23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MART 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Sözcükler ve eylemler arasında şiiri yakalamak: Ginsberg’i düşünürken... varma, Kafam yerine gelene dek şiir miir de yazmayacağım. Söyle bana Amerika ne zaman melekleşeceksin sen? (…) Ah! Sen beni Marx okurken görmeliydin Amerika. Ruh doktorum hiçbir şeyin yok diyor. Hiçbir şeyim yok gerçekten, Tanrı’ya yakarma dahil. Mistik görümlerim ve kozmik titreşimlerim var yalnız. (…) Zaman zaman Amerika ben değil miyim diye düşündüğüm oluyor. Yeniden kendi kendimle konuşmaya başladım işte. Asya bana karşı ayaklanıyor Amerika. Bir meteliklik talihim yok. En iyisi ulusal kaynaklarımı inceleyip onlara dönmek. Ulusal kaynaklarım, biliyorum, iki parça esrar, binlerce cinsiyet organı, saatte 1400 mil hızla giden bir özel basılmaz edebiyat ve yirmi beş bin tımarhane. Cezaevlerimden ve beş bin güneş ışığı altında saksılarda yaşayan fakir fukaradan söz etmiyorum. (…) Kibele Sanat Galerisi’nde Mevlut Akyıldız’ın resimleri bizim çelişkilerimize, liberal ekonominin getirdiği kültürsüzlüğe dikkati çekip ikiyüzlülüğümüzü sergiliyor. 16 Nisan’a dek süren sergiyi kaçırmayın! Abdülbaki Gölpınarlı, lber Ortaylı ve Yeni Nesil... Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yeni çıkan “Tarih Sohbetleri Kent ve Toplum” başlıklı kitabında (Profil Yayıncılık, Mart 2011) toplanan yazıların ilki olan “Abdülbaki Gölpınarlı ve Yeni Nesil”, bu değerli tarihçimizin genel üslup özelliklerinin neredeyse tümünü içeriyor. Ortaylı, neyin tarihini ele alırsa alsın, yazarken tarihi okuruna aynı zamanda yaşatan ender tarihçilerdendir. Ortaylı’nın en az bunun kadar belirgin bir başka özelliği de, başlıklar konuları ne ölçüde sınırlarsa sınırlasın, yazıların her zaman bu sınırları çok aşan alanlara yönelik çıkış noktaları oluşturmasıdır. “Abdülbaki Gölpınarlı ve Yeni Nesil”, bu büyük tasavvuf âliminin enderliğine, hatta belki de bir anlamda eşsizliğine atıfta bulunuyor. Ancak yazıda yer alan iki saptama, konunun boyutlarını çok genişletir nitelikte. Bu saptamalardan ilki, şöyle: “Türkiye üniversite öğrencisine klasik edebiyat okuması için donanımı veremiyor. Benim öğrencilik yıllarımda divan edebiyatını sevmez geçinen hocalar bile aruz veznini öğretirdi. Bugünkü kuşakların ortaokul, lise yıllarında bu gibi bilgileri edinmesi mümkün değil…” Bu kısa saptamada, aslında hep “yeterince okumamasından” yakınılan yeni kuşakların bu eksikliğinin nedeni gizli. Ortaokul ve lise yıllarından üniversiteye edebiyatının klasik mirasından habersiz olarak gelen bir gençliğin, ülkesinin yeni, hele de modern olma iddiasındaki edebiyatını nasıl okuyabileceği, okusa dahi okuduğunu ‘edebiyat’ olarak nasıl çözümleyebileceği, kesinlikle umutsuz bir soru. Buna bir de bu ülkede kimi ‘dilci’lerin dilci/devrimci olmaktan bütün bir divan edebiyatını akıl almaz bir köktencilikle reddetmeyi anladıkları gerçeği eklendiğinde, durum daha da vahimleşiyor. Prof. Ortaylı’nın aynı yazıda, Abdülbaki Gölpınarlı hakkında yaptığı ikinci saptama ise okuyanı bu vahametin daha da derinliklerine sürüklüyor: “Şifahi bir dönemin ve kültürün insanıydı, hafıza eğitimini esas alan bir neslin mensubuydu, bugün bu yok. Bugün irfan meclisleri de yok. Çünkü insanlar bir araya geldi mi, iki kişinin üçüncüyü dinleme sabrı yok. Dinlemeden konuşan, okumadan yazan insanların dünyasında dinlemek, disiplinle dinlemek, susmak, saygılı bir dikkatle dinlemek ve o şekilde öğrenmek mümkün değildir. Allah bazılarımıza muhteşem bir hafıza bahşetse bile bugünün insanı ortamın laubaliliği içinde çölde akan bir nehir gibi buharlaşıp gider. Eğer her şey basılan kitapla gelse mürşide ve öğretmene ne ihtiyaç vardı. Eğer yaşam biçimimizi ve kültürü tevarüs etme kalıplarımızı değiştirmezsek, yukarıda isimlerini hürmetle yâd ettiğimiz hocalar ve Abdülbaki Gölpınarlı hocaları sadece yâd ederiz, yerine yenileri gelmediği için de vah ederiz…” Bu alıntı, her şeyden önce giderek kısırlaşma ve gerçek anlamda bilgiyi umursamama sonucunda adına ‘diyalog’ denen en temel hakikati arama araçlarından birini kaybeden, sözde diyaloğa giren tarafların bundan çoğunlukla sadece kendi monologlarını seslendirmeyi amaçladıkları bir kültür ortamının nasıl bir yazgı ile karşılaşmaya yargılı olduğunu bütün çıplaklığı ve gerçekliği ile göstermektir. Bu şaşmaz yazgı, koskoca bir geçmişe dayanan bir kültür ortamının o geçmişle bağ kurabilme becerisini ve isteğini giderek yitirmesi, dolayısıyla da o kültür ortamından kaynaklanan zenginliği en savruk mirasyedilere bile taş çıkaracak bir vurdumduymazlıkla israf etmesidir. Kendi kültür geleneğine böylesine sırt çevirmenin bir adı da bir tür ‘Körleşme’ olabilir mi acaba? Son günlerde nereye baksanız “ikiyüzlülük” sözcüğü her yerde ön plana çıkıyor. Çoğu kez başkalarının ikiyüzlülüğünü görüyoruz ama kendimizinkini görmüyoruz. Bunu sadece Libya’ya yöneltilen saldırı için söylemiyorum. Kendi iç sorunlarımızla ilgili olarak da söylüyorum. Aynı tümceleri söyleyen AKP’liyse farklı, CHP’liyse farklı tutumu benimseyiveriyoruz. Bir sözü söyleyen Ümit Boyner ise böyle, yok Aysel Tuğluk ise farklı biçimde değerlendiriyoruz. Bu ikiyüzlülükten vazgeçmeyi öğrendiğimiz gün daha mutlu bir toplum olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın!.. Kararlıyım, bugün de öncelik sıram şiirde. (Bahanem var: 21 Mart Dünya Şiir Günü’ydü…) Bugün dünyaya açılıyorum. Ve elbet aklımda fikrimde, en çok da yüreğimde “Beat Generation”… Ve onun önde gelen temsilcisi Allen Ginsberg. (192697) si Gençlik’ Türkçeye, “Beat Kuşağı”, “Asi Gençlik” diye çevrildi ama bu daha geniş kapsamlı bir kavramdı. 50’lerde, 60’larda, ABD’nin ikiyüzlülüğüne başkaldırı olarak doğdu. Çok güçlü bir çığlık, bir isyandı. Sonraki kuşakları da etkileyecekti. “Amerikan Rüyası”nın sahteliği, Vietnam Savaşı, “Askere gitmeyin” eylemleri, silahlanma yarışını lanetlemek, cinsellik, esrar… Bunlar onların alanıydı. Tepeden tırnağa anti militarist bir akımdı. Her tür şiddete karşıydı. Ancak kendi kullandıkları dilde şiddete de rastlanıyordu. Dili de başa ‘A şağı etmişler değiştirmişlerdi. Düşüncede özgürdüler. Bireyi de toplumu da iç içe değerlendiriyorlardı. Ve her şeyi sorguluyorlardı. Başlıca temsilcileri arasında Jack Kerouac, W.S. Burroughs, Ferlinghetti ve elbet Ginsberg… Ginsberg’in “Amerika” adlı uzun şiirini buraya tümüyle sığdırmam olanaksız. Kimi bölümlerini alıyorum. Amerika sözcüğü yerine, günümüzde başka kıtaların, başka ülkelerin, başka toplumların da adını koyabilirsiniz. 1976’da Ada Yayınları’nın bastığı, Orhan DuruFerit Edgü’nün çe virdiği, Aydın Erkmen’in tasarladığı muhteşem “Ginsberg&FerlinghettiAmerika” kitabından alıp sizlerle paylaşıyorum: “Amerika her şeyimi verdim sana, şimdi bir hiçim 17 Ocak 1956 ve iki dolar yirmi yedi sent. Kendi kafam bile bir destek değil bana. İnsanlarla savaşı ne zaman sona erdireceğiz Amerika? Al şu atom bombasını da kıçına sok. Kafam bozuk, Amerika, bir de sen üstüme ‘Amerika’ Amerika dörtlüklerimi peşin para 2.500 dolardan satarım sana, eski dörtlüklerimi de 500 eksiğine alırım. Amerika Tom Mooney’i serbest bırak. Amerika İspanyol cumhuriyetçilerini kurtar. Amerika Sacco ve Vanzetti Ölmemeli. Amerika ben Scottsboro çocuklarıyım. Amerika, yedi yaşımdayken anam hücre toplantılarına götürürdü beni, orda bize leblebi satarlardı, bir karneye bir avuç leblebi beş sent ve söylev beleşti herkes bir melekti orda Amerika ve işçilere karşı iyi duygularla doluydu herkes içtendi Amerika ve bilemezsin parti 1833’te nasıl iyiydi (…) Amerika biliyorum gerçekten savaşmak istemiyorsun. Amerika onlar Rus haydutları biliyorum. Ruslar onlar Ruslar ve Çinliler. Ve Ruslar. Ve Ruslar. Rusya bizi canlı gövdeye indirmek istiyor. Lüpletmek istiyor. Gücünden çılgına dönmüş Moskof. Elimizden arabalarımızı ve garajlarımızı almak istiyor. Chicago’yu ele geçirmek istiyor. Onun kızıl Reader Digest’a ihtiyacı var. Bizim otomobil fabrikalarımızı Sibirya’ya taşımak istiyor. Benzin istasyonlarımızı o büyük iğrenç bürokrasi yönetsin istiyor, iyi bir şey değil bu. O Kızılderililere okuma yazma öğretmek istiyor. Onun büyük güçlü kuvvetli zencilere ihtiyacı var. Bizi günde on altı saat çalıştırmak istiyor. İmdat. Amerika bu iş ciddi. Amerika ben bunları televizyona bakarak çıkarıyorum. Amerika doğru mu bunlar? Hemen çalışmaya başlamam iyi olacak, öyle görülüyor. Ama orduya yazılmak istemiyorum, ne de fabrikalarda tasviye tekerleği çevirmek, miyobun biriyim, üstelik de kafadan çatlak. Amerika dönsün çark. Nasılı masılı yok. Şu oğlan omuzlarımızla dönsün.” İstanbul Modern’deki ‘Kayıp Cennet’ sergisi 24 Temmuz’a kadar açık tanbul Modern’de gerçekleştirilen basın toplantısında, serginin merkezini, kayıp, yitirilmiş ve belki de yeniden keşfedilmesi olanaksız bir doğa düşüncesinin oluşturduğunu, bu doğanın, günümüz Kültür Servisi İstanbul Moüretim ve tüketim ilişkilerinin içindern’de dün açılan “Kayıp Cennet” den doğduğunu belirtti. sergisi sanat, doğa ve teknoloji ilişİstanbul Modern Yönetim Kurulu kisini ele alıyor. Sergi, 24 Temmuz Başkanı Oya Eczacıbaşı ise İstanbul 2011 tarihine kadar izlenebilecek. Modern’de sergiye paralel etkinlikAdını, John Milton’ın Âdem ve ler gerçekleştirileceğini belirterek Havva’nın cennetten kovuluşu ile ilk şöyle dedi: günahın lekesini anlatan şiirinden “Eğitim ve Sosyal Projeler Böalan “Kayıp Cennet” sergisi, Jalümü ücretsiz olarak ‘Sihirli Fiponya’da yaşanan deprem ve nükkirler’ başlıklı bir eğitim programı leer felaketin sonuçlarıyla yüzleşuygulayacak. Resim, heykel, pertiğimiz, doğa ve teknoloji ile ilişformans ve enstalasyonu içeren kimizin ne kadar hassas ve küresel çapta bir konu olduğuna tanık ol Doug Aitken’in, “Migration Still” adlı fotoğraf çalışması. programda çocuklar, gençler ve aileler, doğa, teknoloji ve yaşam duğumuz bu günlerde, apokaliptik alanlarının değişimi üzerine sanat bir gelecek öngörüsü, giderek önem miz kazanımlar ve sonuçları üzerinden dokazanan ekolojik dönüşümler, doğanın bir ko ğanın varlığına ulaşan 21 sanatçının, dijital çalışmaları yapacak. Sanatçıların katılımıyla söyleşiler düzenlenecek. İstanbul Morunak ve yuva olarak yeniden tarifi, hayvanlar medya ve videolarından oluşuyor. dünyasıyla kurduğumuz ilişki biçimleri, ekoSerginin Paolo Colombo ile birlikte eş kü dern Kütüphane’de sanatçılarla ilgili kinomik bir süreç olarak doğadan elde ettiği ratörlüğünü yapan Levent Çalıkoğlu, dün İs taplar ve kataloglar yer alacak.” Yaşanabilir bir dünya için C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle