23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 MART 2011 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Risk, Çernobil Olayı ve Nükleer Santrallar… Günlük yaşantımızda çeşitli risklerle karşılaşırız. Kimilerine rıza gösterir, kimilerini reddederiz. Kimi riskleri bilmeden, farkında olmadan, kimilerini de pratik yönden yok edilemeyeceğini ya da azaltılamayacağını algıladığımız için kabulleniriz. Yarar getirebileceğini sezdiğimiz kimi riskleri de kabul ederiz. Şef ŞİMDİ Libya’da olduğu gibi yanlış hesaplar ve yanlış tutumlar yüzünden yaşamların bozuk paraymışçasına harcandığı dönemlerde bırakın yüzlerce insanı, yakından tanıdığınız bir tek kişinin bile yeryüzünden kayıp gitmesiyle nelerin kaybolduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Çünkü o kişiyle birlikte giden ve zamanın yavaş yavaş sileceği anılar sizin de zihninizdedir; o kişiyle birlikte gider gibi olursunuz. Kısacık bir yurtdışı sonrasında, bir zamanların Milliyet’ini Ankara Bürosu’yla temsil eden Orhan Tokatlı’nın gidişini öğrenince ister istemez böyle bir hüzne kapılıyor insan. ef sözünün başkalarınca kendisine yakıştırıldığı bir kişiydi Orhan. Söz dinletmenin, otorite sağlamanın ille kaş çatmakla, azarla, yaptırımla olmayacağını görmek için onun davranışlarını izlemek yetiyordu. Haksever olmak, kalp kırmamak, güçsüzü korumak yetiyordu bunu sağlamaya. Demek ki, böyle bir iç rahatlığı ve kendine güven, Ankara gibi siyasetin cirit attığı, hırsların çatıştığı bir ortamda politikacıları tartma, kimin ne olduğunu doğru kararlaştırma gücünü verebiliyor insana. Belki de Tokatlı’nın açık kalpliliği, sıcaklığı genellikle kapalı tutulan kapıları ona açıyor ve başkentin içyüzünü okuma olanağını veriyordu. Ankara’da herhangi bir gazete bürosunu mutlaka ayakta tutacak bir nitelikti bu. ok kişi herhalde farkında değildir ama Ankara bürolarının bir de dıştan içe doğru etkili olan bir işlevi vardır: Kamuoyunun, daha doğrusu gazete okuyan kitlelerin onlara verdiği izlenimleri siyasal çevrelere aktarmak ve o yolla resmi davranışların demokratikleşmesini kolaylaştırmak. Aslında bu işlevin önemini ve anlamını ne siyasiler sezer ne de halk yığınları bilir. İlginç olan, işlevin hiç böbürlenmeden, değişik biçimlerde, hatta dıştan bakıldığında sanki hoş vakit geçirmekmiş gibi algılanan durumlarda yerine getirilmesidir. Zonguldak maden işçileri “uzun yürüyüş”lerini sürdürürken başbakanla bir lüks lokanta yemeğinde kömür işçiliğinin ne demek olduğu bütün dramatikliğiyle anlatılırken Yıldırım Akbulut’un gözünden yuvarlanan yaş damlası unutulur gibi değildi. Şef, yürüyüş sonrası işçilerle hükümetin uzlaşmasında bu damlanın rolü olduğunu düşünüp sevinirdi hep. Altay GÜNDÜZ Prof. Y. Müh. TÜ 1951, YTÜ E. Öğretim Üyesi “Her şey olabilir, aksi kanıtlanıncaya dek, ve olabilir olmasa bile bu şimdiki zaman içindir.” Pearl Buck, A Bridge for Passing, 1964 ayat belirsizliklerle doludur. Herhangi bir insani eylemin sonuçları gelecekle ilgilidir. Gelecekse belirsizdir. Önceden tam doğrulukla, kesinlikle belirlenemez; yalnızca kestirilebilir (prediction). Nihai gerçeği hiçbir zaman bilemeyiz. Ona, göksel güçler aracılığıyla ya da Nostradamus kâhinliğiyle ulaşamayız. Bilgilerimizin tümü bir tahminler ağından başka bir şey değildir. Doğrular ve değer yargıları da mutlak değildir. Dün için doğru olan bugün için doğru olmayabilir, bugün doğru bulduğumuz bir bilginin yarın yanlış olduğuna karar verebiliriz. Bilimsel bilgilerin ve bilimin açık uçlu bir yapısı vardır. Bu yüzden risk ya da tehlike, anılan belirsizliklerin doğal sonucudur. Tüm insani etkinliklerin, planlamaların, tasarımların yapısında kendiliğinden kaçınılmaz biçimde var olan gizil (potansiyel) bir unsurdur. Şu halde, olabilir eylemlerden birinin seçilmesi ve gerçekleşmesine karar verilmesi, onunla ilgili riskin göze alınması anlamına gelir. Belirsizlikler örtüsü altında kalan riskleri deterministik (gerekirci) paradigmalarla, yaklaşımlarla belirleyemeyiz. Yalnızca ve yalnızca istatistiksel çıkarsamalarla elde ettiğimiz bilgileri olasılık yasalarına göre değerlendirerek tahmin edebiliriz. En genel anlamda risk; “istenmeyen bir olayın (tehlike)” gerçekleşmesi ihtimali ile olayın insani ve ekonomik boyutlarını içeren bir kavramdır. Henüz gerçekleşmemiş, daima geleceğe ilişkin olabilirliklerle ilgili olması dolayısıyla risk, bir anlamda kurgusaldır hipotetiktir. Risk / tehlike kaza olasılığıyla değil; gerçekleştiği sırada ve gerçekleştikten sonra oluşması muhtemel olayların niteliği, niceliği ve etki alanıyla ilgilidir. Can kaybı, yaralanmalar, maddi hasar ve zarar, toplum üzerindeki yan etkileri… Bir sistemin yok olmasından ya da hasara uğramasından doğacak hizmet eksiklikleri, kapasite ve verimlilik azalması, sistemin yeniden kurulması ya da onarımı bir ölçüde tahmin edilebilir. Ne var ki can kayıpları, yaralanmalar ve kimi maddi kayıplar gibi sonuçların parasal değerinin kestirilmesi çok güçtür. İnsan hayatının bedeli nedir? Çeşitli derecelerdeki yaralanmalar, sakatlanmalar nasıl değerlendirilecektir? Yıkım sonucu ruhsal dengesi bozulmuş insanlar nasıl iyileştirilecektir? Mesela Çernobil olayını ele alalım. 26 Nisan 1986 günü Ukrayna’da, Çernobil Nükleer Enerji İstasyonu’daki kaza 30 kişinin ani ölümüne neden olmuş, 300 kişi radyasyon ve yanık tedavisi görmüş, kazayı izleyen günlerde reaktörden yaklaşık 32 km. uzaklığa kadar olan alan içinde oturanlar yöreden uzaklaştırılmıştır. Radyoaktif kirlilik dolayısıyla bölge hâlâ yerleşime açılamamıştır. Burada şu sorular sorulabilir: Anılan olayda olduğu gibi, önemli büyüklükte bir arazinin radyoaktif kirlilik dolayısıyla kullanıma kapatılmasının, bir ormanın yok olmasının ya da bir akarsuyun kirlenmesinin yan etkileri ve uzun süreli etkileri nasıl değerlendirilebilir? Bu soruların yanıtlandırılması ve risk çözümlemesinde göz önüne alınması kolay değildir. Bu bakımdan risk çözümlemesinin yöntembilimsel (metodolojik) biçimde ele alınması ve iki evrede gerçekleştirilmesi; önce yıkımın (felaket, göçme, hasar) oluşma olasılığının tahmin edilmesi ve sonra sonuçlarının çözümlenmesi uygun olur. AKP Niçin Kazanmalı?.. İşte son anket önümde duruyor… AKP yüzde 50’ye yakın oy alıyor… Az… 70 alır… 80 alır… Çünkü 2002’den 2007’ye; benzinin litresi 1.20 liradan 2.50 liraya, ekmeğin kilogramı 80 kuruştan 120 kuruşa, dana eti 9 liradan 15 liraya, simit 30 kuruştan 70 kuruşa çıktığında… İşsiz sayısı 2 milyondan 3 milyona, yoksul sayısı 6 milyondan 7 milyona vardığında... AKP’nin oyları fırladı... Yüzde 34’ten, yüzde 46’ya… 20072010 döneminde; benzinin litresi 2.5 liradan 3.75 liraya… Ekmeğin kilosu 120 kuruştan 180 kuruşa… Dana eti 15 liradan 23 liraya… Simit 60 kuruştan 80 kuruşa oturunca... İşsiz 4 milyon, yoksul sayısı 8 milyon olunca… AKP referandumda çıktı: Yüzde 58… Şimdi seçime üç ay var… Benzinin litresi 4 liranın üstüne çıktı… Ekmeğin kilosu 2 lira 10 kuruşu gördü… Dana eti 30 liraya ulaştı… Simit 1 liraya… İşsiz sayısı; 5 milyon… Yoksul sayısı; 12 milyon… O zaman vurun hesaba: AKP’nin kazanması lazım... Yüzde 60 olur, 70 olur, 80 olur… Ne kadar koy, o kadar oy… Demek ki müstahak… AKP en çok oyu yoksul bölgelerden alıyor zaten... Zengin Ege, Marmara, Akdeniz kıyılarında oy oranı düşük… Doğu’ya doğru fakirlik arttıkça, yoksulluk bindirdikçe, sefalet çöktükçe... AKP oyları fırlıyor… Böyle bir toplum çünkü... Sonra da kimileri bana “Niye onlara göbeğini kaşıyan adam diyorsun?” diye kızıyorlar… Derim… H Kabul edilebilir risk/tehlike Günlük yaşantımızda çeşitli risklerle karşılaşırız. Kimilerine rıza gösterir, kimilerini reddederiz. Kimi riskleri bilmeden, farkında olmadan, kimilerini de pratik yönden yok edilemeyeceğini ya da azaltılamayacağını algıladığımız için kabulleniriz. Yarar getirebileceğini sezdiğimiz kimi riskleri de kabul ederiz. Bugün çoğu olgulara ilişkin riskler, çeşitli olasılıksal yaklaşımlarla tahmin edilebilmektedir. Ne var ki tahmin edilen risklerin kabul edilebilirliği konusunda henüz genel bir kural ortaya konulamamıştır. Nedeni, kabul edilebilir risk düzeylerini belirleyen kişilerin ya da otoritelerin değer yargılarından ya da tercihlerinden tamamıyla soyutlanamamış olmasıdır. Kabul edilebilir risk düzeylerinin nesnel şekilde belirlenmesi aslında sağduyu, toplum bilinci, etik ve kültür meselesidir. Ş Sonuç Bir ülkeyi yönetenler, nükleer reaktörlerin yapımı konusunda önce yukarıdaki açıklamalarımızı göz önüne almalı ve nesnel kararlar vermelidir. Milyonlarca insanın hayatının söz konusu olduğu bir durumda karar, “Gordion Düğümü” ve “Kristof Kolomb’un Yumurtası” yöntemleriyle verilemez. Ç Nükleer Enerjinin Hukuksal Dayanağı... J Av. Arif Nihat ALPSOY Çevre Hukuku Derneği Yönetim Kurulu Üyesi lemleri incelemek gereklidir. Hükümet yetkililerinin bu santralın yapım amacını, ülkemizin yaşayacağı muhakkak olan enerji sıkıntısı, gerçekleştirilecek teknoloji transferi, sağlanması gereken enerji bağımsızlığı, santralın inşası ve işletimi için bir lira bile harcanmayacağı aksine elde edilecek kazancın yüzde 20’sinin ülkemiz hazinesine ödeneceği gerekçelerine dayandırmaktadır. İnceleme konusu nükleer enerji santralının hukuksal dayanağını anayasamızın 90. maddesi gereğince usulüne uygun olarak kabul edilen ve bu şekilde yasa statüsüne kavuşan, tam ismi ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralının Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın incelenmesinde bu gerekçelerden hiçbirinin hayata geçmediği ortaya çıkmaktadır. Aksine AB katılımı konusunda yaratacağı sıkıntılar, ülkemiz hazinesine son derece ağır yükler getirmesi gibi nedenlerle maddi sonuçları açısından ciddi sakıncalar doğurduğu görülmektedir. aponya’da yaşanan felaket sonucunda dünyanın gözü tekrar nükleer enerji santrallarına çevrilmiş durumda. Ülkemizin halihazırda biri Mersin Akkuyu bölgesinde planlanan ve temel atma aşamasına gelmiş, diğeri ise Sinop’ta proje aşamasında olmak üzere iki adet nükleer tesis kurma hazırlığı bulunuyor. Milletlerarası anlaşma yoluyla yapılması ve inşa aşamasına gelmesi nedeniyle Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer enerji santralı ile ilgili iş enilenebilir enerji Ülkemizin enerji ihtiyacının miktarı konusunda ve gelecekte yaşayacağımız iddia edilen enerji sıkıntısı konusunda tartışmalar halen devam etmektedir. Aynı şekilde yenilenebilir enerji kaynaklarının, süreklilik özelliği tartışmasız olan enerji talebine cevap verip veremeyeceği halen tartışmalıdır. Tartışmasız olan tek husus ise yaklaşık 60 yıldır nükleer enerji üretme çabası ve bu uğurda harcanan, harcanması göze alınan paraların karşısında, yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen desteğin yok denecek kadar az olmasıdır. Örneğin nükleer santrallar ve kömür ile çalışan termik santrallar için çok sayıda kanun ve yönetmelik çıkaran uzun yıllara dayalı alım garantisi verilirken yenilenebilir enerjinin ihtiyaç duyduğu mevzuat ve sübvansiyonların bir türlü verilememesi gösterilebilir. Rüzgâr santrallarının lisans dağıtımı için sadece bir işgünü ayrıldığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bulgaristan Belene bölgesinde yapılmak istenen VVER 1000 reaktör modeli AB müktesebatının Y getirmiş olduğu gerekli güvenlik testlerinden geçememiştir. Belene santralında kurulmak istenen VVER1000 tipi reaktörlerin henüz Avrupa’da lisans almaması, Bulgar hükümetinin 2000 yıllarından önce hazırladığı ÇED (Çevre Etki Değerlendirme/Environmental Impact Assesment Process) raporunun AB standartlarına uygun olmaması, Atomstroyexport şirketinin, AB kanunlarına (EU Procurment legistlation) aykırı olarak Belene inşaatının yüzde 30’unun Bulgar şirketlere without tender yöntemi ile vereceklerini söz vermeleri, projenin uluslararası Espoo Convention’ına uygunsuzluğu, nükleer atıkların çevreden izole edilme planlarının belirsiz olması ve en önemlisi Bulgar hükümetinin yüzde 51’lik hissesine gereken parayı bulamaması sonucu Belene iptal edilmiştir. Bu projede ülkemiz de yapılmak istenen reaktör tipleri dışında müteahhit şirketin belirlenmesi yönteminde de benzerlik vardır. Aynı 2008 yılında ülkemizde yapılan yarışma işleminde olduğu gibi pek çok katılımcı ihaleden geri çekilmiş ve yine aynı ülkemizde olduğu gibi sadece Rus şirketi ihaleye katılmıştır. Rusya ile yapılan sözleşmenin 10. maddesi incelendiğinde, ülkemiz tarafından 15 yıl süre ile alım garantisi verilen elektrik birim fiyatının içine, yatırım bedeli, sabit işletme bedeli, değişken işletme bedeli ve yakıt bedeli, reaktörlerin ticari işletmeye alınması için alınan borçların faiz ana para ve harçlar dahil ödenmesi için harcanan para bedelleri, proje şirketi tarafından yapılan tüm sermaye harcamaları, lisans bedelleri, geliştirme bedelleri ve masrafları, finansman sağlamaya ilişkin bedeller dahil ancak bunlarla sınırlı olmayan bedeller, kullanılmış yakıt ve atığın taşınması, depolanması ve bertaraf edilmesi, söküm ve sahanın yeniden kullanılabilir hale getirilmesi, sigorta primleri ve vergileri, re aktörlerin modernizasyonuna ait yapılan ve yapılacak tüm giderleri katılmıştır. özleşme güvensiz Santralın işletilmesi sırasında herhangi bir kazanın meydana gelmesi halinde sözleşme gereği ve ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Paris Sözleşmesi’nin 9. maddesi ise “Milli mevzuatla aksi gösterilmedikçe işleten, silahlı çatışma, tecavüz, iç harp, isyan hareketi ve istisnai karakterde vahim tabii bir afet yüzünden doğacak nükleer bir kazanın sebep olduğu hasardan mesul değildir” hükmünü getirmektedir. Milli mevzuatımıza bakıldığında, Paris Sözleşmesi’ne atıf yapıldığı görülmektedir. Herhangi bir terör örgütü saldırısı neticesinde ortaya çıkan zarar Paris Sözleşmesi dışında kalmakta yani sigorta koruma kapsamı dışına çıkmaktadır. Bu durum nükleer enerji santrallarını açık hedef haline getirecektir ve dolayısıyla fiziki koruma maliyetlerinde artış olacaktır. Prof. Dr. Hayrettin Kılıç tarafından ifşa edilen Balakovo raporunda, yukarıda bahsedilen VVER 1000 tipi reaktörlerin Rusya’nın Saratova eyaletinde Balakovo şehrinde kurulduğu, santralın gerekli zemin etütlerinin yapılmadığı ve bunun sonucunda faaliyete geçtiği günden beri tam 161 kere zemin dengesizliği nedeni ile müdahale edilmek zorunda kalındığı bellidir. Akkuyu alanına yer lisansını veren bilim adamlarından hayatta kalan tek isim olan Tolga Yarman’ın ısrarla lisanslama işlemi yapıldığı tarihte Ecemiş Fay hattının varlığının bilinmediği, şu andaki bilgiler ışığında yer lisansının verilemeyeceği bilgileri ve Rus Nükleer Teknolojisi’nin güvenlik kültürünün somut uygulamaları, yüz yüze olduğumuz tehlikenin yakınlığı ve ciddiyetini ortaya çıkarmaktadır. S 10. BASKI Tuncay Özkan yolsuzluklara, yoksunluklara sava açtı ı için tıkıldı “Silivri mezarlı ı”na... Kitabında, Ergenekon sürecinde gözaltına alındı ı 2008’den bu yana ya adıklarını, adaletsizli i, aydınlara yapılan zulmü yazdı... Anı, 316 sayfa, 15 TL C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle