalı, çünkü acil bir durum söz konusu olduğu zaman bunun insan sağlığı ve doğanın yanı sıra finansal zararları da söz konusu. Finansal? Elbette. Hiçe sayılan insan sağlığı ve kirlenen doğayı bir yana bırakırsak, Fransa ya da başka bir ülkede meydana gelebilecek nükleer bir kazanın yaralarını sarabilmenin maliyetini düşündünüz mü hiç? Radyasyona hedef olanların tedavisi, yeni binaların inşası, doğal çevrenin radyasyondan arındırılması için yapılması gerekli çalışmalar… Bunun hesabını kim ödeyebilir? İtalya hedef olduğunda Fransa ya da sorumlu hangi ülke ise, zararları karşılayacağını düşünüyor musunuz? anımsatılan 77 modeli iki reaktöre odaklandı. Strasbourg, bu reaktörün hemen kapatılmasını istedi. Geçen 1 Nisan’da meydana gelen bir kaza sonucu santralın faaliyeti otomatik biçimde durdu. Güvenlik kriterleri ülkeden ülkeye değişse de, AB’de alınan bir kararla Avrupa’daki 143 reaktörde yapılacak güvenlik testlerini Ren nehri üzerindeki Fessenheim santralının aşabileceği öngörülmüyor. Sorunun düğüm noktası olan İsviçre, Avrupa’nın önerdiği güvenlik kurallarını uygulayacak olsa şimdiden 5 reaktöründen 3’ünü kapatabilirdi. Kuzeybatıdaki Piemonte bölgesi sınırına 100 km. uzaklıktaki Bern kantonunda 1972’den bu yana faaliyette olan Muhleberg santralının en geç bir yıl içinde kesinlikle kapatılması gerekli. Yaşlı diye tanımlanan nükleer santralların faaliyetine ekonomik oldukları ve çok düşük fiyatlara elektrik üretebildikleri gerekçesiyle izin veriliyor. Ama Fukuşima gerçeği karanlıkta kalan birçok ayrıntının günışığına çıkmasına neden oldu. 40 yıl önceki güvenlik sistemleri bugünkü güvenlik standartlarıyla örtüşmüyor. Doğal olaylar ve olası terör saldırıları bir yana son otuz yılda nükleer santralların çevresinde ikamet eden nüfus önemli ölçüde arttı. Bir kaza halinde alınması gerekli önlemler yüz binlerce kişinin kuşatmaya alınmasını gerektiriyor. Fransa Fukuşima gerçeğini, yaşlı santralların yerine üçüncü kuşak diye adlandırılan modern teknolojilerle inşa edilen santralları devreye sokarak dikkate alıyor. Fransa bu modern santralların en büyük üreticisi, ancak bu üçüncü kuşak santrallar, 57 milyar Avro arasında değişen yüksek bütçelerle kurulabiliyor. Bu maliyete eski santralın sökülmesi için gerekli altyapı çalışmalarını da eklemek gerek. Almanya Fukuşima’da yaşananlardan sonra atom enerjisine veda kararı alsa da bu enerjinin yerine önerilen alternatiflerin de başka sorunları var. Japonya’nın da programına aldığı gibi en güvenilir ve pratik çözüm, gaz üreten santrallara geçişte görünüyor. Ancak bu seçim Avrupa’yı Rusya ve Kuzey Afrika’ya bağımlı olmaya mahkum ediyor. Nükleer enerjiye alternatif olarak önerilen yenilenebilir enerji kaynaklarının atmosfere salınan zararlı gazların önünü keserek iklimsel değişimlerle mücadele edeceğine şüphe yok. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, 14 Nisan 2011) ‘Biri Yer Biri Bakar, Kıyamet Ondan Kopar’ Sözcü gazetesinde yer alan küçük bir haber, tüm insanlığı ilgilendirmesine karşın medyamızda hak ettiği yeri ne yazık ki bu kez de bulmuş görünmüyor.“Dünya Bankası, Avrupa ve Orta Asya’da gelişmekte olan ülkelerin tamamında bu yıl büyüme beklendiğini, ancak gıda ve enerji fiyatlarının artmasıyla insanların fakirleştiğini, ülke ekonomilerinin daha kırılgan hale geldiğini” bildiriyor. Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Strateji ve Operasyonlar Direktörü Theodore Ahlarse, artan gıda ve enerji fiyatlarının ise bırakınız tarihin derinliklerinden bu yana açlık ve susuzluk çeken milyarı aşkın insanı, Avrupa ve Orta Asya bölgesinde 5.3 milyon dolayında insanın daha da fakirleşmesine neden olabileceğini tahmin ettiklerini açıklamıştır. Washington’da düzenlenen IMFDünya Bankası bahar toplantıları kapsamında yayımlanan raporda da, günde 1.25 dolardan daha az parayla geçinen insan sayısının 2015’te 883 milyon dolayına ulaşmasının beklendiği, fakir ülkelerin acil yardıma ihtiyaç duyduğu, işsizlik ve düşük ücret sorununun hâlâ devam ettiğinin altı çizilmektedir. Başta konuyla ilgili uluslararası örgütler olmak üzere, BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun giderek artan açlıkla ilgili uyarılarına karşın dünyadaki açlığı önlemek, en azından geriletmek mümkün olamamaktadır. Bu küresel sorunun neresinden bakılırsa bakılsın, çözümü kolay görünmektedir. Dünyadaki açlık, kuşkusuz, son derecede karmaşık çok sayıda olaydan kaynaklanmaktadır. Bunun birinci derecede sorumluları arasında ise yukarıda da belirtildiği gibi gıda fiyatlarındaki artış başta olmak üzere üstesinden gelinmesi güç ekonomik engeller bulunmaktadır. Düşük ücret, ihracatçı ülkelerin taşkın afetine uğramalarıyla başgösteren geçici de olsa tarım ürünleri arzının sekteye uğraması, hele buna spekülaktif oyunlar eklendiğinde gıda fiyatlarındaki artışlarla, açlığın dahası, zengin ülkelerin bu soruna gereken ciddiyetle yaklaşmamaları sonucu önünün kesilmesi hayata geçirilememektedir. Zira zengin ülkelerin, kuşkusuz sistemlerinin doğasından kaynaklanan ve asla değişmeyen huylarından birinin, hiçbir zaman vaktinde yerine getirmeyecekleri sözler vermeleri ya da söz verdikleri rakamların epeyce altına düşmeleri olduğu kimsenin saklısı değildir. O arada aç insanların sayıları artması kimin umurunda... Nitekim 31 ülkeyi bünyesinde barındıran Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından yayımlanan son raporlara bakılırsa, bundan beş yıl önce yapılan taahhütlerin yerine getirilmediği görülür. Toplamda 21 milyar dolar açık söz konusudur. Ayrıca açlık sorununun odağında, herkesin ayırdında olduğu gibi zengin ülkelerin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu aracılığıyla 19801990 yılları arasında yoksul ülkelere dayattıkları yapısal uyum politikalarıyla söz konusu ülkelerin gıdaya dönük tarımdan uzaklaştırılarak Batı’nın ihtiyacı olan pamuk, kahve vb. gibi ihracata yönelik tarıma yöneltilmiş oymalarının payı ve kuşkusuz sorumluluğu mevcuttur. Bir yanda açlık ve son zamanlarda BM tarafından “insan hakkı” olarak ilan edilen temiz su ihtiyacı içinde yaşamaya çabalayan milyarı aşkın insan varken, zengin ülkerde gıda israfı, tüm rekorları kırmaktadır. Le Monde gazetesinde yayımlanan kapsamlı bir araştırmanın başlığı “Gıdaları çöpe atmaktan artık vazgeçin!” Ama dinleyen kim... Araştırmanın ara başlıklarından biri ise “İsraf imparatorluğu.” Fransızlar yılda ortalama olarak 20 kilo tahılı çöpe atmaktadır: 7 kilo kullanma tarihi geçmiş gıda,13 kilo “artık.” Birleşik Devletler ise israf konusunda ön sıralarda: Tarladan sofraya ulaşan gıdaların yüzde 40’ı çöp tenekelerini boyluyor. İngiltere’de gıda konusundaki israfın boyutları yılda 13 milyar Avro! Belçika’da yapılan bir araştırmada “gıda israfını önleme” kuruluşlarından biri, Charleroi kentindeki çöplüklerde “amabalajı açılmamış” gıdalara rastlamıştır. Bu, tüketilen gıdaların üçte ya da dörtte biridir. Üstelik Belçika bir bolluk ülkesi de değildir. Ne yaman bir çelişkidir: Bir yanda sınır tanımaz bir tüketim toplumu, onun yanında gıdaların önemli bir oranının çöpe atılması. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, günümüz dünyasında 1 milyar insan açlığın pençesinde yaşamaya çalışmaktadır. Az beslenen insanların sayıları ise 2.5 milyar gibi ürkünç düzeylerdedir. Günde 5 litre suyla tüm ihtiyaçlarını gidermek zorunda olan yüz binlerce insanın bulunduğu gezegende, Birleşik Devletler’de 28 Mart 2011’de yayımlanan bir araştırmaya göre 2050 yılında “susuzların” sayıları 1 milyarı aşacaktır. Lima’nın içinde iki farklı dünya CARLOS NORİEGA aklaşık 20 milyon Perulu pazar günü sandık başına gitti. Birkaç bölgede seçim sandıklarının yerleşimindeki gecikme dışında önemli bir olay yaşanmadı. Seçmenlerin üçte biri başkent Lima’da yaşıyor. Sokaklar oy verme yerlerine ulaşmaya çalışan insanlarla doluydu. Toplu taşımacılıktaki kronik yetersizlik nedeniyle ulaşım felç oldu. Kentin varlıklı semtlerinde tercih neoliberal ekonomist aday Pedro Pablo Kuczynsky ve eski başkan Alejandro Toledo yönünde. Bu eğilim çok açık ve neredeyse başka bir seçenek yok gibi. Başkanlık sarayının olduğu Miraflores mahallesinde seçim sonuçları konusunda bir kaygı havası hâkim. Francisco, genç bir sistem mühendisi özel bir kolejin düzgün salonlarında oy sırasını beklerken seçim sonucu için “Umarım ikinci tur Humala (sol birliğin adayı) ile Keiko (hapisteki eski diktatörün kızı) arasında olmaz” diye kaygısını belirtti. “Bu korkunç olur. Toledo ve Kuczynsky aslında birlikte hareket etmeliydiler” diye ekledi. 18 yaşını yeni bitirmiş Laura ise ilk kez oy veriyordu. Kuczynsky’i desteklediğini çünkü onun birinci sınıf bir başkan olacağını, çok şey bildiğini düşünüyordu. “Eğer Humala kazanırsa ailem ülkeyi terk eder” diye sıkıntısını dile getirdi. Konuşmamızı dinleyen ve hukuk eğitimini yeni tamamlamış olan Jorge, bir yandan sandığa doğru süzülen genç kıza bakarken “Ben de durmam, giderim” dedi. Andres 35 yaşında ve bir giysi mağazası sahibi, dramatik bir ses tonuyla “Humala gelirse batarız, evlerimizi yoksullara verir eminim, her şeyimizi elimizden alır” diye ekledi. Uluslararası bir şirkette çalışan Eduardo’ya göre Humala kazanırsa Peru Venezüella’nın sömürgesine Y dönüşür. “Burada da bir diktatör Chavez olacak. Oyumu Toledo’ya verecektim ama Kuczynsky’inin ikinci tura kalma şansının daha çok olduğunu söylediler, onu seçeceğim. İkinci turun Keiko ile Humala arasında olmasını istemiyorum” diye düşüncesini açıkladı. (Seçim sonuçlarına göre en çok oyu alan aday Humala ve ikinci turda Keiko ile yarışacak. çn.). Buralarda çoğunluk Toledo ve Kuczynsky’i destekliyor. Keiko Fujimori’yi seçenler azınlıkta ancak Ollanta Humala neredeyse oybirliğiyle reddediliyor. Öteki Lima’da yani başkenti bir kemer gibi çevreleyen yoksul mahallelerin olduğu yerlerde durum tümüyle farklı. Aynı kent içinde iki ayrı dünya. Humala. uyun yüzde 40’ı soğutma çalışmasına Fransa’da birçok bölgesel yönetimin nükleer enerjiye sıcak baktığı anlatılıyor... Dört yıl önce ciddi kuraklık geçiren Fransa’da çok sayıda kişinin can verdiğini anımsıyor musunuz? Nükleer santralların beslenmesi için su gerektiğinden klimalar için ihtiyaç duyulan elektrik sağlanamamıştı. Çünkü Fransa’da suyun yüzde 40’ı santralları soğutmak amacıyla kullanıldı. Nükleer santralları savunan yönetimlerin, demokrasi karşıtı ve otoriter hükümetler olduğunu düşünüyorum. Nükleer enerjiden yana olanlar atmosfere CO2 salınmadığını söylüyor. Bunun şimdi de savunulabilir bir yönü var mı? Bu büyük bir aldatmaca. Atmosfere CO2 salınmaması için altı yıl boyunca ayda üç nükleer santralı faaliyete sokmak gerekli. Çılgınca bir maliyet ve kâbus. Tüm çaba, CO2’nin önünü kesmek. Ya maliyet? Artık nükleer santrallar için bütçeler ayrılacağını düşünmüyorum. En azından umuyorum. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, 14 Nisan ) S Başkentin en kalabalık mahallelerinden yaklaşık 1 milyon sakini olan San Juan de Lurigancho’da Humala’ya destek çok fazla. Keiko Fujimori’yi seçenler de az değil. Toledo ve Kuczynsky’e oy vereceğini söyleyenler yok denecek kadar az. oksulları umursayan bir hükümet istiyoruz’ Ezequiel bir inşaat işçisi, tozlu bir avludan geçilerek girilen boyaları dökülmüş bir okulda oyunu kullanıyor ve “Ben Humala’yı seçeceğim, çünkü yoksulum ve yoksullara yararı olacak bir değişim istiyorum” diyor. Fermina, oy vermek için minibüsle geliyor. Bırakacak kimsesi olmadığı ‘Y İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Pagina12, Arjantin, 11 Nisan 2011) Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ADEM YAVUZ ENÜL C MY B C MY B için hepsi 10 yaşından ufak dört çocuğu da yanında. Birlikte yaşadığı insan iki yıl önce çekip gitmiş, çocuklara bakabilmek için bir tekstil fabrikasında çalışıyor. “Asgari ücretle (600 sol yani 215 dolar) çalışıyorum, hiçbir iş güvencem yok. Hükümet ülkenin iyi durumda olduğunu, ekonominin büyüdüğünü söylüyor, ama biz yoksullar hep kötü durumdayız. Bir şeyler değişsin, biz daha iyi yaşayalım ve daha çok hakkımız olsun diye oyumu Humala’ya vereceğim” diyor. Kucağında altı aylık bebeğiyle gelen komşusu Milagros ise Keiko’yu destekliyor. “Babası (eski diktatör Alberto Fujimori) mahallemize su getirdi, aş evleri açtı. Diktatör olduğunu söylüyorlar, kabul etmemiz lazım, bizim için bir şeyler yaptı, önemli olan da bu” diye nedenini açıklıyor. Birkaç metre ötede gayet yavaş ilerleyen bir seçmen kuyruğuna yaklaşıyoruz. Kiraladığı bir arabayla kaçak taksicilik yaparak geçimini sağlayan John, kuyrukta oy vermek için beklerken eski başkan Toledo’yu seçeceğini söylüyor. “El Cholo (Batılı gibi yaşayan yerli anlamında Peru’da kullanılan bir tanım. çn.) kötü yönetmedi, deneyimli” diye ekliyor. San Juan de Lurigancho’nun tepelerinde, kentin bittiği ve en yoksulların yaşadığı yerde karton ve tahtadan yapılma bir gecekonduda oturan Mery de oy vermek için yoksul küçük bir okulun kapısında kuyruğa giriyor. “Yoksulları umursayan bir hükümet istiyoruz. Bu yüzden ben oyumu Humala’ya vereceğim. Umarım o da diğerleri gibi bizi aldatmaz” diyor. Mery, evine otobüsle iki saat uzakta kentin varsıl semtlerinden birinde ev işlerinde çalışıyor. Miraflores ve San Juan de Lurigancho aynı kentin iki yüzü. Seçimlerin de iki yüzü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle