15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 N SAN 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA HABERLER 360 sayfa savunma yaptığını anımsatan Çiçek, hiçbir belgenin aleyhine olmadığını söyledi 7 ‘Suç başka sorular başka’ Çiçek, “Mahkemede planın Genelkurmay’da yapılıp yapılmadığına ilişkin sorular soruluyor” dedi. HAT CE TUNCER KIŞLADAN HASDAL’A stanbul Haber Servisi rtica ile Mücadele Eylem Planı davasında tutuklu bulunan Albay Dursun Çiçek’in kızı ve avukatı rem Çiçek, “Albay Dursun Çiçek VakasıKışladan Hasdal’a” adlı bir kitap yazdı. Çiçek, kitabının halen yayınevinde olduğunu, 14 Nisan Perşembe günü piyasaya sunulacağını söyledi. rem Çiçek’in Togan Yayınevi tarafındandan çıkarılan 220 sayfalık kitap gazeteci Emin Çölaşan’ın önsözü ile başlıyor. Kitap kapağında Dursun Çiçek’in skenderun’da alay komutanı iken katıldığı tören geçişindeki bir fotoğrafı parmaklıklar arkasından görünüyor. Kitabın ekler bölümünde rtica ile Mücadele Eylem Planı’nın sahte olduğu iddiasını çürütmek üzere bilirkişi raporları ve bazı belgeler bulunuyor. “İrtica ile Mücadele” davasında tutuklu sanıklar Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek, emekli üsteğmen ve avukat Serdar Öztürk ile Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın tahliye taleplerini, mahkeme heyeti başkanı Köksal Şengün’ün kabulü yönündeki oyuna karşılık oy çokluğuyla reddetti. Çiçek, iddianamede planı örgüt adına hazırlamakla suçlandığına dikkat çekerek “Mahkemede ise planın emir komuta zinciri altında Genelkurmay’da yapılıp yapılmadığına ilişkin sorular soruluyor” dedi. Davanın 17. oturumunda Başkan Şengün, gelen evrakları okurken, Yargıtay’ın eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in sanık olarak yargılandığı Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki “Ergenekon terör örgütüne üye olma” suçu kapsamındaki davanın ayrılarak Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine ilişkin kararı özetledi. Şengün, dos dirilmesi yapılmamış. Savcılar dikkate almamışlar” dedi. Mahkeme Heyeti, savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in dosyanın 2. Ergenekon davası ile birleştirilmesi, Cihaner’in Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava dosyasının birleşilmesi taleplerini reddetti. Firari sanık, Bedrettin Dalan’ın avukatlarının “Tutuklanmayacağına güvence verilmesi durumunda ülkeye döneceğine ilişkin” talepleriyle ilgili ret kararının yeniden görüşülmesi istemini reddetti. Bir Müntehibi Sani Olarak... Başlıktaki Osmanlıca deyimden ürkmeyin ve bugünkü Türkçe ile o başlığı “..ikinci seçmen olarak” diye okuyun lütfen. Cumhuriyet, parlamenter sistemi imparatorluktan devraldı. Osmanlı’nın Meclisi Mebusan’ı, iki dereceli seçim ile oluşuyordu. Okuma yazması kıt olan birinci seçmenler, sandıkta o dönemdeki siyasi fırkaların gösterdiği ve adlarına müntehibi sani denilen ikinci seçmenlere rey veriyordu. Onlar da asıl intihabı, yani seçimi tamamlıyorlardı. Cumhuriyet ilk yıllarındaki demokrasi denemelerini bu esas üstünden yürüttü. Tek partili dönemin ilk yıllarında, daha doğrusu 1946’ya kadar iki dereceli seçim yapıldı. Sandıklar CHP binalarına konuluyor ve seçmenler oylarını kentteki devlet memurları ile tanınmış esnaf ya da tüccarlardan oluşan müntehibi sanilere, yani ikinci seçmenler için kullanıyorlardı. 1940’lı yıllarda küçük bir değişiklik yapıldı ve her seçim çevresi için çıkarılacak mebus sayısının bir ya da iki fazlası isim yazıldı basılmış oy pusulalarına. Öylelikle, yine tek partinin güvendiği isimlerden oluşan ikinci seçmenlere o pusulalardaki isimler arasında tercih olanağı tanımış oldu. Bütün bu küçük adımların, yurttaşları seçim eğitimine alıştırmayı amaçladığını da söylemek mümkün diyenler de, bu seçeneğe itiraz edenler de haklı görülebilir. 65 yıl önce tarihin arşivine bıraktığımız bu sistemden sonra insanımız 1980 darbesine kadar, çok saydam bir düzen içinde güvendiği partinin adaylarına oy veriyordu. Demirel’in Adalet Partisi de, Ecevit’in CHP’si ve Türkeş’in MHP’sinde de adaylar, kayıtlı partililerin yargıç gözetiminde yapılan önseçimleri ile belirlenirken, 12 Eylül darbesi sonrasında genel merkezlerin müdahalesi, dahası liderlerin hegemonyası adeta sistemin doğal sonuçları haline gelmiş oldu. 12 Haziran seçimlerinde hangi parti için sandık başına gidecekseniz, oy pusulasında tercih mührünü basacağınız bölümdeki isimleri ya o partinin liderinin doğrudan belirlemiş olduğunu ya da partisinin yetkili karar organı aracılığı ile düzenlediğini sakın aklınızdan çıkarmayın. Yani demokrasi yolunda az gitmiş uz gitmiş ama bir de arkasına bakmış ki bir arpa boyu yol gitmiş diye çocukluğunuzda size anlatılan masallarda söylenenlerin politik dile çevrilmiş olan versiyonlarını bundan 65 gün sonra sandık başlarında yaşamaya hazır olun. Zira, o tek parti dönemi; daha doğrusu Atatürk Cumhuriyeti ile içten içe kavgalı olan Sayın Başbakan, devletin kurucusuna yüksek sesle bir şey söylemeyecek kadar tedbirli davranarak, o dönemde valilerin aynı zamanda CHP İl Başkanı oluşlarını sık sık gündeme getirerek hesabı bugün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ndan tahsil etmeye çalışıyor. Ama başta kendisi irili ufaklı bütün partilerin liderleri, parlamentoya halkın seçtiği değil; kendilerinin onay verdiği kimseleri, elbette kendi oy makineleri olarak göndermekten vazgeçmiyorlar. O yüzden de biz sade seçmenlere, sandığa gidip müntehibi sanilik yapmaktan başka seçenek tanınmıyor. İzninizle: Cumhuriyet’in gerçek sahipleri olan değerli okurlarım, izin verirseniz kısa bir süre için yazılarıma ara vermek istiyorum. Bir hafta ya da on gün sonra tekrar beraber olmak dileği ile... yanın “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davasıyla birleştirilmesi kararının kaldırıldığını belirtti. Duruşmada Çiçek, Cihaner hakkında soruşturma izni alınmadığı için dosyanın Erzincan’a geri gönderildiğine dikkat çekerek “Bu dava ile Erzincan’daki iddilar arasında bağlantı var. Erzincan dosyasının akıbeti belli olmadan mahkemenin karar vermesi doğru değil. 1 yıldır tutukluyum, delillerin değerlendirilmesi ve tanıkların dinlenmesine geçilmiyor” diye konuştu. ‘Mahkemenin kini var’ Bugüne kadar 360 sayfa savunma yaptığını anımsatan Çiçek, hiçbir belgenin aleyhine olmadığını, suç şüphesinin kalmadığını anlattı. Çiçek’in Türkiye’de yargının, ordu ve gazetecilere karşı kindar davrandığını söylemesi üzerine Başkan Şengün, “Lütfen, mahkemenin kimseye kini olmaz” karşılığını verdi. Şengün tarafından sözlerini toparlaması konusunda iki kez uyarılan Çiçek, kürsü üzerindeki dosyalarını sert hareketlerle toparlayarak “Dinlemiyorsanız anlatmayayım. Biz de mahkeme var diye geldik. Devam etmiyorum” diyerek bağırdı. Çiçek’in kızı ve avukatı İrem Çiçek de “4 sayfalık ucuz kâğıdın Dursun Çiçek tarafından hazırlanmadığını siz de biliyorsunuz. Şu anda karşınızda sanık olarak bulunabilir ama 50 yaşında bir kurmay albay olan Dursun Çiçek’in sizden mevki ve sıfat olarak hiç farkı yok” dedi. İrem Çiçek, mahkemenin bağımsız olmadığını belirterek dosyanın “top gibi oradan oraya atıldığını” anlattı. Gölcük’ten belge istendi Mahkeme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada varsa dava ile ilgili belgelerin ivedilikle gönderilmesi için yazı yazılmasına hükmetti. Öztürk ve Çiçek’in avuç ve parmak izlerinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce alınmasına hükmeden Mahkeme, Öztürk’e ait olduğu iddiasıyla Emniyet tarafından takibe alınan “[email protected]” adresinin sahibi Eyüp Serdar Öztürk’ün ifadesi dosyaya konuldu. Mahkeme, “Bu adresin sanık Öztürk’e ait olduğunun nasıl tespit edildiğinin sorulmasına” karar verdi. Duruşma 23 Mayıs’a ertelendi. Talepler reddedildi Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yıldırım ise Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya ile kendilerine gönderilen ses kasetlerini yayımlamalarının “örgütsel faaliyet” olarak değerlendirildiğini anlatarak “Dosyadaki bilirkişi raporunda örgütsel faaliyet değerlen Poyrazköy’de yapılan kazı çalışmalarına katılan TÜ öğretim görevlileri dinlendi Tanık ifadelerinde çelişki HANTEPE’DEK PATLAMA Krokiye ulaşılamadı AL CAN ULUDAĞ Genç, avukatların sorusu üzerine polislerin kazdıkları yeri kendilerine cihazlarıyla teyit ettirmediğini söyledi. HÜLYA KESK N ANKARA Hakkâri Çukurça’da 7 askerin şehit olduğu patlamayla ilgili davada, olayın meydana geldiği dere yatağındaki mayınların yerlerini gösteren kroki ve haritaların kayıp olduğu ortaya çıktı. Duruşmada, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nın olaydan sonra teröristlerin patlayan mayını üstlendiği konuşmanın tutunaklarının da “sehven” imha edildiği tanık ifadesine yansıdı. Askeri savcı, söz konusu krokiye “bir türlü ulaşılamadığını” belirtti. Krokiye ulaşılması halinde ise patlayıcıların TSK tarafından döşenen mayın olup olmadığı belirlenecek. Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada patlamayla ilgili çarpıcı bilgiler verildi. Operasyonla ilgili harekât planının bir örneğini yanında getiren tanık Albay Atilla Sabanoğlu, patlamanın yaşandığı dere yatağının, harekât planındaki güzergâhın dışında olduğunu, iki yer arasında 300400 metrelik bir sapma olduğunu söyledi. Bölük komutanı Yüzbaşı Nurettin Altay tanık Sabanoğlu’nun ifadelerine tepki göstererek ifadelerde kendisini suçlayan yönlendirmeler olduğunu belirtti. Tanık olarak dinlenen Üsteğmen Caner Aydın, askeri savcının, “Bir türlü ulaşılamayan (9 tane mayının yerlerini gösteren) kroki ve haritaları kim tarafından muhafaza ediliyor” diye sorması üzerine, “Bölük komutanı tarafından muhafaza ediliyor. Ben bu krokiyi olaydan sonra görmedim” karşılığını verdi. Başkan Mehmet Yüzbaşıoğlu, talimatla alınan ifadeleri de okudu. Buna göre dedektörcü olarak görev yapan Fırat Güneş, operasyon sırasında tim komutanının dedektörleri açtırmadığını belirterek patlamanın olduğu yerin kendisine bir metre mesafede olduğunu kaydetti. Olay yerinden önceden kendisinin ve korucuların da geçtiğini belirten Güneş, neden daha sonra patlama olduğunu bilmediğini söyledi. Öte yandan Mahkeme Başkanı Yüzbaşıoğlu, yurtdışı görevinde olan tanık Kurmay Binbaşı Binali Bozbaş’ın daha önce alınan ifadesini okudu. Bozbaş ifadesinde, GES Komutanlığı’nın olaydan sonra teröristlerin mayınları kabul eden uzun menzilli telsiz konuşmalarının tespit ettiğini belirti. Konuşmaların tutanaklarını bir süre sakladıklarını belirten Bozbaş, ancak daha sonra bu tutanakların diğer önemsiz evraklar içinde “sevhen” imha edildiğini iddia etti. Duruşmada Şehit Deniz Demirci’nin babası Halil Demirci, bir tanığa “O kadar subay mayından geçmiyor da neden askerler geçiyor” şeklinde soru yöneltmek istemesine mahkeme başkanının sesini yükselterek Demirci’yi susturması dikkat çekti. “Kafes eylem planı” ve “Amirallere suikast” iddialarını kapsayan davaların birleştirilmesiyle Poyrazköy’de ortaya çıkarılan mühimmatlara ilişkin davanın 12. duruşmasında, kazı çalışmalarına katılan İstanbul Teknik Ünivesitesi (İTÜ) 3 öğretim görevlisi “tanık” olarak dinlenirken ifadelerindeki çelişki dikkat çekti. Duruşmada Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Metin Ataç’ın avukatınca mahkemeye dilekçe sunulduğunu söyledi. Mahkeme Başkanı dilekçede, “Mahkemede tanık olarak dinlenilme gibi bir talep ve amaçlarının olmadığı” ifadesinin yer aldığını söyledi. Tanık Maden Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Can Genç, 3 kişilik ekiple, gizli bir şekilde bir yere gittiklerini ve orada yer radarı cihazıyla çalışma yaptıklarını anlattı. Genç, “İlk gittiğimiz yerde, bir şey çıkabilir diye yol boyunda 50 metrelik alanı taradık. Orada tuğla çıktı. Polisler de o sırada, bir mevki bulmuşlardı ve yanlarında köpekler vardı. Bizim çalışmamız sürerken polis ekibi, mühimmat buldu” dedi. Polisin kendilerine bir alanı gösterdiğini ve taramayı kendi başlarına yapmadıklarını anlatan Genç, yol boyunca cihazlarla yalnızca bir kez anomali (farklı bir durum) tespit ettiklerini, gizlilikle götürüldükleri için bomba arandığıyla ilgili kimseden bir şey duymadığını söyledi. Genç, emin Poyrazköy’deki mühimmat arama çalışmalarına TÜ’de görevli üç öğretim üyesi de katılmıştı. olmamakla birlikte polisin elinde metal dedektörler olduğunu gördüğünü söyledi. Genç avukatların sorusu üzerine polislerin kazdıkları yeri kendilerine cihazlarıyla teyit ettirmediğini söyledi. İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü öğretim görevlisi Prof. Dr. Okan Tüysüz de, kendilerine arama yeri hakkında bilgi verilmediğini söyledi. Patikanın dereye yakın kısmında polis dedektörlerinin sinyal aldığı bilgisinin geldiğini anlatan Tüysüz, “Alana giderek biz de incelemelerde bulunduk. Arama yapıldı ve mühimmat bulundu” diye konuştu. Kendi cihazlarıyla bulunan mühimmat olup olmadığı sorusuna Tüysüz, “Birinci gün dedektörlerle bulundu. Daha sonra bulunduğumuz yolda arama yaptık. İkinci gün polislerin elinde dedektör var mıydı yok muydu hatırlamıyorum. Yolun sağındaki taramada, 2. anomaliyi biz bulduk. Oradan da sinyal geldi. Orada plastikler içinde bir şeyler çıkmış” yanıtını verdi. Genç, tuğla buldukları kazıdan sonra tarama yapmadıklarını hatırladığını söylerken Tüysüz ise, “Ben, tarama yaptık diye hatırlıyorum. İkinci kez taramamızda anomali tespit ettiğimiz ve mühimmat bulunan yerde kazılmış bir şey yoktu” dedi. ‘Alet yeterli’ Tanık İTÜ Jeofizik Mühendisliği öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Caner İmren de savcının “Sizin cihaz ile polisin kullandığı cihazdan hangisi daha iyi sonuç verir” sorusunu “Polisin metal dedektörü o bölgede iyi sonuç verir. Mühimmat sığda ise o alet yeterli” sözleriyle yanıtladı. Tutuklu sanık Levent Bektaş, “Ortada Kafes Eylem Planı diye bir belge de yoktur. Madem bu plandan yargılanıyoruz sayın mahkemenin bu planı getirmesini arz ediyorum. Değil hücreye yerin 7 kat dibine de atılsam çıkacağım ve bunun hesabını soracağım” dedi. Tutuklu sanık teğmen Faruk Akın eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Metin Ataç’ın 5 Nisan’da cezaevine ge ‘Tezat değil mi?’ lerek kendilerini ziyaret ettiğini söyleyerek, “Ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanımız Eşref Uğur Yiğit, 18 Şubat’ta bizi ziyaret etti. Sözde suikast yapacağımız iddia edilen iki komutanın da bizi ziyaret etmesi tezat değil de nedir” diye sordu. Tutuksuz sanıklarından Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar ise dava dosyasında, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yazılmış 28 Haziran 2009 tarihli “arama, el koyma” kararının ilk paragrafında, “19 Temmuz 2009 tarihli ihbar” ibaresin yer aldığını söyledi. Kafes Eylem Planı ile ilgili 22 Nisan, 9 Mayıs 2009 tarihleri arasında herhangi bir bilginin olmadığını, tutuklu sanıklardan Eren Günay’a ise 27 Nisan’da savcılıkça bu planın sorulduğunu anlattı. Ilgar, savcının ise bununla ilgili “bilgiyi ismini anımsayamadığı bir polisten telefonla aldığı ve bunun üzerine şüpheli Günay’a bu soruyu sordukları” beyanında bulunduğunu anlatarak, “Savcı Yönder, 27 Nisan’da Kafes’i nerden duydu? Tanımadığı polis kimdir?” dedi. BEGÜM KARTAL’IN ÖLDÜRÜLMES Cinayette JİTEM izi MALATYA (Cumhuriyet) Malatya’da 6 yıl önce arkadaşının kına gecesinde nereden geldiği belirlenemeyen bir kurşunla yaşamını yitiren Begüm Kartal cinayetiyle ilgili ifade veren gizli tanık, olayda JİTEM parmağı olduğunu ileri sürdü. Kartal’ın davasıyla ilgili soruşturmada cinayeti işlediği gerekçesiyle 5 ay sonra yakalanan Osman Ulu ile amcası Yaşar Ulu, tutuklandı. 20 yıl hapse mahkum edilen Osman Ulu, tutukluluk süresinin 5 yılı doldurması nedeniyle geçen ocak ayında tahliye edilmişti. Daha sonra jandarmaya yapılan bir ihbarın ardından Yaşar Ulu’nun evinin önünde gömülü 1 el bombası ile bomba düzeneği ve kroki bulundu. Uzun süre jandarmada ‘haber elemanı’ olarak görev yapan gizli tanık ifadesinde, bulunan bombaların JİTEM tarafından olaya terör süsü verilmek için konulduğunu öne sürdü. ‘Ergenekon operasyonları’ sırasında tutuklanan dönemin İl Jandarma Komutanı M.Ü’nün emriyle bomba ve düzeneğin yine Ergenekon davasında tutuklu jandarma astsubay M.Ç. tarafından trafo altına kazılarak konulduğunu ileri süren gizli tanık, ifade verenlerin de JİTEM haber elemanları olduğunu iddia etti. Gizli tanığın iddiasına göre Osman ve Yaşar Ulu’nun tutuklanmasından 10 gün sonra, JİTEM elemanı ‘Ali Adak’ isminde bir kişi Kartal’ın ölümüne neden olan silahı Yaşar Ulu’nun gömdüğünü öne sürmüştü. ÖĞRENC LER YUHALAYAN VAL YARDIMCISI BORAZAN: Cemaat üyeliğine imzamı atarım ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) YGS’deki şifre iddialarını protesto etmek için Antalya’da eylem yapan öğrencileri yuhaladığı ve fotoğraflarını çektiği gerekçesiyle eleştirilen Antalya Vali Yardımcısı Metin Borazan, “Varsa böyle bir üyelik formu, varsa öyle bir dernek, örgüt, vesaire, göndersinler imza atayım altına” dedi. Metin Borazan, iki oğlu ve eşinin YGS sınavına girdiğini belirterek, şifre iddialarını protesto edenlerin düşüncesine katılmadığı için onları yuhaladığını söyledi. “Hükümeti protesto etmeleri doğru veya yanlış ne kadar haksa benim de onların yuhalamam o kadar haktır” diyerek kendisine gösterilen tepkiyi anlamadığını anlatan Borazan, eylemin yapıldığı gün çocuklarıyla gezmeye çıktığını, ABD’den bir arkadaşının getirdiği fotoğraf makinesi ile çocuklarının fotoğraflarını çekerken eyleme tanık olduğunu ve bunu çektiğini söyledi. Borazan, birilerinin gözüne girme gibi bir düşüncesinin bulunmadığını kaydetti. Borazan, “Siyasetçi değilim. Kaldı ki onları savunmak bana düşmez. Kimim ki onları savunayım, benim haddime mi? Belki duysalar Sayın Başbakan da kızar, Sayın Hoca Efendi de kızar. Benim onları savunma gibi bir yetkim de, yeteneğim de, becerim de yok. Açıklama yapmışlar ‘Pensilvanya’nın valisi olsun’ demişler. Yani varsa böyle bir üyelik formu, varsa öyle bir dernek, örgüt, vesaire, göndersinler imza atayım altına. Kılıçdaroğlu dedi ya ‘Ergenekon terör örgütü varsa imza atayım, üye olayım’ diye. Varsa bir şey, öyle bir örgüt, cemaat yapılanması vesaire, getirsinler üyelik formunu imza atayım altına” diye konuştu. ‘Terör süsü verildi’ iddiası C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle