18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MART 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA HABERLER 9 Almanya’daki mağdur avukatı Türkiye’deki yeni vekâletiyle kafalarda soru işareti yarattı Şaşırtan vekâlet AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazmak ya da Yazmamak Sayın Vural Savaş, Sözcü’deki köşesinde, “Artık yazmayacağım. Allahaısmarladık” diyerek, yazısını “Ben de şu satırları bitirdiğim an kalemimi kıracağım ve Sözcü’deki yazılarıma devam etmeyeceğim. Çünkü yazarak hiçbir şeyin düzelmediğini ve düzelmeyeceğini anladım” tümceleri ile sonlandırıyor. Oktay Akbal, Cumhuriyet’te Evet/Hayır köşesinde “Konuşmanın, Yazmanın Tam Sırası!” başlıklı yazısında (22 Şubat 2011, Cumhuriyet), Sayın Savaş’ın kararına karşı çıkarak “Hukuk savaşımında en önde direneceğini biliyor, yeni yazılarını güvenle bekliyorum” dileğiyle yazısını noktalıyor. Sayın Savaş’ın kararını değerlendirmek beni aşar; sadece yazmak ya da yazmamak konusunda düşünce ve tercihimi açıklamak istedim. Toplum gelişmelere tepkisiz kalabilir, uyuşmuş ya da uyuşturulmuş olabilir, bireyler aşırı bencil, ürkek davranabilir, hatta bazıları, yalakalık, şarlatanlık, kişiliksizlikleriyle iğrenme duygusu da uyandırabilir. Bu koşullarda dahi savaşımı bırakmamak, toplum ve ülke için çaba harcamak; “hebaya gitti bunca emekler” diye düşünmemek gerekir. Öncelikle gerçekçi olmak, tek başınıza doğru, hak bildiğiniz yolda yalnız yürümeye çalışıyorsanız, yazılarınıza, davranışlarınıza çeşitli nedenlerle destek gelmeyeceğini, etkili olamayacağınızı öngörmek gerekir. Kısa sürede değişmenin, düzelmenin olmayacağı öngörüldüğünden de hayal kırıklığına uğramaz, beklenen sonuçla karşılaşırsınız. En azından kısa sürede bir düzelme, değişme beklenmediğine göre, yazmanın ne anlamı, yararı var diye sorulabilir. İktisatta, alternatif maliyet, fırsat maliyeti kavramı vardır. Yazmamanın toplumsal alternatif maliyeti, bir katkı olmayacağına göre, sıfırdır. Tek bir kişi dahi yazınızı okuyor, görüşlerinizi benimsiyor, yazınızı kesiyorsa, alternatife göre bu artı bir değerdir. Günümüzde tek bir kişinin bile yazılarınızla ilgilenmediğini düşünebilirsiniz. Bu durumda iyimser bir beklenti ile gelecekte ilgilenenlerin olabileceğini umut edebilirsiniz. İleride araştırma yapacak olanlar, belki yalakalığın, bilgisizliğin, şarlatanlığın yaygın olduğu bir dönemde, bazı kalemler gerçekten yazmışlar, sonucuna varabilir. Günümüze olmasa bile geleceğe ışık tutabilir, bir katkı yapabilirsiniz. Yazmamak alternatifine göre yazmak bir artı fayda yaratabilir. Kaldı ki yakın bir gelecekte yazmak isteseniz dahi yazmak olanağını bulamayabilirsiniz. Seçimden sonra daha “ileri bir demokratik düzene” geçiş, “daha adil, daha tarafsız, daha bağımsız bir yargı sistemi”, daha “güvenilir” kolluk güçlerinin oluşması sonucunu yazılarınızı yayımlayacak tek bir yayın organını bulmanız dahi olanaksız hale gelebilir. Geleceğin bu belirsizliği karşısında henüz fırsat varken görüş ve düşünceleri açıklamak da bir görev, bir artı değerdir. Ortalığı tümüyle yalakalara, şarlatanlara, bilgi yoksunu ağzı kalabalıklara, çıkarcılara, yavan kişilere de bırakmamak gerekir. Yazılanların, açık oturumlardaki tartışmaların kalitesi, açıkçası kalitesizliği, ortadadır. Aralarında akademik ünvanlar taşıyanlar, bürokraside önemli görevlerde bulunmuş olanlar da var. “Yazık”. Niçin Türkiye’de eğitim düzeyi düşük, niçin bürokrasi hantal, topluma hizmet veremiyor, daha iyi gözlüyor ve anlıyorsunuz. Herkes susarsa, TV kanallarında, gazete köşelerinde sık görülen bu kişilerin gradosu nasıl ölçülecek, boşlukları, yavanlıkları, sesyayar oldukları nasıl anlaşılacak? Ancak cansızlar, ölüler tepki vermez. Her canlı bir şekilde tepki gösterir. Belleğimde kalmış bir tümce var. Emin değilim, Oscar Wilde’ın olabilir. Yineleyeyim: “Güvenlik uğruna uyuşmak ölümdür”. Yahya Kemal’in bir dizesinden esinlenerek bu özdeyişi tamamlamaya çalışayım: “Ölmeden önce de ölmemeli kişi”. Türkiye’de imrendiğim, gıpta ettiğim, sayıları az da olsa idealist, cesur, özverili kişiler var. Bir tanıdığım doktor, özel muayenehane açmıyor, zaman buldukça eşi ile birlikte İstanbul’un yoksul semtlerinde hasta bakıyor, onları aydınlatmaya çalışıyor. Aslında Türkiye’yi harekete getirecek, aydınlatacak güç, bu iyi niyetli, nitelikli, gerçekleri gören kişiler olacaktır. Etkisiz de kalsa, hiçbir şeyin yakın gelecekte düzelmeyeceği de düşünülse, yine de yazmak, sesini yükseltmek, yazmama, susma alternatifine yeğlenmelidir. Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen yeşil sermaye şirketleriyle ilgili AlmanyaTürkiye hattında ilginç bir gelişme yaşandı. Almanya’daki YİMPAŞ mağdurlarının önemli avukatlarından biri olarak tanınan Ünal Taşhan Türkiye’de vekâlet verdiği iki avukatla ilişkisini kesti. YİMPAŞ mağdurlarının davalarını takip eden iki avukatı azleden Taşhan’ın Türkiye’deki yeni vekâletini, geçmişte YİMPAŞ’ta yönetim kurulu üyeliği yapan ismin de ortağı bulunduğu hukuk bürosuna ver mesi dikkat çekti. Yeşil sermaye mağdurlarının yakından tanıdığı Almanya vatandaşı Ünal Taşhan, Türkiye’deki vekâletini avukat Faruk Öksüz’e verdi. Öksüz, Togaoksuz Hukuk Bürosu’nun kurucu ortağı. Togaoksuz Hukuk Bürosu’nun internet sitesine baktığınızda, hukuk bürosunun ortağı olarak Reşat Petek ismi dikkat çekiyor. Bir dönem YİMPAŞ’ta yönetim kurulu üyeliği yapan Petek, avukat Ünal Taşhan’ın vekâlet verdiği hukuk bürosunun ortağı olarak yer alıyor. Avukatların tanıtıldığı sayfada Reşat Pe tek’in özgeçmişi sıralanırken, “Çok ortaklı bir holdingin yönetim kurulu üyeliği ve genel müdürlüğü” ifadesi dikkat çekiyor. Şirketle ilgili “YİMPAŞ” ifadesine yer verilmediği görülüyor. Sorulara yanıt yok Bu dikkat çeken vekâlet üzerine Ünal Taşhan’a bir ay boyunca iki kez mail yoluyla soru gönderdik. Ünal Taşhan, “Böyle bir vekâlet binlerce mağdurun kafasında soru işareti yaratmaz mı? Ve ne kadar etik?” sorularımıza yanıt vermemeyi tercih etti. Bakan Ahmet Davutoğlu, Dünya Engellilik Sempozyumu ve Dünya Engelliler Birliği Çalıştayı’na katıldı ‘Engelliler Birliği için varız’ İstanbul Haber Servisi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Dünya Engelliler Birliği’nin kurulması yönünde atılacak her adımı destekleyeceğiz” dedi. Davutoğlu, WOW Otel’de düzenlenen, “Dünya Engellilik Sempozyumu ve Dünya Engelliler Birliği Çalıştayı”nın 2. gününde konuştu. Davutoğlu, 2 yıllık bakanlığı süresince en anlamlı imzayı, 2009 BM Genel Kurulu marjında engelli hakları konusundaki ihtiyari protokolle attığını söyledi. Ablasının iki engelli çocuğu olduğunu belirten Davutoğlu, “Ben de böyle bir kahramanı yakın hayatımda tanıma imkânına sahip oldum. Gençlik yaşlarımda dayı olmanın büyük sevincini yaşarken, iki engelli dayısı oldum. O zaman fark ettim ki bir anne, evladına ne kadar şefkat gösterirse göstersin, hiçbir annenin şefkati, engelli annesi kadar büyük ve yoğun olamaz” dedi. Düşünüryazar Cemil Meriç’i yakından tanıma olanağına sahip olduğunu belirten Davutoğlu, görmekle bakmak arasındaki farkı Meriç’te hissettiğini söyledi. Davutoğlu, “Biz Metin Şentürk’le bir genelge yaptık. Dünya Engelliler Vakfı’nın, Dünya Engelliler Birliği kurma çalışmasına da mutlak desteğimiz devam edecek ” dedi. Polis karanfil verdi Kadınlar; türküler, ıslıklar, zılgıt ve alkışlarla Kadıköy Meydanı’na kadar yürüdü. Arama noktalarından geçerek miting alanına giren eylemcilere kadın polisler günün anısına karanfil verdi. CUMARTES ANNELER Kayıplar için 310. kez buluştular İstanbul Haber Servisi Gözaltındaki yakınlarının bulunması istemiyle yıllardır her cumartesi Galatasaray’da oturma eylemi yapan ve “Cumartesi Anneleri” adıyla anılan kayıp yakınları, 310. kez taleplerini dile getirdi. Cumartesi Anneleri dün eylemlerine gözaltındaki gazeteci Ahmet Şık’ı selamlayarak başladı. Kayıp Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin, gazeteci Şık’ın 15 yıldır mücadelelerinin yanında olduğunu, Cumartesi Anneleri’ni kaleme aldığını, onların sesi olduğunu ifade ederek “Onun yazdıklarına kefilim, o gerçek darbecileri anlattığı için gözaltına alındı. Gerçek Ergenekon Tansu Çiller, Doğan Güreş’tir. Onların alınması lazım” diye konuştu. İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplar Komisyonu adına açıklama yapan Seza Mis Horuz, 27 yıl önce 25 yaşında bir öğretmenken gözaltına alınan Maksut Tepeli’nin kaybedilişini anlattı. Horuz, “Annesi, eşi ve 29 yaşında bir hukuk öğrencisi olan kızı 27 yıldır Tepeli’yi arıyor” dedi. Kadınlar alanlara çıktı İstanbul Haber Servisi BDP, EMEP, DİSK, KESK’in de aralarında bulunduğu çok sayıda parti ve sivil toplum kuruluşu üyesi binlerce kadın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında kadın cinayetlerine, erkek egemenliğine, şiddete ve her türlü ayrımcılığa karşı dün Kadıköy Meydanı’nı doldurdu. Kadınlar, cinayetleri durdurma konusunda kararlı olduklarını belirterek “Kadınların şiddetten korunma taleplerini ciddiye almayanlar unutmasın; bu ülkenin yarısından fazlayız. Cinayetlerde tarafız. Münferit olaylarla değil, toplu bir cinsiyetçi saldırıyla karşı karşıya olduğumuzun farkındayız” dedi. Kadıköy Tepe Nautilus alışveriş merkezi önünde toplanan kadınlar, çeşitli pankart ve dövizler taşıdı, “Yaşasın kadın dayanışması, “Kadınlar isyanda isyan her yerde, Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son” sloganları attı. Mitinge bazı kadınlar yöresel kıyafetleri ile katıldı. Kadıköy Meydanı’nı dolduran kadınlar adına açıklama yapan İstanbul 8 Mart Kadın Platformu Tertip Komitesi Başkanı Rahime İldemir, erkek şiddetinin her gün en az 5 kadını öldürdüğüne dikkat çekerek katliamın “cins kırımı” gibi devam ettiğini söyledi. İldemir, kadın cinayetlerinin AKP iktidarında yüzde 1400 arttığını söyledi. Meriç’i örnek gösterdi KISA KISA... KISA KISA.. KISA KISA... Ardıç’a kadınlardan protesto Sosyalist Demokrasi Partisi’ne (SDP) üye bir grup kadın, köşe yazarı Engin Ardıç’ı solcu kadınları hedef alan yazısından dolayı mor fularlar takıp, yeşil parkalar giyerek protesto etti. Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde toplanan parti üyesi kadınlar “Kadınız, Sosyalistiz; Engin Ardıç’ların Kâbusu Olmaya Devam Edeceğiz” yazılı pankart açtı. Cizre’de gerginlik Şırnak’ın Cizre ilçesinde BDP, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi’ndeki polisin göstericilere müdahalesini protesto etmek için yürüyüş düzenledi. Yüzlerini bez parçalarıyla kapatan bir grup, polise molotofkokteyli ile saldırdı. Polisin gaz bombaları ve tazyikli suyla müdahale ettiği göstericiler, ara sokaklara kaçarak dağıldı. Kaçak ocakta göçük Zonguldak’ın Gelik Beldesi’nde, K.D’ye ait kaçak kömür ocağında göçük meydana geldi. İşçilerden 2’si kaçarak göçükten kurtulurken, 25 yaşındaki Serkan Malkoç toprak altında kaldı. Mesai arkadaşları, evli olan Serkan Malkoç’a ulaşmak için kurtarma çalışması başlattı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle