16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 13 16 16 13 21 20 21 12 12 12 1 13 17 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y B PB PB PB B PB PB B B Y 16 19 20 24 27 25 24 28 21 24 16 13 13 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid PB Viyana Y 8 3 7 17 14 16 18 15 17 18 16 26 18 Belgrad PB 19 Sofya B 16 Roma B 17 Atina Y 16 Zürih Y 19 Moskova B 3 Aşkabat Y 24 Taşkent Y 24 Baku Y 12 Bişkek Y 17 Tiflis Y 19 Kahire B 32 Şam B 30 1 N SAN 2011 CUMA Ülkemizin kuzey, iç ve batı kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Batı Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzeyi yağmur ve sağanak, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Nisan GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Yalnız Taraf, Zekeriya Öz’e, yakınlığını dile getiren manşetle çıktı: “Teşekkürler Öz!” Oysa Öz bir ihbar mektubuyla insanları içeri atan, neyle suçlandıklarını bilemeyenleri gözaltına alıp tutuklanmalarına neden olan, hukuka, cezaya dönüşen tutukluluk sürelerine ses çıkarmayan bir savcı. Düşünebiliyor musunuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Batı âlemi ve iktidar hukukçuları bile normali aşan tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşemeyeceğini bir değil, birçok kez açıklıyor. Adalet arayan bu özel yetkili savcıdan tık yok! Özel yetkileri alındı. Tüyleri dökülmüş bir kuşa benziyor. Yorgunmuş da ama görevden alınmayı başsavcılığa terfi ile örten kararı beklemiyormuş da… Akşam’daki demecinde, neredeyse it ürür kervan yürür der gibi “Bir savcı gider, bir diğeri gelir” diyor. Bu nedenle dosyaları kişileştirmenin mantığı olmadığını söylüyor. O kadar can yaktı ki, hayır duasını alacağı kimse yok! Öz’ün, takkeli hocalar gibi bir elinde tespih, bir ayağını altına alarak gözaltına aldığı kişileri sorguladığını ifadesine başvurduğu Can Dündar yazdı. Öz’ü, TV’lere yansıyan ender görüntülerinde dünyayı ben yarattım diyen... büyüklüğü kendinden menkul mağrur biri izlenimi veren tavırlarıyla anımsayacağım. Zekeriya Öz’ün belleğimden silinmeyecek portresi bu. RTE, Ergenekon adındaki nedir ne değildir hâlâ keşfedilememiş davayı açacak bir savcı aradığını söyledi ve buldu: Zekeriya Öz! Yargıya saygısından, bağımsızlığından sık sık söz eden RTE, Zekeriya Öz’e toz kondurmadı. Öz’ün toplumda, kamuoyunda geniş tepkilere yol açan icraatını destekledi. Zırhlı arabasını Öz’e gönderdi. Özel yetkili savcısını savunurken yüceltti. RTE indinde Öz, İtalya’daki “Temiz Eller” operasyonunun “tutuklanamaz, gözaltına alınamaz” denilen isimleri mahkemeye çıkarıp ceza almalarını sağlayan ünlü Di Pietro idi. Ergenekon davası siyasal bir kimlik kazandı. Savcı Pietro bu dava ile ilgili görüşlerini açıklarken dedi ki: “Politikacıların yargı üzerinde kontrolü olmamalı.” …birbiri ardına gazetecilerin, bilim adamlarının, kısacası AKP muhaliflerinin Silivri’ye atılmasıyla başlayan süreci… Türk kamuoyunun belleğine kazınan gerçeği… …RTE’nin Öz’den övgülerle söz ettiği günlerde savcı Pietro, şöyle özetledi: “….Dünyanın her yerinde siyasiler, karşı görüşleri bertaraf etmek için bu tarz yöntemlere başvuruyor.” Sıra, kamuoyu vicdanında yaralar açan bu uygulamalarda Zekeriya Öz’ün yerini ve rolünü saptayıp açıklamaya gelmedi mi? Özel yetkilerden arındırılan Öz’ü başka bir göreve atayan karar tartışma yarattı. İktidar partisinde kimileri Öz’ün Ergenekon davasından soyutlanmasına fena halde öfkeli. Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, “mazereti, bir disiplin cezası olmayan, başka göreve atanmasını talep etmeyen” Öz’ün görev yerinin değiştirilmesini yanlış buluyor. Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, “Şimdi dava ne olacak?” diye kaygılanıyor. RTE ise açmazda. Aşağıya tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık! Son anayasa değişikliği ile taraflı, iktidarını zorda bırakan kararlar aldığını iddia ettiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısını kendine koşut kararlar alacağı kanısıyla arttırdı. RTE’nin yargıyı siyallaştırıyorlar diye feryat ettiği HSYK’de, daha önceleri de Öz’ün görevden alınması önerilmiş, ancak Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Öz’ü başka koltuğa nakledecek kararı engellemişti. “Sürpriz oldu” diyen Öz’ün de, oldubitti karşısında “Yargının işi” demek zorunda kalarak şaşkınlığını, belki de öfkesini gizleyen RTE’nin de beklemedikleri bir sırada son karar çıktı. Şimdi yandaşlarla yalakalar, örneğin içeride ve dışarıda geniş tepkilere neden olan gazeteci tutuklamalarıyla seçim arifesinde RTE’yi, düştüğü açmazdan kurtarmak için bu kararın alınmasına yeşil ışık yaktığını öne sürebilirler. Oysa, kararın alınmasını öneren HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, haddini aştı dememek için ne diyor: “Bu arkadaş çok ön plana çıkmıştı!” Öz olayının özeti bu! Başbakan Tayyip Erdoğan, içinde Ergenekon savcılarının terfi ve atamalarının da yer aldığı son HSYK kararnamesini basına değerlendirirken “Ben yargının işine karışamam, yargı da bana karışmamalı” diye konuştu. Başbakan’ın bu yaklaşımı, yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı hukuk devletine uygun bir tavır mı? Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakan’ın bu önemli ifadesinin ilk bölümünün teorik olarak doğru olduğunu ve siyasi iktidarların hiçbir zaman yargının elindeki işlere karışamayacağını belirtti. Ancak AKP hükümetinin aralarında özelleştirmeler ve hidroelektrik santrallarına ilişkin iptallerin de olduğu yargı kararlarına yönelik ağır eleştirilerinin bu ifadeyle açık çelişkisine de dikkat çekti. Erdoğan’ın Ankara’daki ulaşım zammını iptal eden Danıştay için kullandığı “‘Ben kararı veririm, sen başının çaresine’ bak anlayışıyla kusura bakmayın bir yargı anlayışı olamaz. Gelsin Danıştay işletsin belediyeyi” sözleri bu çelişkinin en bariz örneklerinden sadece birisi. mesini yaptı. suç olamaz’ ‘Beynin içindeki düşünce GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Yargı Hükümetin İşine Karışamaz mı? içinde olamazsınız.” arışmanın hiç örneğini görmedim’ Başbakan’ın sözlerine bir başka güçlü eleştiri de eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’tan geldi. Selçuk’un yaklaşımı ise şöyle: “Yargıya karışılmaması ilkesi doğrudur. Zaten bunun için yargı bağımsızlığı var. Ama yargının bilerek yürütmenin işine karıştığının, onun yerine geçtiğinin örneğini ben hiç görmedim. Yargının, yürütmenin tasarruflarını denetlemesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin doğal ve zorunlu sonucudur. Zaman zaman iktidarlar yargının denetleme yetkisi sonrasında verdiği kararı yanlış bulabilirler. Ama bu yüzden yargının yürütmenin alanına karıştığını söylemek mümkün değil.” Başbakan’ın “yargıya karışamam” şeklindeki sözlerine rağmen, yakın geçmişte sık sık başta Başbakan olmak üzere AKP sözcülerinin beğenmedikleri kararlarda yüksek yargı kurumlarını sert biçimde eleştirdiklerini anımsattığımızda ise Selçuk, “İlke sahibi olduğunuz zaman her konuda ilkeniz aynı olmalı. Yani yargı kararı aleyhinize de olsa, lehinize de olsa susmasını bimelisiniz. Yargıçlar sizden ne alkış ne de saldırı bekler. Maalesef bu yanlışı sadece iktidar değil bazen muhalefet de yapıyor” değerlendir ‘K ktidarı denetlemek yargının görevi’ Ancak Başbakan’ın sözlerinin asıl üzerinde durulması gereken bölümü cümlesinin ‘yargı da bana karışmasın’ şeklindeki ikinci kısmı. Feyzioğlu, bu yaklaşımı demokratik sistem açısından sıkıntılı bulduğunun altını çizerek şu değerlendirmeyi yaptı “Yürütmenin yani siyasi iktidarın hukuk kurallarına uygun davranıp davranmadığını denetlemek yargının görevidir. Danıştay ve idare mahkemelerinin tek görevi idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlemektir. Bu denetlemeyi ‘işe karışmak’ olarak nitelendirmek yargının varlık sebebini reddetmek anlamı taşır. Yargının varlık sebebini redderseniz, demokratik bir tutum ‘ Gazeteci Ahmet Şık’ın daha basılmamış kitabının imhasına ilişkin tartışma konusundaki görüşlerini de Cumhuriyet ile paylaşan Selçuk, “Düşünce özgürlüğünün üç aşaması vardır. Bu sadece birinci aşaması yani beynin içinde düşünce üretme safhası ki mutlak özgürlük vardır bu aşamada. Bunu, dış dünyaya yansıtmadığı sürece böyle bir taslak hiçbir biçimde suç unsuru olamaz. Belki de yayımlamaktan vazgeçecek. Eskiden Fransa’da kralı öldürmeyi düşünenleri bile cezalandırırlardı. Bu da ona benziyor. Kitabın içinde başka bir suçla ilgili kanıtlar varsa el koyarsınız, değerlendirirsiniz ama kitabın dokunulmazlığına dokunamazsınız. Öyle yaparsanız, ileride o kişinin kendini savunma hakkını ortadan kaldırmış olursunuz. Ben hiçbir hukuk adamının bu yönde bir karar alacağını düşünemiyorum” dedi. Ergenekon davasının geldiği aşamayı da değerlendiren Selçuk, “Çok dağınık bir dava haline dönüştü. Bu kadar büyük davada kanıtlara, dosyaya hâkim olmak zordur. Arkadaşlarımız nasıl içinden çıkar bilemiyorum. Bu kadar uzarsa kanıksama başlayacak, bıkkınlık başlayacaktır. Süratle sonuçlandırılması gerekir” dedi. aşkanlık için referandum olmaz’ Sami Selçuk, Başbakan Erdoğan’ın dün Londra’da dile getirdiği “Başkanlık sistemini halkoyuna sunma” önerisine de karşı çıkarak “Bilimsel hiçbir konu referanduma götürülemez. Böylesine önemli sistem değişikliğinin çok yönlü tartışılmadan halkoyuna sunulması sakıncalıdır” diye değerlendirdi. AKP hükümetinin yakın geçmişte görüşlerini önemsediği Selçuk’un bu eleştirilerini nasıl karşılayacağı ise ayrı bir merak konusu. ‘B görevli Tunceli’nin bir eli yetmiyordu. Haftada üç posta günü var. Zamanla, demir kapıya vurup, “mektuplarınız” diye değil de, yine görev ciddiyetini bozmadan, “Mustafa Bey güvercinleriniz geldi” diye seslenmeye başladı. Haftada üç günün belli saatlerini avuçlarıma konan güvercinlere ayırdım. Oluşturduğum sevinç kümelerini paylaşmak isterim. Kendimce kaygılarımdan biri, az ya da çok her yaş grubundan insana ulaşabilmek. Yüzlerce güvercinin içinde her yaş kuşağı vardı. Çok sayıda üniversite öğrencisinin yanında 14 yaşındaki bir okur güvercini, beni ayrıca gülümsetti. Bir o kadar da 86 yaşındaki. Hatırı sayılır bir güvercin akımı da aile boyuydu. Ailenin bütün üyeleri ayrı ayrı birer cümle yazmak istemiş. Ankara’daki 5 Mart buluşmasına yazdığım mektupta, toplantıya gelen dostlardan üç arkadaşıma dokunarak selam iletmelerini dilemiştim; Seğmenler Parkı’ndaki kestane ağacı, Botanik Parkı’ndaki yatık gövdeli iğde ağacı, Basın Şehitleri Parkı’ndaki salkım dut. Ankara güvercinlerinin kanatları onların selamlarıyla doluydu. Zulümname’deki kimi sözcüklerin okur arasında günlük kullanıma girmiş olmasına ayrıca sevindim. İzmir’den bir okur, güvercinin arkasına şunu yazmış: Biz de tutukluyuz. Kendimi bu kartı elinizde tuttuğunuz süre kadar özgür hissedeceğim.” ‘Cemevinin statüsü tartışmalı’ Bakan Faruk Çelik ‘Alevi Çalıştayları Nihai Raporu’nu açıkladı İstanbul Haber Servisi Alevilerin sorun ve taleplerinin ele alındığı çalıştayların nihai raporu Devlet Bakanı Faruk Çelik tarafından açıklandı. Çelik, cemevlerine statü verilmesi konusunda hukuki ve teolojik tartışmalar olduğunu belirtti. Zorunlu din dersi ile ilgili yeni müfredatta düzenleme yapıldığını dile getiren Çelik, Madımak Oteli için de “Madımak’ın artık bir çatışma, kavga alanı değil, geçmişten ibret alacağımız bir mekân haline dönüşmesi konusunda yaptığımız çalışmalarımız son noktaya geldi” dedi. Çelik, Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’nde “Alevi Çalıştayları Nihai Raporu”nu açıkladı. Çelik, nihai raporun, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çalıştay Moderatörü Necdet Subaşı tarafından Temmuz 2010’da tamamlandığını ve bakanlığa sunulduğunu anlattı. Din kültürü derslerinin müfredatıyla ilgili ğunu, farklı bir ibadethanenin farklı anlamlara yol açacağını dile getirmektedirler. Diğer konu da hukuki boyut.” Çelik, Alevi vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verecek formül üzerindeki çalışmalarını şekillendirdiklerini kaydederek bu çalışmanın, Alevi paydaşların bir vakıf bünyesinde toplanarak faaliyet göstermesini esas aldığını söyledi. Kısa vadede, kaynak sağlanması, yer tahsisi ve inanç rehberlerinin eğitimi için üniversiteler bünyesinde enstitü kurulması gibi çözümleri tartışmaya açacaklarını bildiren Çelik, “Orta ve uzun vadede ise bu sivil yapılanmanın, bugün artık özerkliğinin de tartışılmasının uygun olacağı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir devlet kurumu çatısı altında yer alıp alamayacağı ya da ne şekilde yer alabileceği değerlendirmeye açık olacaktır” dedi. Vakıf formülü Silivri’de yalnızlığı güvercin ormanında paylaşırken martın üçüncü haftası iki konuğum geldi. Havalandırmanın üstündeki tellerin arasına iki karga güzel bir yuva yaptı. 34 gün uğraştılar. Gagalarında getirdikleri her çöp bir çiçek demetiydi benim için. Bazen çöpten öte ince uzun, kuru dallar getirdiler. Onları yuvanın olduğu yere bütün taşıyorlar. Sonra gagalarıyla pat diye ortadan ikiye bölüyorlar. Bazı parçaları aşağı düştü. İndiler 34 adım öteme, alıp çıktılar. Havalandırmayı temizlerken o bölüme hiç dokunmuyorum. Benim küçük çöp diye süpürüp atacağım parçayı belki de gereksinim duyup alacaklar. Siyah kargaların kuyruklarında lacivertten yeşile giden çok hoş renkler var. Kargaların ortalama ömrü yanılmıyorsam 250 yıl. Onlarla arkadaşlığım ne kadar sürer, şimdilik bilmiyorum. Kahvaltı saatleri başka ama, kalkış saatleri çok erken. Güneşin doğumunu hissettikleri an bağırıyorlar: Gaaak. Arkadaşız ya. Ben bu sesi şöyle anlıyorum. Kaaalk... Yuva tam yatağımın çaprazında. Ben de aynı tonda bağırıyorum yorganın altından: Tamaaam... Son günlerde, kargalar öğleye doğru yuvayı terk ettikten sonra birkaç serçe yuvaya gelir oldu. Tabii onlara göre çok büyük, salon salomanje... Merak ettiğim şu: Kargalarla serçeler arasında böyle bir yuvasal dostluk olabilir mi? Bu konularda kitap da çok az. Bilgisi ya da kaynağı olan okur varsa göndermesini dilerim. Son günlerde benim için elzem konulardan biri bu. Avuçlarıma konan güvercinlerin arasında mektuplu olanlar da vardı. Her mektup ayrıca yayımlamaya değer. Öylesine kalpten. Birini paylaşmak isterim. Lise öğrencisi Ece bir güvercin iki mektup göndermiş. Güvercinin arkasında şu yazılıydı: Bundan sonraki kitaplarınızı demir parmaklıklar arkasında olmaksızın özgürce yazmanız dileklerimle... Arkadaşlarım ve kendim adına...” İki mektuptan birkaç paragraf: “Zulümhane kitabınızı okudum, sinirlendim, güldüm, içim parçalandı... Bir süre kendimi sizin gibi orada, parmaklıkların ardında düşündüm ve çok üzüldüm. Üzüntümün bir nedeni bütün bunları bilmemize rağmen hiçbir şey yapamamamız... Hâlâ başım ağrıyor. İçimde bir isyan var. Adalet yerine gelene dek de geçmeyecek. Zaman hızla akıp gidiyor. Günler geçtikçe biraz daha karamsarlaşıyorum. Belki bir gelişme vardır diye gazeteyi açtığım zamanlarda durumun ya vaziyetini koruduğunu ya da daha çekilmez hale geldiğini görüyorum. İnancımı kaybetmemek için çabalıyorum, hak var hukuk var demek istiyorum ama... Sonunda geriye yine aynı his kalıyor. Kendimi demir parmaklıkların ardında görüyorum. Kalbim sıkışıyor, mahkum oluyorum...” Sevgili Ece, duyarlılığını hiç yitirme ama, umutlarını da... Senin gibi gençlerin var olduğunu hissetmek, bizim için özgürlük kadar değerli... Çelik, Madımak Oteli ile ilgili yapılan çalışmaların son noktaya geldiğini söyledi. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) çalıştaylarda varılan mutabakat gereğince Alevilerden oluşan bir komisyon kurulduğunu anımsatan Çelik, AİHM’nin, 2007 ‘de verdiği kararda belirttiği “nesnellik ve çoğulculuk” ilkeleri ışığında yeni bir müfredat hazırlandığını ifade etti. Cemevlerine hukuki statü verilmesi konusunu önemli bir eşik olarak niteleyen Çelik, şunları söyledi: “Bu konuda çalıştay katılımcıları arasında fikir birliği sağlanmıştır. Ancak nasıl bir statü olmalıdır sorusu, iki önemli tartışma alanı çıkarmakta. Bunlardan birincisi, konunun teoloji boyutu. Yetkin akademisyenler, inanç anlamında farklı yorumlar ve mezhepler olsa da Hıristiyanlıkta ve Musevilikte tek bir ibadethane olduğunu, İslam dininin de ibadethanesinin tek oldu HACIBEKTAŞ’A ÜN VERS TE AŞURE GÜNÜNDE TAT L ÖNER S Raporda, Aleviliğin tanımlanmasının, Alevilerin görevi olduğu devletin herhangi bir inanç alanının içeriğine müdahale edemeyeceği ifade edildi. Devlet ve toplum nezdinde Alevilerin ayrımcılığa uğradıkları yönündeki söylemlerin dikkate alınmasının önemine işaret edilen raporda, ayrımcılığa yol açan uygulamalara son verilmesi, hukuki mevzuatın ayrımcılığı besleyen ve kurumsallaştıran ögelerden ayıklanması önerildi. Zorunlu din dersleriyle ilgili anayasal bir düzenleme yapılmasının şart olduğu ifade edilen raporda, mevcut din derslerinin, tüm inanç alanlarına eşit mesafede olacak şekilde düzenlenmesi tavsiye edildi. Raporda, gerek zorunlu, gerek seçmeli din derslerinde Alevilikle ilgili konularda belirleyicilik hakkının, Alevi toplumuna verilmesi kaydedildi. Toplumsal bütünleşmeyi pekiştirmeye yönelik adımlar atılması gerektiğine işaret edilen raporda, “Örneğin Aleviler arasında kutsal olarak bilinen Aşure gününün (10 Muharrem) resmi tatil yapılması, Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesi, burada aynı adla bir üniversite açılması yerinde olacaktır” denildi. ALEV ÖRGÜTLER : SORUNLAR ÇÖZÜLMÜYOR, DER NLEŞ YOR İstanbul Haber Servisi Alevi kurum ve kuruluşları, Alevi Çalıştayları Nihai Raporu’nun temel taleplerini karşılamadığı, AKP iktidarının sorunları çözmekten öte daha da derinleştirdiğini söyledi. “Raporda cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, zorunlu din derslerinin kaldırılması gibi temel taleplerimizi karşılayan somut adımlar yok. AKP, seçim öncesi raporu açıklayarak Alevi sorununu seçim malzemesi yapmak istiyor” denildi. Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı avukat Fevzi Gümüş, raporda Alevilerin taleplerini karşılayan bir yaklaşım olmadığını belirtti. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Yardımcısı Kemal Bülbül ise “Seçim öncesi böyle bir açıklama yaparak Alevi sorununu seçim malzemesi yapmak istiyorlar. AKP bu konuda samimi olmuş olsaydı öncelikle Madımak’ı müze yapardı” dedi. Alevi Vakıfları Federasyonu (AVF) Başkanı Doğan Bermek de, “Rapor dilek ve temenni raporudur, çünkü arkasına siyasal iradenin oturması gerekir” dedi. Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu ise “Rapor beklentimizi karşılamadı” diye konuştu. Tunceli’de geniş çaplı operasyon TUNCELİ (Cumhuriyet) Tunceli 4. Tugay Komutanlığı’ndan kalkan 3 Skorski tipi helikopterle Hozat Dersim ve Pertek üçgeninde bulunan kırsal alana askeri sevkıyat yapılırken bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı. Munzur Vadisi Çıralı köyü kırsalının da Kobra tipi helikopterlerle bombalandığı öğrenildi. Kuzey Irak’a sıfır noktasında bulunan Hakkari’nin Çukurca ilçesinde, dün öğlen saatlerinde aralıklarla yaklaşık 100 araçlık askeri konvoy sınıra gitti. Jammerler eşliğinde hareket eden konvoyunların sınırdaki Hakantepe üs bölgesi ile Işıklı, Çayırlı karakollarına doğru hareket ettiği öğrenildi. Asil Nadir ilk aşamayı kaybetti LONDRA (AA) Kıbrıslı Türk iş adamı Asil Nadir, İngiltere Ağır Dolandırıcılık Dairesinin kendisine yönelttiği yolsuzluk suçlamalarına ilişkin itirazlarının ve haksızlığa uğradığına ilişkin iddialarının görüşüldüğü dava sürecini kaybetti. Nadir’in avukatı, Ağır Dolandırıcılık Dairesinin Nadir’i dayanaksız gerekçelerle suçladığını kanıtlamaya çalıştı. Ancak yargıç Lord Holyrode bunun, “Nadir’in adil yargılanmaması için yeterli bir neden olmadığına” karar verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle