15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 12 N SAN 2011 SALI [email protected] 16 KÜLTÜR Gogol’ün ‘Palto’ ve ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ geçen hafta Ankara’da buluştu Gogol’den bugüne Gogol’ün, kent yalnızlığında yitip gitmiş ‘insan’ı incelediği iki St. Petersburg öyküsü geçen hafta Ankara sahnelerindeydi. Cem Emüler’in Ankara Devlet Tiyatrosu’nun Stüdyo Sahne’sinde 2008’de sahnelediği, Erdal Beşikçioğlu’nun yorumuyla sunulan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, üçüncü tiyatro dönemini kapalı gişe sürdürüyor. İlk kez bu yıl Ankara turnesi yapan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımlarından, Erdal Küçükkömürcü’nün sahnelediği ‘Palto’ ise Akün’de sergilendi. Gogol, daha sonra sahneye uyarlanarak birer tiyatro klasiğine dönüşen bu iki öyküsünde, bireylerini ‘hakça’ bir düzen içinde yaşatmayan tüm toplumların neden olduğu insan kıyımını ‘psikolojik gerçekçi’ bir yaklaşımla dile getirir. Toplumsalekonomik mekanizmalar tarafından ezildiği ve yok edildiği gösterilen ‘insan’ örneğinin her iki yapıtta da bir devlet dairesinde çalışabilecek düzeyde eğitim görmüş ‘okur yazar’lar arasından seçilmiş olması ise 19. yüzyılın ilk yarısındaki Çarlık Rusyası’ndan günümüze uzanan gerçeklere vurgu yapıyor. Gogol, sınıfsal ayrımların ve gelir dağılımındaki çarpıklığın insanlara eşit koşullarda yaşama olanağı tanımadığı, sömürensömürülen, ezenezilen ilişkisine dayalı, kılıfı değişse de özde hep aynı kalan, bildik bir toplumsal yapıyı işliyor. Aşağı sınıflardan gelen ya da ‘koruyucu büyük’leri olmayan sahipsiz insanların emekleri karşılığında aldığı ücretlerin ‘onaylanabilir’ bir yaşam düzeyine izin vermeyişi, dahası, yapılan sıradan işin ve sürdürülen yoksul yaşamın alay ve aşağılama konusu olması sonucunda, kişinin ‘değersizlik’ duygusunun sarmalına girmesi her iki yapıtın da odak noktasını oluşturmaktadır. ‘Palto’da ‘başkarakter’in kent ortamındaki acınası varoluş biçimi ve toplum içindeki ezik konumu, yeni dikilmiş bir ‘palto’nun tüm değerlerin yerine geçişinin ‘ironik’/buruk anlatı‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nde Erdal Beşikçioğlu rol alıyor. Öykünün Doğası Birkaç yıl öncesine kadar öykü dergilerde daha az yer buluyor buna karşın bolca kitap basılıyordu. Bugün durum tersine döndü. Birkaç öykü kitabı olan yazarlar bile yayınevi bulmakta güçlük çekiyorlar. Yeni öykücülerin ise daha da az şansı var. Çünkü bilinen adlar ve önemli dünya yazarları dışında öykü satış değeri taşımıyor. Artık pek az yayınevi yeni yetenekler keşfetme ya da prestij için öykü yayımlama gereği duymakta. Gün ışığına çıkanlar da ancak yeni ve özgün olduklarında sıradanlık çizgisini aşarak seslerini duyurabiliyorlar. Öykülerini okumam ve görüşümü belirtmem için bu köşeye e posta gönderen birçok genç var. Kimisi iznimi almadan ürünlerini yolluyor ya da internette yer alan öykülerine dikkatimi çekmek istiyor. Onları anlıyorum ama bu çalışmaları tek tek değerlendirmeye hem zamanım yok hem de henüz yolun başındaki insanları kırıp üzmeye hak görmüyorum kendimde. Bu gençlere sekiz on öyküyle kitap çıkarmaya heves etmek yerine edebiyatımızın önemli öykücülerini tekrar tekrar okumalarını ve sabırla, kararlılıkla yazmayı sürdürmelerini önerebilirim ancak. Çünkü göz attıklarım, genel olarak öykünün ne olduğunun iyi bilinmediği izlenimi uyandırıyor bende. Öykü özel dil duyarlılığı ve çok bilineni anlatmak yerine görünenin ardındakini sezdirmeyi gereksinen bir türdür. Ustalık ister ve bir mücevheri yontma uğraşına benzer. Bu yüzden kesinlikle yazarlığın çıraklık aşaması sayılmamalı. Şiire yakın duruşu, yoğunluğu ve kusursuzluğu dayatması nedeniyle sıradan okur tarafından kolaylıkla tüketilen bir tür de değildir. Öte yandan hem boyutu hem de sanatsal özü bakımından edebiyat dergilerinde yer bulma ve ilgi toplamaya uygundur. Öykümüzün elli kuşağıyla başlayan ve sonradan gelenleri de etkileyen yenilenme hareketi, dergilerde doğdu ve Türk öyküsünün mutfağı her zaman dergiler oldu. Bizler de böyle var olduk. Yeni yazarlar dergilere girebilmeyi güven verici bir yol, mihenk taşı kabul etmeli. Sekiz on öykü yazıp çarçabuk kitap sahibi olmak yerine öykü yayımlayan dergilerde ve kaliteli, sanal ortam edebiyat sitelerinde görünmeye gayret etmeliler. Geçmişi okumak, öğrenmek ve değerlendirmek ise başarılı olmanın önkoşulu. Çünkü bir yazarın öyküsü kendinden önceki öykü birikiminden, ustalarının var olma biçiminden ve yaratıcı macerasından kopuk olamaz. Olacağını sananlar ham kalırlar. Öykü doğası gereği genç, bireysel ve toplumsal arayış dönemlerine uygun bir edebi tür. Yayınevlerinin ticarileşme olgusuna denk düşmese de gerçek ya da sanal dergi sayfalarında varlık ve onurunu koruma kararlılığını canlı bir biçimde sürdürüyor. Günümüz öyküsünün doksanlı yıllarda çok görülen gereksiz özentilerden, biçim oyunlarından, kapalı, boğuntu metinlerden büyük ölçüde sıyrılmış olduğunu görmekse umut veriyor. Belki de bir olgunluk dönemine girmekteyiz. Yine de bu aşamada günümüze uygun yeni bir tahayyül bulmak, endüstrileşen ve ortalama insan için üretilen içeriksiz görünümleri aşmak ve okuru yeniden öykünün büyülü dünyasına çekmek gerekiyor. İnsanın hayal etme sınırlarının sürekli değişmekte olan verili bir dünyanın ötesine geçtiği yerde öykümüz yeni bir ivme kazanabilir. Öykü, insanın çileli ama görkemli serüvenine bir çakımlık ışık olma amacına yönelikse gerçeğin tek bir boyutunu göstermekle yetinmemeli. Çünkü bütün derin ve güzel öyküler hem yazanın hem de okurun kendi var oluş öyküsünü zenginleştirme gücü taşırlar. [email protected] Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı ‘Palto’ Ankara Akün Sahnesi’nde sahnelendi. mıyla dile gelmektedir. ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin konuşan tek ‘karakter’i ise, kendini toplumsal çevreden soyutlamaya başladığı aşama içinde oluşturulur. ‘Palto soyguncusu’ Toplumsal duyarsızlığa karşı oluşan tepki her iki oyunda da aynı süreçlerde belirginleşir: Yalnızlaşma, yabancılaşma, sonunda da ‘gerçek’le olan ilintinin bütünüyle kopması (‘Delirme’ deyin isterseniz…). Bir sonraki aşama ise yaşanmakta olan ‘değersizlik duygusu’nu ‘telafi etme’ yolundaki geç kalınmış ‘başkaldırı’dır: Akakiy Akakiyeviç (ya da hayaleti), St. Petersburg kentinin en korkulan ‘palto soyguncusu’na dönüşecek, Aksenti İvanoviç Popriçin ise kendisine ‘İspanya Kralı’ kimliğini yakıştıracaktır. Sonuç olarak, her iki oyundan da geriye onarılmaz bir ‘ziyan edilmişlik’ duygusu kalacaktır… ‘Palto’, Osman Şengezer’in, Çarlık Rusyası’nın sınıfsal, ekonomik, bürokratik düzenindeki katı ayrımcılığı vurgulayan çeşitli yükseltilerdeki platformlardan ve merdivenlerden oluşan ve açık alana ulaşan dekoru içinde, Ersen Tunççekiç’in, St. Petersburg kentinin loş bina içlerini ve açık alanlardaki sisli gecelerini imleyen ışık tasarımıyla, yine Şengezer’in dönem giysileriyle ve Küçükkömürcü’nün hareketli sahne düzeniyle sunuluyor. Oyuncuların, kullandıkları ‘grotesk’ (abartılı) biçemi zaman zaman ‘gösteri’ malzemesine dönüştürdükleri görülüyor. Rollerinde oluşturdukları kompozisyonlar ve oyun bu nedenle gereksizce uzuyor. Bunun dışında, iyi çalışılmış bir oyun ‘Palto’. Oyunculukta ön sıraya A. Akakiyeviç’te Hakkı Kuş, terzi Simon Petroviç’te Ali Eyidoğan geçiyor. ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki yorumuyla seyirciyi üç yıldır peşinden sürükleyen (20082009 Baykal Saran ‘En İyi Oyuncu’ Ödülü sahibi) Erdal Beşikçioğlu ise alışılagelmiş dışı bir tasarım içinde deviniyor. Deneyselliğe açık bir tiyatro uzamı olarak tasarlanan Stüdyo Sahne’de, Sertel Çetiner’in dekoru, birkaç sıra bahçe koltuğunun çevrelediği orta alana yerleştirilmiş, vinç ya da inşaat kepçesi benzeri, yükselip alçalan, hareketli bir mekanizmadan oluşuyor. Beşikçioğlu, Seyhun Ayaş/Zeynel Işık’ın parlak/loş/kıpırtılı ışık düzeni altında ve Tayfun Gültutan’ın müziksesefekt düzeniyle, bu mekanizma üstünde, sürekli olarak yer değiştirerek oynuyor Popriçin’i. Oyunun Akün’de sunuluşu için de aynı tasarımın gerektirdiği bütün düzenlemeler yapılmış. Sahneye yerleştirilmiş koltuklardan yukarı bakarak, sanki ‘vinç’i ele geçirmiş, yanına kimseyi sokmayan ve ne yapacağı belli olmayan bir ‘deli’nin anlattıklarını canlandırdıklarını ve hatıra defterinden okuduklarını izliyorsunuz. Beşikçioğlu, harcadığı yer yer cambazlık boyutuna ulaşan fiziksel enerjinin yoğunluğuna karşın, oyunun temposu üstündeki egemenliğini hiç yitirmiyor. Duyguların en yüreğe değen ince noktalarından, en kabarıp taştığı anlara dek kusursuz nüanslar yakalamasıyla ve tonlamadaki ustalığıyla, dört dörtlük bir soluklu oyunculuk örneği veriyor. Ruşen Hakkı yaşama veda etti 2006’da ‘Balkon Akşamüstü’ kitabıyla şiir dalında Yunus Nadi Armağanı’nı kazanmıştı KOCAELİ (AA) Şair, yazar ve gazeteci Ruşen Hakkı, tedavi gördüğü hastanede dün yaşama veda etti. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 2 aydır böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi gören Ruşen Hakkı’nın cenazesi bugün Fevziye Camii’nde kılınacak ikindi namazının ardından İzmit’te toprağa verilecek. 1936 yılında Kütahya’da doğan Ruşen Hakkı, Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra, İstanbul’da Tapulama Kursu’nu bitirdi. “Yollarda” adlı ilk şiiri 1954 yılında Yeşilay dergisinde yayımlanan Ruşen Hakkı’nın daha sonra şiir, kitap tanıtma yazı ve hikâyeleri Türk Dili, Yeni Ufuklar, Soyut, Varlık, Yeditepe, Güney, Dost, Yansıma, Yeni Adımlar, Kıyı dergileri ile Milliyet, Yeni Ortam ve Kocaeli gazetelerinde yayımlandı. Ruşen Hakkı, 2006’da “Balkonda Akşamüstü” adlı yapıtıyla şiir dalında Yunus Nadi Armağanı’nı kazanmıştı. Türkiye Yazarlar Sendikası, İnsan Hakları Derneği, Dil Derneği, Basın Konseyi ve Edebiyatçılar Derneği üyesi olan Ruşen Hakkı’nın bugüne kadar yayımlanan yapıtları ise şöyle: Şiir: “Köprü”, “Yuvarlak Masa Oturumu”, “Hüznün Dalgın Kuşları”, “Dağlama”, “Çakmaktaşı Kav Kıvılcım”, “Canevimden”, “Üretimde Sevda”. Hikâye: “Sokağın Ucu Deniz”, “Irmak”, “Kentin Konukları”, “Sırtı Çil Çiçeği Bahçesi Kadın”, “Elini Hünerle”, “Kuşlara Yelek Giydir”, “Benim Sevgili Papatyam”. Roman: “Umudun Çiçeklendiği Günler”. Günlük: “Bir Şafaktan Bir Şafağa”. 1960’larda şarkılarıyla Vietnam Savaşı’na karşı hareketin simgesi olmuştu Bob Dylan ilk kez Vietnam’daydı Kültür Servisi 1960’lardaki şarkıları Vietnam Savaşı’na karşı yürütülen hareketin simgesi haline gelen Bob Dylan, Vietnam’da ilk konserini verdi. 69 yaşındaki ünlü şarkıcı, adı bir zamanlar Saygon olan Ho Şi Minh kentindeki konserinde “A Hard Rain’s Gonna Fall” ve “Highway 61 Revisited” gibi kült şarkılarını da seslendirdi. Sekiz bin kişinin salonu tıklım tıklım doldurduğu konseri izleyen gazeteciler, pek çok genç Vietnamlının, “Blowin’ in the Wind” ve “The Times They Are a Changing” gibi şarkıların yaratıcısı Dylan’ı tanımadığını gözlemlediklerini vurguladılar. Vietnam’ın 87 milyonluk nüfusunun yaklaşık yarısının 30 yaşın altında olduğu ve bunların ABD’ye karşı verilen kurtuluş savaşıyla ilgili pek fazla bir şey anımsamadığı belirtildi. Buna karşılık, Dylan, o dönemi yaşayanların gözünde büyük önem taşıyor. Vietnam Besteciler Birliği’nin 67 yaşındaki başkan yardımcısı Tran Long An, “Bob Dylan’ın müziği, müziğin Vietnam’daki savaşa karşı çıkmak ve haksızlık ve ırkçılığa karşı savaşmak için bir silah olarak kullanıldığı yepyeni bir yol açmıştı” dedi. Bir başka Vietnamlı ise Dylan’ın müziğinin savaş sırasında kendileri için bir umut kaynağı olduğunu söyledi. Öte yandan, geçen hafta biri Pekin’de, öbürü Şanghay’da olmak üzere Çin’de iki konser veren Dylan’ın şarkılarının sansür kurulundan geçmesi gerekti. Dylan’ın, Çin konserlerinde kültür bakanlığının onayından geçmiş şarkıları söylediği ileri sürüldü. Bilindiği gibi, İzlandalı şarkıcı Björk, 2008’de Şanghay’da verdiği konserde Tibet’in bağımsızlığına destek vermiş; onun bu tutumu Çinli yetkilileri kaygıya düşürmüştü. Ali Poyrazoğlu’nun yazdığı, yönettiği ve oynadığı yeni oyunu ‘Az Sonraaa’ sahnede Gazeteciler ve ünlüler aynı oyunda Kültür Servisi Ali Poyrazoğlu’nun kaleme aldığı, gazeteciler, magazinciler ve ünlüler arasındaki ilişkileri anlatan “Az Sonraaa” adlı oyun, seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Ali Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş, Özdemir Çiftçioğlu, Deniz Akkaya’nın da rol aldığı oyunun yönetmenliğini Poyrazoğlu üstlendi. “Sobe” adlı bir televizyon programında geçen oyunda, magazincilerin, ünlülerin ve onların arasında kalan sade vatandaşların öyküsü anlatılıyor. Poyrazoğlu’nun, “Türki ye’de ünlüler kaçıyor, gazeteciler kovalıyor. Bir yandan hayatlarını roman haline getirmeye çalışan ünlüler, diğer yanda onların yaşamlarını sergilemeye çalışan paparazziler var. Oyunda onları buluşturuyoruz” dediği “Az Sonraaa”, 14 Nisan saat 20.30’da Kozyatağı Kültür Merkezi Gazanfer Özcan Sahnesi ve 16 Nisan’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde sahnelenecek. Oyun, 17, 23, 24 ve 29 Nisan’da ise Şişli Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda sahnelenecek. hramoğlu, şiir Kültür Servisi Ataol Be or. Ankara uy dinletisi sevenleriyle buluş yarın saat Konferans Salonu’nda Barosu dinletisinde 19.30’da düzenlenecek şiir okuyacak, şiirlerini Ataol Behramoğlu tin de dinletiye gitarist ve besteci Haluk Çe cek. şarkılarıyla eşlik ede (0312 416 72 00) Ankara Barosu’nda şiir dinletisi Kültür Servisi garajistanbul’da üçüncüsü düzenlenen Temps D’images Festivali’nde (vaktimaj) bu yıl, ağırlıklı olarak müziğin görsel sanatlarla olan etkileşimine yer verecek. 30 Nisan’a kadar sürecek olan festivalin bu yılki programında elektro, dubstep, techno ve deneysel house müzik tarzında, videoart ile iç içe geçmiş konserler, disiplinlerarası tiyatro ve dans gösterileri, 3D mapping çalışmaları, interaktif yerleştirmelerle, İstanbul’daki üniversitelerle yürütülecek olan teknoloji, sanat etkileşimi üzerine seminerler ve atölye çalışmaları yer alıyor. Festival, İngiltere’den gelen DJ Kissy Sell Out ile başlayacak. Festivalde dikkat çeken diğer isimler ise şöyle: Gudrun Gut feat Sonja Bender, Hexstatic, Zenzile, Taxi Val Mentek, Jutojo, Farfara, Anadolu’nun Kayıp Şarkıları ve Kolektif İstanbul. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle