18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 25 MART 2011 CUMA 6 HABERLER Gazeteci Şık’ın basılmamış kitabını arayan polis iki kez yayınevini bastı, nüshaların yok edilmesini istedi ‘Cumhuriyet’ çi Boş Bir Kavramdır TÜSİAD’ın yeni anayasa ile igili önerilerini beğenir ya da beğenmezsiniz. Ama kabul etmek gerekir ki toplumsal mutabakatın ürünü bir anayasaya kavuşmanın yolu, konuyu, önerileri özgürce tartışmaktır. Tabii ki, çok kesimden gelen değişik ideolojilerin etkisinde, çeşitli öneriler olacak. Tabii ki, her kesim kendi çıkarlarının doğrultusundaki görüşlerini yansıtacak. Tabii ki TÜSİAD’ın emeğe öncelik vermesi, DİSK’in sermayenin çıkarlarını savunması kadar çarpıktır. Tabii bu tür garabetlerin hiç olmadığını söylemek de değil amacımız. Bütün sorun, konunun özgürce tartışılması, toplumsal mutabakatın aranmasıdır. Bu düşüncelerin ışığında bakmalıyız, TÜSİAD’ın önerisine. Öyle olunca da çalışmayı hazırlayan heyetin belirli tercihler doğrultusunda, oluşturulmuş olmasını yadırgamak da doğru değil. Hızlı küreselleşen dünyada, TÜSİAD’ın önerilerinin küresel sermayenin çıkarlarından bağımsız ya da onlara karşı olmasını beklemek de yanlış olur. Ama bütün bunlara karşın belirli tutarlılıklar beklemek ve kavram karmaşasından uzak durulmasını istemek de hakkımızdır. Bilelim ki, salt bir çalışmanın profesör titrine sahip kişilere yaptırılmış olması, onu bilimsel kılmaz. Boş laf, söyleyenin ya da söyletenin titri ne olursa olsun, boş laftır. Cumhuriyet hariç anayasada değiştirilmez bir madde kalmaması önerisi de bunlardan biridir. Çünkü çağımızda, tek başına “cumhuriyet”, içi mutlaka doldurulması gereken, boş bir kalıptan başka bir şey değildir. Kimilerinin sandıklarının aksine, “cumhuriyet” demokrasi ile eşanlamlı da değildir. Hatta çevrenize biraz dikkatlice bakarsanız, demokrasinin kimi cumhuriyetlerin uzağından bile geçmediğini görürsünüz İran İslam Cumhuriyeti, Libya Arap Cemahiriyesi gibi ülkelerin anayasalarındaki cumhuriyet ibaresi demokrasiyi içermediği gibi, yanındaki maddelerle onu dışlamaktadır da. Canım bunlar kötü örneklerdir, cumhuriyetleri temsil etmezler, yanıtı ile de geçiştiremezsiniz konuyu. Çünkü gerçek öyle değildir. İran halis muhlis bir cumhuriyettir. Zira cumhurun yöneticileri, cumhurun üyelerinin oylarıyla seçilirler. Zaten cumhuriyet de bundan başka bir şey değildir. Demek oluyor ki, günümüzde cumhuriyet içi mutlaka doldurulması gereken boş bir kalıptır. İçini demokratik kurumlarla doldurursanız, demokratik olur, şeriat kaygısıyla donatırsanız, İran İslam Cumhuriyeti’ne benzer. Durum bizim için de aynıdır. 1982 Anayasası’nın 1. maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” der. Yukarıdaki açıklamalarımızın ışığında, bu madde Türkiye’de yöneticilerin halkın oyuyla seçilmesinin zorunlu olması dışında bir anlam taşımaz. 4. maddenin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini belirttiği 2 ve 3. maddelerse ilk maddedeki cumhuriyet kavramının içini doldurur ve özetle der ki; bu cumhuriyet insan haklarına saygılı, bağlı; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Şimdi bütün bunları atlayıp anayasanın birinci maddesini dımdızlak bırakırsanız, onun içini boşaltmış olur, şeriata açık hale sokarsınız. Hemen belirteyim, ilk üç maddenin yazımında mutabık olmadığım hususlar var. Benim gibi başkalarının da bunlarla mutabık olmama hakları vardır ve ilk üç madde konusunda da değişiklik önerisi getirilebilmelidir. Ancak bunu yaparken kavram karmaşasına yol açmamak gerekir. Yoksa “tabuları yıkıyoruz” derken demokrasinin temel kurumlarından yoksun bir cumhuriyeti getirmiş olursunuz. Evet biraz ciddiyet lütfen! Basılmamış kitap avı İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın kitabını yayımlayacağı belirtilen yayınevine polis iki kez baskın yaptı. Polis, kitap dokümanının bulunduğu bilgisayar harddiskine el koydu. Şık’ın “basılmamış kitabının tüm nüshaları için toplama kararı” verildi. Bu kapsamda Şık’ın kitabının taslağının bulunduğu iddiasıyla Radikal gazetesinde de arama yapıldı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, “İmamın Ordusu” adlı kitap taslağına el koyma kararı da aldı. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, Şık’ın henüz yayımlanmamış kitabının yayınevindeki kopyasına el konulmasını “Yayımlama özgürlüğü çok tehlikeli bir aşamaya geldi” sözleriyle değerlendirirken İthaki Yayınevi editörü Ahmet Öz, “Bundan sonraki süreç kafalara dair, zihinlere dair bir tasarruf olabilir” dedi. Ahmet Şık’ın yazdığı “İmamın Ordusu” adlı kitabını yayımlayacak İthaki Yayınevi’nde önceki gün savcılık kararı ile 7 saat arama yapıldı. Aramanın ardından dün de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kara Mavioğlu’nun bilgisayarı arandı Polis, Ergenekon tutuklusu gazeteci Ahmet Şık’ın kitabının bir kopyasının olacağı düşüncesiyle Radikal gazetesine de gitti. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarında iki polis tarafından yapılan arama sırasında NTV’nin canlı yayınına rıyla yeniden yayınevine gelen polis, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla yayınevinin harddisklerine el koydu. ‘Sıra bize de size de gelebilir’ Yayınevindeki bilgisayarda silinen bilgileri yeniden bilgisayara kopyalayan polis ekipleri, daha sonra harddiskleri alarak yayınevinden ayrıldı. Yayınevinin editörü Ahmet Öz, “Bir önceki gelişlerinde bilgisayardaki bilgileri silmişlerdi. Şimdi yeniden sildikleri bilgileri yükleyerek harddiske el koydular” dedi. “Kitabı yayımlamaktan çekiniyor musunuz” sorusuna Öz, “Valla sıra bize de gelebilir, size de gelebilir, herkese gelebilir” yanıbağlanan Mavioğlu, “Bana daha önce Ahmet taslağını vermişti, kitabı okuyayım diye. Şöyle bir bakmıştım, ama bir fikir oluşmamıştı. Polis gönderilen dosyanın kopyasını alıp siliyor. Dosyanın da aslının silinmesini istiyor” dedi. ilgili varsayım üzerine gelmişler” diye konuştu. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Enver Ercan, PEN Türkiye Başkanı Halil İbrahim Özcan ve İthaki Yayınevi’nin editörü Ahmet Öz dün İstanbul Tabip Odası’nda basın açıklaması düzenledi. Toplantıya İşbankası Kültür, Yapı Kredi, Metis, Belge, Agora, Cumhuriyet Kitapları, İletişim, Doğan Kitap, Ayrıntı, Can ve Everest yayınevlerinin sahipleri ve temsilcilerinin katıldı. Ahmet Öz, “Kitap, Gülen cemaatinin 1960’lardan 1970’lerden itibaren açık kaynaklara dayanarak yükselişine dair bir analiz ile başlıyordu. Fethullah Gülen, tını verdi. Öz, mahkemenin aldığı son kararla kitabın basılmasının suç olarak görüldüğünü söyledi. Arama yapılırken içeride sadece yayınevi sahibi ve kendisinin bulunduğunu anlatan Öz, “Geniş bir arama diyemeyiz. Kitabın bulunduğu maili ben açtım. Aramalar eşzamanlı olmuş. Topkapı’daki matbaaya, buradaki ofise ve yayınevinin Kadıköy’deki önceki binasına gidilmiş” dedi. Yayınevinin sahibi Ünal Koçan ise halen çok büyük bir şaşkınlık yaşadığını belirterek, polislerin genel olarak Şık’ın kitaplarını sorduklarını söyledi. Koçan, “Bu kitabı bizim yayımlayıp yayımlamayacağımız bile belli değil. Basılmamış bir kitapla 1960’larda neredeydi, cemaat içinde nasıl etkin hale gelmişti... Ahmet Şık gözaltına alındığında da kitap ile ilgili bir soruşturma olmadığı söylenmişti” dedi. Metin Celal de “Ahmet Şık’ın henüz yayımlanmamış kitabının yayınevindeki kopyasına el konulması, yayımlama özgürlüğü açısından çok tehlikeli bir aşamaya geldiğimizin son örneğidir” dedi. Hükümeti, hâkimleri, savcıları ve emniyeti, uluslararası anlaşmalara ve anayasaya uymaya çağıran Celal “Yazma, yaratma ve bunları yazılı ve sözlü olarak başkalarına iletme özgürlüklerine getirilen her türlü kısıtlama, baskı ve engellemeye karşı çıkmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel de “Gazeteciler, yayınevleri, basın özgürlüğü üzerindeki terör sona erdirilmelidir, gazeteciler özgür bırakılmalıdır” dedi. DİSK Başkan Vekili Tayfun Görgün de yaptığı yazılı açıklamada “Siyasi iktidarın düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bu ağır saldırısını şiddetle kınıyoruz” dedi. Hukukçular henüz basılmamış bir esere el konulmasını, ‘düşünceyi suç sayan bir anlayış’ diye niteledi Düşünce özgürlüğüne saldırı LHAN TAŞCI SİYASİ TEPKİLER Öz cinayeti için suç duyurusu İstanbul Haber Servisi Uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, eşinin 33 yıl önce öldürülmesine ilişkin yargı sürecinin yeniden başlatılması, 12 Eylül dönemi yetkililerinin yargılanması istemiyle başvuruda bulundu. “Toplumsal Bellek Platformu” üyesi bir grupla, dün sabah saatlerinde Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne gelen Sezen Öz, Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali’ye, Doğan Öz’ün 24 Mart 1978’de Ankara’da evinin önünde silahlı saldırı sonucu öldürülmesiyle ilgili suç duyurusu dilekçesini sundu. Eşinin öldürülmesi olayının 12 Eylül darbesinin hazırlık safhası olduğunu savunan Öz, “Darbeyi yapanların, o dönemin görevlilerinin, bu işe katkıda bulunan istihbaratın, MİT’in, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun yargılanması konusunda suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu nedenle buradayız” dedi. Açıklamaya, öldürülen eski savcı Doğan Öz’ün ailesinin yanı sıra aralarında öldürülen yazar Sabahattin Ali ve Musa Anter ile gazeteciler Çetin Emeç, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Hrant Dink’in ailelerinin de olduğu 28 aile de destek verdi. ANKARA Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık’ın henüz basılmamış kitabı nedeniyle yayınevinin basılması, “düşünceyi” suç sayan anlayışın yansıması olarak nitelendirildi. Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Basılmamış notların delil kabul edilmesi, düşüncenin suç olarak kabul edilmesidir” derken Prof. Dr. Köksal Bayraktar, henüz kitap haline gelmemiş bir çalışmanın yayınevi aranarak dosyaya el konulmasının düşünce özgürlüğüne “ağır saldırı” niteliği taşıdığını vurguladı. Prof. Dr. Ersan Şen ise eser konusundaki ince çizginin basılıp basılmaması olduğunu belirterek hiçbir “delilin” imha edilemeyeceğine dikkat çekti. Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, aleniyet kazanmamış eserin suç sayılamayacağını vurgularken “Bir kimse, masasının üzerindeki kâğıda birine hakaret notları yazsa, polis baskınla bunu ele geçirse, hakaret suçu oluşabilir mi? Buradaki yaklaşım da aynı. Eser henüz aleniyet kazanmamış ve basılmamış. Basılmamış notların delil kabul edilmesi, düşüncenin suç olarak kabul edilmesidir” değerlendirmesini yaptı. Prof. Dr. Köksal Bayraktar, gerek anayasada, gerekse Basın Yasası’nda kitapların “süresiz yayın” kavramı içerisine girdiğini anımsatarak şunları söyledi: “Anayasamızın 29. maddesine göre, süresiz yayın için önceden izin alma yükümlülüğü yoktur. Basın hürriyetini düzenleyen 28. maddede, basının hür olduğu, sansür edilemeyeceği, basınevi kurmak için izin alma yükümlülüğüne gerek olmadığı ifade edilmektedir. Anayasamızın 28. maddesinin 6. fıkrasında, hâkim kararıyla belirli suçlar için ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yetkili merciin emriyle süreli ve süresiz yayınların toplatılabileceği ifade edilmektedir. Söz konusu olayda yayınevinde bulunan çalışma anlaşıldığı kadarıyla henüz basılmamış taslak halinde bir çalışmadır. Dolayısıyla olayımızda henüz basılmadan önceki aşamada yer alan, düşünceyi açıklama ve bilim hürriyeti söz konusu olmaktadır. Henüz kitap haline gelmemiş bir çalışmanın, yayınevi aranarak alınması, zaptedilmesi bana göre düşünce hürriyetine ağır bir saldırı niteliğini taşımaktadır. Anayasanın belirttiği maddelerinin dışında bir eylemle karşı karşıya bulunmaktayız.” Prof. Dr. Ersan Şen ise arama ve el koyma şartlarının Ceza Muhakemesi Yasası’nda gösterildiğini, şartların yalnız şekilden ibaret olmadığını vurgulayarak “Yasaya göre delili, faili arayacaksınız. Elde ettiğiniz delili imha edemezsiniz. Delili polis inceleyemez, imha da edemez. Ben tehlikeli patlayıcıların dahi imha edilmemesi gerektiğini söylüyorum” dedi. Prof. Dr. Şen, “Bu olaydaki ince nokta eserin basılıp basılmamış olmasıdır. Henüz basılmamış bir eserse el konulan bu yasanın dışındadır” diye konuştu. ‘Basanlar imamın orduları mı’ (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Savcı Öz, taslağı saklayanı suçlu ilan etti stanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, stanbul Emniyet Müdürlüğü’nün inceleme tutanağını dikkate alarak gazeteci Ahmet Şık’ın “ mamın Ordusu” adlı kitap taslağına el koyma kararı aldı. Şık’ın eşi Yonca Şık, avukatları Akın Atalay, Bülent Utku, Fikret lkiz ve Meriç Eyüboğlu ile Ertuğrul Mavioğlu’na iletilen tebliğ tutanağında, Şık ve Soner Yalçın’ın bilgisayarlarından elde edilen belgelere ilgili stanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 49 sayfalık raporunun incelendiği belirtildi. Emniyetin tutanağına göre kitap taslağının önceden hazırlanıp daha sonra örgütte etkin konumda bulunan Yalçın’a gönderildiği, kitap üzerinde yazdığı notların talimata dönüştürülerek Şık’tan elde edilen kitap taslağında uygulandığı ileri sürüldü. Kitabın, “Ergenekon Silahlı Terör Örgütü” talimatlarıyla yazdırılmaya çalışıldığı, kitap içeriğinde terör örgütünün ve amacının propagandasının yapıldığı iddia edilerek “Suçu ve suçluyu övme, adil yargılamayı etkilemeyi teşebbüs suçlarının da örgüt talimatları çerçevesinde kitaba konu edildiği ve örgüt talimatlarıyla kitabın bastırılarak sansasyon ve dezenformasyon yapılmasının planlandığı, yargılanan örgüt üyelerine de bu suretle moral ve motivasyon verilmeye çalışıldığı, 49 sayfalık inceleme tutanağında ayrıntılı olarak belirtilmiştir” denildi. Şık’ın kitap taslağı basılmadığından, kitap niteliğinde olmadığını belirten mahkeme, kararına şöyle devam etti: “Kitabın içindeki örgütsel emir ve talimatlar ile paragraf aralarına yerleştirilmiş, eklenmesi ve çıkarılması gereken yerlere ilişkin notlardan şu haliyle yazıların örgütsel doküman niteliğinde olduğu, örgütün amacına hizmet etmek ve propagandasını yapmaya yönelik hazırlandığı anlaşılmıştır.” Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün talimatı ise şöyle: “ mamın Ordusu isimli doküman ve tüm nüshalarına veya kitap taslağına, üçüncü kişilerde bulunan nüshalarına, kitap haline dönüştürülmüşse suretlerine, içerik olarak aynı mahiyetteki evrak ve tüm nüshalarına el konulmasına ve muhafaza altına alınmasına, şüphelinin avukatına da bir nüshasını verdiğini beyan ettiğinden avukatındaki nüshalara da el konulmasına, mahkeme kararına rağmen vermeyen veya vermek istemeyenlerin ellerinde bulunan nüshaların temini için gerektiğinde arama ve el koyma kararı talep edilmesi, bulunması muhtemel diğer adreslerin tespit edilerek bu adresler için de arama kararı talep edilmesi, aksine davranışın hem CMK 124 hem de örgüte yardım suçunun oluşturacağının bildirilmesine…” ANKARA / İSTANBUL (Cumhuriyet) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı kitabın dijital kopyalarının toplatılmasına ilişkin, “Böyle şeyler Hitler, Mussolini döneminde bile olmadı” dedi. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, İthaki Yayınevi’ndeki aramanın “İmamın Ordusu” adlı kitaptan korkulduğu için yapıldığını vurgularken “Yayınevine girenler, İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler mi, yoksa imamın orduları mı” diye sordu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da “Hitler, Mussolini faşizminde bile bir kitap daha yayımlanmadan suçlu ilan edilmemiştir” dedi. Dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında “Daha çıkmamış bir kitabın, basılacağı varsayımıyla yayınevine girilmesinin anayasa suçu olduğunu” vurgulayan Anadol, şu görüşleri dile getirdi: “Bu suçu işleyen iktidarın uygulaması karşısında, kınamayı az buluyorum. ‘İleri demokrasi’ denilen rejimin nereye geldiğini, ‘yetmez ama evet’ diyenlere ibretle gösteriyorum. Ahmet Şık tutuklandı ve Başbakan, ‘gazetecilik faaliyetleri dışında eylem yaptığı için tutuklananlar var’ dedi. Şık’ın başka ne işi var? Hangi eylemi var? Kitap yayımlıyor, adam gazeteci... Polisler, kitabın kopyasını alıyor, elektronik dokümanı da imha ediyor. Polisin böyle bir yetkisi yok. Anayasa suçu işliyorlar. Savcı Öz’ün kitapla ilgili bir kanısı varmış, ona istinaden gelmişler. Kanısı olması bile yetiyor. Yayımlanacak ‘İmamın Ordusu’ adlı kitaptan korkuyorlar. Yayınevine girenler, devletin İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler mi, yoksa imamın orduları mı?” ‘Tarihe not düşüyoruz’ Samanyolu’nda ilginç rastlantı MELTEM YILMAZ İthaki Yayınları’na polisin önceki gün baskın düzenlediği saatlerde, Samanyolu TV’de Ergenekon operasyonunu konu alan “Kollama” adlı dizide “yayınevine baskın” bölümünün yayımlanması dikkat çekti. Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Samanyolu TV’de, çarşamba günleri yayımlanan “Kollama” adlı dizinin önceki günkü bölümünde, “yayınevine baskın” konusu işlendi. Dizide, “Sinan” isimli şahsa ait yayınevinin basılması üzerine yayınevi sahibinin panikleyerek “Eyvah orada unuttuğumuz disketler ne olacak” şeklinde ifadeler kullandığı görüldü. Birkaç gün önceden çekimleri tamamlanan dizide yayınevine baskın konusunun işlendiği sırada İthaki Yayınları’na baskın yapılması operasyonun önceden bilinip bilinmediği sorusunu da beraberinde getirdi. Tanrıkulu da yaptığı yazılı açıklamada, Şık’ın neden tutuklandığının ortaya çıkmaya başladığını belirterek yaşananların hukuksuzluk olduğunu ve bunların AKP’ye destek veren çevrelerce görünmesi gerektiğini ifade etti. Tanrıkulu, “Türkiye’de 12 Eylül cuntasının uygulamalarını hatırlatan görüntüler artık canlı yayınlarla hafızalara kazınmaktadır. 9 yıllık AKP iktidarının özeti bütün Türkiye’yi olağanüstü hal rejimi ile yönetmede başarı kazanmış olmalarıdır. Bunu tarihe not olarak düşüyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle