23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 TÜRKAN SAYLAN KÜLTÜR MERKEZ ’NDE SEMPOZYUM Vedat Günyol 100 yaşında Kültür Servisi Vedat Günyol, doğumunun 100. yılında bir sempozyum ile anılıyor. Maltepe Belediyesi, İstanbul Barosu, Türkiye Yazarlar Sendikası, İnsancı Felsefe Sanat ve Bilim Çevresi ve gazetemizin ortaklaşa düzenledikleri “Aydınlanma Bilgesi Vedat Günyol 100 Yaşında” başlıklı sempozyum, bugün ve yarın Maltepe’deki Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yapılacak. Sempozyumun oturumları saat 10.00’da başlayacak. “Vedat Günyol ve Aydınlanma Düşüncesi”, “Vedat Günyol’da Hümanist EğitimKültür Düşüncesi”, “Vedat Günyol’un Yapıtlarından Günümüze Bakış”, “Vedat Günyol ve Çağdaş Türkiye Özlemi” ve “Anılarla Vedat Günyol, Anılarda Vedat Günyol” başlıklarını taşıyan oturumlara aralarında Betül Çotuksöken, Ahmet Cemal, Ahmet Ümit, Ali Sirmen, Tahsin Yücel, Eray Canberk, Konur Ertop, Gülten Kazgan, Erdal Atabek’in de olduğu birçok isim katılıyor. ‘Ben Vedat Günyol’ Yönetmenliğini Hakan Aytekin ve Turhan Yavuz’un üstlendikleri “Ben Vedat Günyol” belgeseliyle açılacak sempozyumun açılış konuşmalarını ise Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin, Hürriyet gazetesi yazarı Doğan Hızlan, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Enver Ercan ile İnsancı Felsefe Sanat ve Bilim Çevresi Yürütücüsü Ali Ekber Ataş yapacak. Vedat Günyol’un yazarlığı, denemeciliği, dünya görüşü, hümanizması, eğitimciliği gibi konularda yapılacak konuşmaların ardından Mehmet Başaran, Prof. Dr. Coşkun Özdemir, Metin Gökyokuş ve Adil İzci de Vedat Günyol ile ilgili anılarını anlatacak. Sempozyuma ayrıca, Devlet Opera ve Bale Sanatçısı Ufuk Karakoç türküleri, Erdal Erzincan Müzik Okulu sanatçılarından Can Kalaycıoğlu ile Hüseyin Korkankorkmaz da “Vedat Günyol’a Pir Sultan Türküleri” adlı bir dinletiyle katılacak. Benim Yönetmenlerim 3 Amerikan sinemasında güldürü türünün büyük ustaları vardır. Başı belki de Charles Chaplin ile Buster Keaton çeker. Elbette büyük sanatçılardır. Ama ne yapayım, “benim yönetmenlerim” deyince, aklıma gelmiyor onlar. Frank Capra ile Billy Wilder beni daha çok keyiflendiriyor. Capra’nın, seyrettiğim ne kadar filmi varsa, hepsini sevmişimdir. İkisini ise izlemekten hiç mi hiç bıkmam: Arsenik Kurbanları ile (isteyen “zevkimin içine tükürsün”) Elmacı Kadın. Arsenik Kurbanları’yla tanıştığımda ilkokul öğrencisiydim. Belki “kara komedi” türüyle de tanışmamdı bu. Beni Cary Grant’ten çok Raymond Massey ile Peter Lorre etkilemişti. Elmacı Kadın’ı seyrettiğimde ise yaşımı başımı almıştım artık. Ama beyazperdenin karşısında bir çocuktum saf bir yürekle, ışıltılı gözlerle. Capra, duygulu iyimserliğiyle, seyircisinde o yüreği, o gözleri yaratan yönetmendir. Billy Wilder ise basbayağı hergeledir. Hollywood sinemasının amansız savunucusudur. Kendilerini sinemanın temel kuramcıları, usta yönetmenleri sanan genç Fransızlarla dalga geçer: “Görün bakın, on yıl içinde zincirleme geçişi de keşfedecekler.” Görüntü yönetmenine seslenir: “Johnny, şu filmi net çekme de Avrupa’da bir ödül alalım.” Garsonyer, Sabrina, Yaz Bekârı nitelikli güldürü örnekleridir. Tiryakisi olduğum Bazıları Sıcak Sever ise Wilder’ın sinemasını özetleyen bir filmdir sanki. Wilder’dan ikinci bir yapıt seçmem istenirse, Hitchock’u bile kıskandıracak bir gerilim filmini, Beklenmeyen Şahit’i söylerim. William Wyler, sinemayı en yalın biçimde, ama dramatik ustalığın doruğunda yaratanlardan biridir. En sevdiğim filmi mi? Kan Dökmeyeceksin. Onu Hayatımızın En Güzel Yılları izliyor. Hollywood’un geleneksel öykü anlatma sanatının bir başka ustası John Huston da “benim yönetmenlerim” arasında. Altın Hazineleri, Afrika Kraliçesi, Malta Kartalı (sinemalarımızda Malta Şahini olarak değil, bu adla oynatılmıştı), “benim filmlerim”den bazıları. Üçünde de Humphrey Bogart’ın oynaması, keyfime keyif katmıştı. Huston’ın tadına varamadığım tek filmi, eleştirmenlerin “ince bir taşlama” olarak nitelendirdikleri Sarışın Şeytan oldu. Belki o kadar inceliklerde dolaşamadığımdan. Sevdiğim bir başka yönetmen de, “ikinci”, belki “üçüncü” sınıf sanatçı olarak damgalanmaktan kurtulamamış Rouben Mamoulian. İki Yüzlü Adam, Kanlı Meydan, Zoro Kamçılı Adam, onu sevmeme yetti de arttı bile. Hollywood müzikallerini de oldum olası sevmişimdir. “Altın Çağ” müzikallerinin neredeyse hepsine bayılırım. Ama Stanley Donen’ın yeri başka. Yağmur Altında ile Yedi Kardeşe Yedi Gelin, film listemin “ilk on”unda yer alır. Donen’ın müzikallerinde Gene Kelly’nin katkısı elbet unutulamaz; bazılarında adı “iki yönetmenden biri” olarak geçer. Ama benim gözümde Donen hep kamera arkasında, Kelly ise karşımızdaki o büyülü perdededir. Evet, “benim yönetmenlerim”in önde gelenleri bunlar. Fassbinder’leri, Kieslowski’leri sayamıyorum. Ne halt edeyim, çocukluğu sinemayla yoğrulmuş, tutkulu, sıradan bir seyirciyim sadece. ANI K TABIYLA ANILIYOR Grammy’li Dee Dee Bridgewater’ın ödül sonrası ilk durağı CRR oldu Dostlarının tanıklığında Kemal Özer Kültür Servisi 2009 yılında yaşamını yitiren şair Kemal Özer’in anısına kızı Simge Özer Pınarbaşı tarafından hazırlanan “Kemal Özer İçin Anı Fotoğrafları” isimli kitabın yayımlanmasının ardından bugün saat 15.00’te Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde hem kitabın tanıtımı yapılacak hem de şairi anmak için sevenleri bir araya gelecek. Yordam Kitap’tan çıkan kitapta Özer’in hayatı, şiirinin gelişim çizgisi, dergiciliği, yayıncılığı, dostlarının tanıklıklarına başvurularak anlatılıyor. Kitapta Doğan Hızlan, Özdemir İnce, Ülkü Tamer, Sennur Sezer, Cengiz Gündoğdu, Afşar Timuçin, Ataol Behramoğlu ve B. Sadık Albayrak’ın Özer’in ardından kaleme aldıkları yazılar ile Adnan Özyalçıner, Refik Durbaş, Mustafa Bayram Mısır, Burcu Turan, Hüseyin Duygu, Turgay Fişekçi, Peter Poulsen ve Mustafa Özmen’in Özer’in şiiri üzerine değerlendirmelerine yer veriliyor. Simge Özer’in “Kemal Özer, anılarını elindeki ve belleğindeki fotoğraflara bakarak yazmaya başlamıştı ama bitiremedi. Onun ardından dostları bu anı fotoğraflarını kendi objektiflerinden bakarak yazdılar” dediği kitapta çok sayıda fotoğraf bulunuyor. 1935 yılında İstanbul’da doğan Kemal Özer, “Gül Yordamı”, “Ölü Bir Yaz”, “Tutsak Kan” adlı kitaplarıyla önce İkinci Yeni içinde yer almış, daha sonra “Kavganın Yüreği” kitabıyla toplumcu şairler arasına katılmıştı. 1960 1981 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde çalışan Özer Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ikinci başkanlığını da yapmıştı. Şimşir kafalı caz leydisi Dee Dee sahneye adım attığında gecenin önemine uygun olarak “Lady Sings The Blues” ile açtı perdeyi. Çünkü Grammy kazandığı son albümü ile devrimci caz şarkıcısı Billie Holiday’e olan saygısını dile getiriyordu. MURAT BEŞER Dee Dee Bridgewater’ın, Grammy sonrasındaki ilk durağı, önceki akşam CRR oldu. Hemen hissettik, gecenin her açıdan ziyadesinden fazla tatminkâr olacağını; çılgın leydimiz göğüslerine kadar sallanan kalabalık kolyesinin gerisinde, üstü dekolte, altı derin yırtmaç kiremit rengi tek parça seksi elbisenin içinde, yüksek topuklu yaldızlı erotik terliklerinin üstünde sahneye adım attığında. Şimşir kafanın altındaki bu şehvetli kadın vücudu, 70’li yıllarda cikletlerden çıkan kâğıt oyunlardaki gibi, kafası kendine ait olmayan bir vücuda yerleştirilmiş figürlere benzese de o tek parça halinde karşımızdaydı. Bridgewater, “My Mother’s Son in Law” şarkısını basçı Kenneth Davis eşliğinde seslendirdi. Yenilikçi ve eğlenceli Gecenin ehemmiyetine uygun olarak “Lady Sings The Blues” ile açtı perdeyi. Çünkü “En İyi Caz Vokal Albümü” dalında Grammy kazandığı son albümü “To Billie With Love From Dee Dee”, 44 yaşında yaşama trajik bir şekilde veda eden devrimci caz şarkıcısı Billie Holiday’e olan saygısını dile getiriyordu. Billie’yi taklit etmek yerine, yenilemeyi seçmiş; şarkıları dans ve eğlence duygusuyla ele almış Dee Dee. İçeriğinden bağımsız, depresif bir atmosferi yok şarkıların. Modern, yenilikçi ve eğlenceli bir tarzda şarkıları uzatıyor, aralara sololar ve vokal doğaçlamaları yerleştirerek yorumluyor. “Lover Man”i İstanbul’daki sevgilisi için söyledi, adının Faruk olduğunu söylemekle yetindi. Şarkı sunuşları çok esprili; aşktan nasibini alamamış kadınları taklit ederek, iç çekiyor “Don’t Explain” öncesinde. Swing dans parçası “Them There Eyes”i söylerken solo pasajları ateşli dansıyla renklendiriyor, oturup kalkarken bilinçle verilen frikikler parçaya damgasını vuruyor. Parçanın sonunda sesiyle surdinli Louis Armstrong trompet sololarını hicveden muhteşem bir so lo yapıyor. Orkestrası da birinci sınıf; saksofon ve flütte Craig Handy, piyanoda Edsel Gomez, davulda Lewis Nash, basta Kenneth Davis var. O yüzden çok temiz ve şık bir sound’a sahipler, tüm şarkılar birbirinden güzel sololarla bezenmiş. Erotik espriler Şarap kokulu “You’ve Changed” ile hareketli “Fine & Mellow” gırgır şamata geçilirken, hayatı matrak tarafından gören erotik esprilerin dozunu arttırıyor fırlama leydimiz. Üç kez evlendiğini ve kendini AfroAmerikan Elizabeth Taylor olarak gördüğünü söyleyerek, basçıyla baş başa kalıyor “My Mother’s Son in Law” adlı blues temelli parçada. Kusursuz bir davul solo ile süslenen “Foggy Day”in ardından, gospel tınılı “God Bless The Child”ı İngiliz İngilizcesiyle alay ederek takdim ediyor; “Böyle konuşunca çok tükürük çıkıyor” diyor. “Miss Brown To You” öncesinde uzun bir standup yapıyor; Billie Holiday’e duyduğu saygıyla girdiği konuşmadan “stupid” sıfatıyla Obama da nasibini alıyor. Gecenin manevi anlamda da en ağır parçası şüphesiz “Strange Fruit” oluyor. “All Of Me”nin neşeli tınılarıyla sona eren gecede, salondan dışarı bir tek memnuniyetsiz yüzün çıktığına tanık olmuyoruz. Ne güzel bir geceydi; teşekkürler De Dee… muratbeser@muratbeser.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle