23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 N SAN 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR Orhan Pamuk Independent ödülüne aday Kültür Servisi İngiliz Sanat Konseyi tarafından desteklenen Independent Yabancı Kurmaca (Roman ya da Öykü) Ödülü’nün altı adayı arasında “Masumiyet Müzesi” adlı yapıtıyla Orhan Pamuk da yer alıyor. İlk kez 1990’da “The Independent” gazetesi tarafından başlatılan ödülü o yıl “Beyaz Kale” adlı romanıyla Orhan Pamuk kazanmıştı. Ödül 1995’te bir süre kesintiye uğramış, 2001’de Sanat Konseyi’nin desteğiyle yeniden başlatılmıştı. Toplam 10 bin sterlin (yaklaşık 25 bin TL) tutarındaki ödül, yazar ile çevirmen arasında eşit olarak paylaştırılıyor. “Masumiyet Müzesi” İngilizceye Maureen Freely tarafından çevrildi. Ödülün sahibi 26 Mayıs’ta açıklanacak. 17 30. ULUSLARARASI STANBUL F LM FEST VAL ktidarından vazgeçen erkekler Seyfi Teoman’ın Berlin Festivali’nde yarışan ‘Bizim Büyük Çaresizliğimiz’ filmi stanbul’da iki yarışmada da yer alıyor MELTEM YILMAZ ‘Hamam Balkanya’ Türkçede Kültür Servisi Çağdaş Balkan edebiyatının tanınmış yazarı Vladislav Bajac’a, Balkanika Ödülü’nü kazandıran “Hamam Balkanya”nın Türkçesi, ABİS Yayınları’ndan çıktı. Balkanlar’dan Osmanlı’ya ilginç bir bakış ortaya koyan, birçok ödüle değer görülen “Hamam Balkanya”da, Mimar Sinan’dan Orhan Pamuk’a kadar geniş bir yelpazedeki karakterlere yer veriliyor. “Hamam Balkanya”, 1954 doğumlu Bajac’a 2008 yılında prestijli uluslararası Balkanika Edebiyat Ödülü’nü kazandırdı. Dönüş Yolu konseri bugün Kültür Servisi Coşkun Karademir, Hatice Doğan Sevinç ve Emirhan Kartal’dan oluşan “Dönüş Yolu” projesi bugün saat 19.30’da İTÜ Maçka Kampusu Mustafa Kemal Amfisi’nde bir konser verecek. Klasik kemençe, bağlama, cura ve kopuzdan oluşan Dönüş Yolu’nda Uşşak ve Hüseyni makamlarıyla başlayan müzisyenler, klasik müziğe vardıkları noktaları ‘Hicaz’la yakalıyor ve ‘Nazende’ ile halk ezgilerine geri dönüyorlar. Düzeltme ve özür Kültür Servisi Gazetemizin dünkü sayısının 16. sayfasında yer alan “Büyük Ödül Yalçın Duman’a” başlıklı haber, Anadolu Ajansı’nın (AA) yazarın ismini hatalı vermesi nedeniyle gazetemizde de bu şekilde yer almıştır. Yazarın ismi Faruk Duman olacaktır. Düzeltir, okuyucularımız ve yazardan özür dileriz. Yönetmenliğini Seyfi Teoman’ın yaptığı, Barış Bıçakçı’nın romanından sinemaya uyarlanan “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, Berlin Film Festivali’nde yarışan 16 filmden biriydi. Şimdi de İstanbul Film Festivali’nde 14 Nisan’da gösteriliyor ve hem ulusal hem de uluslararası yarışmalarda yer alıyor. Seyfi Teoman, sağ muhafazakâr kültürün alanındaymış gibi (Soldan sağa) Güneş Sayın, lker yansıtılan “aile” kavramının aslında bambaşAksum ve Fatih Al ka ilişki biçimleriyle de yaşanabileceğini gösfilmde rol alan teriyor. oyuncular Hikâyedeki ‘büyük çaresizliği’ naarasında. sıl tanımlıyorsunuz? Romanın dolayısıyla filmin adı romanAile kavramına bambaşka bir açıdan yaklaşan Seyfi Teoman, filmdeki daki bir cümleden geliyor: “Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız deiki erkek karakterin gönüllü olarak iktidarlarından vazgeçmiş erkekler ğil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin olduğunu, bu durumun kadınlara yaklaşımlarında da kendini arasında olmayışıydı.” Dolayısıyla kagösterdiğini vurguluyor. rakterlerimizin genel anlamda büyük çaresizlik olarak gördükleri şey, ilk gençliklerine denk gelen, dostluklarının bagun bir şehir. Bir de Anka ğişti? şındaki dönemi yüceltir ve idealize ederra’nın taze bir bakış olabileİçerik olarak hayatınızın o dönemine ne denk ken, mecburen “büyümek” zorunda kalceğini düşündüm çünkü İs geliyorsa onu yansıtıyorsunuz, biçim olarakmaları. Onlar o dönemi tekrar yaşamaya tanbul fazlasıyla kullanılmış, sa kendinizi sürekli geliştiriyorsunuz. “Tatil Kiçalışırken, onlar açısından bir çeşit altın çaözellikle diziler üzerinden tabı” ile “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, Seyfi Teoman ğın ellerinden yitip gittiğini fark etmenin tüketilmiş durumda. Belli benzer yaklaşımlarla ele alınsa da, sonuçta farkhüznü. ikonografik imgeler var İstanbul’la ilgili ve do lı filmler. “Tatil Kitabı” biraz daha mesafe Bu film için neden Ankara’yı seçtiniz? layısıyla bunun getirdiği de bir yük var. Bu yük li, biraz daha soğuk ve belki analitik ve daha En başta, filmi uyarladığımız Barış Bıçak ten kurtulmak için, daha özgün olabilmek çok amatör oyuncuların olduğu bir film. “Biçı’nın romanı Ankara’da geçiyor. Ankara, için başka şehirlere yönelinmesi çok doğal. zim Büyük Çaresizliğimiz” ise daha çok filmimiz için doğal arka plandı. Ayrıca Ankara, “Tatil Kitabı”nı 2008’de çekmiştiniz. duygularla ilgili, metropol yaşamını anlatan bir filmdeki karakterlere, İstanbul’a göre daha uy Bu süreçte sinemaya yaklaşımınızda ne de film. Genel eğilim olarak bu filmi daha çok be ğenenenler oluyor. “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, bir roman uyarlaması. Bu uyarlamada nelere sadık kalmaya çalıştınız? O romanın ruhunu yansıtmak zorundasınız, bu çok önemli. Edebi dil ile sinemanın dilleri farklı elbette, onları birbirine dönştürmek gerekiyor. Biz bu uyarlamada, romandaki hüzünlü, neşeli ve biraz da hayatın kendisini kutlayan duyguyu korumaya çalıştık. Ve karakterlere dair yaklaşım ile ana temaya... Başroldeki 2 erkek karakterin ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz? Ender ve Çetin karakterlerinin ilişkisi, aşka yakın dostluk olarak tanımlanabilir. Bunlar birbirlerini hayatta en yakın gören iki insan. Dolayısıyla bir çeşit aile kurmuş durumdalar. Zaten ben aileyi de öyle tanımlıyorum: İnsanın kendisine hayatta en yakın gördüğü çeşitli kişiler, onun ailesi olabilir. İnsanın dostunun da onun ailesi olabileceğinin hikâyesi bu filmde var. Aile dediğimiz kurum, daha sağ muhafazakâr kesimin alanında gibi duruyor ama aslında, o kadar dar bir alana hapsedilmeyecek kadar önemli bir mesele. Dolayısıyla ben bu filmdeki aile meselesini önemsiyorum. İki erkeğin birbirlerinin ailesi olması da mümkün, bunu göstermeye çalışıyorum. Filmdeki iki erkek karakter, klasik anlamda iktidarın peşinden koşan erkekler de değil. Bunlar gönüllü olarak iktidarlarından vazgeçmiş erkekler. Bu durum kadına yaklaşımlarında da kendini gösteriyor. Söz ‘ölülerin sözcüleri’nde Fransız yönetmen Claude Lanzmann, Yahudi soykırımını ele alan ‘Shoah’ filmini anlattı AYŞEGÜL ÖZBEK K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R İstanbul Film Festivali’nin “Film Gibi 30 Yıl” bölümü için Derviş Zaim’in seçimi olan 1985 yapımı “Shoah” filminin yönetmeni Claude Lanzmann önceki gün İKSV Salon’da bir söyleşiye katıldı. Lanzmann, filmin düşünsel oluşumu ve soykırım üzerine görüşlerini dile getirdi. Yahudi soykırımıyla ilgili röportaj ve tanıklıklardan oluşan, arşiv görüntüsü içermeyen “Shoah” 197481 yılları arasında çekilmiş 350 saatlik görüntülerden kurgulandı. Sadece Polonya’da bulunan toplama kamplarından mucize eseri kurtulan Yahudilerin yer verildiği filmde bazı Nazilerin tanıklıkları da yer alıyor. Film için “6 milyon Yahudinin yok edilmesini yeniden canlandırmaya çalışan bir film” diyen Lanzmann, dönemin tanıkları Abraham Bomba, Simon Srebnik ile nasıl tanıştığını ve filme nasıl dahil ettiğini de anlattı. “Shoah”ın belirli bir kategoriye sokulmasından yana olmadığını, bunu indirgemeci bulduğunu belirten Lanzmann filmin doğuş hikâyesini şöyle anlattı: “Aylarca filmimin içinde ne olması gerektiğini biliyordum ancak tam olarak konuya karar veremiyordum. KurClaude Lanzmann Lanzmann, ‘Shoah’ın, filmdeki insanların kendi halklarının ölümüne doğrudan tanık olmuş insanlar olduklarını söylüyor: “Asla ‘ben’ demiyorlar, ‘biz’ diyorlar. Onlar ölülerin sözcüleri.” banlar ve cellatlar olacaktı. Simon Srebnik adında biriyle tanıştım. 47 yaşında evli bir adamdı. Tel Aviv’de yaşıyordu. Polonya’ya gitmemiştim. Ama onu anlamam için gitmem gerekiyordu. Polonya’da Chelmno’ya gittiğimde asıl can alıcı hakikati buldum. Srebnik bana 13 yaşındayken Polonya’da nehrin kenarında şarkı söylediğini anlattı. Yanındaki muhafız da ona birtakım Prusya marşlarını zorla öğretiyormuş. Bu hançer gibi saplandı içime ve o anda filmimin böyle başlayacağını anladım. O zamanlar şarkı söyleyen çocuk, büyük adam haliyle şarkı söyleyecekti. Bu nedenle belgesel denemez bu filme.” Soykırım hakkında temel tarih kitaplarının yazıldığını söyleyen Lanzmann, kendisinin başka şeyler peşinde olduğunun altını çizdi. İnsanların yüzlerini, bu yüzlerdeki heyecanı, duyguları, gözyaş larını, bu duyguların ete kemiğe büründüğünü göstermek istediğini ekledi: “‘Shoah’ın iddiası yeni şeyler öğretmek değil. ‘Shoah’ ölüm üzerine, gaz odalarındaki ölümün ne kadar radikal olduğu üzerine bir film. Sağ kalanlar üzerine değil geri gelenler, yani bir anlamda hayaletler üzerine. Kendi halklarının ölümüne doğrudan tanık olmuş insanlarla ve diğer tanıklar, Nazilerle konuşmak istiyordum. Filmin başrol oyuncuları olan Yahudilerin hepsi orada görev yapan komandolardı. Bu insanlar filmde kendi hikâyelerini anlatmıyorlar. Asla ‘ben’ demiyorlar ‘biz’ diyorlar. Onlar ölülerin sözcüleri. Halkın ezici çoğunluğunun başına gelenler anlatılıyor. ‘Schindler’in Listesi’ değil yani.” “Shoah” sözünün de nasıl ortaya çıktığından söz eden Lanzmann, bu sözünün Holokostun yerini aldığını ve aslında Holokostun bir koçun kurban edilmesi demek olduğunu anlattı: “Bu nedenle çok saçma bir isim. Bu olan biteni anlatmak için herhangi bir dilde bir sözcük yoktu. Bu yaşananlar tekti. Bir haham savaş sırasında Tora’daki bir kelimeyi ortaya çıkarmıştı. Yok etmek anlamındaki ‘Shoah’. Sadece insanların insanlar tarafından yok edilişi değil, bazı doğal afetlerle de yok edilişi anlatıyor. Tam olarak doğru olmasa da kısa ve de İbranice bir sözcüktü. Aslında mümkün olsaydı filmimin isimsiz olmasını isterdim.” Cafer Penahi’nin yönettiği ‘Akordeon’ da gösterilecek kısa filmler arasında. Festivalde bugün Kültür Servisi İstanbul Film Festivali’nde bugün Hrant Dink Vakfı’nın 2009’da yaptığı “Gelin, vicdanımızla bakalım” çağrısını kabul ederek “Vicdan Filmleri” projesinde buluşan 107 kısa film, ilk kez saat 21.30’da Pera Müzesi’nde izlenebilir. Öte yandan Ermenistan ile Türkiye arasındaki işbirlikleri için örnek teşkil etmeyi amaçlayan, iki ülke arasında kurulan bir üretim ve iletişim inisiyatifi olan Ermenistan Türkiye Sinema Platformu ilk filmlerini bugün saat 19.00’da Pera Müzesi’nde izleyiciyle paylaşacak. 11 ülkeden 11 yönetmenin hoşgörü ve farklılıklara saygı konularını ele aldığı “O Zaman ve Şimdi, 2010’da Sınırların ve Farklılıkların Ötesinde” filmi saat 12.00’de Fitaş 1’de. Filmde, aralarında ülkesinde hapiste tutulan İranlı yönetmen Cafer Penahi’nin ve Türkiye’den Hüseyin Karabey’in de filmleri bulunuyor. ZÜLFİKAR NAKLİYAT Telefon: 0216.575 91 22 0532.564 17 17 C MY B C MY B E v v e O fis T a şım a cı lı ğ ı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle