18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MART 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] EMEK 7 Tarihin Yinelenmesi... D SK Başkanı Çelebi’nin sözleriyle; ilk kez Ekim 1960’ta Almanya’ya giden Türk işçiler, zamanla yalnız Almanya’da değil, Avrupa’nın her yerinde kıtanın bir parçası haline geldiler. Önceleri fabrikalarda ter döktüler, sokakları temizlediler. Yemek pişirdiler. Dikiş diktiler... Sonra okullara gittiler. Öğretmen, doktor, mühendis oldular. Sanatçı oldular. Milletvekili oldular... CHP ve DİSK gönüllülerince düzenlenen toplantıya Hollanda, Fransa, Belçika ve İngiltere’den de Türkiyeli yurttaşlar katıldı Emekçi şenlikte buluştu Madenci ve sanayi bölgesi olduğu için tercih edilen Bochum’da, Almanya’ya işçi göçünün 50. yılı nedeniyle düzenlenen Emek Şenliği’ne ilgi büyük oldu. Çelebi’nin, dris Usta’nın selamını Matyas’a ilettiği, Alman sendikacıların sıcak ve kapsayıcı konuşmalar yaptığı, Kılıçdaroğlu’nun Türk kökenli yurttaşların sorunlarını çözme sözü verdiği şenliğe büyük bir coşku hâkimdi. Gazetecileri terörist konumuna sokarak mesleklerini yapmaktan alıkoyma girişimini yadırgayanlar olduğu kadar destekleyenler de var. Destekleyenler hep olmuştur ama, hiç bu kadar yaygınlaştığı bir süreç yaşanmamıştır. Suç tanımlarının yasalarla yapılması zorunluğuna karşın yeni suçlar yaratma konusunda uzmanlaşan köşe yazarları da günümüzün olmazsa olmazları arasında yer almaya başlamıştır. Bazı peşin fikirli yazarların, ekranların gediklisi haline getirilmesi zamanın cilvelerinden biri olmuştur. Tartışmalar sırasında “Peki elinizde delil var mı” sorusuna “Yok ama ben suçun işlendiği kanısındayım” cevabını verecek kadar hukuk kavramından yoksun bulunanlara şaşırmak bile giderek olanaksızlaşmaktadır. “Çelebi, böyle olur bizde de ileri demokrasi dediğin” özdeyişi “Çelebi böyle olur bizde de konser dediğin” özdeyişini unutturuvermiştir. Ülkemizdeki yasalar birbirleriyle öylesine çelişir ki hangisini isterseniz gönül rahatlığıyla uygulayabilir, hukuka aykırı olsa da yasal olduğunu söyleyebilirsiniz. Örneğin Basın Yasası’na göre dava açma süreleri günlük gazete için iki, diğer süreli yayınlar ve kitaplar için dört aydır. Ama yazarına Türk Ceza Yasası ya da Terörle Mücadele Yasası kapsamında bir kulp takabilirseniz, süreyi o suçla ilgili süreye kadar uzatabilirsiniz. Eski Basın Yasası’nda, 4778 sayılı yasa değişikliğiyle (11.01.2003) “Mevkute (süreli yayın) sahibi, mesul müdürü ve yazı sahibi haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamaz” kuralı eklenmiş, 2004 yılında çıkarılan 5187 sayılı Basın Yasası da bu kuralı hem perçinlemiş, hem de genişletmiştir. Ama maddenin geçerli olduğunu söylemek her gün biraz daha zorlaşmaktadır. Şunu da eklemek gerekir ki radyo, televizyon gazetecilerinin kâğıt üzerinde kalsa da böyle bir hakları bile yoktur. O nedenle de ikide bir “Türkiye’deki basın özgürlüğü Amerika’da bile yok” savunması bu yönüyle de havada kalmaktadır. Bugün uygulanan yöntemlerin bu süreçte uygulandığını sanmak da gerçeklere aykırıdır. Özel yetkili mahkemeler de ataları olan devlet güvenlik mahkemelerinin ardılları olmayı sürdürmektedirler. Yapılan arama sonunda terörist sayılan ilk gazetecilerden biri Deniz Teztel’dir. Teztel, 12 Eylül 1980 sonrasında önce sıkıyönetim mahkemelerindeki, kapatılmalarının ardından da devlet güvenlik mahkemelerindeki örgüt davalarını izlemekle uzmanlaşmış bir muhabirdir. Ankara’da görülmekte olan DevSol davasının sanıklarından birinin kendisine yazdığı mektup, sanık avukatlarının aranan çantasında çıktığı için hemen terörist ilan edilmiş, 8 ay tutuklu olarak Ankara DGM’de yargılanmış. 1992’nin Ocak ayında verdiği ilk ifade sonrasında salıverilmiştir. Davanın ilk bölümü 8 yıl sonra karara bağlanmış ve Yargıtay beraat kararını onadığı için teröristlikten kurtulmuştur. Unutulmamalıdır ki aynı dava ancak geçen yıl yerel mahkemede bitirilebilmiş, Yargıtay süreci de henüz başlamamıştır. Görüldüğü gibi ibret alınmadığı için tarih yinelenmesini sürdürmekte, bu durumdan mutluluk duyanlar da eksilmemektedir. İ ‘ Bir ıslık da Almanya’dan lk giden işçilerin yerleştirildikleri maden ve sanayi bölgesi olduğu için tercih edilen Bochum, hafta sonu oldukça kalabalık ve coşkulu bir şenliğe ev sahipliği yaptı. Almanya’daki CHP ve DİSK gönüllüleri tarafından organize edilen şenliğin düzenlendiği salona katılmak isteyenlerin ancak yarısı girebildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, DGB temsilcisi Claus Matecki ve en büyük sendikalardan IG Metal’den Klaus Priegnitz’in katıldıkları toplantı hayli coşkulu bir kalabalık tarafından izlendi. En az 12 bin kişinin katılmak için davetiye istediği salon, 5 bin kişilik olduğundan, hemen yakındaki Ford fabrikasında çalı Kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan’ın da Düsseldorf’ta olduğunu hatırlatarak her gittiği yerde tezahüratlarla kaşılandığını anlatan Çelebi, “Başbakan maça gidiyor ıslıklanıyor, üniversiteye gidiyor protesto ediliyor, ıslaklanıyor, çocuk konferansına gidiyor çocukları dövdürüyor, ıslıklanıyor... Sonra da insan haklarından söz ediyor. Tüm bunları yaptıran birinin ağzına insan hakları sözleri yakışmıyor. Ona ancak ıslık yakışıyor, haydi bir ıslık da buradan gönderelim” dediğinde salondaki ıslıklar dakikalarca sürdü... şan dört bin işçinin çok az bir kısmı katılabildi. Çelebi, Almanya’nın bir göçmen ülkesi olduğunu, göçmen işçilerin Avrupa’nın kalıcı ve temel öğesi olduğunu dile getirerek Avrupa’nın çokkültürlü ve eşitlikçi toplumsal yapıyı güvence altına alması gerektiğini vurguladı. Çokkültürlülüğün Almanya’nın zenginliği olduğunu belirten Çelebi, göçmen olmanın sorun olmadığını, ama şimdiye kadar uygulanan göçmen politilarının sorunlu olduğunun altını çizdi. Konuşmaları sık sık “Başbakan Kemal” sloganıyla kesilen Kılıçdaroğlu, Almanya’ya 50 yıl önce dil bilmez bir şekilde gelen göçmen işçilerin, onların çocuklarının bugün 74 bin işletme kurduğunu, 500 bin kişiye istihdam sağladığını, 38 milyar Avro’luk ciroya sahip ol Bu sefer muradına duklarını ve 45 bin üniversite öğrencisi çocukları olduğunu özetleyerek bugünkü iktidarın onların sorunlarıyla ilgilenmediğini, onları yalnız para olarak gördüğünü, camilerde paralarını soyanları dava bile etmediğini, hatta koruduğunu dile getirirken sık sık coşkulu alkışlarla sözü kesildi. Almanya’daki fabrikalarda 300 binden fazla sendika üyesi ve temsilcisi, 10 binden fazla işçi yöneticisi olduğu bilgisini veren Alman sendikacılar da söz konusu kişilerin sendikalarda ve bulundukları derneklerde istedikleri gibi seçim yapabildiklerini, ancak normal hayatta seçime şansına sahip olmadığını belirttiler. Türk misafirlerine, biz tüm gücümüzle arkanızdayız mesajı veren sendikacılara göre, entegrasyon ancak insanlar kökenlerinden bağımsız olarak, eşit vatandaşlar olarak görüldüğünde gerçekleşecek. erdi Aktif siyasete sıcak Emek Şenliği’ne hasta olduğu halde katılan ve türküleriyle kalabalığı Tolga Çandar ile coşturan Sabahat Akkiraz, şenlik sonrası bir araya geldiği Kılıçdaroğlu’yla bir süre sohbet etti. 1000’den fazla derlemesi olan ve bu yıl sanatta 40. yılını doldurduğunu anlatan Akkiraz, sorular üzerine CHP’de aktif siyasete sıcak baktığını da söyledi. 20 Şubat, ‘Dünya Sosyal Adalet Günü’ di… “Uluslararası Günler, Haftalar, On Yıllar”, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (BM GK) insan hakları alanında kamuoyunda duyarlılaştırmanın arttırılmasına, politika ve uygulamaların değerlendirilmesine, hak istemlerinin dile getirilmesine olanak vermek için başvurduğu yaygın yöntemlerden biridir. BM GK, 1975’teki Uluslararası Kadın Yılı’nda, 8 Mart’ın Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Aralık 1977’de de 8 Mart’ı “Kadın Hakları ve Uluslararası Barış İçin BM Günü” olarak duyurdu. Ana konusu, “Öğretime, eğitime, bilim ve teknolojilere erişme, kadınlar için insana yakışır çalışmaya doğru” olarak belirlenen Uluslararası Kadın Günü’nün 100. yılı kutlanıyor 2011’de. 1910’da Kopenhag’da toplanan Uluslararası Kadın Konferansı’nda alınan karar üzerine, ilk kez 1911’de kutlanmıştı. 100. yılına ulaşmış olsa da kadınerkek eşitliğinde uluslararası hukuk alanındaki göreli ilerlemeler yaşama geçirilemedi. Sosyal haklar alanında da ihlaller öncelikle kadınları etkiliyor. Krizin eğreti, geçici ve kayıtdışı çalışmaya savurduğu, işsizleştirdiği çalışanlar, öncelikle kadınlar. Avrupa Birliği’nde bile, kadınlar erkeklerden yüzde 17.5 az kazanıyor. Bunun anlamı, kadınların yaklaşık iki ay daha fazla çalışmak zorunda kalması. AB bu nedenle, 5 Mart’ı “Avrupa Ücret Eşitliği Günü” olarak kabul etti ve ilk kez kutladı. “Uluslararası günler”den en yenisi, BM’nin, 26 Kasım 2007’de kararlaştırdığı “Dünya Sosyal Adalet Günü” (DSAG). İlk kez, 20 Şubat 2009’da kutlandı. Amaç, yoksulluğun kökünü kazımak, tam çalışmayı ve insanca çalışmayı geliştirmek, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği sağlamak, herkesin sosyal adalete erişmesine olanak vermekti. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) * Mesut Gülmez, Ankara ve Anadolu üniversitelerinde doktora dersleri veriyor. C MY B C MY B BM, sosyal adalet için çok geç kalmış olsa da “evrensel ve kalıcı bir barışın ancak sosyal adalet temeline dayalı olarak kurulabileceği”, 1919’da ILO Anayasası’nın başlangıcına ilk cümle olarak yazıldı. Geçerliliğini bugün de koruyan ana düşünce açıktı: Eğer sosyal adalete dayalı “sosyal” barış, dünyada ve ülkelerde gerçekleşmezse, “siyasal” barış da kurulamaz, kurulsa da sürdürülemez. DSAG’nin 2011’deki ana konusu, “herkes için sosyal koruma.” Nedeni, dünya nüfusunun, büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yüzde 80’inin uygun bir sosyal korumadan yararlanamaması. 80 milyonu gençler olan işsiz sayısının 200 milyonu geçip tarihsel doruğuna ulaştığı; çalıştırılan çocuk sayısının 215 milyonu aştığı; 12.3 milyon kişinin zorla çalıştırıldığı; ülkelerin çoğunda, kadınların erkeklerden yüzde 10 ile yüzde 30 arasında daha düşük ücret aldığı; sayısı giderek artan 630 milyon “yoksul çalışan”ın, aileleriyle birlikte günde 1.25 ya da daha az dolar ile yaşamını sürdürdüğü bir dünyada, sosyal adalet kavramını kim ağzına alabilir? Türkiye’de de TÜİK’in 28 Şubat 2011’de açıkladığı “2009 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”na göre, en yüksek gelirliler grubunun toplam gelirden aldığı pay 2005’te yüzde 44.4’ten 2009’da yüzde 47.6’ya yükselirken en düşük gelirliler grubunun 2005’te aldığı pay yüzde 6.1’den 2009’da yüzde 5.6’ya geriledi. AKP iktidarının ikinci döneminde, zenginlerin daha da zenginleştiği, yoksulların ise daha da yoksullaştığı ortadayken gelir dağılımı daha da bozulmuş ve sosyal adaletsizlik artmışken benzer söylemlere kim inanır? Dünyada ve ülkemizde kutlanmaya değer “sosyal adalet”e dayalı bir sosyal barış düzeni olmadığına göre, 20 Şubat, örgütlü ve örgütsüz tüm kesimlerce “sosyal adaletsizlik ve eşitsizlikleri” ülkeyi yönetenlere haykırmak için bir fırsat olamaz mıydı? ’ Geçen günlerde Düsseldorf’a gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’a ulaşmak isterken kargatulumba salondan çıkartılan yeşil sermaye şirketleri Yimpaş, Kombassan ve Endüstri Holding mağduru Hanefi Doğan, bu kez muradına erdi. Kürsüye, Kılıçdaroğlu’nun yanına kadar çıkan Doğan, genel başkana iki dosya verdi. Doğan, 1 milyon markını yeşil sermaye patronlarına kaptırmış, 2004’te bu acıyla psikolojik tedavi görmüş ve malulen emekliye ayrılmıştı. 3. Sosyal Haklar sempozyumu düzenleniyor Sosyal Haklar Uluslararası Sempozyumu’nun üçüncüsü 1819 Ekim 2011’de Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü tarafından Kocaeli’de düzenleniyor. Avrupa Sosyal Şartı’nın 50. yıldönümüne denk gelen sempozyuma sosyal haklara ilişkin değişik sosyal bilim alanlarından bildiri ve poster bildirilerle katılmak mümkün. Bildiri özetlerinin 20 Mart 2011 tarihine kadar gönderilmesi gerekiyor. Sempozyumla ilgili detaylı bilgi kurumsal web sitesinde yer alıyor: sosyalhaklar.net ktidar destekli sendikaya uyarı... Belediye ş Başkanı Nihat Yurdakul, BB yönetimi ve Hizmetş’in, işyerlerinde huzursuzluk yarattığını, baskıların devam etmesi halinde vahim olayların yaşanacağını söyledi. İstanbul Haber Servisi Türkİş’e bağlı Belediyeİş Sendikası üyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan işçilerin zorla Hakİş’e bağlı Hizmetİş Sendikası’na üye yapılmak istenmesini protesto etti. Saraçhane’deki İBB önünde toplanan işçiler, “İşveren Hizmet(iş)çisi sendika istemiyoruz” yazılı pankart açıp, “İşveren elini sendikamdan çek”, “Yandaş sendika istemiyoruz” sloganları attılar. Tek Gıdaİş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, bundan 6 yıl önce Ormanİş Sendikası’na üye işçilerin baskı ve zulüm sonucu Hakİş’e bağlı ÖzOrmanİş’e geçmeleri için “İktidar destekli bir operasyon” yapıldığını öne sürdü. Ormanİş Sendikası’na üye işçilerin, ÖzOrmanİş Sendikası’na geçmemek için direndiklerini anımsatan Türkel, “Ormanİş’in yaşadığı bu sürecin arkası kesilmeden yerel yönetimlerde Belediyeİş’in örgütlü olduğu yerlerde iktidar ve bürokratların desteklediği operasyonlar sürdürülmeye devam ediliyor” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Türkel, “Türkiye sizin gibi olmayanların, zulüm altında inletilmeye itildiği bir Türkiye olmaktan bıktı. Gelin bu yanlıştan vazgeçin, işçilerin özgür iradesine zincir vurmaya kalkmayın. Sizin gibi düşünmeyenlerin yaşam hakkını ellerinden almayın, artık yeter, bıçak kemiğe dayandı” diye konuştu. Belediyeİş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul da, İBB yönetimi ve Hizmetİş’in, işyerlerinde huzursuzluk yarattıklarını söyleyerek, baskıların devam etmesi sonucu ellerinde olmadan daha vahim olayların yaşanabileceği uyarısında bulundu. Madenciler masaya oturdu AL AYAROĞLU Açıklamanın ardından işçiler sembolik olarak hazırladıkları ve üzerlerinde “Şeref”, “Namus”, “ şkence”, “Baskı” yazılı kara kutuları, belediye önündeki havuza attı. ZONGULDAK Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda (TTK) çalışan Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) üyesi binlerce maden işçisini ilgilendiren, 1 Ocak 201131 Aralık 2012 arasını kapsayacak 24’üncü dönem toplu iş sözleşmesi görüşmeleri dün TTK Genel Müdürlüğü’nde gerçekleştirilen ilk oturumla başladı. İlk oturuma; TTK’den genel müdür Burhan İnan ve kurum yöneticileriyle GMİS Başkanı Ramis Muslu, Başkan Yardımcısı İsmet Demirhan, Genel Başkan Yardımcısı Dursun Oğuz, Genel Sekreter Taci Alkaya, Genel Mali Sekreter Muharrem Sarıçam, Genel Eğitim Sekreteri Eyüp Alabaş katıldılar. TTK Genel Müdürü Burhan İnan, TİS görüşmelerinin açılışında yaptığı konuşmada, “TTK’de halen 9 bin 283 yeraltı, 2 bin 60 yerüstü işçisi olmak üzere toplam 11 bin 343 işçi ve 1764 de memur olmak üzere toplam 13 bin 107 kişi istihdam edilmektedir” diye konuştu. GMİS Genel Başkanı Ramis Muslu konuşmasında şunları söyledi: “11 bin 343 işçimizi kapsayan bu toplu iş sözleşmemizin etki alanı tabii ki bu kadarla kalmıyor. ZonguldakKarabük ve Bartın insanını yakından ilgilendiriyor. Sözleşmemizde en önemli hedefimiz, 20062009 girişli arkadaşlarımızın ücret konuları ve bununla birlikte tüm işçilerimizin ortak geçmiş kayıplarını telafi etmek.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle