26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 MART 2011 SALI 2 ha doğrusu öncüsüydü. Bunu da saklamıyor, açık açık belirtiyordu. İktidardayken de, değilken de... Bu açıdan dürüsttü. Yetiştirdiği çocuklarından çok farklıydı. Ölümü büyük tepki, büyük coşku yarattı. Sevenler de, sevmeyenler de Erbakan’ı yücelten sözler söylediler, yazdılar. Daha da söyleyecekler, yazacaklar... Azıcık unutulur gibi olan, ama capcanlı yaşamakta direnen ülkeyi din ağırlıklı bir biçime sokmak özlemleri bu ölümle sanki biraz daha canlandı. Herkes bir şeyler söyledi. Liderler, politikacılar, gazeteciler... Bunlar beni şaşırtmadı. Genelkurmay Başkanı Sayın Koşaner’in “Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima hatırlanacaktır” demesi ve bunu, “şahsı ve Türk Silahlı Kuvvetleri...” adına yaptığını söylemesi, beni çok şaşırttı. Bir ölünün ardından kötü söz edilmez, ama yaşamı boyunca Türk askerini, Atatürk devrimlerine bağlı bir ulusu, ters bir yola çağırmaya kalkışmış biri için övücü bir söz de söylenmez, söylenmemelidir! Eski Genelkurmay başkanlarından Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun 28 Şubat’taki bir sözünü anımsayalım: “İrtica bin yıl sürse biz de bin yıl onunla savaşırız”... Bu savaş, Türk ulusunun uygarlık savaşıdır. Hepimizin savaşı... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER BM ve Libya’ya Müdahale Gerçekte yalnız yürütme erki olan Güvenlik Kurulu’na bu yolda gerçekte yasama ve yargı nitelikli ek yetkiler vermek BM Antlaşması’nı çiğnemektir. Yugoslavya (Kosova), Ruanda (soykırım) ve Lübnan (başbakanın öldürülmesi) olaylarına ilişkin olarak ABD’nin kurdurduğu mahkemeler eleştirilmelidir. Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV ‘Büyük Hizmet’ Kime, Neye? “Ülkemize yaptığı büyük hizmetler daima hatırlanacaktır.” Necmettin Erbakan 85 yıl yaşadı. Ölümünden beş gün önce Fazilet Partisi’nin başkanı olarak yakınlarıyla bir toplantı yaptı. Onlara yeni seçime kadar ne yapmaları gerektiğini anlattı. Cumhuriyet sonrası siyaset dünyamızın en ilginç politikacısıydı. Düzenli bir eğitim görmüş, bilgili, görgülü bir adamdı. Mesleğinde öndeydi. Ağır sanayiden yanaydı. Yetiştirdiği genç politikacılar gibi yurdun değerli eserlerini satmaktan yana değildi, onlara yeni eserler katmak isteğindeydi... Ama tuttuğu yol yanlıştı! Mustafa Kemel Atatürk’ün kurduğu bir devlet anlayışına karşıydı. Din ağırlıklı bir Türkiye’yi gerçekleştirmekti amacı! Üst üste kurduğu ve üst üste kapatılan partilerle hep bu politikayı sürdürdü. Başbakan yardımcısı, sonra da başbakan olarak her fırsatta “irtica” adı verilen, toplumu ilkelliklere, geri anlayışlara sürüklemek isteyen bir tutumdaydı. Türkiye’de günden güne kabaran irticanın kaynağı, da B irleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Kurulu’nun (GK) (kan dökümünü durdurma görüntüsü altında) Libya’ya müdahale kararının BM Antlaşması’na aykırı olduğu ileri sürülebilir. 194 ülkeli bir dünyada 15 üyeli ama ancak beşinin veto ayrıcalığı olan GK’de tek süpergüç (ABD) bu kurulu birkaç yıldır bir yasama ve yargı organı olarak ve (yakın ya da uzak) kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Ancak, bunu yaparken özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi kavramları öne sürmeyi ihmal etmiyor. Bu kavramlar, aldatmaca bile olsa, sıradan kişinin işitmek istediği sözlerdir. Libya’da birkaç haftadır kan dökümü kuşkusuz var. ABD’de de 186165 İç Savaş yıllarında tam dört yıl süreyle oluk gibi kan aktı. O zaman bir GK olsaydı, başkaldıran Güney’e karşı birliği savunan iktidar kendini hedef alan böyle bir karara uymak ister miydi? Günümüz olaylarında dış görünümle ardındaki itici gücü birbirinden ayırmalıyız. ABD Vietnam yenilgisinden sonraki yaklaşık otuz yıl içinde, adım adım ama belirli bir hedef yönünde, yeni bir militarizm ve ona bağlı dış siyaset geliştirdi. Carter, Reagan, Baba Bush, Clinton ve Oğul Bush’un Demokrat ya da Cumhuriyetçi başkanlar olarak yaptıkları, küreyi ve kaynaklarını ele geçirme uygulamasının aşamalarıdır. Hazer Denizi çevresiyle Ortadoğu petrolleri ABD askeri sayesinde Vaşington’un buyruğu altındadır. Kimileri bu yorumu kuşkucu bir senaryo sanabilir; oysa, bu tavır propagandayla şişirilen bir yanıltmayı reddetmektir, o kadar! Temel sorun ABD’nin tüm kürede yeryüzünün stratejik toprakları ve kaynakları üstünde egemen olmak istemesi ve bu yönde epeyi kazanç sağlamış olmasıdır. Sorun Beyaz Saray’da kimin ya da hangi partinin iktidar olduğu değildir. Bush’tan kurtulmuş olmak sorunu çözmez, düzeni değiştirmez. Lider Devlet Olmak Başka!.. Türkiye bölgede “lider devlet” olunca, Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin’i Bodrum’da iyi ağırladılar... Abidin gitti... Başbakan, Mısır lideri Hüsnü Mübarek’in büyük devlet adamı olduğunu söyleyip öptü... Mübarek gitti... Önceki gün kendisinin açıklamasından anlıyoruz ki telefon açıp Kaddafi’ye nasihat etmiş... Artık ne dediyse... Kaddafi gittigidiyor... * Bu “lider devlet” olmanın sonucunda zaten Dışişleri Bakanı Libya’ya operasyon düzenlendiğini duyunca, Milli Savunma Bakanı’na koştu... Milli Savunma Bakanı da Dışişleri Bakanı’na koştuğu için, birbirlerini bulamadılar... Bu yüzden lider devlet Türkiye’de ilk açıklamayı Denizlispor Başkanı ile görüştükten sonra Bülent Arınç yaptı... “Kimsenin burnu kanamasın” dedi... O sırada ölü sayısı 68, yaralı sayısı 600... Libya’ya bomba yağmaya başladığında, Ankara’da ilk karar, lider devlet olmanın gereği alındı: Kriz masası oluşturulacaktı... Çünkü kriz vardı, masa yoktu... Masa oluşturuldu, içeriye kapandılar (tüm pazar günü) ses çıkmadı içeriden... Gazeteciler sıkılıp evlerine gidecekken, içeriden lider devletin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü çıktı: “Nereye?..” “Eve...” Açıklama yapıldı. Açıklamada, ertesi gün gerekli açıklamanın yapılacağı açıklandı... Bu yazı yazıldığında günlerden pazartesi... Operasyonun üçüncü günü... Türkiye’nin ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini anlamış bir tek kişi yok... Lider devlet bir şeylere karşı çıkmak istiyor, çıkamıyor... İtirazı var, edemiyor... Nitekim üçüncü günde ABD sözcüsünün yaptığı açıklama aynen şöyleydi: “Türkiye düşünüyor...” Üç gün önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” diyen Başbakan ise biraz önce, “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil için oraya girmelidir” diyordu televizyonda... Olur a hani “Libya Meksikalılarındır” derler... Ne yapacaksınız?.. “Lider devlet” olmak başka... Metafizik haklılığı ABD yönetimi ve halkı tüm sorunların askeri yönden çözülebileceğine inanıyorlar. Yanlışın en büyük kaynağı Vaşington’dadır. ABD yayılması ve imparatorluğu neredeyse demokrasinin önkoşulu oldu. Militarizm ABD’nin iç ve dış siyasetini, BM’deki diplomasisini, ekonomisini ve teknolojisini temelden etkiliyor. Buna bir de (militan Evangelistlerin desteğinde) Hıristiyanlık ve “öteki” düşmanlığı eklenince, ortaya bir tür “ABD militarizminin metafizik haklılığı” gibi saçma bir kavram çıkıyor. Sanki, Tanrı da Amerikan değerlerinden yanadır, onların küreselleşmesini istiyor ve bunun için ABD militarizmini uygun bir araç olarak görüyor. Doğru ya da yanlış gerekçeye göre, ABD askeri müdahalesi özgürlüğün, demokrasinin ve insan haklarının en etkili yoludur. ABD yargı merkezi değil Gerçekte yalnız yürütme erki olan Güvenlik Kurulu’na bu yolda gerçekte yasama ve yargı nitelikli ek yetkiler vermek BM Antlaşması’nı çiğnemektir. Yugoslavya (Kosova), Ruanda (soykırım) ve Lübnan (başbakanın öldürülmesi) olaylarına ilişkin olarak ABD’nin kurdurduğu mahkemeler eleştirilmelidir. GK ve Beyaz Saray küresel yargı merkezleri değildirler. Bu konular hedef alınan ülkelerin iç işleridir. Hele uluslararası toplum ABD’ye küresel bir jandarma görevi vermemiştir. Dahası, Ruanda örneğinde olduğu gibi, soykırım yapan yalnız Hutular değildir. ABD yönetimi istiyor diye, yalnız Tutsiler iktidara oturtulamaz. BM’nin Amerikan baskısıyla Irak’a ilişkin aldığı ambargo kararları ve 2003’teki doğrudan ABD askeri müdahalesi bu Arap ülkesinde milyonlar hanesinde ölümlere yol açtı. Ebu Garib zindanındaki Amerikan işkenceleri bu yabancıların kurtarıcı olmadıklarını somut biçimde kanıtladı. Birbirini izleyen olayların “Daha Büyük Ortadoğu” sınır değişiklikleriyle de bağlantısı var. Petrol için kan aktı; şimdi de akıyor. Bunda ABD’nin petrol, su, üs ve egemenlik tasarıları yok mu? Önemli olan sonuçtur, yani maskeli dramın son perdesidir. Sıradan Amerikan yurttaşlarının bile bu ayrıntılardan haberleri var mı? Sessiz çoğunluğu bir yana koyalım; geri kalanlar onaylıyor ve bir yandan yöneticilerine ülkeye giren petrolden ötürü teşekkür ediyor, öte yandan da vicdanlarını rahatlatmak için özgürlük, demokrasi ve insan hakları görüntüsünü ayakta tutuyorlar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle