24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli B Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli Y Zonguldak Y Sinop B Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara PB 10 13 9 10 14 13 12 7 8 8 8 7 10 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB Y Y B B PB PB PB Y K K K 9 9 7 20 19 18 17 20 15 13 7 8 4 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra Y AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid Y Viyana B 8 3 7 15 13 14 15 13 11 13 16 14 13 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB Y B Y B K Y PB Y PB Y PB Y 13 8 15 15 16 4 21 20 7 14 11 22 20 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Batı Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Sakarya, Batman, Siirt ile sabah saatlerinde Orta Karadeniz, Sivas, Kayseri, Yozgat ve öğle saatlerinde Antalya, Burdur, Isparta, Afyonkarahisar, Uşak, Denizli ve Muğla çevreleri yağışlı geçecek. Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacak. 23 MART 2011 ÇARŞAMBA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Her ikisi de milletin vekili üstelik. Birisi (Barış ve Demokrasi Partisi BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel); milletin görevli kıldığı polise tokat atıyor. Şırnak’ın Silopi’si babasının çiftliği sanki. Güvenlik güçlerine “Defolun buradan” diye bağırıyor. Hakaret ediyor. Diğeri (BDP’nin her fırsatta olay çıkaran Batman Milletvekili Bengi Yıldız); güya polis saldırırsa atacağını söylediği elinde kocaman bir taşla, yüzünün bütün hatları gerilmiş, küfürlerine kaynaklık eden ağzı beş karış açık, bağırıyor. Güvenlik güçleriyle çatışma halinde. Amaçları dinginlik içinde geçen Nevruz kutlamalarını kargaşaya boğmak! Her türlü olanağını kullandıkları Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı duruş sergilemek! Üstelik seçim arifesinde devlete isyan halinde olduklarını kanıtlayarak seçmene hoş görünmek! Erkekse erkek bu adamları, kadınsa kadınlığını bilemeyenleri şımartan, bugünlere getiren kim ya da kimdir, hangi siyasal eğilimdir diye soracak olursanız… suçlanacak, sanık olarak algılanacak kişi de, parti de iktidar da… hemen her gün önünüzde, karşınızda. Kürt açılımı diye başlatılan siyasal girişim, bugün PKK ile özdeşleşen bir seyir izliyor. Etnik siyaset yapmayacaklarını iddia ve ilan edenler, bugün ülkede etnik ayırımcılığın siyasette, sokakta, her alanda giderek büyüdüğünü görseler de fazla önemsemiyorlar. Biri kadın diğer erkek iki kışkırtıcı vekil ise birlik ve dirliğe saldıranların sadece iki küçük parçası. Birer piyon! Küçük parti (BDP), büyükten cesaret alarak kargaşayı sürekli tetikliyor. Temel ilkesi ülkenin bölünmez bütünlüğü korumak ve kollamak olan ana muhalefet partisinde de etnik Kürtçülüğe malzeme olacak, ne ki seçim hay huyu içinde fazla dikkat çekmeyen kimi açıklamalar, kıpırdanmalar gözleniyor. Olumlu gördükleri bu koşulları dikkatle izleyen Kürt aydınları, 2012’de sorunun çözümleneceğine olan inançlarını açıklıyorlar. (Radikal’in dünkü haberine göre) TÜSİAD bile “değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen anayasanın üç maddesinin değiştirilebileceğini” ilan etmeye hazırlandığı şu dönemde… …hakları da yok değil! Yıllardır Kürtlerin devlete dayattıkları isteklerin başında Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğini saptayan bu (ve şu) üç maddenin değiştirilmesi geliyor. Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti’nin “Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Madde 3. “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı şekil kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır”. Haberde yazılanlar doğru ise TÜSİAD, değiştirilemeyecek “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” maddesine dokunulmasını istemediğini ilan edecekmiş anayasa raporunda. Ne kadar büyük bir özveri! Cumhuriyet sözcüğünü bize bağışlıyorlar. Lütfediyorlar! Bu üç maddenin yeni içeriği ve biçimi herhalde raporda madde madde yazılmış olmalı. Açıklandığında ne mene şeylermiş göreceğiz. Şimdilik rapor bir yana. Yurtta barış için taaa Diyarbakır’lara kadar giderek KürtselTürksel bir açılım yapan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner: …Örneğin 2. maddenin “Atatürk ve Öcalan milliyetçiliğine bağlı bir Cumhuriyet”… …Ya da 3. maddenin, “Türkiye devleti ülkesi ve TürkKürt milletleriyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe ve Kürtçedir. Ay yıldızlı ama al yerine üç renkli PKK bayrağı olacaktır...” diye yazılmasını mı ister mi, istiyor mu acaba? Haberde TÜSİAD bundan tam 19 yıl önce, 1992’de de aynı değişiklik ilkelerini savunduğu yer alıyor. Oysa, 19 yıl önceden bu yana köprülerin altından öylesine değişik sular aktı ki… Sorun bir arada yaşamayı aştı… Artık bölünme aşamasında yol alıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan dün yaptığı grup konuşmasında muhalefet ve medyadan, hükümetin Libya konusunda yürütmekte olduğu dış politikaya destek istedi. Başbakan’ın konuyu, geç de olsa muhalefet ile paylaşma kararını önemsiyoruz. Ancak destek istediği kesimlerin bugüne kadarki eleştirilerine kulak vererek özeleştiri yapmasında da fayda var. Örneğin; “NATO’nun Libya’da ne işi var” şeklinde Türkiye’yi bağlayan açıklamalar yapmadan önce de muhalefetin kapısını çalmış olsa bugün bu noktada olmayabilirdik. Sarkozy liderliğindeki ‘gönüllüler operasyonu’nun NATO içine alınması yönünde iki gündür Brüksel’de yapılan tartışmalar, Fransa’nın bugüne kadar sadece AB içinde gösterdiği Türkiye antipatisini, artık NATO içine de taşıdığını gösteriyor. Fransa lideri Nicolas Sarkozy’nin sadece NATO’yu çatlatmakla kalmayıp Libya halkını da tehlikeye atan bu sorumsuz tutumuna karşı, iktidar ve muhalefetin Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda tepki göstermesinde fayda var. Ne var ki bunu yaparken, Erdoğan hükümetinin Libya konusunda izlediği ‘yalpalamalar’dan da gerekli dersleri çıkarmayı ihmal etmemeliyiz: NATO nasıl dışlandı: Kaddafi gibi irrasyonel bir lider tarafından yönetilen bir ülke söz konusuyken ve ileride ne tür bir durumla karşılaşılacağı tam olarak öngörülemezken Başbakan’ın “NATO’nun Libya’da ne işi var?” şeklinde bağlayıcı pozisyon alması Türkiye’nin çıkarlarına aykırıydı. Tam da NATO içinde Türkiye’nin de katılımıyla Libya konusunda planlama süreci başlamışken söylenen bu sözler, veto hakkına sahip olduğumuz tek uluslararası teşkilat olan NATO’nun süreçte devredışı kalmasına yol açmıştır. Libya Tartışmalarından Alınacak Dersler: Başbakan Destek sterken Özeleştiri de Yapmalı Sarkozy’ye mazeret: Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün de teyit ettiği biçimde 1973 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ‘askeri güç kullanımı’ opsiyonunu içermektedir. Bu karar Türkiye dahil tüm ülkeler için bağlayıcı nitelik taşırken ve Kaddafi’nin kendi halkına saldırma olasılığı güçlü biçimde gündemdeyken Erdoğan’ın “her türlü askeri müdahalelere karşı” olduğumuzu üstüne basa basa yinelemesi, Ankara’nın denklem dışına itilmesinde ikinci etkendir. Nitekim Sarkozy, Erdoğan’ın aslında Türkiye’nin elini zayıflatan bu sözlerini fırsat bilerek hem operasyonu NATO dışında Fransa eksenli bir platforma taşıma hem de Türkiye düşmanlığını bir kez daha sergileme imkânı buldu. Yani kendisi bu niyette olmasa da Erdoğan’ın söylemleri, Türkiye’nin bu süreçte izole kalması sonucunu doğurmuştur. ABD ve İngiltere’nin isteksizliği: Libya’ya operasyon kararı alınan Paris Konferansı’na Türkiye’nin davet edilmemesi de önemlidir. Fransa bunu “Müdahale karşıtlarını çağırmadık” diye açıklasa da bizden fazla muhalif konumdaki Almanya toplantıda mevcuttu. Sarkozy’nin Türkiye karşıtı tutumu bilinmekle birlikte, asıl düşündürücü olan, Ankara’nın en önemli iki müttefiki ABD ve İngiltere ile çok yakın olduğumuz Arap dünyasının Ankara’ya davet yönünde Fransa’ya baskı yapmamasıdır. AKP’nin dış politikasının dünyadaki algılanışı açısından, bu ‘isteksizlik’ dikkate alınmalıdır. Erdoğan’ın zor kararı: Libya krizinin gönüllüler operasyonuyla bitirilemeyeceğinin yaşanan sivil ölümleriyle açıkça anlaşılması, dışarıda bırakılan Türkiye’yi yeniden gözde yaptı. Paris Konferansı öncesi çalmayan telefonların şimdi susmamasında, özellikle ABD için ateşten top haline gelen operasyonun NATO şemsiye altına alınması çabası yatmakttadır. Bunun için de Türkiye’nin ikna edilmesi gerekiyordu. Gelinen noktada, ABD, İngiltere ve diğer ülkelerin liderleri Sarkozy’den yaka silkerek Türkiye’ye övgüler düzerken, Erdoğan zor bir kararla baş başa kaldı. Ya operasyonun NATO içine alınmasına karşı çıkarak Sarkozy’yi ve gönüllülerini Libya’da kaderleri ile baş başa bırakacaktı.. Ya da “NATO’nun Libya’da ne işi var?” sözünü yutarak, operasyonun, Türkiye’nin mutlak söz sahibi olacağı ve koşullu katkı sağlayacağı şekilde NATO komutasına alınmasına olur verecekti... İlk yolu seçebilse, zanetmiyoruz ki Erdoğan muhalefetin kapısını çalma ihtiyacı duysun! Başbakan’ı, bugün kamuoyu desteği aramaya iten ne oldu dersiniz? Yanıt, ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin, görüştüğü muhataplarına aktardığı şu sözlerde yatıyor: “Türkiye çok erken pozisyon aldı. İkna için çok çaba harcadık. Şimdi bu politikalarında kayma (İngilizcesi ‘shift’) yaşanıyor...” GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Niçin siyasete girmiyorsunuz? Benzer sorularla sık karşılaştığım için kendimce oluşturduğum bir yanıt vardı. Önce siyasetin önemini anlattım. Desteklediğimiz, karşı çıktığımız bütün yasalar Meclis’ten geçiyor, dedim. Salonda siyasete girmek isteyen kaç kişi var parmak kaldırsın, dedim. Çok az bulduğumu, olabildiğince çok kişinin siyaseti düşünmesi gerektiğini söyledikten sonra kendi yanıtımı verdim: “Arkadaşlar bu ülkenin sizinle nefes alıp veren gazetecilere de ihtiyacı var. Benim bu mesleğe ilişkin çok hayallerim var. Yineliyorum, lütfen siyaseti düşünün...” Toplantıdan sonra, doğduğum toprakların çocuğu öğretmen Rahmi yanıma geldi, aynen şunları söyledi: “Abi sen siyasete gireceksin. Ne dersen de, memleketin bu havası seni siyasetin içine çekecek. Demedi deme.” Halen mektuplaştığım öğretmen Rahmi haklı çıktı. Karşı karşıya kaldığım saldırının pek çok boyutu bir yana, özü siyasal. Ben de bu siyasal saldırıya siyasal karşılık vermek durumundayım. Öncelikle şunu vurgulamak isterim; siyaseti bir kurtuluş, bir sığınma yeri olarak düşünmüyorum. Tam tersine bir mücadele zemini olarak seçiyorum. Bütün yasal tartışmalar bir yana dokunulmazlık zırhına bürünmeyi reddediyorum. Eğer siyasal hedefimi gerçekleştirebilirsem, yargılanmaya devam etmek istiyorum. Çetelerle mücadele etmek isteyen herkese hodri meydan diyorum. Susurluk’la ilgili en az 100 yazı yazmış bir kişi olarak Ergenekon adlı terör örgütü ortaya çıkarıldığında, yargı da evet örgüt şudur dediğinde buna ilk değinecek, ilk hesap soracak yazarlardan biri ben olacağım. Eğer gerçekleşirse Meclis’e Silivri mesubu olarak girmeyeceğim; gücüm yettiğince tüm haksızlığa uğramışların, tüm hukuk arayanların temsilcisi olarak gireceğim. Yer beton, yan demir, gökyüzü tel, soğuk hücrelerde adalet aramanın çilesini yaşamış, yaşamakta olan bir kişi olarak bütün gücümü insanların daha iyi, daha özgür, daha mutlu bir hayat sürmesi için harcayacağım. Gazeteciliği, hep halkın içinde yaptım. Kırklareli Sabahattin Ali toplantılarından Cide Sarı Yazma Rıfat Ilgaz etkinliklerine kadar Anadolu şahidim. Güzel anam, telefonda Ankara dışında olduğumu öğrenince o tatlı Toros şivesiyle seslenirdi; “bi oturduğun ısınsın be oğlum.” Eğer gerçekleşirse siyaseti de halkın içinde yapacağım. Ülkemizde, dünyada gazetecilerin, yazarların siyasete girmesi yaşamın olağan akışındandır. Cumhuriyet gazetesinin kökenlerinde de bu var. Yunus Nadi, Nadir Nadi kalemlerini koruyarak Meclis çatısı altında görev yaptılar. Gazeteciler, yazarlar siyasete girdiğinde bazen ikisinden biri öne çıkar, bazen ikisi baş başa gider. Ecevit, gazetecilikten siyasete atıldığında tamamen siyasi kimliği baskın çıktı. Altan Öymen’de ise her iki kimlik bayrak yarışı şeklinde sürdü. Yahya Kemal Beyatlı Urfa, Orhan Seyfi Orhon Zonguldak, Ahmet Hamdi Tanpınar Maraş CHP milletvekili olarak Meclis’e girdi. Faruk Nafız Çamlıbel üç dönem DP İstanbul milletvekiliydi. Cahit Külebi 1983’te SODEP’in kurucusuydu. Onlar da ağırlıklı olarak edebiyatçı yanlarıyla toplumun belleğindeler. Kalem, benim ‘kale’m. Değil iki elim kanda, bütün bedenim hücrede olsa bile onu bırakmadım. Siyasetle birlikte kalemi de taşımak istiyorum. Cumhuriyet gazetesi doğal olarak bir siyasal kimlik. Özellikle seçim dönemlerinde merkezden başlayıp en sola dek yelpazenin tüm renkleri az ya da çok sayfalarda ve köşelerde yerini alır. Arşivler yerinde duruyor; ana eksen olarak CHP’nin güçlü olması gerektiğini yazanlardanım. Öteki partileri kesinlikle küçümsemiyorum. Tam tersine, yine geçmişte yeri geldikçe yazdığım düşüncem şu: “Türkiye’nin, CHP’nin daha solunda olan güçlü partilere ihtiyacı var. Onlar aynı zamanda CHP’yi de güçlendirir.” Özgür günlerde kimi konferanslarda solda yer alan pek çok kişi kıyasıya CHP’yi eleştirdiğinde şu karşılığı verirdim: “CHP’yi eleştirelim, hatta hesap soralım. Ama, iktidarda! Önce iktidara getirelim, yapamazsa hesabını soralım...” Hâlâ bu düşüncedeyim. Son sözüm CHP’ye, CHP’ye gönül verenlere... Yıllardır içimde iki cumhuriyetle nefes alıp veriyorum; Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet gazetesi. Şimdi üç cumhuriyet olsun istiyorum, CHP de olsun istiyorum... Kabul eder misiniz? Fukuşima yakınlarındaki deniz suyunda yüksek oranda radyoaktif madde bulundu Radyasyon denizi de vurdu Japonya, Fukuşima Daiiçi nükleer santralının yakınlarındaki deniz suyunda da yüksek oranda radyoaktif iyot ve sezyum tespit edildi. Dış Haberler Servisi Japonya’yı vuran deprem ve tsunami felaketinin ardından hasar gören ülkenin kuzeydoğusundaki Fukuşima Daiiçi nükleer santralındaki 2 ve 3 numaralı reaktörlerden duman çıkması üzerine önceki gün askıya alınan çalışmalar dün yeniden başladı. Ülkenin kuzeydoğu kıyılarının yakınındaki Fukuşima Daiiçi nükleer santralının yakınlarındaki deniz suyunda da yüksek oranda radyoaktif iyot ve sezyum tespit edildi. İlk defa nükleer santraldaki toplam 6 reaktörün tümüne elektrik kablosu bağlandığı, ancak son kontroller de yapılmadan soğutma sistemlerinin devreye sokulması için reaktörlere elektrik verilmeyeceği açıklandı. Santralın operatörü Tokyo Electric Power’ın (TEPCO) bir yetkilisi, dumanın çalışmalar için bir engel teşkil etmediğini açıklamasından sonra santralı terk eden teknik elemanların santrala geri döndüğünü belirtti. Nükleer santralda kaynama noktasına yaklaşan kullanılmış nükleer yakıtların depolandığı havuzdaki sıcaklığın da 50 dereceye düşürüldüğü bildirildi. (Fotoğraf: AB D N YAĞMUR) ‘Geleceğimiz ipotek edilmez’ Hükümetin Akkuyu’ya nükleer santral yapma ısrarı sürerken halkın tepkisini dile getiren eylemler de birbiri ardına geliyor. Anadolu’yu Vermeyeceğiz grubu karadan giremediği Akkuyu Nükleer Santralı’nın yapılması planlanan koya teknelerle giderek, Anadolu’yu Vermeyeceğiz pankartı açıp eylem yaptı. Anadolu’yu Vermeyeceğiz oluşumunun sözcüsü Pervin Çoban Savran “Japonya’da yaşanan tarihin en büyük afetlerinden olan deprem ve tusunami bile dünyaya nükleer sızıntı kadar korku yaşatmadı. nsan ihtiyaçlarını bahane göstererek nükleer santrallarla tüm canlı yaşamını ve gezegenimizin geleceğini ipotek altına almaya kimsenin hakkı yok. Anadolu halkı olarak nükleer santral yatırımlarının bir an önce durdurulmasını istiyoruz” dedi. Radyasyona karşı bilinçsiz ilaç tüketimi yapılamayacağına dikkat çekildi ran uçağında yasaklı malzeme DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye hava sahası üzerinden Suriye’ye giderken, Diyarbakır’a indirilen İran’a ait kargo uçağındaki silah ve mühimmatlar önceki gün indirildikten sonra uçaktaki 7 kişi de dün gözaltına alındı. Dışişleri Bakanlığı, uçakta yaptırımlar kapsamına giren yasaklı malzeme bulunduğunu açıkladı. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturma açtığı belirtildi. Uçak, nükleer silah taşıdığı ihbarı üzerine BM kararları doğrultusunda 19 Mart’ta Diyarbakır’daki 2’nci Hava Kuvveti 8’inci Ana Jet Üssü’ne indirilerek aranmaya alındı. Sandıklarda bulunduğu ileri sürülen roketatar, havan, biksi ve Kalaşnikof gibi silah ve mühimatlar uçaktan indirildi. Kargo uçağının indirilmesini ABD’nin istediği ileri sürüldü. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Mutad kontroller sırasında uçakta İran’a uygulanan BM yaptırımları kapsamına giren yasaklı malzeme bulunduğu tespit edilmiş ve söz konusu malzemeye el konulmuştur. Uçağın malzemeler olmadan İran’a dönmesine izin verilmiştir” dedi. ‘ yot denetimsiz satılmamalı’ tüs ne bilgisayardan, ne cep telefonundan ne de Japonya’daki nükleer ortamdaki radyasyonUzmanlar, Türkiye’de radyasyon tehlikesinin olkazanın ardından halka dan sizi korur.” madığını, birtakım bitkisel ürün, çiçek ve benzeri dağıtılan “iyot tabletle maddelerin radyasyondan koruduğu yönündeki bilTürk Kanser Araştırma ri”nin yalnız tiroid kanve Savaş Kurumu Dergilerin de gerçeği yansıtmadığını söylediler. serleri ve tiroid yetmezlineği Başkanı Prof. Tezer ğinden koruduğu, gerekKutluk da radyasyonun Şu anda birçok ülkede iyot çılsiz yere alınan iyot tabletlerinin gınlığı, ‘iodomania’ ortaya çık sağlık üzerindeki etkilerinin düşük ölüme neden olabileceği uyarısı mıştır, gereksiz kullanımı ölüme doz radyasyona yıllar boyu maruz yapıldı. Nükleer Tıp Uzmanı, Ti neden olur. Tiroid kanserinden kalma ile kısa zamanda yüksek roid Kanseri Derneği Başkanı korunmak için iyotlu tuz kul dozlara maruz kalma şeklinde olProf. Dr. Cumali Aktolun, nük lanmak işe yaramaz. Bazı bit duğunu, balıklar, sular, bitkilerin leer kaza sonrası en çok tiroid kan kisel ürünlerin radyasyondan kaza sonrası kirlenebileceğini söyserinin ortaya çıktığını, bebeklerin, koruyacağı iddiaları var. Ör ledi. Türk Hematoloji Derneği çocukların, 40 yaş altı insanların neğin kaktüs. Kaktüs sezyum gi Genel Sekreteri Prof. Dr. Mutlu risk grubunda olduğunu anlattı: Sı bi toprakta doğal olarak bulu Arat da Türkiye’de doğabilecek zıntılardan korunma yöntemlerini nan bazı elementleri emer. Rad olası bir nükleer felaket veya salde anlatan Aktolun şu bilgileri ver yoaktif serpintilerde ise radyo dırıda yetersiz kalacağını, en çok di: “İyot tabletleri ticari ürün aktif sezyum ortaya çıkar. Kak kan sisteminin etkileneceğini, bu değildir, internetten, eczane tüs böyle bir yerde sezyumu nedenle Türkiye’nin kemik iliği lerden satışı yasaklanmalıdır. emer, daha aktifleşir, radyas bankası projesini bir an önce haDevlet tarafından dağıtılmalıdır. yon ışımaya devam eder. Kak yata geçirmesi gerektiğini kaydetti. S BEL BAHÇETEPE B TK LER RADYASYONU ÖNLEMEZ AP’de rüşvet istifası Ç MEN TURUNÇ BATURALP Suda tehlike Ülkenin kuzeydoğu kıyılarının yakınındaki Fukuşima Daiiçi nükleer santralının yakınlarındaki deniz suyunda da yüksek oranda radyoaktif iyot ve sezyum tespit edildi. Yetkililerin radyasyon seviyesini belirlemek için deniz mahsulü gıdaları test ettikleri açıklandı. BRÜKSEL Rüşvet aldığı iddia edilen üç Avrupa Parlamentosu (AP) üyesinden ikisi milletvekilliğinden istifa etti. Üçüncüsü ise AP’deki sosyalist gruba istifasını sunmak zorunda bırakıldı. İngiliz The Sunday Times gazetesinin haberine göre, eski Avusturya İçişleri Bakanı Ernst Strasser, eski Slovenya Dışişleri Bakanı Zoran Thaler ve eski Romanya Başbakan Yardımcısı Adrian Severin para karşılığında parlamento önergesi vermeyi kabul etmişlerdi. Skandalın ortaya çıkması sonucu Strasser ve Thaler milletvekilliğinden istifa ettiler. Sevrin ise istifa mektubunu Sosyalist Gruba yollamak suretiyle gruptan ihraç edilmekten kurtuldu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle