18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 MART 2011 ÇARŞAMBA [email protected] 16 BUL’DA YAPILACAK N’DA SANTRAL STAN TÖREN 9 N SA KÜLTÜR Memet Fuat Ödülü’nü iki yazar paylaştı Kültür Servisi 19 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybeden Memet Fuat’ın anısına düzenlenen “Memet Fuat Eleştiri/ İnceleme, Deneme, Yayıncılık Ödülleri”nin 7’ncisiyle “Memet Fuat Genç Şiir Ödülü”nün 3’üncüsü, sahiplerini buldu. Cevat Çapan, Konur Ertop, Nurdan Gürbilek, Uğur Kökden, Hasan Kuruyazıcı, Nilüfer Kuyaş ve Mustafa Öneş’ten oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucunda, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın verdiği 5 bin liralık “Eleştiri/İnceleme Ödülü”, Jale Özata Dirlikyapan’ın, “Kabuğunu Kıran Hikâye” adlı kitabı ile Yücel Kayıran’ın “Kritiğin Toprağında” adlı kitabı arasında paylaştırıldı. Adam Yayınları’nın 5 bin liralık “Deneme Ödülü”nü Faruk Duman, “Adasız Deniz” adlı kitabıyla kazandı. “Yayıncılık Ödülü”ne ise Günışığı Kitaplığı, “Köprü Kitaplar” dizisiyle, gençleri ve her yaştan okuru, edebiyatın farklı ve güçlü isimleriyle buluşturan kitaplar yayımladığı için değer görüldü. “Memet Fuat Genç Şiir Ödülü”nü ise, “Devrik Ölüm” isimli dosyası ile Aybars Şenyıldız kazandı. “Memet Fuat Ödülleri”, 9 Nisan’da saat 15.30’da Bilgi Üniversitesi’nin santralistanbul Yerleşkesi’nde gerçekleşecek törenle kazananlara verilecek. Ödül töreninde, Memet Fuat’ın 85. yaşı bir belgesel filmle kutlanacak. Ayrıca Eylül Duru, Memet Fuat’ın sevdiği türküleri piyanoda Eser Taşkıran eşliğinde söyleyecek, eski dostlarından Cevat Çapan da “Yaşayan ve Yaşatan Memet Fuat”ı anlatacak. ‘Bugün, Hiçbir Şey’ Kültür Servisi K Odman’ın geçen oreograf lyas gösterimi talya’nı mayıs ayında ilk n Floran düzenlenen ulus sa kentinde lararası “FABBR CAEUR OPE Festivali”nd yapılan “Bugün, e H niente…” adlı ye içbir Şey…/ Oggi, ni çalış saat 19.30’da Fran ması, bugün sız Kültür Merkezi’nde. Kiş inin ölüm gerçeğ ini ve onu takip eden edinen gösteri ta yas sürecini konu ly Pavese’nin “Yaş an yazar Cesare ama Uğraşı” adıy yayımlanan günl üğünden esinleni la yor. ‘Şeytan, Melek ve Komünist’ Nedim Gürsel, hayatını yalnızca edebiyata verebilmenin yanında iyi bir edebiyat öğrenimi de görebilmiş şanslı yazarlarımızdan. Gerçek edebiyat değerleriyle yoğrulmuş bir geçmişi var. Sorbonne Üniversitesi’nde edebiyat öğrenimi, aynı kurumda Louis Aragon Nâzım Hikmet şiirlerinin incelendiği doktora tezi, dahası çağdaş edebiyatımızın nitelikli ürünleri üstüne çok sayıda değerli inceleme. Elbet bir alanda akademik düzeyde çalışmakla, edebiyat ürünlerinin “mal”a dönüştüğü günümüz yayın dünyasının piyasa koşullarının isteklerini karşılayabilmek çok farklı şeyler. Yayıncılar yazardan popüler olmasını, çok satılmasını, çok okunmasını bekliyor. İster istemez seçilen konulardan anlatım biçimlerine dek bu anlayış etkili oluyor. İnceleme yazılarında ödünsüz bir edebiyatçı tavrı gösteren yazar, roman yazmak gibi popülerlikle yakından ilgili bir uğraşa yöneldiğinde günün yaygın eğilimlerinden uzak kalamıyor. Tarihsel konulu romanlar moda olmuşsa “Boğazkesen”, dinsel konular ilgi çekiyorsa “Allahın Kızları” ortaya çıkıyor. Nedim Gürsel’in yeni romanı “Şeytan, Melek ve Komünist” (Doğan Kitap), her dönem ilgi odağı olan ünlü ozanımız Nâzım Hikmet’i de konu almasıyla bu eğilim içinde sayılabilir belki. Ancak bu ilk bakıştaki kolay yaklaşımın ötesinde çok katmanlı bir romanla karşı karşıya olduğumuzu da söylemeliyiz. Roman üç ayrı öykü içeriyor: İlk bölümde Berlin kenti ile roman yazarının kentle ilişkileri anlatılıyor. Berlin, yirminci yüzyılın bütün siyasal eğilimlerinin gelip geçtiği, ardında büyük acılar, yıkımlar, parçalanmışlıklar barındıran bir kent. Yazarın da kentle ilgili hem tarihsel hem de özel anıları vardır. Burada bir dönem yazarlar evinde konuk olmuş, kentin ruhunu içselleştirmiştir. Bu kez Berlin’e gelme nedeni, eski bir muhbirin kendisine teslim edeceği, Nâzım Hikmet’e ilişkin Doğu Alman gizli servisine sunulmuş raporlardır. İkinci bölümde bu raporları okuruz. Raporlarda Nâzım Hikmet’in yurtdışı yıllarında yanında olmuş muhbir, tanık olduğu olayları aktarmaktadır: Ozanın yaşamından gerçek sahneler, daha doğrusu yaşamöyküsü kitaplarında kolay yer bulamayacak ayrıntılara yer verilmektedir. Nâzım Hikmet’in yaşamı, başlı başına çağın bütün trajiğini barındıran unsurlar içerirken, yazarın ona yalnızca bir yaşamöyküsü yazarı gibi yaklaşması, onun yaşamındaki trajik unsurlara yanızca değinip geçmesini, roman için kaçırılmış bir fırsat olarak görüyorum. Buna karşın Ali Albayrak adlı ihbarcının türlü karmaşalar içeren yaşamının anlatıldığı son bölüm, çok katmanlı, bağımsız bir edebiyat yapıtı özelliği taşıyor. Kahramanın yaşamının trajik yanları, çağın trajedisiyle ustaca birleşip bütünleştiriliyor. Ali Albayrak’ın, çökmüş bir çağın çökmüş bir temsilcisi olma özelliği çeşitli yönleriyle etkileyici bir biçimde anlatılıyor. Nedim Gürsel, insanlık tarihinin en trajik dönemlerinden sayılabilecek yirminci yüzyıla ilişkin önemli bir roman altyapısı içeren bir konuyu ele alırken, o derin acıyı yansıtabilecek bir anlatımı sık sık ironiye yönelen anlatımıyla hafifletiyor. Amcasının ihbarıyla işkencede öldürülen Çelik için kullandığı “çeliğe su verildi” gibi göndermeler romanı ucuzlatıyor. Buna karşın anlattığı konuya ve döneme çok egemen bir yazarın kaleminden çıkmış olması romana bütüncül bir yapı kazandırıyor. Artık geride kalmış bir yüzyılın olayları ve insanları üstüne düşünmek için bugünün okurlarına bir fırsat sunuyor Melek, Şeytan ve Komünist. TİHV’nin 20. yılı için düzenlediği ‘Ateşin Düştüğü Yer’ başlıklı sergi Depo’da Hak ihlalleri panoraması AYŞEGÜL ÖZBEK “Ateş düştüğü yeri yakar ve biz ateşin düştüğü yerdeyiz.” Bu söz Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) ilk başkanı Yavuz Önen’e ait. Diyarbakır’da vakfın kuruluş sürecinde söylediği bu sözler TİHV’nin 20. yılı için düzenlenen “Ateşin Düştüğü Yer” isimli sergiye de ilham kaynağı oldu. 22 Nisan’a kadar DEPO’da açık kalacak sergi bir nevi hak ihlalleri panoraması çiziyor. 20 yıldır 12 bini aşkın işkence mağdurunun ve yakınlarının tedavisini yapan, işkencenin belgelenmesi için çalışmalar yürüten TİHV ‘Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etme Projesi’ kapsamında düzenlediği sergide 131 sanatçıyı bir araya getirdi. TİHV İstanbul Temsilciliği’nden Hürriyet Şener, “geçmişle yüzleşmek, hakikate yönelik farkındalık yaratmak, toplumda bir bellek oluşturmak” sözleriyle projenin önemini vurguluyor. Sevil Sergide, devlet kaynaklı şiddetten çok, şidTunaboylu’nun detin toplumsallaşmış hali, cinsel, etnik, din“O tabak bitecek” sel, kentsel dönüşüm ve çocukların hak ihisimli çalışmasından bir lallerini konu alan çalışmalar yer alıyor. detay. 12 yaşındaki Ceylan Uzun süredir politik tonun bu kadar beÖnkol çobanlık yaparken bir lirgin ve katılımın fazla olduğu ilk sergi diaskeri taburdan atılan havan topu yebileceğimiz proje için Şener, sanatın inile parçalanarak yaşamını celtilmiş diliyle hak ihlallerini paylaşmanın topyitirdi. lum üzerindeki etkisinin çok daha farklı olacağını söylüyor. Gönüllü katkılarla, fonsuz, 8 ay sonunda çıkan bir çalışma. Şener, sergi için DEPO binasının iki katında yer alan eserleyapılan eserlerin yanı sıra 1980’lerde yapılmış işlerin de olduğunu belirterek, “1980 – 2011 rin dışında sergi sokağa ve ek binaya da yaarası işlerin aynı sergide yer alması demo yılıyor. Girişte ilkokul çağındaki çocukların bakratikleşme ve hak ihlalleri konusunda al ğıra çağıra okudukları İstiklal Marşı kulakladığımız daha doğrusu alamadığımız yo rınızı “tırmalıyor”. Zeyno Pekünlü’nün lu da gösteriyor” diyor. Bir küratör imzasının “Çiftdüşün” isimli bu çalışmasını duvara işin kolektif ruhunu bozacağını düşünerek yansıtılan çocukların görüntüleri destekliyor. Serginin “interaktif” çalışmalarından biri ise hep birlikte çalışmaya karar vermişler. Ş Kardelen Fincancı’ya ait. Mekânın halihazırda kullanımda olan tuvaleti “gelmiş geçmiş bütün diktatörlere hediyem olsun nitekim! Çekinmeyiniz, işeyiniz” ismiyle bir esere dönüştürülmüş. Tuvalete giriyoruz, klozetin üzerinde isimleri yazılı olan diktatörlere işiyoruz. Anlık bir deşarj nitekim! Sergiyi gezerken ayaklarınıza dolanıp sizi huzursuz eden ortadan kırılmış kurşun kalemler var. Ferhat Özgür’ün bu “İdam Anları” isimli mekân yerleştirmesi gibi izleyiciyi tertemiz alanda sergi gezdirmek yerine biraz zorlamaya yönelik işlerden sadece biri. Ek binanın girişini kapatan paravan da, mekâna giriş yolunu uzatarak bürokratik alanlar, askeriye ya da cezaevlerine gönderme yapıyor. ener TİHV’nin son olarak işkencenin etimolojisi çalışması yaptığını anlatıyor: “80’den 2000’lere kadar işkencenin gidişatını, yöntemlerini anlatan bilimsel bir çalışma bu. İşkence devlet politikası olmaya devam ediyor. 2000’lerin başlarına kadar olan kapalı yerlerdeki işkence yerini sokağa bıraktı. Cezalandırma, bedensel ve ruhsal bütünlüğü parçalama, topluma korku salma, yıldırma esas amaç oldu. Artık bilgi alma amacı olmadan da işkence gözler önünde yapılıyor. Yasalarda da olumlu gibi gözüken ama makyaj özelliği olan değişimler oldu. İşkence davalarında zamanaşımı 10 yıla çıkarıldı. İnsanlık suçu olan işkence gibi davaların zamanaşımı hiç olmamalı. Polis ve jandarmanın yaptığı resmi ve gayri resmi gözaltılardan ve işkenceden söz ediyorum. Güzel şeyler söyleyemiyorum, gidişat kötü çünkü.” ‘Varlık’ dergisi ve yayınlarının kurucusu Yaşar Nabi Nayır’ı 30 yıl önce yitirmiştik Kuşaklar onun ‘varlığıyla’ yetişti Adnan Binyazar, Dicle Köy Enstitüsü’nde okurken Varlık Yayınları’nı bir manifaturacı dükkânından aldığını söyler. Ben de Varlık Yayınları’yla, 60’lı yıllarda, Bergama’nın bir dağ köyünde karşılaşmıştım. REF K DURBAŞ Fotoğraflar: VEDAT ARIK T HV’nin 20. yıl sergisi 131 sanatçıyı bir araya getirdi. Sanatın inceltilmiş diliyle geçmişle yüzleşmek, toplumda bir bellek oluşturmak için hazırlanan sergi kolektif çabalarla kotarıldı. 22 Nisan’a kadar sürecek sergi bir nevi hak ihlalleri panoraması çiziyor. Cumhuriyetin 10. yılından dört ay kadar önce yayın hayatına başlayan Varlık dergisi, kaç kuşağı bağrında barındırmıştır? Yalnız dergi mi? Gözünün nuru, Varlık Yayınları’ndan bir kitaba değmemiş bir okur düşünülebilir mi? Adnan Binyazar, Dicle Köy Enstitüsü’nde okurken Varlık Yayınları’nı bir manifaturacı dükkânından aldığını söyler. Ben de 60’lı yıllarda Bergama’nın bir dağ köyünde Varlık Yayınları ile karşılaşacak ve bu küçük “kütüphane”nin yıllar önce burada görevli bir Köy Enstitülü öğretmen tarafından kurulduğunu öğrenecektim. Devletin dahi ulaşamadığı kıyı köşelerde yeşeren bir yayıncılık anlayışı... Kimdi bu adıyla müsemma yayıncıyazar? Elbette Yaşar Nabi Nayır… 1908’de Üsküp’te doğmuştu. 1924’te ailesiyle birlikte kesin olarak İstanbul’a yerleşir. Galatasaray Lisesi’nin Ticaret ve Bankacılık bölümünden 1929’da mezun olur; ki hesabınıkitabını bilen bir yayıncı olarak bu öğrenimin daha sonraki yaşamında çok yardımını görecektir. Bir süre Ziraat ve Merkez bankalarında (192933) çalışır. Hâkimiyeti Milliye (Ulus) gazetesinde çevirmen ve yazar olarak görev yapar (193440). Daha sonra Türk Dil Kurumu’nda (194043), Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda (194346) çalışır. 1946’da Varlık dergisini İstanbul’a taşır ve Varlık Yayınevi’ni kurarak kendini tümüyle yayıncılığa verir; binden fazla kitap yayımlar. Sadece çağdaş dünya edebiyatı örneklerine yer veren Cep Dergisi’ni (29 sayı; Kasım 1966Mart 1969) ve Varlık Yıllıkları’nı (196081) çıkarır. Bir süre Uluslararası PEN Yazarlar Derneği’nin Türkiye Başkanlığı’nı yapar. 1979’da Türk kültür yaşamına yaptığı katkılardan ötürü Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne değer görülür. Edebiyat dünyasına şiirle girer. İlk şiirleri lise öğretmeni Ahmet Halit Yaşaroğlu’nun özendirmesiyle, onun çıkardığı “Çocuk Dünyası” dergisinde yayımlanır. 1928’de 6 arkadaşıyla birlikte (Cevdet Kudret, Ziya Osman, Vasfi Mahir, Sabri Esad, Mazhar Lütfü ve Kenan Hulusi) “Yedi Meşale” adlı bir seçme şiirler kitabı çıkarır. Bu ortak çalışma kısa süren “Yedi Meşaleciler” hareketini doğuracak; kitabın gördüğü ilgi üzerine Yusuf Ziya Ortaç’ın teşviki ve parasal desteğiyle 8 sayı yayımlanan bir derginin kapağını da süsleyecektir. II. Dünya Savaşı yıllarında, 1940’ta yeniden askere alınır. Levazım subayı olarak Kemerburgaz’dadır. Varlık ise İstanbul’da basılmaktadır. Derginin provaları ordugâha posta ile gönderilmekte, Yaşar Nabi de “Her yağmurda şakır şakır sular akıtan, geceleri buz gibi çadırın altında, seyyar karyolaya oturmuş, bir gemici feneri ışığında o göz törpüsü provaları düzelterek” dergiyi hazırlamaktadır. Üstelik o savaş günlerinde yalvarıp yakararak yazı toplamak da olanaksızdır. 60’lı yıllarda, yani 20’li yaşlarımızda, Yaşar Nabi, Yeni Dergi’yi yöneten Memet Fuat gibi edebiyat adamları bizim için ulaşılmaz varlıklardı. Bir anlamda, şair ya da yazar olmak için onların icazetini almak gerekiyordu. Yaşar Nabi’ye şiir götürdüğünüz zaman, masasının ucunu gösterir, “Şuraya bırak” derdi. Tek başına hem dergiyi, hem de yayınları yönettiği için işi her zaman başından aşkındı. Ama bilirdiniz ki, iyi bir şiir yazmışsanız, o yıl dergide yayımlanmasa bile yıl sonunda mutlaka Varlık Yıllığı’nda yer alacaktır. Yayıncılıkta tam bir denge uzmanıydı. Memet Fuat’ın belirttiği gibi dergi yöneticisi olarak bazı konulara değinilmemesini ister, ama kesinlikle şu ya da bu görüşü benimsetmeye kalkışmaz; Atatürkçülüğü göz ardı etmeyerek yayınlarını öğretmen ve öğrencilerden uzağa düşürmemeye çalışırdı.Yayıncılığında da modaya uygun yazarlara pek yüz vermedi, her ne kadar değeri kendinden menkul kimilerine dergisinde yer verse de… Varlık dergisinde 1951’de yer alan “Edebiyat ve Okur” başlıklı yazısında şöyle demişti: “Edebiyatta değersiz, modaya uygun eserler zamanlarında gerçi büyük ilgi ve rağbet görürler ama, parlayışları düşen bir yıldızınki kadar kısa sürer. Gerçek sanat eserleri ise değer ve önemleri her gün biraz daha artarak yüzyıllardan yüzyıllara geçer ve yazarlarını servete gark etmeseler bile layık olduğu mevkiye yükseltirler.” Yaşar Nabi 15 Mart 1981’de aramızdan ayrıldı. Varlık dergisi ve yayınları ise ölümünden 30 yıl sonra da aynı anlayışını sürdürmekte. ([email protected]) Diyarbakır Belgesel Günleri’nin başvuruları uzatıldı Kültür Servisi Kayapınar Belediyesi Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi tarafından 18 24 Nisan 2011 tarihlerinde yapılacak “Diyarbakır Belgesel Günleri” için başvurular, duyuru süresinin kısıtlılığı ile Nevruz haftasının yoğunluğu nedeniyle bir hafta uzatıldı. Yarışma bölümüne başvuru yapmak isteyenlerle gösterim bölümüne filmini eklemek isteyen yapımcı ve yönetmenlerin, başvuru formu ile birlikte istenen belgeler ve filmlerinin DVD kopyalarını, 29 Mart 2011 Salı gününe kadar merkeze ulaştırmaları gerekiyor. ‘ stanbul Kütüphanelerini Keşfedin’ Kültür Servisi 28 Mart 3 Nisan 2011 tarihlerinde bu yıl 47’ncisi düzenlenecek “Kütüphane Haftası”nın teması, “İstanbul Kütüphanelerini Keşfedin” olarak belirlendi. 28 Mart Pazartesi günü saat 10.00’da Kadir Has Üniversitesi’nde yapılacak açılış kapsamında “Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi 2010 Ödülleri Töreni” de düzenlenecek. Bu yıl ilk kez, “Geceleyin Kütüphane” adlı etkinlikte, bazı kütüphaneler geç saatlere kadar halka açık olacak. Hafta boyunca İstanbul genelinde düzenlenecek etkinlikler hakkında bigi için: [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle