22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 26 MART 2011 CUMARTES 18 İdeolojisiz İdeoloji! Çantada Keklik CHP’nin yakın geçmişte kara çarşafa altıok takmış Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, TBMM’ye türbanlı vekil girebileceğini buyurmuş. CHP, önüne gelenin aklına estiğini söylediği bir parti olma yolunda... Yeni CHP’cilere bir tanıklık aktaralım. Bir CHP milletvekili, geçen günlerde İç Anadolu’nun kasaba ve köylerini dolaşmış. Bir parti örgütünde konuşulanları anlattı: “Çevremizdeki gençlere dert anlatamıyoruz. Partimiz ‘Türbana evet, cemaate evet, özerkliğe evet, şuna da, buna da evet’ deyince; çocuklarımız topluca kararlarını vermişler, oylarını bu kez CHP’den esirgeyeceklerini söylüyorlar.” Herkese göz kırpacağım derken yüzde 22yüzde 23 çantada keklik olmaktan çıkıyor, ona göre... Hazırlayanlarına bakılırsa, TÜSİAD “ideolojisiz” anayasa taslağı hazırlamış. İşveren çevresine yakın medyanın tanımıyla Cumhuriyetin kuruluş felsefesini reddeden taslak çok “cesur”muş. Niye? Bölgeli devlet öneriyormuş da ondan... Biliyorsunuz, 12 Eylül Anayasası’nın çatısını da TÜSİAD oluşturmuştu. Yani TÜSİAD’ın ideolojisi, işkencehanelerden yurtseverlerin çığlıkları yükselirken faşizmin dayattığı anayasaya yansımıştı. O günkü ideoloji TÜSİAD’ın bugünkü isteklerini karşılamıyor olmalı ki, bu kez “ideolojisiz” adı altında bir anayasa taslağı hazırlıyorlar. TÜSİAD’ın “ideolojisiz” anayasası “birey eksenli” olacakmış. Sanki, “birey eksenli” deyince anayasa “ideolojisiz” oluyor. Hayır efendim, tam tersine “ideolojili” oluyor. Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Prof. Dr. Bahri Savcı, öğrencilerine dünya anayasalarından örnek verirken 1961 Anayasası için “birey haklarını da koruyan toplumcu anayasa” derlerdi. çalışanları korurdu. Yurttaşa “eşit”lik açısından yaklaşırdı. TÜSİAD’ın desteği ile hazırlanan 12 Eylül Anayasası tersini yaptı. Sosyal devleti tasfiye etti, varsılların ve işverenlerin çıkarlarını, dolayısıyla her anlamda eşitsizliği önceledi. Aynı TÜSİAD, bugün “birey eksenli, bireyci” anayasa isterken de aynı ideolojiyi sürdürmekte kararlıdır. TÜSİAD’ın “etnik çağrışım yaptığı” gerekçesiyle “Türk”lüğün anayasadan çıkarılması önerisine gelince... Bu öneri de bugün dünyaya egemen olan sömürgen küreselleşmenin resmi ideolojisinin, parçalanan Balkanlar’da, Irak’ta uyguladığı modelin Türkiye’ye aktarılma yönteminin aracısıdır. TÜSİAD Başkanı’nın, sırtında yumurta küfesi olmayan eşi Cem Boyner, “Özgürlük için bölünelim” demiş bulundu zaten. Oyun bellidir ve aynıdır: Asıl amaç, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası gerçekleştirilmiş ve evrensel boyutta kabul görmüş “Türk devrimi”ni tümüyle belleklerden silmektir. Silinebilirse, eğer... Küresel Bunalım ve Ekonomimiz Tüm dünya ülkelerinin öncüleri, küresel bunalımı atlatmış olmanın sevinci içinde geleceğe umut ve güvenle bakmaya çalışıyor; yeni ekonomik atılımlarla ekonomilerini yüksek büyüme hızlarına kavuşturmak için uğraşıyor. Pazarlardaki alışveriş genişlemesinden esinlenen ve ülkeleri yöneten siyasetçilerde bir bayram coşkunluğu yaratan yüzeydeki bu canlanmanın altında, ekonomilerin büyük sorunlarının olduğu da görülmektedir. Hatta, ekonomik büyüme ile ilgili bilimsel toplantılarda, yeniden alevlenmeye başlayan tüketimin ve tüketim için borçlanmaların özendirilmesiyle canlanmaya başlayan ekonomik uygulamaların, yeni bunalımları hazırladığını öne süren uzmanlar da vardır. Küresel ölçüde ülke devletlerinin aşırı boçlanmaları, yaratılan çevre sorunlarının bir türlü kontrol altına alınamaması, artan enerji ve gıda maddeleri fiyatları, uluslararası finansal gelişmelerin denetim altına alınamaması, bozuk gelir ve servet dağılımları bozuklukları gibi konuları, uzmanların uğraşısına bırakarak, son bunalımdan az etkilenen ve oldukça hızlı sıyrılan ülkemizin bu konudaki bir özelliğinden söz etmek istiyoruz. 2010 yılı ekonomik gerçekleşme rakamları ortaya çıktıkça, hemen tüm dünya ülkelerinde ekonomik bunalımın olumsuz sonuçlarının geride kaldığı öne sürülmekle birlikte, canlanmanın kalıcı olup olmadığı, iyi sonuçların sürdürülebilir bulunup bulunmadığı konusunda kuşkular da dile getirilmektedir. Ekonomi uzmanları, bugünlerde, daha çok, sürdürülebilir ve yeniden bunalıma düşmeden sürekli büyütülebilecek ekonomik uygulamaların neler olduğunu ve hangi bileşkenlerin bunu sağlayabileceğini araştırmaya koyulmuşlardır. Şimdiye kadar elde edilen rakamlar gösteriyor ki, 2009’da yüzde 4.7 oranında küçülmüş olan ekonomimiz, 2010’da yüzde 8 oranında büyümüştür. 2011’e bu hızlı büyüme ile giren ekonomimizin, 2011’de de bu ivme ile yüksek büyüme hızlarına ulaşabileceği tahmin edilmektedir. Aynı biçimde, 2009’da bazı aylarda yüzde 1516’ya kadar yükselen işsizlik oranları, 2010 yılında yüzde 1112’lere geri dönmüş, ama henüz hoşgörü ile karşılanabilecek oranlara düşürülememiştir. Son iki yılda, yıllık enflasyon oranları da yüzde 56 dolaylarında tutulabilmiş, yüksekçe bulunan bütçe açığı azaltılabilmiştir. Çok yükselmiş bulunan dış açıkları, yüksek oranlı kayıt dışı işlemleri, artan yolsuzlukları, artma görüntüsü veren rüşvet ve yandaş kayırmalarını, artmış olan yoksul sayılarını, hukuk dışı yargılama uygulamalarını, seçimlere giderken yaratılmış bulunan siyasal ve sosyal kavga ortamını, boyutları gittikçe büyüyen çevre sorunlarını bir an için görmezden gelerek söylenebilir ki, ülkemiz, öteki ülkelere nazaran bunalımdan daha çabuk çıkmış ve daha iyi sonuçlar almıştır. Bu daha iyi sonuçlar, gelişmiş Batı ülkeleri, birbiri arkasından gelen borç bunalımlarıyla uğraşırken ortaya çıktığı için, daha değerlidir. Özellikle halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan tüm Arap ülkeleri, siyasal ve sosyal huzursuzluklar nedeniyle yangın yerine dönmüşken ülkemizde alınan bu iyi sonuçlar küçümsenmemelidir. Öyle sanıyorum ki, bunalımdan çıkarken öteki ülkelerden daha çabuk ve verimli sonuç almamızı, halkımızın Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine bağlı kalmasına, son 90 yılda bunların temeldeki iyi sonuçlarıyla uygulanmalarını sağlamasına, kararlılıkla demokratik geleneklerine ve ekonomik alışkanlıklarına bağlı kalmasına borçluyuz. Halkımızın, büyük özveriyle kurup geliştirdiği ekonomik altyapımız, güçlü devlet işletmeleri sistemimiz, devlet işletmelerinin öncülüğünde gelişmiş güçlü özel işletmelerimiz olmadan bu iyi sonuçları her ülkeden daha hızlı ve verimli biçimde elde etmemiz olanağı bulunamazdı, diye düşünüyorum. Ve inanıyorum ki, bunu başaran halkımız, yukarıda çözümü zorunlu olmakla birlikte henüz kalıcı çözümlere ulaştırılamamış olan büyük sosyal ve siyasal sorunlarımıza da çözüm bulacaktır ve bu çözümleri bulabilmek için de aynı Cumhuriyet ilkelerinden güç alacaktır. Halkımız, “serbest rekabete dayalı liberal ekonomik rejim”in ekonomik sorunlarımızın tümünü çözmekte yetersiz kalacağını tam anlamıyla anlamış ve kendisini “vahşi kapitalizm”in pençesinden kurtarmak için, ekonomide devlet egemenliğini kuran Cumhuriyet’in “ılımlı devletçilik” ilkesini benimsemiş bulunmaktadır. Son 90 yılın ekonomik uygulamaları içinde, çok sayıda ekonomik “deprem” geçirmiş olan halkımız, bunalımdan çabuk çıkmayı da iyi öğrenmiş, ekonomik depremlere dayanma gücünü ve refleksini geliştirmiştir. Ekonomik bunalımlardan göreli olarak kolay çıkabilmemizin önemli nedeni, Cumhuriyet kurulduğundan beri benimsenmiş bulunan uygulamalarla kavuştuğumuz bu temel ekonomik yapıdır. Dinleme Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer’in Milliyet’te savunma muhabirliği yaptığı süreçte, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın emriyle dinletildiğine ilişkin yayınlar yapıldı. Yayımlanan haberde, Çakırözer ile ilgili belgelerde bir Albay ile yaptığı konuşmanın içeriğinin açıklanmadığı belirtilerek “Bunun nedeni şimdilik belirsiz” diye yazmış muhabir. Epeydir şu tezi savunuyoruz: Silivri’deki soruşturmalar, tıpkı 12 Mart döneminde olduğu gibi, askerin bilgisi ve onayıyla yine asker içinde bir büyük tasfiyeye aracılık ediyor. Eğer haberler doğruysa... Bir gazetecinin dinlenmesi, izlenmesi hiç kuşkusuz yadırgatıcı ve hukuk dışı. Gazetecinin konuştuğu ve gelecekte üst makamların önemli adaylarından olan bir askerin adının kimi soruşturmalarla bağlantı kuracak biçimde hedef alınarak kamuoyuna sızdırılmasına gelince... İşte o da, ordu içindeki tasfiye tezimize bir tuğla daha ekliyor. Bu, 1961 Anayasası’nı oluşturan kesimin bilinçli bir seçimi, dolayısıyla ideolojisiydi. 1961 Anayasası, sosyal devletten yanaydı ve yoksulları, Bir yanda Kaddafi, bir yanda vahşi Batı... Libya halkı, hem diktatörlerinin, hem de sömürgecilerin saldırısı altında. Türkiye de ne yazık ki, uçakları ile, gemileri ile ateşe körükle gidiyor... Libya’ya buna benzer bir saldırı da 1986’da olmuştu ve o günlerde TBMM’den bir ses yükselmişti, “Libya’ya bu saldırı niçin?” diye soran o sesin sahibi SHP Sivas Milletvekili Mustafa Kemal Bunun Adı Emperyalizmdir Palaoğlu idi: “Libya’da bir devlet ve bir millet vardır. Libya, ‘Bu topraklar benim, bu petrol benim’ diyor. İşte affedilmek istenmeyen budur ve bunun adı emperyalizmdir. İşte bu noktada TBMM’ye doğrudan bir görev düştüğüne inanıyorum. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş hareketlerini Atatürk’ün önderliğinde biz başlattık, TBMM ile başlattık. Hatırlamalıyız ki, Atatürk’ün emperyalizme fiilen ilk karşı koyuşu, 1911 yılında Libya topraklarında oldu. Oralarda Mustafa Kemal’in hâlâ ayak izlerinin bulunduğuna inanırım. İşte sen sevgili TBMM. Mazlumlar dünyasına herkesten önce sen sahip çıkmalısın. Evrensel insanlık değerleri için, kendi tarihin için ve dün Sirte kıyılarında yanmış, yıkılmış kentlerin sıcak külleri arasında hâlâ bir şifalı nefes gibi tüttüğüne inandığım Mustafa Kemal ruhu için bu vahşete isyanını sen söylemelisin.” Palaoğlu’nun o günkü çağrısı, bugün için de geçerlidir. Duymak isteyen varsa eğer... Libya Sınavı SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK kayıtları silmek bizi gerçekten II. Abdülhamit’in sansür sistemine mi götürür? Oraya götürmezse nereye götürür? Kemal Kılıçdaroğlu konuyla ilgili, “Dünyada basılmamış kitabı imha eden tek ülke Türkiye. İleri demokrasi örneği… Basılmamış bir kitabı imha ediyorsunuz. Bunun ileri demokrasi ile ilgisi var mı” diye konuştu. İnsan kendinden şüphe ediyor; sahiden de ilgisi var mı acaba? BDP Milletvekili Sebahat Tuncel’in polis müdürüne attığı tokat geçen haftanın gündem maddelerinden biriydi. Bu tokat Sebahat Tuncel’in maruz kaldığı soğuk tazyikli suyu gölgede bıraktı. Tuncel’i o tokadı atmaya taşıyan yılların birikimini de belki… Aslında mesele bir anlamda yine, halkın temsilcilerinin duygularını ve ani tepkilerini ne derece kontrol etmeleri gerektiği sorunsalı olarak da görülebilir… Keşke yalnızca zaman zaman tokat ağırlığında bile olsalar düşüncelerimizi dile getiren sözcükler egemen olsa dünyaya. [email protected] Kim, nereden müdahale ediyor, harekâtın hedefi tam olarak ne, bunları kimse net olarak bilmiyor. Yaşanan bölgesel kaos içinde doğru bir değil. Bir taraftan NATO’ya bağlı güçler Libya’yı denizden abluka altına almaya çalışırken diğer yanda kara harekâtının koalisyon güçleri tarafından idare edilmesi iki başlı bir müdahale ortamı yaratarak fotoğrafı bir süre bulanıklaştırdıktan sonra geminin dümeni nihayet NATO’ya bırakıldı. Ancak ne olursa olsun Libya’da sular şimdilik durulmuyor ve dünya ayakta bekliyor. Yaşanan bu keşmekeşte Türkiye’nin uzun süre kendini bu meseleden uzak tutması mümkün değildi, olmadı da... Libya’da yaşanan bir savaş var artık ve Türkiye ister istemez bu savaşın içinde buluyor kendini. Yapılması gereken realist bir bakış açısıyla gidişatı değerlendirmek ve birçok siyasi, ekonomik ve toplumsal unsur arasındaki dengeyi sağlama amacını gütmekten geçer. Her şeyden önce harekâtın hedefi tam olarak, net bir biçimde belirlenmeli. Bu noktada ülkelerin görüş birliğini sağlamak son derece zor; bir o kadar da önemli. Aksi halde çok taraflı müdahaleler zinciriyle örülmüş bir çözümsüzlüğün içinde bulabilir taraflar kendini. Son on yılda Afganistan’a ve Irak’a yapılan saldırıların bir benzerinin ve ancak “emperyalizm uygulamalarının bir ayağı” olarak nitelendirilebilecek yeni bir saldırının Libya’da yaşanmasının önüne geçilmelidir. Belki de hepsinden önemlisi biz, “Libya halkına silah doğrultan taraf” olmamalıyız. Ne siyaseten ne ahlaken ne de vicdanen… Tokat Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] rmandaki varlığa bak’ Ormanlar bir ülkenin doğal güzellik ve zenginlik kaynağıdır. Daha ilkokul sıralarında öğreniriz; günlük hayatımızı sürdürmek için zaruri olarak ihtiyaç duyduğumuz birçok araç gerecin varlığı ağaçların varlığına bağlıdır. Geçen hafta ölümünün 38. yılında memleketi Sivas’ta anılan Âşık Veysel’in dizelerinde söylediği gibi; “Orman yurdun temelidir / Nesillerin evvelidir…. Gemi olur, suda yüzer / Uçak olur, gökte gezer / Kalem, kâğıt neler yazar / Ormandaki varlığa bak.” Ağaca muhtacız ve söz konusu muhtaçlık geçici değil, mutlak bir muhtaçlıktır. Öte yandan bu muhtaçlığımıza aldırmadan ormanlara açık ara en büyük zararı yine biz insanlar veririz. Yakarız, yıkarız, keseriz. Tarla açmak, hayvanlara otlak yeri açmak, yerleşim yeri kurmak, bilhassa da otel dikmek için ormanları yok ederiz. Verdiğimiz zararın telafisi ise bir avuç insan dışında pek kimsenin umurunda değildir. Yine de hatırlatalım, 2126 Mart Dünya Orman Haftası. Önemi büyük. Geleceğimizi telafi edemeyeceğimiz bir yere taşımamamız açısından büyük. [email protected] ‘O BULMACA HARB SEM H POROY SEDAT YAŞAYAN mamın’ savaşa çıkamayan ‘ordusu’ Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın henüz taslak halindeki basılmamış ama “Ya basılırsa!” kitabına; yayınevine ve Radikal gazetesine yapılan baskınlarla el konulması basın özgürlüğü meselesini yine jet hızıyla gündeme taşıdı. Basılmamış bir kitap örgütsel doküman kabul edilebilir mi? Peki ya yayımlanmamış olmasına rağmen sakıncalı görünen bir kitaba dair basılı ve dijital ortamda bulunan tüm ‘ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Değeri ve önemi 1 olmayan. 2/ Kesilmiş ekşi sütten ya 2 pılan bir tür rakı... 3 Kayınbirader. 3/ 4 Ahmet Mithat’ın bir romanı... Daya 5 nılması güç durum, 6 dert, bela. 4/ Halk 7 dilinde ayrana verilen ad... Tuzlanıp 8 kurutulmuş yiye 9 cek. 5/ Çapraz düğ1 2 3 4 5 6 7 8 9 meli, ipek ya da sırma işlemeli bir tür kısa yelek. 6/ 1 C I R L A Y I K Bilginler, yazarlar ve sa 2 I R A R A S A T natçılar kurumu. 7/ Yı 3 L A V M A N M E kılmış ya da çok harap ol 4 I U F A K İ R muş yapı... Güzel sanat. 8/ 5 B A R B A K A N Yavru yapmaya alışkın 6 I R G A T D EM kümes hayvanları için kulH A T A lanılan sözcük... II. Dün 7 T A U N A B A NO Z ya Savaşı’nda Alman iş 8 K 9 T AMZ A R A I galine karşı direnenlerin toplandıkları ıssız yer. 9/ Belirti... Çerez olarak yenen tahıl kavurgası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Akdeniz yöresinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen bir bitki. 2/ İri taneli bezelye... Küçük erkek kardeş. 3/ Acınma anlatan bir ünlem... Hastalık. 4/ Bir renk... Manda pastırması. 5/ Denizcilikte dört köşe yelkenleri boğarak yüzeylerini küçültme işine verilen ad. 6/ Yüksekokul. 7/ “Diyarı küfrü gezdim beldeler, kâşaneler gördüm/Dolaştım mülki İslamı bütün ’ler gördüm” (Ziya Paşa)... Utanç duyma. 8/ Kurnaz, tecrübeli... Akdeniz yöresine özgü bitki topluluğu. 9/ “Hayat zamanda bırakmaz” (Attilâ İlhan)... Olgunlaşmak üzere olan tahıl. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle