18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MART 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA HABERLER ‘Balbay çin Büyük Buluşma’ günü gazetecilerin tutuklanması karşısında dayanışma gününe dönüştü 7 Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ Ölümün Ardındaki Trajedi Bir ev düşünün, tek göz oda. Tek göz odanın duvarları rutubetten kararmış. Odada tek bir pencere var, iki gözlü pencerenin bir gözü kalın bir kartonla kaplanmış, diğerinde silinse de temizlenmeyen bir cam var. Odanın bir yanında bir lavabo, bulaşık yıkama yeri niyetine. Hemen altında bir aygaz tüpü, boş. En büyüğünün yaşı 10’u geçmeyen dört çocuk, ayaklarında yırtık çoraplar, üstlerinde başkalarının olduğu belli olan hırkalar, bir yer sofrasının çevresinde toplanmış annelerinin onlara birer dilim ekmek vermesini bekliyorlar. Anne kapının hemen önündeki giriş yerinde duruyor. Buradan çocukların onu görmesi mümkün değil ama o çocuklarını görüyor. Yüzlerinde derin bir açlık, annelerinin önüne koyacakları bir dilim ekmeği bekliyorlar. Uzun bir zamandır, ekmek dışında hiçbir şey yemediler. Arada sırada komşuların getirdiği tarhana çorbası dışında. Anne tek tek çocuklarının yüzlerine bakıyor. Onların ilk meme emişlerini anımsıyor, hele küçük oğlan nasıl da asılırdı memeye. Sonra usul usul büyümelerini, söyledikleri ilk “anne” sözcüğünü anımsıyor. Büyük oğlanın okula gideceği gün nasıl da heyecanlı olduğunu, ortancasının “ben de okula gideceğim” diye bir ağıt tutturmasını anımsıyor. Bir zamanlar ufak tefek işler bulan kocasının, bir bayram öncesi her çocuğa bir çift ayakkabı alacak parayı kazanınca, nasıl da sevindiklerini, çocukların ayakkabıyla uyuduklarını, ayakkabıları eskimesin diye, çamurlu tozlu yollarda nasıl da özenle yürüdüklerini anımsıyor. Annenin bugün bir dilim ekmek bekleyen çocuklarına verecek ekmeği yok. İşsizlikten bunalan baba, sabahları erkenden evden çıkıp gidiyor, kahvede kim ona bir bardak çay ısmarlarsa onun masasında akşamı ediyor. Mahalledeki bakkal artık onu ve çocuklarını doyurmaktan bıktı. Küçük oğlan geçen gün kovalandı bakkaldan, bakkal onu çiklet çalarken yakalamıştı. Komşulara gidecek yüzü yok. Onlarda da ekmek azaldı, çoğu bir yıllık tarhanalarını şimdiden bitirdi. Anne çocuklarına bakıyor. Küçük dışında hiçbiri ağlamıyor, anne onların midelerinin kazındığını biliyor ama renk vermiyorlar, uslu uslu annelerini bekliyorlar, birazdan yanlarına gelir onlara birer dilim ekmekle dört tane zeytin mutlaka getirir. Anneleri onları asla aç koymaz. Öyle görmüşler, öyle bilirler. Anne dalıp gidiyor, artık çocuklarını görmüyor, onların yerinde dört melek var şimdi, bir dilim ekmeğe ihtiyaçları olmayan, dans edip eğlenen, ölümsüz melekler. Onun çocukları birer melek artık, onları Tanrı’ya emanet etti, hiçbir şeyden korkmuyor artık, kapının yanında duran av tüfeğine uzanıyor eli, yüzünde bir garip gülümseme, çocuklarına, meleklerine son bir kez bakıp av tüfeğini kalbine doğru tutuyor ve eli hiç kımıldamadan tetiği çekiyor. Çocuklar tüfek sesiyle bir an birbirlerine bakıp, kapıya doğru koşuyorlar, orada anneleri bir kan gölünün içinde yatıyor. Hiç kımıldamadan öylece bakıyorlar ve dışardan bir ses duyuluyor, komşulardan biri kapıyı açıyor ve gördükleri karşısında çığlık çığlığa mahallede koşmaya başlıyor. Kötü haber, kahvede oturan babaya ulaşıyor. Baba anlıyor karısının kendini neden öldürdüğünü ve içinden kendisine binbir beddua okuyarak eve doğru koşuyor, koşarken komşulardan birinin kapısı önünde duran gazyağı dolu bidonu alıp eve varır varmaz, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey söylemeden evi ateşe veriyor. Ev yanarken çocuklar sığındıkları komşudan alevleri seyrediyorlar. Sizlere bir hikâye anlatmadım. Bu trajedi kalkınıyor masallarıyla uyutulduğumuz Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bir hafta önce yaşandı. Ve ben bir seyyar satıcının kendini yaktığı Tunus’ta birlerce kişinin sokaklara çıktığını anımsadım. Bu gelir adaletsizliği böyle çılgın bir ivmeyle giderse, Türkiye’de de binlerce insan sokaklara dökülecek. Belki ben görmeyeceğim ama dökülecek. Karl Marx’ın dediği gibi “zincirlerinden başka hiçbir şeyleri olmayanların” gazabı, ne din tanır ne tank... Görkemli buluşma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın tutuklu bulunduğu Silivri’den kaleme aldığı “Düşünüyorum, O Halde Sanığım: ZULÜMNAME” kitabının yazarlar, şairler ve sanatçılar tarafından imzalandığı “Balbay İçin Büyük Buluşma” günü, gazetecilerin tutuklanması karşısında dayanışma gününe dönüştü. Balbay’ın Ergenekon davası kapsamında 2 yıldır tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde kaleme aldığı Silivri Üçlemesi’nin ikincisi olan “Düşünüyorum, O Halde Sanığım: ZULÜMNAME” yazarlar, şairler ve sanatçılar tarafından imzalandı. “Balbay İçin Büyük Buluşma” imza gününde binlerce Ankaralı, dün Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne koştu. Yoğunluk nedeniyle etkinlikleri izleyemeyen okurlar için salonun girişinde sinevizyon kuruldu. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, okurların etkinliğin düzenlendiği Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne sığmadığına işaret ederek, “Türkiye bir büyük gözaltında. Fiziki mekân darlığını göz ardı edebilecek kadar büyük bir baskı altındayız” dedi. Tanık, “Dokunulmaz kimse, dokunulmaz kurum kalmadı. Endişe duyan herkesin, daha dar mekânlarda bulunan dostlarımıza güvercin kanatlarıyla sevgilerini iletmelerini büyük bir gururla seyrediyorum. Balbay’la dayanışmak için, Cumhuriyet’le dayanışmak için buradayız” diye konuştu. PANEL DÜZENLEND YILDIZ KENTER, BALBAY’IN BULUŞMA GÜNÜ Ç N KALEME ALDIĞI MEKTUBU OKUDU albay’ın kitaplarının imzalanmasından önce, gazetemiz yazarları Özgen Acar, Bekir Coşkun ve Meriç Velidedeoğlu; gazeteci yazar Faruk Bildirici ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi’nin konuşmacı olarak katıldığı bir panel düzenlendi. Paneli yöneten Acar, “1993’ten beri görevini şimdi Ankara temsilcisi olarak değil, Silivri’de Türkiye Cumhuriyeti’nin Aydınlanma sürecine karanlık odalarda görev yapmaya devam ediyor” dedi. Faruk Bildirici ise Başbakan Erdoğan’a “Neden savcılıktan istifa ettiniz” sorusunu yönelterek “Yazmaya, konuşmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi. Ercan İpekçi de “Başbakan bugüne kadar medyayı azarladı. Medyayı sorumluluğa davet etmek sizin hakkınız değil” dedi. Gazetemiz yazarı Bekir Coşkun ise, “Orman yandığı zaman içindeki kelebekler, zürafalar da yanar. Anlayanların anlamayanlara anlatması gerekir. Biz bunu gazetelerde yapamıyoruz. Televizyonların yapması lazım onlar da yapamıyorlar. Cumhuriyeti hepinize emanet ediyorum” ifadelerini kullandı. Meriç Velidedeoğlu ise tüm Ankaralıları 14 Mart’ta Silivri’de buluşmaya çağırdı. ‘Karanlık odalarda görevli’ B ‘Ankara katledilen aydınlar başkenti misin?’ iyatro sanatçısı Yıldız Kenter, Mustafa Balbay’ın büyük buluşma günü için kaleme aldığı mektubu okudu. Balbay, mektubunda dayanışma günü için salona gelen Ankaralılara “Ne zaman çağırdınızsa geldim sizin yanınıza, şimdi de siz benim yanıma geldiniz” sözleriyle seslendi. Konukların salona nasıl geldiğini hayalinde canlandırdığını aktaran Balbay, “24 Ocak 1993’te katledilen Uğur Mumcu’nun adını taşıyan caddeden geçip, 7 Mart 1990’da katledilen Çetin Emeç’in adını taşıyan bulvar üzerinden, 21 Ekim 1999’da aracına konan bombayla aramızdan koparılan Ahmet Taner Kışlalı’nın adını taşıyan parkın hemen kıyısından geçerek, 18 Aralık 2002’de katledilen Necip Hablemitoğlu’nun sokağı Portakal Çiçeği’nin çevresinden dolaşarak 17 Mayıs 2006’da katledilen Danıştay üyesi Mustafa Yücel Öz T bilgin’in adını taşıyan parkın hemen yanından geçip, 21 Haziran 2010 tarihinde ‘hukuk yetmezliği’ sonucu kaybettiğimiz İlhan Selçuk’un adını taşıyan parkın yakınından geçerek bu salona gelmiş olmalı sınız. Ankara... Katledilen aydınlar başkenti misin?” ifadelerini kullandı. Balbay, Ergenekon davasında tutuklanmasının gerekçesine gönderme yaparak, “Uğur Mumcu’yu öldüren örgütleri koordine eden bir terör örgütü üyesi olarak tutuklanacağımı hiç düşünmemiştim. Bu bambaşka bir saldırıdır. Bizi bizim katilimiz yapıp, bizi bize kırdırtmak istiyorlar” dedi. “Özgürlük günü geldiğinde, koşarak Ankara’ya geldiğimde çok daha güçlü bir Mustafa Balbay bulacaksınız” diyerek sürdürdüğü sözlerini dinleyen okurlar gözyaşlarını tutamadı. Balbay’ın mektubunda kullandığı “Arap dünyası tek adam rejimlerini tek adam yönetimlerini devirip, demokrasi nasıl yeşerir arayışında. Türkiye’deki iktidar ise demokrasinin bütün olanaklarını kullanarak tek adam yönetimini nasıl kurarım arayışında” sözleri büyük alkış aldı. MUSTAFA BALBAY, TAM 731 GÜNDÜR ADALET BEKL YOR Say, Yağmur için çaldı Y 4 duvar arasında 2 yıl azarımız Mustafa Balbay’ın 6 Mart 2009’da tutuklanmasının üzerinden bugün tam 2 yıl geçti. Balbay, kendi söylemiyle “Silivri Toplama Kampı”nda 731 gündür “adalet” bekliyor. Balbay için düzenlenen imza gününe katılan yazarlardan bazılarının görüşleri şöyle: Süheyl Batum: Cumhuriyet’in bu etkinliği, Türkiye’de bir şeylerin artık değiştiğini gösteriyor. Artık insanlar, haksızlığa, adaletsizliğe tepki gösteriyorlar. “Dur bakalım, yargılamanın sonucunda Y ıldız Kenter’in Balbay’ın mektubunu okunmasının ardından, dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say bir resital vererek kendi sözleriyle “Silivri’ye seslerini gönderdi”. Kendi bestesi olan Nâzım Hikmet Oratoryosu’nun “Ben içeri düştüğümden beri” bölümü büyük alkış aldı. Ardından Say, kendi kızı için bestelediği şarkıyı Mustafa Balbay’ın kızı Yağmur Balbay için çaldı. bu kime değecek, kime değmeyecek” diyemezsiniz. Böyle yargılama yapılmaz. Cüneyt Arcayürek: Balbay’a değer bir gün oldu. Balbay’ı ne kadar çok seviyorlarmış, bir kere daha anladığım için mutluyum. Orhan Bursalı: Balbay için buradayız, her yerdeyiz. Bekir Coşkun: Bir diriliş gibi bu etkinlik. Gecenin en karanlık noktasından aydınlığa dönüş gibi bir şey... Haziranın güzel haziran olacağından umutluyum. Özgen Acar: İnşallah bir daha bu türlü etkinliklere ihtiyaç duymayız. Ahmet Tan: Buradaki heyecan sandığa yansıyacaktır. Huzur ve mutluluk kapıları açılacaktır. Işık Kansu: Özgürlüğe giden yolda doğru işler yaptığımızı bir kez daha görmüş olduk. Ümit Zileli: Balbay ve tüm yurtseverlerle güneşli günlerde buluşacağız. Erinç Yeldan: İnadına inancımızı sürdürüyoruz. Meriç Velidedeoğlu: 14 Mart ve 28 Mart’ta da Ankaralıla rı Silivri’ye bekliyoruz. Erendiz Atasü: Bu kalabalık sokağa çıkmalı. Burada yalnız olmadığımızı hissettik. Talât Halman: Bu coşku, Balbay’a saygı ve sevgi, beni çok heyecanlandırdı. Ercan pekçi: Balbay’ın çocuklarına söylenecek şey: Baban onur madalyası almak için uzakta. Meltem Vural: Onların özgürlüklerini böylesi binlerce güvercinle kutlamak dileğiyle... Muharrem Sarıkaya: Umarım bir an önce güvercin doluna ulaşır, gelir. Murat Yetkin: Balbay adına, baskı altındaki gazetecilerle dayanışma için buradayım. Mustafa Şerif Onaran: Balbay’ın kitaplarıyla yaşanan büyük bir dünya var. Yazarlar Balbay için imzaladı albay’ın kitapları gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, yazarlarımız Cüneyt Arcayürek, Bekir Coşkun, Özgen Acar, Orhan Bursalı, Işık Kansu, Ali Abalı, Erinç Yeldan, Ümit Zileli, Meriç Velidedeoğlu, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Yakup Kepenek, Mustafa Şerif Onaran, Sedat Yaşayan, Savaş Sönmez, Erhan Karaesmen, Ahmet Tan, Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer, Türey Köse, Bahadır Selim Dilek, İlhan Taşcı, Ankara eki yazarlarımız Celal Binzet, Şefik Kahramankaptan, Talât Halman, çizerimiz Murat Sayın, gazeteciyazarlar Faruk Bildirici, Bilal Çetin, Muharrem Sarıkaya, Doğan Tılıç, Murat Yetkin, Tevfik Kızgınkaya, Erdal Sağlam, yazarlar İdris Akyüz, İsmail Gümüş, Burhan Günel, Nazife Güngör, Ayla Kutlu, Erendiz Atasü, Attila Şenkon, Meltem Vural, ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi tarafından imzalandı. Rahatsız olmasına karşın Murat Birsel imza gününe gelerek destek verdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum da kitap imzaladı. B C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle