24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 MART 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR lk kez Mengü Ertel Retrospektif Sergisi: 19 Çizgideki şiir... Mengü Ertel (19312000), bu ülkenin öncü grafik sanatçısı, benim arkadaşımdı. Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’ndeki retrospektif sergisini dolaşırken, bir kez daha onun çalışmalarını, sanat coşkusunu, çabalarını, aydın kişiliğini yakından izlemiş olmanın ne büyük bir şans olduğunu düşünmeden edemedim. Mengü Ertel’i 1968’de tanıdım. Sinematek günlerinde. İlk tiyatro afişleri sergisini açtığında 1969’du. O sergiyle ona “vuruldum”. Çağdaşlığına, modernliğine, kültür birikimine, o birikimden damıttığı yalınlığıa vuruldum! 1972’de Abdi İpekçi önderliğinde “Sanat Dergisi”ni kurduğumuzda, Mengü, derginin hiç karşılık beklemeyen neferlerinden biri olacaktı. Emeğiyle, katkılarıyla, çalışkanlığıyla, dünyaya bakış açısıyla, coşkusuyla, aydın sorumluluğuyla, kişiliğiyle, yaşamımızı zenginleştirecekti. Mengü Ertel, sadece “grafik sanatçısı” değildi. O, tüm sanat alanları arasında kurduğu köprüler; ördüğü ağlarla var oldu. Mimari ve arkeolojiden sinema, tiyatroya, fotoğraf ve resimden edebiyata, müziğe; ama mutlak şiirden geçen üretiminde farklı sanat alanlarının tüm olanaklarını zorladı. Farklı disiplinler arasındaki ilişkileri güçlendiren bir öncü oldu. Bunda yetiştiği ortamın büyük rolü vardı. 1962’nin nispeten özgürlükçü anayasasıyla, her tür kaynak kitabın Türkçeye çevrildiği; çeşitli sanat alanlarının iç içe geçtiği, disiplinler arası sınırların kaldırıldığı, farklı kuşaktan sanatçıların birbirinden beslendiği tiyatromuzun “altın çağı”nı yaşadığı bir dönemdi atmışlar. Olgunluk dönemindeki başarısının tohumları, çok genç yaşlarında atılmıştı: İlhan ve Aydın Arakon’un yanında sinema oyunculuğu ve Talep olmadan, resim yapar gibi çalıştı… Sonra tiyatro afişlerini, sinema, opera, bale, festival afişleri, kitap kapakları izledi. Dünyanın birçok yerinde ödüllerle taçlandırıldı… Neydi bu afişlerin özelliği: (Satır başlarıyla özetliyorum:) Olayın içeriğini, konusunu değil; “ruhunu” yansıtıyordu, bir “kavramı” ortaya koyuyordu. Bilgi, kültür birikimiyle beslenip, geleneksel ya da modern zengin kaynaktan yararlanıp, en yalın olana ulaşıyordu. Dolaysız, açık seçik, net, aykırı ya da çelişik ama mutlak dikkat çekiciydi. Bütüncüldü. Afişler, Muhsin Ertuğrul’un bir portre fotoğrafından yola çıkıp çizgiyle bütünlediği “Aktörlük Hakkında Aykırı Çizgiler”; güncel kaosu sorgulayan “Doğurgan Döngü” sergisi; (Diderot ve Turgut Uyar’ın şiirine selam); geleneksel sanatlarla beslenmesi sonucu “Büyültmeler” dizisi (hattatların “meşk”ine selam)… Bence hepsi de grafikten, resme ve kavramsal sanata uzanırken şiiri barındırıyordu. O günkü çığlığımı tekrarlıyorum: Kültür Bakanlığı’na, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi’ne, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’ne, İKSV’ye, İstanbul’daki özel müzelere ve tüm kurumlara sesleniyorum: Mengü Ertel Müzesi için kolları sıvayalım. Koca cüssenin altındaki kelebek kanadı duyarlılığı, Olympos tanrılarına taş çıkaran sakalı, gür kahkahası, çocuk gözleri artık yok; ama bari yetim kalan afişleri, posterleri, kitap kapaklarını, çizginin şiirini, koca çınarın yapraklarını yitirmeyelim... Sergi 23 Nisan’a dek sürüyor, Dilek Bektaş’ın yazdığı muhteşem bir kitap sergiye eşlik ediyor. Sergiyi de kitabı da kaçırmayın! Bütün Hayatlardan Geçen Bir Hayalet... Biliyorum, gecenin bu geç saatlerinde bilgisayarın tuşlarında gezinmeye başlamazdan önce, dekor iyi hazırlanmalı. Müziği ile, hayale çalan renkleri ile, bütünlüğü ve parçalanmışlığı ile. Ve daha çok, ‘bütün’ parçalanmışlığı ile. Çünkü Sezer Duru ile Orhan Duru, “Hayalet Oğuz”u yazarken öyle yapmışlar. Yapı Kredi Yayınları için hazırladıkları “O Pera’daki Hayalet”, olmayan bir bütünlüğün yapay biçimde kazandırılmaya çalışıldığı bir yaşamöyküsü değil. Bu sayfaların okur açısından müthiş vuruculuğu, bir paramparçalığın ‘bütünüyle aslına sadık’ yansıtılmış olmasından kaynaklanıyor. Sezer ve Orhan Duru’nun asıl vefakârlıkları da bu noktada, yani bir yaşamın paramparçalığına duyulan saygıda odaklaşıyor. Bu kitapta, geleneksel hiçbir yaşanmışlık kalıbına uymayan bir yaşamın öyküsü var. Ve bu öykü, yazarları tarafından okuyana neredeyse: “Belki de bütün bunlar hiç yaşanmamıştı!” dedirtecek ‘netlikte’ bir sis perdesine sarılarak önümüze konulmuş. Çünkü o yaşamın sahibi olan ‘Hayalet Oğuz’un veya ‘Oğuz Haluk Alplaçin’in dikkat edilirse ‘asıl adıyla’ diye bir söylem kullanmadım; çünkü bu sayfalardaki yaşamın sahibinin geçtiği yollardan hangisinin onun ‘asıl hayatı’ sayılması gerektiğinin belli olmaması gibi, adlarından hangisinin ‘asıl adı’ olduğu da belirsiz sanki yaşayıp yaşamadığı. Belki, yani kendisine göre, bir adı da yoktu! Ama rastlantının bu kadarı mı olur? Bu soruyla birlikte, kitabın beni ilgilendiren yanına geçiyorum. Günlerden 4 Mart 2011 Cuma. Ertesi günü yetmiş yaşımdan gün almaya başlayacağım için, kendime bir yaş günü armağanı seçmek niyetindeyim. Her zaman yapmam bunu. Belki yıllardır yapmadım. Ama sanırım yetmiş yıl biraz gözümde büyüdü. Belki son yıl olabileceği için. Belki gizliden usandığım için. Ya da ne bileyim ben! Kitabı dükkâna girer girmez görüyorum. Önce yeni çıktığını sanıyorum. Ama yaklaşınca, ‘3. baskı’ yazısını fark ediyorum. Yazarları tanı, kitabın kahramanı ile birkaç içki masasını ve Tezer Özlü’nün Ayazpaşa’daki evinde bir geceyi paylaşmış ol, sonra da o kişinin yaşamöyküsünün ancak 3. basımına yetiş! Neyse. Sözünü edeceğim rastlantı bu değil. Rastlantı, kitabın başında, Orhan Duru’nun yazısındaki cümle ile başlıyor: “Şimdi eşim Sezer Duru ile bu kitabı hazırlarken, bir ölçüde kendi geçmişimizin de peşinde koşuyor gibiyiz…” Peki, ben ne yapıyorum yetmişinci yaş günüm için kendime armağan ararken? Neden bu kitabı seçtim? Hayalet Oğuz’un kendi evi hiç olmamış. Hep başkalarının yanında kalmış. Başkalarının yanında, ama hep ‘kendi’ hayatını yaşamış. Benim yetmiş yılımın ne kadarı benim olabildi? Kâğıt üzerinde hep bir evim varken, ne kadar ‘evim’ olabildi? Babanın bırakıp gittiği bir ev. Annenin acılarını tükettiği bir ev. Çocuğun dipsiz yalnızlıkları ile beslendiği, kendini hep daha çok kitaba gömdüğü bir ev. Bunların hangisi ‘benim’ evimdi? Hayalet Oğuz’u ölümünden dört gün önce, Heybeliada Sanatoryumu’na gidebilmesi için iskeleye bir üniversite öğrencisi bırakmış. Beni de altı yıl önce hava kararırken iki öğrencim bir hastanenin dört kişilik odasına yerleştirmişlerdi. Odadakilerin yanlarında yakınları vardı. Kimse ile konuşmak zorunda kalmayayım diye uyur taklidi yapmıştım. Biri: “Bu adamcağızın kimsesi yok galiba…” demişti. Belki eskiden olan ‘birileri’ yüzünden artık kimsesizdi. Belki, kim bilir, hayatı da pek olmamıştı. Hayalet Oğuz yersiz yurtsuzdu, parasızdı, ama hep ‘kendi’ hayatının içinde ve bugününde oldu. Ahmet Oktay’ın kitaptaki nefis deyişiyle, “Kendini her şeyden mülksüzleştirdi… Her şeyi hiçbir şey, hiçbir şeyi de her şey olarak yaşadı…” Böyle bir yaşamöyküsü elbet üç baskı yapar kolay mı sadece ‘yaşamak’? Uçan Süpürge Ödülleri açıklandı Kültür Servisi Bu yıl 14. kez yapılacak olan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde ödüller belli oldu. 512 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da yapılacak festivalin Onur Ödülü oyuncu Derya Alabora’ya, Bilge Olgaç Başarı Ödülleri ise ses sanatçısı Handan Kara ile oyuncu Deniz Türkali’ye sunulacak. Sanatçılar ödüllerini festivalin 5 Mayıs gecesi yapılacak açılış töreninde alacak. Birikimlerin sonucu dekoratörlük yaptığında… İpek Film stüdyolarında Ferdi Tayfur’la çalıştığında… Adalet Cimcoz’un Maya Sanat Galerisi ortamında yazarlar ve ressamlarla haşır neşir olduğunda… Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne’deki çıraklık günlerinde… Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrencilikte… Utancımız: Müzesi olmaması! Mengü Ertel sanata adanmış bir yaşam demekti. Ya da yaşama adanmış sanat tutkusu, sanat düşüncesi, sanat eylemi... Önceki gün onun adına yapılan toplantıda söylediğim gibi: Bir ülkenin Mengü çapında uluslararası bir afiş sanatçısı olması, o ülke için ne büyük kıvanç… Ama böyle bir sanatçısı olup, onun adına bir müze olmaması da ne büyük ayıp, ne büyük utanç! Ölümünden bu yana 11 yıl geçti. Bugün, değil yalnız afişlerini, resme, enstalasyona uzanan tüm eserlerini bir çatı altında toplamak, Mengü Ertel’e ilk görevimiz, borcumuz olmalı. Sait Maden’e PEN Şiir Ödülü Kültür Servisi Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Yönetim Kurulu, 2011 yılı PEN Şiir Ödülü’ne Sait Maden’in değer görüldüğünü açıkladı. Yapılan yazılı açıklamada, 21 Mart Dünya Şiir Günü yaklaşırken, özgün şiirleri ve dünya şiirinden yaptığı çevirilerle şiire büyük katkılarda bulunan usta şair Sait Maden’e bu ödülün bir şükran armağanı olarak sunulduğu belirtildi. Afişten kavramsal sanata Mengü Ertel, Muhsin Ertuğrul’un desteğiyle hummalı bir biçimde tiyatro afişleri yaparken, Türkiye’de hiç kimse böyle bir gereksinimin bilincinde değildi. Ortalıkta talep yoktu, hele sanatçıya verilmiş sipariş hiç yoktu. O, inatla, aşkla, tutkuyla sürdürdü afiş yapmayı. Taa ki, tiyatro afişlerinin, tiyatronun ayrılmaz bir parçası olduğunu millete öğretinceye dek! ekitap ödülü verilecek 31. Paris Kitap Fuarı’na 1100 kadar Fransız ve yabancı yayıncı katılıyor Aralarında ünlü İsveçli Per Olov Enquist ve Henning ManPARİS Fransa’nın en büyük kell’in de olduğu 40 kadar Danikitap ve edebiyat şenliği, 31. Paris markalı, Finlandiyalı, İsveçli, İzKitap Fuarı yarın sabah kapılarını landalı yazarın katılacağı “İskankitapseverlere açıyor. Her yıl oldinav Edebiyatları” başlığının alduğu gibi Porte de Versailles’daki tında ayrıca son yılların bütün Sergiler Parkı’nda 1821 Mart tadünyada çok sevilen polisiye ve rihleri arasında düzenlenen fuarın çocuk yayınlarına da özel bölümbu yılki onur konuğu “İskandinav ler ayrıldı. Edebiyatları”. Resmi açılışı bu Fuarın diğer üç ekseninde “Outakşam Kültür BakareMer/Deniz Ötesi nı Frédéric Mitter(Fransa)”, “Polisiyerand yapacak. Gerilim” ve “Serial Fuarın bu 2010’da krizden Lecteurs/Dizi yılki konuğu etkilendiklerini beOkurları” bölümleri yer lirten yöneticiler, alırken, yılın önemli bir ‘ skandinav radikal bir kararla yeniliği de elektronik Edebiyatları’. fuar süresini 6 günyayıncılık için öngörülen Onur kenti ise den 4 güne indirirödüller oldu. ken, gündelik ziyaL’Express ve Lire derUNESCO ret sürelerini uzattıgilerinin düzenlediği 1. tarafından Dünya lar. Böylelikle örneekitap Ödülleri için geKitap Başkenti ğin stand fiyatlarını çen sezonda yayımlanyüzde 17 oranında mış ekitaplar arasında seçilen Buenos ucuzlatıp daha fazla bir tercih yapılacak. DiAires. ve küçük yayıncıya ğer ekitap Ödülü ise salona katılma olaFransa’nın 1 numaralı nağı sağlandı. 1100 kitap mağazaları zinciri dolayında Fransız ve yabancı yaFNAC, Ex Aequo yayınevi ve yıncının hazır olacağı fuar bu yıl edebiyat uzmanı Actua Litté.com beş temel eksende örgütlendi. isimli internet sitesinin işbirliğiyle Onur konuğu ülke(ler) “İskandüzenleniyor. İkinci ödülün, yadinav Edebiyatları” dışında bu yımlanmamış kitapları teşvik amayılın hoş bir yeniliği “onur kenti” cını taşıyor ve 10 genç veya yeni oldu. 2011’de UNESCO tarafınyazara verilmesi öngörülüyor. Her dan Dünya Kitap Başkenti seçilen iki ödül de 19 Mart’ta Paris Kitap Arjantin’in başkenti “Buenos AiFuarı sırasında verilecek. res” bu yeni kategorinin siftahını 2010’da, 2009’a oranla yüzde gerçekleştirecek. 10 Arjantinli ya7’lik bir azalmayla 190 bin ziyazarın varlığıyla zenginleştirilen retçi çeken Paris Kitap Fuarı’nda, Paris Fuarı, UNESCO’nun girişidüşürülen gün sayısına rağmen minin ilk önemli aşamasını oluştu 2011 buluşmasında en azından ayruyor. nı sayıya ulaşılması hedefleniyor. UĞUR HÜKÜM C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle