18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 MART 2011 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI hatırlattıkları Ü Berenson’un Daha fazla kadınerkek eşitliği 8 niversite kampusunun merkez kütüphanesi girişine konulmuş seyyar bir masanın arkasında ikisi kız, üç Purdue’lü öğrenci, “Sir! Siz de imzalar mısınız?” dedi. Ben sık sık imza atılan, sonra imzaları reddolunan, hatta bu imzalar yüzünden hapse girilip çıkılan bir ülkeden gelmiş “Sir” olarak, durumu şüpheyle karşıladım ve ayak sürüyerek, konuyla bir ilgileneyim gibi tavır takınıp bana uzatılan kartonu imzalamak istemedim; n’olur, n’olmaz! Purdue’nün solcu çocukları, Peru’da bulunan Amerikalı solcu bir kadın için imza topluyordu. “Ben bir koşu gidip durumu araştırayım, sonra gelir imzalarım” dedimse de kızlar çok ısrar etti, yalancıktan bir imzayı basıverdim; hani korkak demesinler, diye... Geçenlerde imzaya açılan af dilekçesinin yüzlercesi, sanırım, başka kampuslarda da imzaya çıkıyordu. Af talebi, 15 yıla yakın süreyle Peru cezaevlerinde mahkumiyet çekmiş, sonra şartlı tahliyeyle salınmış ancak Genel Savcı’nın itirazıyla davası yeniden görülmekte olan Lori Berenson içindi. Lori, 1995’te Peru’nun başkenti Lima’da, Maocu yasadışı Peru Komünist Partisi’nin gerilla grubu olan Aydınlık YolSendero Luminiso’yla işbirliği yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış, askeri mahkeme tarafından önce müebbet cezaya, ardından 20 yıla mahkum olmuştu. Lori’nin cezasını hem hapishanede çocuğu oldu diye, hem iyi halini, hem de ABD entelektüelleriyle Washington’un baskısını dikkate alıp Peru Devlet Başkanı Alan Garcia şartlı tahliyeyle kaldırmıştı. Lori, Lima’da yaşayabilir, ancak ceza süresi bitene kadar, 5 yıl süreyle ülkeyi terk edemezdi. Okurun şimdi sormaya hazırlandığı kısma gelirsek; Lori hapishanedeyken doğurduğu, şimdi iki yaşındaki Salvador’un babası, TupacAmaru gerillası Anibal Apari’den geçen yıl boşanmıştı; çocuğun babası halen hapisteydi. Mahkemeler sırasında tanışan çift özel izinle evlenmiş, hapishanede buluşmalarına izin verilmişti. Salvador doğduktan sonra Anibal’den boşanan Lori çocuğunu alarak dışarı çıkmış, Lima’da orta halli bir mahallede ev kiralamıştı. Ancak “Bir bombacı teröristi aramızda istemeyiz” diyen mahalle komşularının itirazı devam ediyordu. Lori’yi zor günler beklemekteydi. Olan biten özetle şuydu: New Yorklu bir Yahudi ailede, karı koca profesör olan anne ve babadan 1969’da dünyaya gelmiş Lori, iyi bir eğitim alarak ünlü MIT üniversitesinde okumaya başladı. O sırada, eylemci damarı ağır basınca ilgi alanını Latin Amerika’ya yöneltti. Mükemmel PURDUE İspanyolcasıyla, Lori, önce El Salvador’a gidip orada yasal Komünist Partisi’ne çevirmenlik yaparak “devrimci tecrübesini” MAHMUT artırdı. ŞENOL Ardından Peru’ya geçti ve gazetecilik yapacağı tuttu, işte bu sırada tanıştığı bir kadın fotomuhabirle röportaja gidip geldikleri devlet ekabirini ziyaretlerin ardından, bir gün tutuklanıverdi. Kadın fotoğrafçının Aydınlık Yol gerilla liderinin karısı olması buna yetip artmıştı, üstelik polis öteki kadınla birlikte kaldıkları 4 katlı evin, Lori’ye ait olmayan dairelerinde külliyetli miktarda patlayıcı bulmuştu. Patlayıcı dinamitlerle meclise bir bombalı saldırı hazırlığı içinde oldukları savıyla tutuklanan Lori, hem sorguda hem de mahkeme boyunca, patlayıcıdan ve arkadaşının gerilla eşi olduğundan habersiz bulunduğunu tekrarlamış, ancak bir ara dayanamayıp öfkeyle mahkeme heyetine, “Aydınlık Yol terörist değildir ve bir devrimci örgüttür” diye slogan atıp tepki göstermişti. O günden beri cezasını çeken Lori için annesi Rhoda Berenson, babası Mark didinip uğraşmaktaydı; duruşmalara müdahil olarak gelip gittiler, Lima’da ev tutup adım adım kızlarını ve torunlarını yalnız bırakmadılar, Amerikan kamuoyunu ayağa kaldırdılar. Önceki başkan, tutucu ve sağcı Bush dahi araya girerek Lori’nin haksızlığa uğradığını, salıverilmesini Perulu muhatabı Alan’dan istemişti. Garcia’nın kararında Bush’un payı olduğu biliniyor. Garip dünya işte; aşırı sağcı, dindar, savaş meraklısı Başkan Bush’un bir sol örgüt sempatizanı olduğu iyi kötü bilinen Lori için bunları yapması, garipliğin ta kendisiydi... Lori, Lima’da şimdi yarı yarıya serbest, her gün karakola gidip ben buradayım, oğlum Salvador da yanımda diyor ve bir yandan İngilizce dersleri vererek hayatını kazanmaya çalışıyor... 5 yıl bitene kadar başka bir çorap başına örülmezse, oğluyla ABD’ye geri dönmek ve Manhattan’daki baba ocağında yaşamak üzere hayaller kuruyor. Ne de olsa “Baba ocağı has ekmek çıkarır!” diye... Bütün bunlar, ben imzamı öylesine atıp uzaklaştıktan sonra bana Pınar Selek’i anımsattı, onun çektiği sıkıntıları düşündüm, uğradığı haksızlıkları aklımdan geçirdim. Sonra geri dönüp kızların masasına gittim, az önceki imzamı karalayıp aslını adam gibi basıverdim. Şimdi ABD’de toplanacak imzalarla, bakalım, pasaportu geri verilip ülke kapısından Lori uğurlanacak mı? msenol34 @yahoo.com Mart Uluslararası Kadın Günü’nün 100. yıldönümü nedeniyle Belçika kadınerkek eşitliği için ayrımcılığa karşı birbirinden çok farklı alanlarda savaş vermiş yüz öncü kadını senatosunda bir araya getirdi. Fırsat eşitliği bakanı Joelle Milquet’nin girişimiyle gerçekleştirilen toplantıda Prenses Mathild de hazır bulundu. Kadın erkek eşitliği mücadelesinde örnek alınabilecek ülkelerden birinin senatosunda buluşan bu 100 kadından birinin sarf ettiği sözü Le Soir gazetesi manşetine taşıdı: “Biz kadınlar çok uzaklardan geldik buraya...” 20. yüzyılı haklarını düşük. BRÜKSEL yasalara kazımaya çalışarak Türkiye’de geçiren Belçikalı kadınlar, her iki veya üç 21. yüzyılı da kadından biri “zihniyetlerle” mücadeleye Belçika’da ise ayırdılar. Yani kadınları her beş ÇİMEN TURUNÇ kadından biri erkeklerle aynı noktadan BATURALP hayata başlatacak çizgiye aile içi şiddete doğru yapılan uzun ve maruz kalıyor. meşakkatli yürüyüş burada Bu yıl da hâlâ sürüyor. Ama adımlar Uluslararası İnsan Hakları sıklaştı ve hızlandı. Belçikalı Derneği konuya dikkat çekmek kadınların finale biz Türk için şehrin kalabalık gar ve kadınlarından çok daha yakın metro istasyonlarını çarpıcı oldukları somut bir gerçek. Öte posterlerle donattı. Geçen yandan, evet ve maalesef, perşembe günü posterler kadınlar burada da dayak yiyor. aracılığı ile başlatılan Ancak şiddet görenlerin oranı kampanyanın sloganı bu defa Türkiye’dekine göre hayli şamarı Belçikalı erkeklerin suratında patlatan cinsten: “Her Beş Kadından Biri Yasadışı Biriyle Birlikte Yaşıyor!” Posterdeki fotoğrafta orta yaşın üstünde yakışıklı bir erkekle, yaşıtı olan hoş bir kadın gözlerinde gözlükleri, üstlerinde pijamalarıyla zarif dekorasyonlu bir odadaki yataklarında yan yana oturmuş, sakin sakin bir şeyler okuyorlar. Kadının elinde kara kaplı bir kitap var. Erkek ise kucağındaki laptop’a bakıyor. Fotoğraftaki çarpıcı ve küçük ayrıntı ise erkeğin kucağındaki laptopun arka kapağında gizli. Kapak polis tarafından yakalanan suçluların BM’nin çöküşü... denetmen olarak görev yapan Inga Britt dı büyük olduğundan kopardığı gürültü de yankı yaratıyor pek tabii. Ahlenius altı ay önce görevden “BM ambargo kararı aldı” diye haber ayrılırken kaleme aldığı eleştirilerini çıktı mı sanki bütün dünya tek bir Genel Sekreter Ban Kimun’a elli ülkeye karşı bir olmuş gibi geliyor sayfalık bir rapor halinde sunmuştu. Raporu ele geçiren Washington Post da kulağa. Kâğıt üstünde aşağı yukarı öyle ama bu kararlar genellikle genel sekreterin oldukça sert eleştirildiğini süperlerin keyfine göre alınmakta. STOCKHOLM BM’nin başındaki genel sekreter de yazmıştı. İsveç’te boynunda davul dünyayı dolaşır sayıştay başkanlığı görevinde bulunmuş durur ama tokmak başkasının elindedir. Becerikli olanlar belli olan Inga Britt Ahlenius, 19992003 arasında AB sınırları aşmadan, büyüklerin çıkarlarına ters gelmeyecek Komisyonu’ndaki girişimlerde bulunabilirler. yolsuzlukları OSMAN İKİZ Bundan öncekiler hep öyle yaptılar. araştırmıştı. 20032005 Arabuluculuk girişimleri, açlığa yıllarında da Kosova’daki yönetimi denetleyen Inga karşı savaş, gıda yardımı gibi projelerle BM’nin adını gündemde tuttular. Britt Ahlenius, 2005’te BM başdenetmenliğine atanmıştı. Ama son genel sekreterin ne yaptığını herkes merak ediyor. BM’deki görevi Geçen yıl BM’den emekli olan Ahlenius geçen yıl sona eren İsveçli denetmen Dagens Nyheter gazetesinin başyazarı Niklas Ekdal ile birlikte BM hakkında Inga Britt Ahlenius, gazeteci Niklas Ekdal ile birlikte kaleme aldıkları bir kitap yazdı. Ban Kimun’un yönetiminde BM’nin Çöküş’ü adlı kitapta Ban Kimun’u bozuk para gibi harcadı. 20052010 arasında genel kitapta örgütün dünya kamuoyunda sekretere bağlı olarak BM’de baş itibar erozyonuna uğrayışı ele alınıyor. A BM gibi koca bir kurum içinde ufak ayak oyunlarının döndüğünü, insanların birbirinin kuyusunu kazdığını düşünmek bile moral bozucu ama Inga Britt Ahlenius, bütün bunların gerçek olduğunu yazıyor. Dahası dürüstçe eleştirilerini dile getirenlerin harcandığını da söylüyor. BM personelinin “Korkusuz Bayan” adını taktığı Ahlenius, İsveç’te sayıştay başkanlığı sırasında açık sözlülüğü ile tanınmıştı. BM’nin Çöküşü’nde çok sayıda örnekten hareket edilerek Ban’ın BM tarihindeki en silik bürokrat olduğu ileri sürülüyor. Deprem ve diğer doğal afetlerden dolayı gereken acil yardımlar ve geniş çaplı operasyonlar için BM’nin ayakta kalması ve daha da dinamizm kazanması gerektiği savunulan kitapta 2012’de görev süresi dolacak olan Ban Kimun’a bir dönem daha görev verilmemesi ve örgütün başına karizmatik bir lider seçilmesi öneriliyor. [email protected] fotoğrafları çekilirken ellerine tutuşturulan, üzerinde bir tarih ve numaraların yazılı olduğu simsiyah levha şeklinde. Kucağındaki siyah levha anlatıyor: O bir suçlu! Bu hoş ve sakin yatak odasındaki iki zarif insandan birinin bir “kriminal” olduğunu görmek tüylerini ürpertiyor insanın. Düşünmemek elde değil; Türkiye’de her iki kadından biri şiddete maruz kaldığına göre, demek ki toplumun kalabalık bir kesimi ellerini kollarını sallayarak dolaşan “kriminallerden” oluşmakta... “İleri demokrasi” standartları zaviyesinden bakıldığında Türkiye’deki durum çok kötü görünüyor. Bu yüzden de Londra’da ucu kadına yönelik insanlık dışı şiddete varan eşitsizliğin nihayet Türk siyasetine taşındığını duymak umut verici oldu. Geçen hafta “Güneşin batmadığı imparatorluğun” yaratılışına elinin hamuruyla girişmiş büyük kadınların; Kraliçe Victoria’ların, Kraliçe Elizabeth’lerin eteklerini sürüdüğü, kadınla erkeğin eşitlenmeye en çok yaklaştığı topraklardan birinde, Londra’da CHP lideri Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Yeni CHP olarak daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, kadınerkek eşitliği istiyoruz.” İngiltere’nin Avam Kamarası’ndaki Türkiye’nin İşçi Partili Dostları Grubu’nun resepsiyonunda İngiliz İşçi Partisi’nin gözlerinden enerji fışkıran genç lideri Ed Miliband’ın da aralarında olduğu 300’e yakın konuk Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını bölerek “kadınerkek eşitliği” vurgusunu uzun uzun alkışladılar... Salondakilerin çoğu benim gibi Türkiye’ye Batı’dan bakan Türklerdi. Batı’da yaşayan modern Türk kadınlarının “kadın olmanın” Batı’da ve Türkiye’de taşıdığı çok farklı anlamları, ne acıdır ki, çok iyi bildiklerine hiç kuşku yok. Buradan bakıldığında görülen şu: Türkiye’de kadın cinsinin bizatihi kendisine yönelik dehşetengiz “ötekileştirme”, maç küfürnamelerinden, köşe yazılarına kadar her yerde doğal sayılıyor. Oysa “sen kızsın” veya “sen kadınsın” diye etiketlenip paketlenmeden yaşayabilmek pekâlâ mümkün ve çok güzel... Sonunda Türkiye’den bir parti liderinin Ed Miliband’ın “seçim öncesinde neleri öne çıkaracaksınız” sorusunu “daha fazla kadınerkek eşitliği istiyoruz” diyerek yanıtlaması Dünya Kadınlar Günü’nün 100. yıldönümüne ve “sosyal demokrat” olma iddiasındaki bir partiye yakışır bir müjde oldu. Bu 8 Mart’a bu söylemin, eyleme dönüşmesi ümidi eşlik edecek... [email protected] rap ülkelerinde meydana gelen olaylar, Doğu Avrupa’da da epeydir unutulan “renkli devrim” tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. AB ve ABD’den bazı devlet adamları, Tunus senaryosunun yakın bir gelecekte Belarus’ta da yaşanacağını söylüyor; içlerinden bazılarıysa Belarus muhalefetine destek çağrısında bulunuyor. 80 milyonluk Mısır’ın kaderini belirliyor” diye Bazıları, Rusya’da da yakın gelecekte renkli devrim konuşmuştu. Onun bu sözleri, Doğu Avrupa’da yaşanabileceğini söylerken çoğunluk, Rusya’nın yaşanan “Soros devrimleri”ni de açıklıyor aslında. diğer Doğu Avrupa ülkelerine benzemediği Zira Ukrayna, Moldova ve Belarus’ta, nüfusun konusunda mutabık. Fakat Rusya her şeye rağmen çoğunluğunu, orta yaş üstü kesimler oluşturuyor ve gelişmelerden tedirgin. Zira birincisi, bunlar, Sovyet değerlerine daha Ortadoğu’daki karışıklıkların İslamcı yakın. Genç kuşaklarda ise Batı’yla K EV hareketlerin güçlenmesiyle sonuçlandığını bütünleşme isteği daha yaygın. Renkli görüyor ve bunun Çeçenistan’ı etkilemesinden devrim dönemlerinde sokakları çekiniyor. İkincisi, Ruslar, “halk hareketi” genellikle bu genç ve dinamik azınlık olarak gösterilen bu karışıklıkların kim dolduruyor ve onların sesi tarafından ne şekilde desteklendiğini gördükleri çoğunluğunkini bastırıyor. DENİZ için, olası tehlikenin farkında. Üçüncüsü, bu Moldova’da iki yıl önce sessiz sedasız BERKTAY olayların yaşandığı ülkeler, Rusya’nın en büyük şekilde gerçekleşen renkli devrimle silah alıcılarıydı. Şimdi Rusya, onlarca milyar iktidara Batı yanlılarının gelmesi de dolarlık kayba uğrama riski ile karşı karşıya. buna benzer bir sürecin sonucuydu. Moldova’da Gelişmelerden en çok kaygı duyan liderse, Belarus çalışan Batılı bir sivil toplum yetkilisi bana durumu Cumhurbaşkanı Aleksandır Lukaşenko. Ülkede şöyle özetlemişti: “Eski komünist yönetim, bize pek anayasal düzenin tehlikeye girmesi halinde orduyu çok bürokratik engel çıkartıyordu. Derken kullanmaktan çekinmeyeceğini söyleyen Lukaşenko, yönetim değişti ve yeni hükümet, bizim bütün “Nasıl oluyor da Kahire’de toplanan 100 bin kişi, işlerimizi bir haftada halletti. Zaten, Moldovalı bir A Ortadoğu’nun ateşi Doğu Avrupa’yı yakar mı? www.avrasyahaber.net C MY B C MY B sivil toplum çalışanı da yeni hükümette bakan oldu.” Ukrayna’da altı yıl önceki turuncu devrim, iki yıl boyunca yoğun olarak hazırlandıktan sonra başlatılmıştı. Moldova’daki süreç için de benzer bir değerlendirmede bulunabiliriz. Belarus’ta ise Lukaşenko yıllardan beri ABD tarafından “Avrupa’nın son diktatörü” olarak adlandırılmasına rağmen aralık ayındaki seçimlerde dördüncü kez seçilebildiyse ve kendisine karşı bu süreçte bir “devrim” düzenlenmediyse bu, Lukaşenko’nun seçim öncesinde dış politikada yaptığı başarılı zikzak sayesinde oldu. Son ana kadar Batı’yla yakınlaşacağı görüntüsünü çizen ve Batıcı adayları bu sayede Batı’nın desteğinden mahrum eden Lukaşenko, son dakikada Rusya ile enerji anlaşmasını imzalayarak Batı’da soğuk duş etkisi yarattı. Belarus’un sosyal adaletin en yüksek olduğu ülkelerden biri olması, Tunus senaryosunun yaşanması olasılığını epey azaltsa da tamamen ortadan kaldırmıyor. Diğer taraftan, Avrupa’nın ve ABD’nin bütün dikkatlerinin Ortadoğu’ya kaydığı bu dönemde, Doğu Avrupa’da benzer karışıklıkların çıkması olasılığı düşük. Yine de yakın gelecekte siyasi tablonun nasıl şekilleneceğini kesin olarak söylemek zor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle