24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 18 MART 2011 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çanakkale 1915: Bir Utku, Bir Destan Bir Son Ama Bir Başlangıç Çanakkale savaşları ile hem bir devletin bitişi yaşanmış, yeni bir ulus devlet kurulmasına doğru bir gidiş başlamıştır. Ulusal birlik ve ulusal bilinç Çanakkale savaşları ile güçlenmiş, hem de bir lider, önder ortaya çıkmıştır. Bundan sonra artık yapılan şey Mustafa Kemal’in deyimi ile ‘kendi istiklalimizin savaşının’ başlaması olmuştur. Nitekim yapılan Kurtuluş Savaşı’nın ardından da Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık resmen kurulmuş ve kendisini de dünyaya kabul ettirmiştir. Dr. Handan D KER / Yeditepe Üniversitesi İtilaf Devletleri geri çekildiler. Çanakkale denizden geçilemeyince bu kez İngilizler 25 Nisan 1915’te Gelibolu’ya asker çıkardılar. Ancak Kocaçimentepe ve Anafartalar Mustafa Kemal tarafından savunuldu ve ona ‘Anafartalar Kahramanı’ unvanı verilmesi de bu savaştan sonra oldu. Aralık 1915’te müttefikler çekilmeye başladı. Ocak 1916’da ise bölgeyi tamamen terk ettiler. Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal’in yapıp ettiklerini şöyle betimliyordu: “Çanakkale’yi korudu, dünyanın en büyük donanmaları onun önünde yüz geri ettiler. Ve onun ardında dünyanın en kalabalık ordusu, çarlığı ile göçtü gitti… O tek adam, giderek bir ordu oldu. Milletinin buyruğu ile o ordunun başı oldu… İzmir’i geri aldı. Londra’da bir kabine devirdi. Atina’da bir taç yıktı. İstanbul’da bir taht. Böylece milletini yenilgiden kurtardı. Devletini yeniden kurdu. Egemenlik eşitliğini dünyaya tanıttı. Dünya onu kendine düşman sanıyordu. O dünyayı kendine dost etti! Dünya onu kavgacı sanıyordu. O dünyaya barış yolu gösterdi. İlkin o dedi. Yurtta barış dünyada barış.” Çanakkale savaşları ile bir devir sona ermiştir... Mustafa Kemal’in uluslararası alanda tanınması da bu savaştan sonra olmuştur. Yani Çanakkale savaşları ile hem bir devletin bitişi yaşanmış, yeni bir ulus devlet kurulmasına doğru bir gidiş başlamıştır. Ulusal birlik ve ulusal bilinç Çanakkale savaşları ile güçlenmiş, hem de bir lider, önder ortaya çıkmıştır. Bundan sonra artık yapılan şey Mustafa Kemal’in deyimi ile ‘kendi istiklalimizin savaşının’ başlaması olmuştur. Nitekim yapılan Kurtuluş Savaşı’nın ardından da Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık resmen kurulmuş ve kendisini de dünyaya kabul ettirmiştir. Ehlâk… Bizim Urfa milletvekili “En önemli olan üç şey vardır... Ben buna 3E diyorum...” dedikten sonra 3E’sini saydı: “Ekonomi… Eğitim… Ehlâk…” Haklı... Öbürlerini tamı tamına bilmiyorum ama, ehlâk şu “3E”den en önde geleni olmalı... Çünkü ahlâk olmadan demokrasi olmuyor... Demokrasi biraz olsun ahlâk ister... Kirli toplumlarda demokrasi asla işlemez... İşleyemez... Diyelim ki seçmenin kendisi saatin kancasını indirip elektrik çaldığı için... 51 milyon dolarlık kamu malı fabrikayı yandaşlara 1.1 milyon dolara satan iktidara kızmıyor... Kendisi çarşıda, pazarda satılan gıdaların yüzde 85’ini eksik, hileli, bozuk üretip sattığı için... Ali Dibo çetelerine, Deniz Feneri davasına, Kayseri dosyasına vs. aldırmıyor... Kendisi Hazine ya da orman arazisine bir gecede bedavadan gecekondu yaptığı için... İktidar çocuklarının yumurta, mısır, tavuk yemi, mücevherat, gemicik vurgunlarına dönüp bakmıyor... Kendisi ömründe zırnık vergi vermediği için... Devlet adamlarının zimmetten, sahtecilikten, kalpazanlıktan sanık olmaları umurunda bile değil... Kendisi yeşil kart, kömür, nohut, çocuk parası gibi bir yolunu bulmuş çalışmadan bal gibi yaşayıp gittiği için... Hırsızlıklar, vurgunlar, soygunlar, düzenbazlıklar canını sıkmıyor... Böylece yönetenler ile yönetilenler arasında ahlâksız bir “suç ortaklığı” sürüp gidiyor... Siz demokrasi bekliyorsunuz... Olmuyor... Nitekim Türkiye (Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün) 2010 yolsuzluk algılamasında Avrupa sonuncusu, dünyada 56’ncı... Zaten demokrasi sıralamasında da Avrupa sonuncusu, dünyada 163’üncü... Ne diyebiliriz ki?.. Üçüncü “E” bu... Ehlâk… Y ıl 1914 Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Mustafa Kemal Sofya’da askeri ataşe olarak görev yapmakta idi. 1 Mart 1914’te ise yarbay olmuştu. Mustafa Kemal savaşa girilmesini onaylamamış, savaşın uzun süreceğini tahmin etmiş ve savaşa katılmak konusunda acele edilmemesini önermişti. Çanakkale savaşları gündeme geldiğinde kendisine görev verilmesini de o istemişti. Ardından Ocak 1915’te Tekirdağ’da henüz daha oluşmamış olan 19. Tümen Komutanlığı’na getirilmiştir. Şubat ayında görevinin başında bulunarak artık tümenini oluşturmaya başlamıştır. Ancak burada önemli olan bir konu vardı, o da 19. Tümen Komutanlığı’nın hangi ordu ya da kolordu da olduğu idi. Sonunda öğrendiği şey şu oldu: Gelibolu’daki 3. Kolordu’nun böyle bir birlik kurmayı tasarladığı. Bunun üzerine de Gelibolu yarımadasına gitti. Çanakkale savaşları denizde ve karada olmak üzere yapılmıştır. İtilaf Devletleri batı cephesinin yükünü azaltmak ve Rusya’ya yardım etmek amacı ile Çanakkale Boğazı’nı İngiliz ve Fransız donanmalarına bağlı 18 parça savaş gemisi ve 750 bin kişilik mürettebatla 19 Şubat 1915’te geçmek istediler. Ama bu girişim başarısız oldu. İkinci kez Boğaz’ı geçme girişimi 28 Şubat 1915’te yeniden sonuçsuz kalınca şanslarını son kez denemek amacı ile 18 Mart 1915’te Boğaz’ı geçmek istediler. Ama Hamidiye, Mecidiye, Dardanus tabyalarından karşılaştıkları top ateşi ile Fransızların Bovet zırhlısı battı. Öte yandan boğazın en dar yerinde sıkışan Suffen, Golva, Queen Elizabeth, Nilson, Agamemnon, Oşin adlı savaş gemileri de saf dışı olunca Zekâ mı, Akıl mı? Tıpkı eski sosyalist, yeni kapitalist zeki dostumuz gibi bu denli hızlı değişen insanların bugün söylediklerine nasıl inanacağız? Düşünce ve eylemlerine nasıl güveneceğiz? Yarın da çıkıp şimdi savunduklarından yüz seksen derece farklı görüşler öne sürmeyecekleri nereden belli? Bugün kendisine güvenip arkasından gidenlere o zaman hangi mazereti öne sürecekler? Coşkun TEC MER ski solcu, şimdi işadamı olan bir tanıdık şunları söylemişti: “Bizler zeki insanlarız, zamanında nasıl sosyalist hareketin öncüsü olduysak şimdi de iş hayatında yeni başarılara imza atıyoruz. Zeki insanlar her zaman kendilerini kabul ettirir, başarılı olur.” Bir an düşündüm. Başarı dediğimiz nedir? Zeki olmak, iyi analizler yapabilmek, yaratıcı yeni şeyler söyleyebilmek tek başına yeterli mi? Ne pahasına olursa olsun başarılı olmak, kabul edebileceğimiz bir durum olabilir mi? İnsanlar zeki olmak ister. Çünkü zekâ insanın beyin kapasitesinin bir göstergesidir. Zeki olmak kişinin toplum içinde ayakta kalmasını sağlar, ona yeni kapılar açar. Bu nedenle de zekâ toplumlarda genellikle ön planda tutulmuş ve ödüllendirilmiştir. Zeki insanları yaşamın her alanında görüyoruz. Bu, kimi zaman medyada etkili bir kalem olarak kendini gösterirken, kimi zaman siyasal yaşamın güçlü lider ve hatibi olarak ortaya çıkmakta. Bazen iş ve reklam dünyasının göstergesi yalnızca zekâsı değil. Şükürler olsun ki insanın akıl dediğimiz, kişiliğini belirleyen bir başka özelliği daha var. O kişilik özelliği ki toplumun diğer bireylerine empati yapmasını sağlıyor, onları anlamasını kolaylaştırıyor, insanı daha makul ve mantıklı yapıyor. Zekâ, denetimsiz enerji gibidir. Onu anlamlı kılan, düzene sokan akıldır. İşte o nedenle Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim” demiştir. Burada ahlaklı derken, başkalarını da dikkate alan, dürüst, anlayışlı, bir anlamda akıllı sporcuyu amaçlamış, zekâyı yeterli bulmamıştır. Akıl, zekânın kurnazlığa kayan bencilliğini törpüler, kişinin toplumun diğer insanlarını düşünen uyumlu biri olmasını sağlar. Başkalarına, dolayısıyla kendisine saygı duymanın yolunu açar. Akıl vicdandır, sağduyudur. Onun için atalar boşuna dememiş “Düşmanım bile olacaksa akıllıdan olsun” diye. İşte ben de bu nedenle bencil bir zekâdansa, insancıl aklı yeğliyorum. Çünkü o zaman kurnaz politikacı gider, uzak görüşlü, izan sahibi devlet adamı gelir. Çünkü o zaman patronu ve hükümeti inceden inceye yağlamayı bilen kalem gider, gerçekleri objektif olarak okuyuculara gösteren gazeteci gelir. O zaman sanatını kazancına alet eden kişi gider, yapıtını sanat ve toplum için üreten sanatçı gelir. Bilimi belli şirketlerin çıkarına kullanan insan gider, toplum yararına kullanan bilim adamı gelir. Akıl ve izandan yoksun olmak kişiyi kolaylıkla birbiriyle çelişkili söylem ve eylemlerin odağına yerleştirip tutarsızlıkların kucağına atıyor. Bu kişiler değişimi dillerinden düşürmüyorlar. Varsa yoksa bir değişimdir gidiyor, değişmeyenler kınanıp küçümseniyor. Doğada, fiziksel dünyamızda ve ruhsal yaşantımızda değişime kimsenin karşı çıktığı yok. Biz istesek de istemesek de değişim olacak. Bu bir doğa kuralı. Ama bu kimseler adeta doğa yasalarını da kendi emellerine alet ediyor, değişimi tapınılası bir güç haline getiriyorlar. Geçmişte şimdikiyle taban tabana zıt olan görüşlerini, değişim adına terk ettiklerini açıklıyorlar. Oysa ki doğa bu hızda değişmiyor. Tabii büyük yıkımların öncüsü depremler hariç. Böylesine bir değişime, değişim değil, yıkım ve başkalaşım denir. Makul, mantıklı ve akıllı olamamanın getirdiği tutarsızlığın sonucudur bu. Tıpkı eski sosyalist, yeni kapitalist zeki dostumuz gibi bu denli hızlı değişen insanların bugün söylediklerine nasıl inanacağız? Düşünce ve eylemlerine nasıl güveneceğiz? Yarın da çıkıp şimdi savunduklarından yüz seksen derece farklı görüşler öne sürmeyecekleri nereden belli? Bugün kendisine güvenip arkasından gidenlere o zaman hangi mazereti öne sürecekler? E simaları arasında göze çarpıyorlar. Sanatçılardan da yetenekli kişileri hemen fark ediyoruz. Bilim alanında da bu türden başarılı insanlara rastlamak mümkün. Bunlar göz önünde olanlar. Bir de toplumun değişik katmanları içinde gözden uzak yaşayanlar var. Çevrelerince belki fark edilmişler, belki de hiç anlaşılmamışlar. Bana sorarsanız ben de zekâdan yanayım. Zekânın önemini yadsıyacak değilim. Sıradan, ortalama insanlardan oluşan bir grubun ne denli sıkıcı, renksiz ve statükodan yana olduğunun farkındayım. Ama bir şeyin daha farkındayım ki bazen zekâ, insanları aldatmayı kolaylaştırıyor, kişiyi toplumu küçümseyen, aşağılayan noktalara savurabiliyor. Zeki oldukları için de işin içinden kolaylıkla sıyrılıp kendilerini haklı gösterebiliyorlar. Bunlar, kimi zaman sesi daha yüksek çıkan politika erbabı olurken, bazen de eli kalem tutan gazeteci olabiliyor. Çevremizde her meslekte bu türden insanlara rastlıyoruz. İnsanoğlunun beyinsel kapasitesinin Karadeniz, Öksüz Deniz... B / DenizciYazar u yaz Sarp sınırından başla sun/Trabzon/Hopa uğraklarından yarak Karadeniz’in çocuklu sonra aynı şekilde döner, içinde yağumun mekânı olmuş kıyıla rıdan fazlası Avrupalı turist olan rı, kumsalları, kayalıkları ve hemen yolcularını tekrar İstanbul’a getirirarkasındaki fındık bahçeleri ve sıra di. Karadeniz uğrakları geceye rastdağları boyunca tüm Karadeniz’i, lamışsa yakardı tüm ışıklarını ve doğusundan batısına yani Sarp Fe sanki bütün dünya Karadeniz’in o neri’nden Bulgar sınırına bir taş atı noktasına gelip üşüşmüş gibi olurdu. mı uzak İğneada Feneri’ne kadar Yanaşmazdı gemiler. Yanaşamazkarış karış yeniden gezdim. Arada bir dı. Rıhtım, liman gibi şeyler yoktu, saçocukluğumun en yakın, en anım hilden 2/3 mil açıkta demirlerlerdi. sanmaya değer görünümü olarak Diğer bir seferin adı ünlü “Karabelleğimde yer etmiş ufuk çizgisine deniz Postası” idi. İstanbul çıkışlı bu bir başka deyimi ile sahilden yüzerek gemiler gidiş dönüşlerini hatırladıgidebildiğim en uzaklıklara doğru da ğıma göre 13/14 günde tamamlıyorlıp gidiyordum. Karadeniz’in o dili du. İstanbul’dan kalkış ve dönüşü kasmi içinde ne bitmek bilmez yıl tediyoruz. İskoçya’da yaşayan İngidız/poyraz, gündoğusu/poyraz fırtı liz turist (Skoç) Londra’dan İstanbul’a nalarının uğultusuna kapılıyordum. iner inmez bagajını aldığı gibi daha Karadeniz o günkü yaşıtım olan can önceden ayırttığı bir geminin (Karaarkadaşlarımla birlikte bir tepecik üze deniz Postası) kamarasına aynı gün rinde kurulu ilkokulumuz, daha yu gelip yerleşir. İki haftalık Karadeniz karılarda sıralanmış anlı şanlı Abdal şenliği/ziyareti için. Zonguldak/Si(şimdiki adı ile Piraziz’de denilirdi) nop/Samsun/Ordu/Giresun/Trabbeylerinin bize ortaçağ şatoları gibi zon/Rize/Hopa ve aynı uğraklarla görünen sıra sıra evleri (benim ak İstanbul’a dönüş. Bir üçüncü sefer dalımda on dört tane olarak kalmış). En ha vardı o günlerin Karadeniz’ine. Bu görkemlisi sahilde iskeleye giderken sefer nispeten daha eski ve yolsuz gesolda bütün görkemi ile duran ünlü milerle düzenlenir Karadeniz kıyılaHasan Bey’in evi. rına dizilmiş en küçük kasabalara da O günlerin Karadeniz’ine haftada uğrar. Gece ışıklarını yakınca oraya İstanbul’dan üç ayrı seferi üstlenmiş tüm dünyayı getirir, kalkıp gidince de üç gemi kalkardı. Biri “Sürat Pos o dünyayı alıp götürürdü. Halk bu setası” İstanbul/Samsun/Ordu/Gire fere “Dilenci Postası” derdi. Her kü Oktay SÖNMEZ çük limana uğrardı da ondan. İstanbul / Zonguldak/Ereğli/Abana/ Kurucasile /Ayancık/ Cide/Gerze / Fatsa / Ünye / Bulancak/Tirebolu / Görele/Akçabat/Sürmene/Pazar/ Hopa vs. Halk geminin geleceği gün sahilde toplanır, o pasaklı geminin gelip demir atmasını ve üç uzun düdükle halkı selamlamasını beklerdi. On yıllar sonra bu yaz bunları düşünerek yeni bir kitabımın çalışmaları içinde Trabzon’dan Giresun’a gidiyordum. Ne günler yaşamışız diyordum ve sağıma Karadeniz’e bakınca kocaman bir alanda tek bir balıkçı teknesi bile görünmüyordu. Şu anda deniz yoluyla İstanbul’dan Karadeniz’de bir noktaya bir deniz aracı ile ulaşmak ya da bir şey ulaştırmak resmen olanaksız. O günlerin Karadeniz’i bugün öksüz bir deniz. Çünkü yukarıda sözünü ettiğimiz postalar teker teker kaldırıldı. Aynen öyle... Neden mi? Söylenecek, yazılacak çok şey var. Ama buna şimdi burada yerimiz kalmadı, daha sonra yine yazacağız. Ama kime. Daha eskiye gitmeye gerek yok. Yirmi yıl kadar önce Karadeniz’in ve halkının canı kanı olan bu seferlerin kaldırılmış olması yetmezmiş gibi, devlet malı olan D.B. Deniz Nakliyatı TAO, Denizyolları gibi anıtsal ve ulusal kurumlar deyim yerindeyse beş kuruşa satıldılar. O zamanın deyimi ile özelleştirildiler... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle