18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MART 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER Sami Selçuk, hukukun bazı ilkelerine uyulması konusunda kuşkularının olduğunu belirtti 7 ‘Köleleştirmeye direnin’ AL CAN ULUDAĞ Sami Selçuk ANKARA Onursal Yargıtay Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Sami Selçuk, Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan son tutuklamalarla yeniden gündeme oturan ceza yargılaması konusunda sert eleştirilerde bulundu. Türkiye’de hukukun bazı ilkelerine uyulduğu konusunda kuşkuları ve kaygısı olduğunu belirten Selçuk, “Unutmayalım ki, hukuk özgürleştirmek için vardır. Köleleştirmek için değil. Onu bu varlık nedeninden uzaklaştıran her davranışa ve işleme karşı direnmeliyiz” dedi. Sami Selçuk, somut davalarla ilgili görüş bildirmeyi “yargının kamuoyuna karşı bağımsızlığı ilkesi”ne aykırı bulduğunu söyledi. Hu Onursal Yargıtay Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Sami Selçuk, “Unutmayalım ki, hukuk özgürleştirmek için vardır. Köleleştirmek için değil” diye konuştu. kukta bazı ilkelere hakkıyla uyulduğu konusunda her zaman taşıdığı kuşkular ve kaygılar olduğunu dile getiren Selçuk, Türkiye’nin “Batı hukuku”nu uygulamakta henüz istenilen düzeyde olmadığını vurguladı. tisna olmaktan çıkmış, kural olmuşsa ve özgürlüğü bağlayıcı bir cezanın yerine getirilmesine dönüşmüşse, ceza adaleti, insan ömrünün geri vermeyeceği bir kesimini bu denli kolaylıkla yadsıyabiliyorsa ortada çok çok önemli bir hukuk sorunu var demektir” görüşünü kaydetti. Ceza Muhakemesi Yasası’nı okuyanların, tutuklamanın yargıcın takdirine bırakıldığını, zorunlu olmadığını gördüklerini dile getiren Selçuk, “Yasa, ‘güçlü suç kuşkusunun varlığını gösteren olaylar’dan söz ediyor ve sürekli olarak ‘tutuklama kararı verilebilir’ ya da ‘tutuklama ne deni var sayılabilir’ diyor. Yargıca takdir yetkisi tanıyor. Dikkat ediniz: ‘Tutuklama kararı verir ya da vermek zorundadır’ ya da ‘tutuklama nedeni var sayılır ya da var sayılmak gerekir’ demiyor” ifadesini kullandı. Dalkavuklar Tükenmez Seçim takvimi işlemeye başladı. Kamu görevi yapanların aday adayı olabilmeleri için, bulundukları görevlerden ayrılmaları gerekiyor. Dünkü gazeteler, AKP’den aday olabilmek amacıyla çoğu valinin istifa kuyruğuna girdiklerini yazıyordu. Parlamenterlik gibi saygın bir görevi omuzlamak isteyen her yurttaş gibi, bu valilerimize de, o arada İstanbul’daki görevini tarafsızlıkla yapan sevgili Muammer Güler’e de başarılar dilerim. Böylesine bir çetin yarışa iktidar partisinden girmek, kamu görevlisi için elbette öteki partilere göre daha avantajlıdır. Zira tavlada hangi zarı atmış olursanız olun, kapılara taşları yerleştirme olanağını saklı tutarsınız. O nedenle birkaç yıl öncesinde partiler yelpazesindeki yerler için görüşlerini yakından bildiğim bir eski dostun, 12 Haziran yarışmasına katılmak amacıyla giymek istediği formayı fazla yadırgamıyorum. “Çünkü” diyorum: “Her ne kadar, yasalar aday olamayan, ya da seçimi kazanamayan kamu görevlilerinin 12 Haziran’dan sonra haklarının saklı olduğunu söylese de, yarışa muhalefet partilerinden katılan birisinin, kahve konuşmalarında iktidar partisine verip veriştirdikten sonra, seçimden önceki ortamı bulabilmesi, ne yazık ki ülkemizin yerleşik koşulları içinde fazla iyimserlik” olarak algılanmalıdır. ‘A HM’de utandırıcı birincilik’ İkinci veri olarak yüzde 18.55 ile AİHM önünde Türkiye’nin en çok hükümlülük kararı olan ülke olduğuna dikkat çeken Selçuk, Türkiye’nin “bu utandırıcı birinciliği” ısrarla sürdürdüğünü kaydetti. 2010’da Türkiye’nin 80 davada tutuklama konusunda kurallara uymadığından hüküm giydiğini belirten Selçuk, 42 davada “adil yargılanma hakkı”nı çiğnediği, 32 davada ise “işkence” uyguladığı için Türkiye’nin mahkum olduğunu söyledi. Selçuk, “8 Temmuz 1999 tarihinde Türkiye bir gün için düşünce özgürlüğünü çiğnediği içinde 12 ayrı davadan hüküm giyme rekorunu elinde tutuyor” diye konuştu. ‘Tutuklama kural oldu’ Yaşanan gerçekleri yansıtan başlıca verilerin de bunu kanıtladığını anlatan Selçuk, buna ilişkin iki veriye işaret etti. Selçuk, “Bir ülkede tutuklu sayısı hükümlü sayısı ile yarışıyorsa, çok istisnai ve zorunlu bir kötülük olan ‘tutuklama önlemi’ is ‘Dink’in desteği huzur verdi’ Tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ı, avukatı Tora Pekin Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti. Şık’ın Nedim Şener ve Odatv Genel Koordinatörü Doğan Yurdakul ile birlikte üç kişilik koğuşta kaldığını belirten Pekin, “Ahmet iyi ve her zamanki gibi güleç” dedi. Şık’ın 6 Mart sabahı savcılıktan ayrılırken Hrant Dink’in ağabeyi Orhan Dink’in polis tarafından itilip yere düştüğünü gördüğünü belirten Pekin, “Orhan Dink için ‘o buraya geldiyse huzur içinde gidebilirim’ diye düşündüm” dedi. Soran herkese selamı var” diye konuştu. ‘Bu tablo azap veriyor’ 6 Eylül 1999’da adli yılı açarken “bu utanç verici tablodan esinlendiğini ve bunun üzüntüsünü yüreğinde duyduğunu” kaydeden Selçuk, “Özgürlük istedim. Hukukun üstünlüğü ilkesine herkesin uymasını istedim. Ama sonuç değişmedi” dedi. “Bu tablo herkesi düşündürmeli ve utandırmalı” ifadesini kullanan eski Yargıtay Başkanı Selçuk, “55 yıldır kuram ve uygulama açısından hukukun içinde olan biri olarak bu tablo bana azap veriyor. Herkesin bu azabı yüreğinde ve kafasında duymasını, buna karşı çıkmasını istiyorum” çağrısını yaptı. Neferliğe hazırlanan diplomat! Dünkü “Milliyet”te okuduğum DHA kaynaklı bir adaylık haberi, “Ne yazmalıyım?” diye masamın başına oturduğum zaman fazlasıyla ilgimi çekti. Aday adayı, yurtdışında görev yapan bir konsolosumuz. Lider vekilliği yarışına katılabilmek için Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği dilekçede, “Dünya lideri kadim dostum muhterem Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın emrinde bir nefer olarak hizmet edebilmek amacıyla görevimden istifa ediyorum” demiş!.. Konsolos Bey’in, AKP’den Nevşehir adayı olduğunu ve seçimi kazanarak TBMM’ye girdiğini varsayalım. Daha ilk adımını “Liderinin emrinde bir nefer olarak hizmet etme amacı” ile attığını açık açık söyleyen bir kişiden parlamentoda “anayasanın milletvekili seçilenlere yüklediği ant içme görevini” hangi koşullarda yürüteceğini düşünebilir misiniz? Varsayalım ki, Sayın Başbakan görevinde kusur işlemekle kalmadı ve anayasa ile Meclis İçtüzüğü’nün belirttiği şekilde hakkında gensoru ya da Meclis soruşturması açılması, üstelik partisindeki yeterli sayıda milletvekili tarafından da istenildi. Ne yapacak Melbourne Konsolosluğu’ndan ayrılarak parlamentonun AKP sıralarını onurlandırmış olan sayın üye? Daha adımını atmadan lidere verdiği peşin neferlik sözüne göre mi hareket edecek? Yoksa, o önergede yazılanların gereğini mi yerine getirecek? Siz hiç “Paşamın dediğini yapmam” diye başkaldıran nefer, yani er gördünüz mü? 12 Haziran’da oluşacak yeni parlamentomuz vatana, ulusumuza ve orada koltuk sağlamak amacıyla milletin vekilliği yerine dalkavukluğa yeltenenlere hayırlı olsun. Yöneltilen suçlamanın dayanağının hazırladığı kitabı olduğu bildirildi Şık’ın tutuklanmasına itiraz İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın avukatları tutuklama kararına itiraz ettiler. Şık’a yöneltilen suçlamanın dayanağının hazırladığı kitap olduğunu vurgulayan avukatlar, “Bize bunun aksini ortaya koyacak belge hiçbir aşamada gösterilmedi” dediler. Şık da Silivri Cezaevi’nden meslektaşlarına gönderdiği mektupta, “Kendimi Orwell’in 1984’ünde geçen Kafka’nın Dava’sının kahramanı gibi hissediyorum. Eğer ben gazetecilik yapmadığım için tutuklandıysam bu kararı alanlar ve uygulanmasını sağlayanlar bir hiyerarşik zincirin halkaları mı” diye sordu. ‘Sorunlu maddeler gözden geçirilsin’ Bu sorunların aşılması için “bütün hukuk kavramlarının a’dan z’ye gözden geçirilmesi” gerektiğini anlatan Selçuk, “Bu kavramlar küreseldir. Hukukun en süzme ve en çok bilenen kavramlarına uyulmalı. Bu kavramlar üzerinde sadece yararlanma hakkımız var. Mülkiyet hakkımız yok. Olsaydı değiştirebilirdik. Ama yok. Sözgelimi, Türkiye, ‘duruşma’, ‘temyiz yolu’ gibi kavramların bile içeriklerini ve sınırlarını henüz çizebilmiş değil. Bu acı bir gerçektir. Şimdi de ‘istinaf yolu’ kavramını örseleyerek uygulamaya geçme hazırlığında” değerlendirmesini yaptı. Hukukun, ceza hukukunun, özellikle ceza yargılaması hukukunun temel ilkelerine uyulması çağrısında da bulunan Selçuk, Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası, Terörle Mücadele Yasası’nda “sorunlu maddelerinin” gözden geçirilmesini istedi. Bunların tez elden yapılmadan toplumun dinginliğe kavuşmasının düşünülemeyeceğini dile getiren Selçuk, “Unutmayalım ki, hukuk özgürleştirmek için vardır. Köleleştirmek için değil. Onu bu varlık nedeninden uzaklaştıran her davranışa ve işleme karşı direnmeliyiz” dedi. Gazeteciler pazar günü yeniden yürüyecek İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı ve Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP)Dönem Başkanı Ercan İpekçi başkanlığında toplanarak, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilerin serbest bırakılması için yurt genelinde bir dizi eylem kararı aldı. Gazeteciler pazar günü Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı’na dek yürüyecek. Bir hafta sonra da Ankara’da yürüyüş gerçekleştirilecek. dığı mektupta “Sen bana oğul yadigârısın. Sana eskisinden de sıkı sarılırım. Okudular mektup yazmışsın çok ağladım. Canım oğlum en kısa zamanda seni görmek istiyorum. Yaşlılık kötü şey be oğul nasıl koşmak istedim öğrendim yanına gelemedim. Hep senin için dua ediyorum” dedi. Emine Ocak da “Hasan’ı götürenler, seni de götürdüler. Ağlıyorum yine, seni bana geri versinler. Anneni izledim televizyondan. Annene ‘o sadece senin oğlun değil’ diyorum. Senin için nereye gideyim diye soruyorum, duvarlar bana cevap vermiyor. Geldiğinde seni öyle bir kucaklayacağım ki, kimseye vermeyeceğim seni” dedi. Emine Ocak’ın kızı Maside Ocak da “Biz bu komploya inanmıyoruz yanındayız” diye yazdı. Mektup var Şık, savcının “Gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı” açıklamasına atıfta bulunarak açıklanmayan delilleri kendisinin de bilmediğini belirtti. Savcıya delilleri açıklamaya çağıran Şık, “Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız? Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa?” dedi. Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’e, Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe’ye ve gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak’a seslenen Şık mektubunda, “Kardeşim Arat; bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim? Fadime Ana; sen benim ‘ikinci Metinimsin’ diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım. Emine Ana, bir cumartesi günü 12.00’de Galatasaray’a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış” dedi. Fadime Göktepe de Şık’a yanıt olarak yaz TÜRK YE KARAR TASLAĞI AP’den ‘ileri demokrasi’ dersi! Ç MEN TURUNÇ BATURALP Gazetecilerin tutuklanması dünya basını tarafından basına yönelik susturma olarak değerlendirildi ‘Türkiye’de basın özgürlüğü geriliyor’ Dış Haberler Servisi Ergenekon operasyonu kapsamında aralarında Nedim Şener, Ahmet Şık, Doğan Yurdakul’unda bulunduğu gazetecilerin tutuklanması insan hakları örgütleri ve dış basın tarafından basına yönelik susturma olarak değerlendirildi. Batı basını, haberlerinde Türkiye’de basın özgürlüğü konusundaki gerilemeye dikkat çekti. Merkezi New York’ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’de gazetecilere yönelik son tutuklamaların kaygı verici olduğunu belirtti. Örgüt daha önce de çeşitli defalar fikir ve ifade özgürlüğü konusundaki endişelerini kamuoyuyla paylaşmıştı. Örgütün Türkiye raportörü Emma SinclairWebb, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, Türkiye’de hem ceza kanunu hem de terörle mücadele kanunun Gazeteci Şener ve Şık’ın tutuklanmalarının rahatsız edici bir gelişme olduğunu belirten nsan Hakları zleme Örgütü’nün Türkiye raportörü Emma SinclairWebb, Türkiye’de hem ceza kanunu hem de terörle mücadele kanunundaki ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin yarattığı kaygının altını çizdi. daki ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin yarattığı kaygının altını çizdi. SinclairWebb, “Tutuklamaları ve gelişmeleri kaygıyla izliyoruz” dedi. Gazeteci Şık ve Şener’in tutuklanmalarının rahatsız edici bir gelişme olduğunu vurgulayan Emma SinclairWebb, “darbe planlarının değil, yargı sistemini eleştiren yazıların hedef alındığı” kaygısını taşıdıklarını söyledi. İtalyan Europa gazetesinde dün yer alan haberde Türkiye’de basın özgürlüğünün tehlikede olduğu vurgulandı. İtalyan siyasetçi ve Değerler İtalyası’ndan Avrupa parlamenteri seçilen Giuseppe Beppe’nin kurucusu olduğu, basın özgürlüğü ve gazetecilerin hakları konusunda yayın yapan Articolo 21 www.articolo21.org adlı sitede yer alan haberler de gazetecilerin susturulmaya çalışıldığı, gelişmelerin Türkiye’deki basın özgürlüğü açısından kaygı verici olduğu belirtildi. İngiliz Financial Times gazetesi de Türkiye’deki basın özgürlüğüne ilişkin tartışmaları, “Türkiye, Siyasi Eleştirileri Bastırmakla Suçlanıyor” başlıklı geniş haberinde değerlendirdi. Haberde Şener’in yakında tutuklanacağı tehditlerini aldığını yazdıktan iki hafta sonra gözaltına alındığına dikkat çekildi. Birçok insanın ilk başta Ergenekon soruşturmasını, Türkiye’nin askeri darbe tarihine son verme aracı olarak görerek desteklediği görüşüne yer verilen haberde “Ancak dört yılı aşkın bir süre devam eden ve davaların sonuçlandırılacağı yönünde hiçbir işaret bulunmayan bir yargı sürecine ilişkin kuşkular büyüyor” denildi. Şener’in “Ergenekon” sanıklarının çoğunun görüşlerini paylaşmadığını, Hrant Dink ile ilgili kitabında polisin soruşturmasının eksikliklerini gözler önüne serdiğini, Şık’in ise “Ergenekon” soruşturmasının başlatılmasına katkıda bulunan gazetecilerden biri olduğuna dikkat çekildikten sonra şu yorum yapıldı: “Ancak her ikisi, hem Erdoğan’ı, hem de üyeleri sık sık hükümete sempati gösteren ve poliste etki sahibi oldukları inanılan, vaiz Fethullah Gülen’in liderliğindeki güçlü dini cemaati eleştiriyordu.” Haberde “Bazı tabular şimdi hafifledi ama gazeteciler, Erdoğan’ın hükümetini eleştirmenin zorlaştığını söylüyorlar. Halen varlıklarının birçoğunu satma baskısı altındaki Doğan grubuna empoze edilen büyük vergi cezaları, Türk gazetecileri arasında otosansürü teşvik etti” denildi. Financial Times, “Bazıları, orduyu eleştirmek veya komünizmi desteklemek gibi bazı konuların dokunulmaz olduğu, ancak en azından kuralların açık olduğu dönemi nostalji ile hatırlıyorlar” ifadesini kullandı. BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu (AP) bugün oylanacak olan Türkiye karar taslağında Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde atması gereken adımları madde madde sıraladı. Parlamento, en çarpıcı uyarılarını basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kadınerkek eşitliği, yargı ve gösteri özgürlüğü alanlarında yaptı. Taslağın Kopenhag kriterleri başlığı altında yer alan ilk maddesi “İnternet de dahil olmak üzere basın özgürlüğü alanındaki kötüleşme, Türk basınındaki sansür eylemleri ve giderek artan otosansür karşısında kaygı duymaktadır. Türk hükümetini basın özgürlüğü prensiplerine bağlı kalmaya çağırmaktadır” oldu. AP, AİHM’nin 14 Eylül 2010’da Dink davasına rağmen “Dink’in gerçek katilleri ortaya çıkmasın diye devlet içindeki unsurların yarattığı yapay engellerden duyduğu endişeyi” de rapora yansıttı. AP karar taslağında ayrıca demokratik bir toplum için “bağımsız basının” önemi vurgulanırken “yargının basın özgürlüğünü koruma ve güçlendirme rolü oynaması” gerektiğine de dikkat çekildi. Özgür tartışma ortamının garanti altına alındığı yeni bir basın kanunu çıkarılmasının gerekliliği hatırlatıldı. Taslakta hükümetle muhalefetin kilit reformlarda işbirliğine gitmemelerinden kaygı duyulduğu da belirtildi. AP hükümet ve muhalefeti devlet kurumlarında “siyasi çoğulculuğu güçlendirmek” adına, devletin ve toplumun modernleşmesi ve demokratikleşmesi için birlikte çalışmaya çağırdı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle