23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 N SAN 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER DevYol’un lideri Oğuzhan Müftüoğlu, referanduma ‘evet’ diyen ‘eski solculara’ sert çıktı HAKAN D R K 11 AVCI DA ‘B RE KARŞI K ’YE TAKILDI Ergenekon’un şifreleri Amerika’da Ama bana öyle diyenlerin çoğu şimdi benden ihtiyar!” diyor. Yağmurlu bir İzmir gününde, yaşamını sürdürdüğü Urla’da buluştuk Müftüoğlu’yla. “İskele”de bir mekânda bir araya gelmeyi beklerken Çeşmealtı’nda kaldığı evin kapılarını açtı; nedenini “Cumhuriyet farkı” diye açıklayarak. Birkaç bardak demli çay eşliğinde “yolculuğunu”, kitabı, Türk solunun geçmiş ve günümüzdeki sancılarını, DevYol’u, AKP iktidarını, kısacası solun ve Türkiye’nin “ahvalini” konuştuk. ‘Kitaptaki iddialar araştırılmadı’ İstanbul Haber Servisi Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasına yapılan itiraz İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce oy çokluğuyla reddedildi. Karara muhalefet eden mahkeme başkanı, Avcı’nın kitabındaki iddiaların hiçbir savcı tarafından araştırılmadığına dikkat çekerek, “Bu işlem adil midir?” diye sordu. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, Avcı’nın, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabı nedeniyle ilk önce Devrimci Karargâh üyesi daha sonra da Ergenekon üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandığını belirtti. Geçmişte yasadışı örgütlerle ilgili yazılan pek çok kitaptan dolayı özel yetkili mahkemelerde dava açıldığını anımsatan Akçay, “Bugüne kadar hiçbir yayıncı hakkında veya yazan kişi hakkında örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle ülkemizde verilmiş tek bir karar yoktur. Tümü 3713 sayılı yasaya muhalefetten ceza almıştır veya beraat etmiştir” dedi. Anayasadaki düşünce ve ifade özgürlüğüne dikkat çeken Akçay, “Yakın zamana kadar devletin istihbaratı dahil çok önemli görevlerde bulunan şüpheli Avcı’nın her nasılsa terör örgütü ile irtibatlı olduğu yazdığı kitaptan sonra ortaya çıkarılmıştır. Bir insanın kitabını yazarken araştırma yapması, başka insanlardan yardım alması doğaldır ve herhangi bir suç oluşturmaz” dedi. “Devrimci Yol’un lideri” olarak bilinen Oğuzhan Müftoğlu, bu kez “Bitmeyen Yolculuk” kitabında anlattıklarıyla kendinden söz ettiriyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de sözünü esirgemiyor, ama ağzında çıkan her kelime, sanki defalarca damıtılmış, en uygun kıvama geldiğinde servise sunulmuş... “Yol”un henüz başlarında ona “ihtiyar” lakabını takmışlar. Konuşma tarzı, olaylara bakış biçimindeki olgunluk, “bilgece tavrı” ile bu nitelemeye yakışıyor. Ancak yaşam tarzı, duruşu, olayları yorumlamasındaki “zihin kıvraklığıyla”, bu lakabı hiç de hak etmediğini ortaya koyuyor. Zaten o da “12 Mart döneminde, henüz 2425 yaşlarındayken gruptaki en yaşlı ben olduğum için bana ‘ihtiyar’ diyorlardı. Başarısızlık böldü Solun Türkiye’deki tarihi, biraz da fraksiyonların tarihi gibi... Karşımda Türk sol tarihi yazılırken önemli bir fasikül tutacak adam duruyor. Onun bu bölünmüşlüğe bakışı biraz ters! Şöyle açıklıyor: “Solun Türkiye’deki başarı sızlığı, bölünmüşlüğüne bağlanır. Ben biraz bunun tersinden de okunmasının doğru olduğunu düşünürüm. Başarısızlıktan dolayı parçalandık. İş çok iyi gitmeyince ayrışmalar gündeme geldi. Bir devrimci örgüt geleneği çok güçlü değil Türk solunda. 1960 öncesini, TKP geleneğini yaşamadım, okuduklarımdan biliyorum, ama orada da var hizipleşme. 27 Mayıs sonrasında ilk ayrışmalar başladı ve adeta kronik halde, her örgüt içinde, her ayrışma içinde yeni hizipleşmeler ortaya çıkarak aşırı boyutlarda bölünmeler yaşandı. Türkiye’nin siyasi koşulları zaten bir sol hareketin hemen başarılı olmasına müsait değil. Etnik, dinsel ayrımlar, kimlik mücadeleleri ön plana çıkmış durumda. İnsanlar kimliklerine göre etnik, mezhepsel eğilimle rine göre saflaşmış. Saflaşmalar böyle olunca, solun önünde gelişebileceği bir mecra kalmıyor. Bu daralma sol hareketler içinde savrulmalara yol açıyor.” Liberaller sınıfta kaldı “Solun AKP’yle imtihanı nasıl geçiyor” sorusuna, “Liberaller çaktı” diye yanıt veriyor: “Türk solu, AKP karşısındaki tutumu çerçevesinde ikiye bölündü. Bunda küreselleşme süreci de etkili oldu. Küreselleşme, AB süreci ve bununla birlikte gelen neoliberal siyasi politikaların dünyayı sarması, ki AKP bunun ürünü bir partidir, buna karşı takınılacak tavır karşısında sol ikiye bölündü. Liberal aydınların cazibe merkezi AKP oldu ve bu partiye yedeklendiler. ÖDP de aslında bu çerçeve içinde parçalandı.” Müftüoğlu, liberal kanatta yer alan solcuların AKP’yle imtihanda sınıfta kaldığını vurguluyor. DevYol’un tarihsel öyküsünü anlattığı “Bitmeyen Yolculuk” kitabıyla gündeme gelen Müftüoğlu, Arap coğrafyasında yaşananların devrim için hâlâ umut olduğunu gösterdiğini ancak henüz Türkiye’de tavının gelmediğini söylüyor. Müftüoğlu, Türkiye’de ABD’nin kontrolü dışında darbe yapmanın mümkün olmadığını vurgulayarak, ‘Bu açıdan Ergenekon’un şifreleri Amerika’da’ diyor. ‘Vicdana sığar mı?’ AKP’nin eli güçlendi İ 1 NUMARALI SANIK! Oğuzhan Müftüoğlu, 1944 Anamur doğumlu. 60’lı yıllarda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiyken DevGenç hareketine katıldı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idamdan kurtarmak için çıkılan yolun “karanlık sonu” olan “Kızıldere katliamı” öncesinde, Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla birlikte THKPC saflarında mücadele etti. DevGenç ve THKPC davalarından yargılanarak ceza aldı. 1974’teki afta tahliye oldu. 70’li yıllarda önce Devrimci Gençlik, ardından Devrimci Yol hareketinin kurulmasında öncülük etti. 12 Eylül darbesinden sonra açılan Devrimci Yol ana davasında “1 numaralı sanık” olarak yargılandı. 11 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1991’de tahliye edildi. Müftüoğlu, bu “hareketli” yaşamı, yaklaşık 3 yıl süren söyleşilerde Adnan Bostancıoğlu’na aktardı. Bostancıoğlu da bu söyleşileri “Bitmeyen Yolculuk” adıyla kitaplaştırdı. Müftüoğlu, kitapta, Türk solunun kilometre taşlarından önemli bölümünün döşendiği yılları, kişisel tarihiyle birleştirerek anlatıyor. Artık AKP gibi hükümetleri destekliyor ronik biçimde 12 Eylül’de gerçekleştirilen referandum öncesinde “yetmez ama evet” diyen solcular için “Utanacaklar” demişti Müftüoğlu. Referandum sonrasında yaşananlardan sonra takındıkları tavrın adını da koyuyor: Asrın salaklığı! “Yetmez ama evet”in zaten “utangaç” bir tavır olduğunu vurgulayarak, “O zaten yaptıklarından biraz utanarak, kılıf uydurarak evet deme haliydi. Sonuçta evet. Gördük işte sonuçlarını. Bir de ‘12 Eylül’le hesaplaşacağız. Kenan Evren’den hesap soracağız’ diye kandırıyorlardı, ne oldu? “Referandumdan sonra AKP’nin elini güçlendirelim, daha iyi işler yapsın” diyorlardı. Güçlendiler işte, adamın eli iyice ağırlaştı. Vurduğu yerden ses çıkarıyor. Bu bana göre asrın salaklığı!” diyor. Gazeteci Nedim Şener ve Avcı hakkında terör örgütü üyesi olduklarına dair mahkeme kararı olmadığını vurgulayan Akçay, “Ergenekon soruşturması ve kamuoyuna mal olan diğer soruşturmalarda pek çok isimsiz ihbar mektupları, emailler ve CD’lere dayanılarak işlem yapılmaktadır. Ancak soruşturmalarda bu kadar hassas davranan savcılık ve emniyet birimleri bu kitapta yazılan sayfalarca iddiaların doğru olup olmadığı konusunda herhangi bir araştırma ve soruşturma yapmamıştır. İddialar görmezlikten gelinip kitabı yazan terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanmıştır. Bu yapılan işlem adil midir? İnsani vicdana sığar mı?” diye sordu. MÜFETT ŞLER GEREK GÖRMED Zekeriya Öz soruşturulmadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Zekeriya Öz’ün Ergenekon soruşturması sürecinde arama ve gözaltı işlemlerindeki hak ihlalleri iddiası ile yapılan şikâyet ve suç duyurularına ilişkin HSYK müfettişleri incelemelerini tamamladı. HSYK müfettişleri Öz ile ilgili soruşturma ve cezayı gerektiren bir durumun bulunmadığı görüşünü kurula iletti. Öz hakkında Ergenekon soruşturması sürecinde arama ve gözaltı işlemleri ile ilgili olarak çok sayıda suç duyurusu bulunuyordu. HSYK müfettişleri bu şikâyetler üzerindeki incelemelerini tamamladı ve ardından hazırladıkları raporu kurula sundu. Müfettişler Öz ile ilgili soruşturma ve cezayı gerektiren bir durumun bulunmadığı yönündeki görüşlerini hazırladıkları raporla kurula iletti. Öz’ün özel yetkileri alınarak ve “terfi” ettirilerek İstanbul Başsavcı Vekilliği’ne getirilmesinden önce kararı alan 1. Daire’nin Başkanı İbrahim Okur’un HSYK müfettişleri ile görüşerek Öz’ün terfisine engel bir durumun olup olmadığını sorduğu öğrenildi. Müftüoğlu, Ergenekon davasının devlet içinde devam eden iktidar mücadelesini yansıttığını düşünüyor. Ona göre çatışmanın taraflarını, Türkiye’nin devlet düzenini uluslararası sermaye güçlerinin emperyalist politikaları doğrultusunda yeniden yapılandırmaya çalışan güçlerle, devletin eski düzenini korumaya çalışan güçler oluşturuyor. Solun bu çatışma karşısında izlenen politik tavır nedeniyle de ikiye ayrıldığını anımsatıyor. Bu tutum farklılığının aynı zamanda AKP iktidarına ve AKP iktidarı eliyle yürütülen politikalara karşı alınacak tavırla da ilgili olduğunun altını çiziyor. Müftüoğlu, Ergenekon sürecinin başlangıcını şöyle değerlendiriyor: “Ergenekon sürecinin ana konusu, AKP iktidarına karşı 2003 2004 yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup tarafından bir darbe girişiminde bulunulduğu iddiasıdır. Ortaya atılan belge ve iddiaların ne kadarının gerçek ne kadarının uydurma olduğu konusunda şüpheler bulunmasına karşın, üzerlerine suç atılanlarla ilgisi olsun olmasın, bu tür darbe girişimlerinin varlığı konusunda benim bir kuşkum yoktur. Ancak bana göre bugünkü koşullarda Türkiye’de bir askeri darbenin başarı şansı hemen hiç yoktur. Zaten Ergenekon davasının konusu da gerçekleştirilemeyen bir askeri darbe girişimi olarak sunulmaktadır. Bunun nedeni de çok açıktır. Çünkü bugüne kadar ülkemizde gerçekleşen bütün askeri darbeleri destekleyen Amerika, şimdi AKP tarzı hükümetleri desteklemektedir. İçinde ne kadar farklı fikirlere sahip olanlar bulunursa bulunsun, bütünüyle ABD kontrolü altındaki NATO’ya bağlı bir ordunun, ABD politikalarına aykırı bir darbeye başvurması düşünülemez. Ergenekon sürecinin şifreleri büyük ölçüde bu açık gerçeklik içinde saklıdır.” evYol davasının “1 numaralı sanığı” olarak yargılanan Müftüoğlu’nun duruşmalarda söylediği ileri sürülen bir söz başına bela olmuş, yıllarca “karşıtları” tarafından gündeme getirilmişti. Hiç inandırıcı gelmiyordu ama sormamak olmazdı, acaba “DevYol sadece bir dergi miydi?..” Bunun mahkemede yaptığı savunmanın, davaya bakan “Laz hâkim” tarafından farklı biçimde zabıtla D Darbeci olmadık ra geçirilmesinden kaynaklandığını belirtiyor Müftüoğlu. “Yolun geleceğini” soruyorum. Umudun altını çiziyor. Özellikle Arap coğrafyasında yaşananların umutsuzlukları kırması gerektiğini vurguluyor: “Bugün en kötü şey umutsuzluk ve çaresizlik görüntüsü. Hayatın içindeki umut ışıltılarını görebilmek çok önemli. ‘Arap halkı kadar olamıyoruz’ diyenler var. Ben buna katılmıyorum. Belki Türkiye’de henüz tavı gelmemiştir. Hep kitlelerin kendi kaderine sahip çıkmasına inandım. Onun için darbeci, cuntacı olmadık. ‘Başka tür bir umut kalmadı, devrimler çağı bitti’ diye pompalanıyor. Ezilenler, eşitsizlikler duruyorken devrimler çağı nasıl biter? Bakın Arap dünyasına. Oraya gelince ‘devrim’ oluyor. Hani bitmişti devrim çağı? Karamsar değilim. Bu yola çıkanlar da olmasın.” ‘ŞIK’IN K TABINI OKUMAK STER M’ Bir araç olarak kullanıyor Gerekçesi ne olursa olsun bugün sol adına bir askeri darbeyi savunmanın kabul edilebilir bir yanı olmadığını dile getiriyor Müftüoğlu. Geçmişteki bütün askeri darbelerin sola karşı ve sermaye sınıflarıyla emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirildiğini vurguluyor: “Askeri darbe dönemlerinde başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçi sınıflar daha çok ezilmiş, ülkemizin bütün ilerici insanları cezaevlerine doldurulmuş, ilerici devrimci güçler ezilip dağıtılmış, bu şekilde bugünkü gerici ortamın zemini hazırlanmıştır. Ancak AKP bugün Ergenekon sürecini bütün devlet yapısı üzerindeki kontrol ve hâkimiyetini pekiştirmek ve bütün muhalefet eğilimleri üzerinde baskı kurmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Türkiye’nin yakın tarihindeki bütün askeri darbeler konusunda en ufak bir işlem yapmazken gündemi başarısız kalmış bir darbe girişimi etrafında yoğunlaştırarak, sivilasker karşıtlığı şeklindeki dar bir bakış açısına sahip liberal aydınların da desteğiyle toplum üzerindeki ideolojik hegemonyasını güçlendirmektedir.” Kapak fotoğrafı polisten “Bitmeyen Yolculuk” kitabını tanımlamak için Müftüoğlu’nun kapaktaki fotoğrafına, daha doğrusu kimin çektiğine bakmak yetiyor. Künyedeki isim, pek fotoğrafçı adına benzemiyor: Ankara Emniyet Müdürlüğü! Kitaptaki ilginç anekdotlardan biri, Süleyman Demirel’in doktoru olarak adını duyuran Osman Müftüoğlu’yla akrabalık ilişkisini anlatıyor: “Kardeşim değil, kuzenim. Daha doğrusu onun babası Abdüllatif Müftüoğlu, benim amcamın oğluydu. Osman’ın Demirel’in doktorluğu söz konusu olduğunda, galiba MİT Demirel’i uyarmış: ‘Efendim, siz bunu doktor olarak alıyorsunuz ama o anarşist Oğuzhan Müftüoğlu’nun kuzeni!’ falan diye. Bunu Selahattin Duman nereden duyduysa bir ara Sabah gazetesindeki köşe yazısında eğlenceli bir şekilde yazmıştı. Güya Demirel’e demişler ki: ‘Bu Müftüoğlu ailesi size takmış: Oğuzhan beceremedi, sıra Osman’da’!” Müftüoğlu, “o zamanlardaki” Kemalizm tartışmalarını şöyle yorumluyor: “O zaman daha çok Kemalizmin niteliği üzerine teorik bir tartışma yürütülüyordu. Doğu Perinçek grubu Kemalizmi ‘sağ’ ve ‘sol’ Kemalizm diye ayırıp antiemperyalist olanın sol olduğunu ileri sürerken örneğin Mahir, Kemalizmin Kurtuluş Savaşı’ndaki antiemperyalist tavrının belirleyici olduğunu, antiemperyalist olmayan kesimlerin Kemalist sayılamaya cağını ileri sürüyordu. Gençlik hareketi içinde Mustafa Kemal figürünün belirli bir yeri olduğu doğru. İlk dönemlerde 10 Kasım’larda kalpaklı fotoğraflarından yaka rozeti yapılıp Anıtkabir’e gidilirdi.” Hasan Cemal’in anılarında yer alan bazı DevGenç’lilerin darbeye zemin hazırlamak için bazı yerlere bomba atmaları konusunda kullanıldığı iddialarını da yanıtlıyor Müftüoğlu. Bu çabaları kendilerinin boşa çıkardığını anlattıktan sonra “Şimdi Hasan Cemal sözde itiraf havasında olayı anlatırken sonrasından hiç söz etmiyor. Bomba falan attırmak için bazı gençlerle anlaşmışlar, böylece askeri darbe yapmaya kışkırtacaklarmış falan; ama sonra ne olmuş, tertipledikleri iş neden ve nasıl yapılamamış, bunlardan hiç söz etmiyor. Çünkü herkese çamur atacak, kendi çamurunu herkese bulaştıracak ki, bu şekilde bütün solun geçmişte cuntacı ve darbeci olduğunu söyleyebilecek. Bu dürüst bir tutum değil” diyor. Devrimci Yol’u da sorgulamayı ihmal etmiyor Müftüoğlu: “Ben, Devrimci Yol’un yenilgisini aslında, kendiliğinden bir süreç içerisinde gelişmiş, yarı amatör nitelikler taşıyan bir hareket yapısını aşamamış olmasında görüyorum. Daha iyi formüle ettiğim bir ifadeyle, Devrimci Yol, kendisini aşamadığı için yenilmiştir.” Ergün: Eline silah almayan çıkmalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sanayi Bakanı Nihat Ergün, “Ahmet Şık’ın çalışması kitap mı, örgüt dokümanı mı arada ince çizgi var. ‘İmamın Ordusu’ kitabı yayınlansın, ben de okumak isterim”dedi. Ergün, Ergenekon davasında eline silah almayan insanlar olduğunu kaydederek, cezaevindeki gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın hapis hayatlarının sona ermesini arzuladığını söyledi. Bir televizyon programına katılan Ergün, Ergenekon’da bir “tepe nokta” olduğunu bu yapının orta kademesinin mafya, PKK, Hizbullah, DevYol, TİKKO gibi örgütler ile iş dünyası, medya, akademik camiayı kullandığını iddia ederek, “Amaçları belli. Türkiye’de parlamentoyu, hükümeti çalışamaz hale getirmek, darbe yapmak” ifadelerini kullandı. Şık’ın tutuklanması ve “İmamın Ordusu” isimli kitap taslağı ile ilgili olarak Ergün, “Bana göre de yayınlansın, hem de iyi yayınlansın. Mukayeseli yayınlanırsa daha çok müşterisi olur. Ben de okumak isterim” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle