16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 N SAN 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 9 Sadece engizisyon döneminin karanlıklarını hatırlatmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Bu gerçek, düşünceleri açıklama özgürlüğünün uzantıları için, yani basın özgürlüğü, basım yayın özgürlüğü, hatta toplanma ve gösteri özgürlükleri için de aynen geçerlidir. Yani nasıl bir düşünce daha insanın kafası içindeyken, o insanı sorgulayamaz, soruşturamaz, baskı ve zorlama altına alamazsanız, “düşüncen nedir söyle bakalım, yoksa terörist olursun” diyemezseniz, bunun doğal bir uzantısı olarak, “bir kitap daha basılmadan, yayımlanmadan, daha yazarının kafasında iken, suçlayamazsınız, toplatamazsınız, bu ileride basılırsa, suç oluşturur diye iddia ileri süremezsiniz”. Kural bu. İlke bu, esas olan bu. Bunun tersini yaparsanız, insanları kafalarının içindeki ile suçlayanlardan ve ortaçağın karanlıklarında kalan, kalması gereken uygulamalardan farkınız kalmaz. Yani engizisyon hukukundan ve o hukuk uygulamalarından farkınız kalmaz. Şunu da söyleyemezsiniz, “Biz kitabı suçlamıyoruz ki, o kitap değildir, terör örgütünün propaganda aracıdır”. Çünkü kitap, bir bildiri değildir. Bu nedenle sansür uygulayamazsınız, sınırlama ve yaptırım getirecekseniz de, bu, ancak “yayımını engellememek kaydıyla” yapılabilir. Anayasa böyle yazıyor. Uluslararası insan hakları belgeleri böyle yazıyor. Nitekim açın İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına bakın. Birçok kararı yanı sıra bir bildiri bile olsa, suç sayılabilecek hususlar taşısa bile dağıtılmamış bir bildiriyi toplatmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini söyleyen 1998 tarihli İncal kararına bir bakın. Böyle yazmadığı, bunun uygulanmadığı tek yer, engizisyon dönemidir. Ortaçağın karanlıklarıdır. Ve maalesef bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin ileri demokrasisi böyle oldu. Öyle oldu ki, Türkiye’de oynanan oyunda, esas oğlan rolü oynayan siyasetçi şöyle diyebiliyor; “madem her şeyi yapabiliyoruz, haydi gelin şimdi de, basılmamış kitapları toplatalım, insanların kafasındaki düşünceleri yargılayalım”. Aynen böyle diyebiliyor. Yani “haydi gelin engizisyon dönemine geri dönelim” diyebiliyor. İşte durumumuz bu. Üstüne bir de “işler nerdeyse bize gelecek” diye üzülen aydınlar(!) ve bir de “kitabın halkla ilişkilerini yapıyorsunuz” diyen bir Cumhurun Başkanı buldunuz mu, iş tamam. Buyurun geri dönelim ortaçağa, engizisyona... Düğmeye basanın isyanı 10 yıl önce dönemin iktidarını derinden sarsan Beyaz Enerji operasyonunda 10 yıl sonra ortaya çıkan tablo: Ceza, operasyonu yöneten askere kesildi AYKUT KÜÇÜKKAYA Engizisyon Hukuku ve Cumhurun Başkanı Basılmamış, yayımlanmamış kitap toplatıldı; evlere, gazete bürolarına baskınlar düzenlendi; basılmamış kitabın örneklerini bulmak için bilgisayarlar arandı ya, herkes şaştı, bir şeyler söyledi, yazdı. Kimileri haklı olarak, “Biz işlerin buraya geleceğini biliyorduk, bugüne kadar yapılan hak ihlallerinin görmezden gelinmesi, işleri buraya getirecekti” dediler. Basılmamış kitabın toplatılması, nüshaları bulunduranın terör suçu işlemiş olacağı kararı o kadar gürültü kopardı ki, bugüne kadar “hak ihlallerinin tek bir tanesini bile” görmeyenler dahi, “iş neredeyse bize kadar gelecek” türünde gerekçelerle karşı çıktılar. “İnsanlar, ne ile suçlandıklarını bilmeden yıllarca tutuklu kalabilirler, bu doğaldır, bu nedenle daha önce bir şey söylemedik ama artık bu kadarı fazla” demeye başladılar. Dediğim gibi herkes bir şey söyledi ama tabii ki en anlamlı, en derin analizi Cumhurun Başkanı yaptı. Ne dedi Cumhurun(!) Başkanı? Afrika dönüşünde, uçakta bir şey söylemedi. Türkiye’ye gelince de, iki şey söyledi, “Kitap on bin satacaktı, şimdi yüz bin satacak” dedi. Bir de “Savcı yanlış yaptı, kitabın halkla ilişkilerini yaptı” dedi. Düşünün, bir tarafta “ileri demokrasi” nutukları atan, diğer tarafta da açık bir hak ihlalinden, sadece “kitabın daha fazla satacağı” ya da “tanıtımının yapılmış olacağı” sonucunu çıkaran, başka bir sonuç çıkaramayan bir cumhurbaşkanı. Güler misiniz, ağlar mısınız? Oysa sevgili dostlar, anayasamızda ve bazı insan hakları belgelerinde düşünce özgürlüğü, iki yönü ile yani “düşünme” ve “düşünceleri açıklama” boyutları ile ayrı ayrı düzenlenmiş olmasına karşın, esas olarak, bu düşüncelerin gün ışığına çıkması aşamasından itibaren hukuk düzenini ilgilendiren bir kavramdır. Bu nedenle “ifade” ya da “düşünceleri açıklama özgürlüğü” daha doğru bir ifade tarzıdır. Çünkü düşüncelerin insanların kafasındayken sorgulanması ve kafalarının içindeki düşünceler nedeniyle, baskı ve zorlamaya maruz kalmaları, artık sadece ortaçağın karanlıklarında kalmıştır. 2001 yılında Türkiye’de iktidarı derinden sarsan “Beyaz Enerji” davasındaki yolsuzluk sanıklarına 10 yıl sonra 2011 yılında “69 bin TL” arasında para cezası verildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in MGK toplantısında Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatmasına neden olan Beyaz Enerji operasyonunda “düğmeye basan askeri yetkili” emekli Kurmay Albay Aziz Ergen 10 yıllık süreci “Yapanın yanına kâr kaldı” sözleriyle özetledi. Operasyonu yaparken Türkiye’de kurulması planlanan nükleer santral için “Ankara’da 50 milyon dolar rüşvet verildiğine” yönelik kasetin kendilerine ulaştığını söyleyen Ergen, o tarihte operasyonun önünün, dönemin hükümette görevli üst düzey yöneticiler ve bağlı olduğu üst düzey generaller tarafından kesildiğini belirtti. Beyaz Enerji operasyonundan sonra kendi hayatının da değiştiğini söyleyen Ergen, terfi yerine cezalandırıldıklarını, emekli olduktan sonra da kaleme aldığı ve Beyaz Enerji operasyonunu anlattığı kitabın ardından askeri sosyal tesislere girişinin yasaklandığını belirtti. Ergen, kendisine konulan orduevlerine giriş yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdığını da sözlerine ekledi. rihinde başlamıştı. Bugün bu operasyonun üzerinden tam 10 yıl geçmiş bulunuyor. Karar gereğince operasyonda gözaltına alınan önemli kişiler 69 bin TL cezalarla olaydan sıyrılmış bulunuyorlar. Zaten olay sürecinde Meclis Soruşturma Komisyonu’nun Yüce Divan’a gönderdiği o dönemin bakanları da zamanaşımı nedeniyle cezalardan kurtuldular. Böylece yapanın yanına kâr kalmıştır. Nükleer rüşvetin kaseti vardı O dönemki siyasiler ve bürokratlar uydurma bir enerji politikası geliştirerek kendi işadamlarına enerji santralları ihaleleri vererek açıkça rant sağlattı rıyorlardı. O dönem kurulacak nükleer enerji ihalesinde de ilk elimize gelen kasette Ankara’daki üst düzey yetkili, rüşveti verirken “50 milyon dolar aldılar” diyerek tepkisini dile getirmekteydi. Operasyonun önünü generaller kesti Her zaman olduğu gibi bu operasyonun da önü, hükümette görevli üst düzey yöneticiler ve bağlı olduğumuz üst düzey generaller tarafından kesildi. Operasyona katılan personelin terfileri engellenmiş, adeta cezalandırılmışlardır. Vatandaşımızda şu anlayış yerleşmiştir: “Eğer siyasetçi isen bu ülkeyi soyarsan sana bir şey olmaz. Çünkü siyasetçinin görevi atadığı bürokrata, istediği işadamına ihaleyi verdirmektir.” Orduevlerine girişim yasak Beyaz Enerji operasyonu ile ilgili yazdığım “Kirli Ellerin İttifakı” isimli kitabımdan dolayı haklarında suç duyurusunda bulunduğum generallerin bilgisine başvurulmadığı gibi, idari olarak cezalandırıldım. Sosyal tesislere girişim yasaklandı. Açtığım dava şu an itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde devam etmektedir. Suçum yolsuzluklarla ilgili bu kitabı yazmak. Andımız boykotu ANKARA/DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Kürt sorununun çözümüne dönük 4 talepleri karşılanana kadar “sivil itaatsizlik” eylemi kararı alan BDP’liler, çocuklarını da “Andımız boykotuyla” eyleme dahil etti. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Andımız”ı boykot etmek için ilköğretim 1. sınıf öğrencisi kızı Delal’in bu “etkinliğe katılmayacağını” duyururken İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne de “muaf tutulması” istemiyle başvurdu. BDP, “sivil itaatsizlik” eylemi kapsamında ilköğretimin ilk basamağında öğrencilere okutulan “Andımız’ı boykot” kampanyası başlatan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kızı Delal Demirtaş’ın dünden itibaren “Andımız” faaliyetine katılmasına izin vermeyeceğini duyurdu. Demirtaş, kampanyayı bütün illere yaygınlaştıracaklarını söyledi. 10 yıl önce 10 yıl sonra 10 yıl önce gazetelere “Düğmeye basan asker” olarak manşet olan emekli Kurmay Albay Ergen’le Ankara’daki mahkemenin önceki gün aldığı kararı konuştuk. Beyaz Enerji’deki önemli bürokratlara 69 bin TL adli para cezası verildiğini duyduğunda ilk önce şaşıran Ergen, 10 yılın özetini gazetemizle paylaştı. Albay Ergen’in değerlendirmesi özetle şöyle: Yapanın yanına kâr kaldı Beyaz Enerji operasyonu 3 Ocak 2001 ta BDP’nin çadırına izin yok stanbul Valiliği, Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP), Kürt sorununa barışçıl çözüm istemiyle başlattığı “sivil itaatsizlik” eylemleri kapsamında “Demokratik çözüm çadırı”nı Kadıköy skele Meydanı’nda kurmasına izin vermedi. Kadıköy Meydanı’nda toplanan BDP’liler “Baskılan bizi yıldıramaz”, “Direne direne kazanacağız” sloganları ve alkışlar eşliğinde yaşananları protesto etti. Polisin çadırlarına el koyduğunu anlatan BDP stanbul l Eşbaşkanı Mustafa Avcı, “Buradan Başbakan’a sesleniyorum. Başbakan’ın bu eylemimizi önlemeye hakkı yoktur, hiçbir zaman da önleyemeyecektir” dedi. (Fotoğraf: HÜLYA KESK N) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle