25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 PAZAR KONUĞU CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2011 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr Yılların siyasetçisi, yeni DP’nin ilk başkanı Hüsamettin Cindoruk’tan ağır suçlamalar: Siyaset tiyatro sahnesi değil SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU DP’nin bir önceki Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, partinin yeni genel başkanlığına seçilen Namık Kemal Zeybek için, “Sanki UFO’yla geldi. Ama hangi gezegenden geldiğini bilmiyoruz. Üç gün içinde DP’ye genel başkan oldu” diyor. Günün birinde sızacak yeni WikiLeaks belgelerinde kendisini hangi güçlerin desteklediğinin ortaya çıkacağını söyleyen Cindoruk Başbakan Erdoğan’ı da topa tutuyor. Dört ay sonra yapılacak genel seçimlerden iki partili bir parlamento çıkmasını istediği sözlerine şu yorumu yapıyor: “Tayyip Erdoğan Türkiye’de demokrasiyi kazaya uğratmıştır.” Cindoruk, Tansu Çiller’in DYP Genel Başkanlığı’yla birlikte DP ruhunun DNA’sının değiştiğini söylemeden de geçmiyor. Namık Kemal Zeybek’in DP’nin başına AKP ve Gülen Hareketi’nin MHP’yi genel seçimlerde baraj altında bırakmak amacıyla getirdikleri söyleniyor. Sizce bunun doğruluk payı olabilir mi? H.C. Yeni genel başkanı tanımıyorum. Benim siyasi hayatımın hiçbir aşamasında yok. Bildik, tanıdık biri değil. Geçenlerde bir yerde de söyledim. Sanki UFO’yla geldi. Ama hangi gezegenden geldiğini bilmiyorum. Üç gün içinde DP’ye genel başkan oldu. Buradaki kusur parti kongresinindir. DP gibi köklü bir geleneği temsil eden bir siyasi partinin kongresinde bilmedik, tanımadık biri birdenbire genel başkan olamaz. Bugüne kadar da olmadı. Bu durumu kongrenin, parti Bundan amacı MHP ve BDP’yi tasfiye etmektir. O zaman 400’ün üzerinde milletvekiline sahip olacak ve anayasayı istediği gibi değiştirecek. örgütünün düzelteceğini umut ediyorum. Sorumluluk onlardadır. Bunun arkasında hangi örgütün, hangi cemaatin, hangi ülkenin olduğunu zaman gösterir. Günün birinde yeni WikiLeaks belgeleri açıklanırsa o zaman öğreniriz. DP’de eksen kaydı Erdoğan iki partili demokrasi istiyor. Namık Kemal Zeybek sanki UFO’yla geldi, ama hangi gezegenden geldiğini bilmiyoruz. Üç gün içinde DP’ye genel başkan oldu. başkanın kişisel siyaset yaptığını söylemektir. Buna şiddetle karşı çıktığım için o kongreye de gitmedim. Sayın Başkan’la da görüşmedim. Devir teslim de yapmadım. O nedenle mi DP’nin son kongresinde aday olmadınız? O nedenle aday olmadım. Çok ağır bir söylemdir bu ve büyük bir parti politikası değişikliğidir. Adaletsizliğe karşı çıkmamaktır. DP’yi AKP’yle aynı noktaya getirmektir. Çünkü mahkemeyi Silivri’ye taşıyan, onca gazeteci, siyasetçi ve bilim adamını orada tutan, o mahkemeyi sürdüren Adalet Bakanı’dır. İyi de aday olmamakla meydanı Namık Kemal Zeybek’e bırakmış olmadınız mı? Orada başka adaylar da vardı. Parti kurultayı o konuşmadan sonra kendine yeni bir yörünge tayin etmeli ya da başkanlık seçimini durdurmalıydı. Eğer kurultay, partinin ana fikrine uyan, tiyatro yapmayan bir genel başkan bulamadıysa bu seçimleri erteleyebilirdi. Siyaset tiyatro sahnesi değildir. Bizim vakur geleneğimizde olmayan birtakım gösteriler DP’ye yakışmaz. Ondan sonra kararı vermek kurultayın göreviydi. Bu vazifeyi yapmadıysa o vazifeyi yerine getireceği güne kadar beklemek benim görevimdir. Ben DP’nin bir üyesi olarak Namık Kemal Zeybek 2010 Şubat ayında Radikal gazetesinde yayımlanan üç günlük yazı dizisinde ABD’de katıldığı bir toplantıda Fethullah Gülen’le nasıl tanıştığını, daha sonra evinde ağırlandığını övgü dolu sözlerle yazdı. Zeybek’in DP’nin genel başkanlığına sizin deyiminizle UFO’yla getirilmesiyle o görüşmeler arasında sizce bir bağ olabilir mi? Böyle ip uçları arkadaşlar tarafından söyleniyor. Ben komplo teorilerini seven bir siyasetçi değilim. Çok da araştırmadım. Ama kongrede bir şey söyledi. Sayın Çiller’i çağıracağını ve yerini ona bırakacağını ifade etti. Burada Çiller’le onun arasında bir eksen ortaklığı olduğu anlaşılıyor. Tansu Çiller’in de zaman zaman Erdoğan’a danışmanlık yaptığı söyleniyor... Evet. Bir operasyon yapıldığını var sayarsak bu operasyonun içinde Çiller’i partiye getirme arzusunda olan arkadaşlarımızın kullanıldığı anlaşılıyor. Ben yadırgadım. Üstelik partiyi bu noktaya getiren arkadaşlarımıza, bizlere hiç teşekkür de etmedi. En azından siyasi nezaket icabı daha önceki gayretleri de anması gerekirdi. Adımızı bile anmadı. Yok. Sizin adınızı andı. Samanyolu televizyonuna verdiği bir demeçte sizin Ergenekon davasını eleştirmenize, “Kendisi avukat. O davanın sanıklarının avukatlığını yaparsa daha iyi olur” beyanında bulundu. Benim Silivri duruşmalarıyla ilgili söylemlerimi avukatlık mesleğime bağladı. Bu bir siyasetçi olarak benim için çok önemli. Silivri Adliyesi’ni eleştiren sadece DP ve biz değiliz. Ama bizim bir başka özelliğimiz var. Ben Yassıada davalarını sanıkların avukatı olarak takip ettim. Yassıada’yla Silivri arasında hiçbir fark yoktur. O zaman nasıl karşı çıktıysak bugün de karşı çıkmak görevimizdir. Bir Ağır Ceza Mahkemesi Beşiktaş’tan alınıp Silivri Cezaevi’ne götürülmüştür. Buna karşı çıkmak bir hukukçunun, siyasetçinin, demokrat bir kişinin görevidir. Bütün yurttaşların yargılanma hakkı vardır. Ama Silivri’de bu hak ortadan kalkmıştır. DP’nin siyaseti bu olmalıydı; oldu da. Bence bunu ret ve inkâr etmek parti suçudur. Genel görevimi sürdüreceğim. DP, eski AP, DYP ve ANAP’ı çatısı altında barındırıyor. Yalnız 1993’te Tansu Çiller’in DYP Genel Başkanlığı’na seçilmesinden sonra bu partinin DNA’sında bir değişiklik gözlemlediniz mi? Aynı şeyi söylüyoruz. 1993 kongresinin Tansu Çiller’i seçmesinde partinin yörüngesi değişmiş, parti bunun sonuçlarına katlanmıştır. Ben Çiller’i DYP’ye getirmek için Sayın Demirel’den görev aldım. Eşimin sınıf arkadaşı olduğu için kendisini ziyaret ettim. Bana söylediği şu oldu: “Ben bugüne kadar hiç sağ partilere oy vermedim. İçime sinmiyor.” Onun üzerine yeni bir parti rotası çizmesi gerektiğini, Sayın Demirel’in kendisinden faydalanacağını söyledim. “Beni bakan yapar mı?” dedi. Yapacağını söyledim. Çünkü Demirel’den bu konuda icazet almıştım. Derken bana, Sayın Demirel’in sözlerine güvenilmeyeceğini söyledi. Ben de “Onun adına söz veriyorum. Milletvekili de bakan da olacaksınız” diye karşılık verdim. 1993’te ben TBMM başkanıyken koalisyon hükümeti kurmasını tavsiye ettim. Deniz Baykal’ı geçimsiz, uyumsuz bir kişi olarak tanıdığını, Baykal’ın Erdal İnönü’nün yerine geçmesinden rahatsız olduğunu ve bu hükümeti kurmayacağını, azınlık hükümeti kuracağını söyledi. Yanlış olacağını tavsiye ettim. Nitekim de öyle oldu. Son anda Ecevit, Türkİş’in bir mitingini bahane ederek desteğini geri çekti. Hükümet de düştü. Güven oylamasına gitmedim. Çünkü orada kırmızı oy vermek içime sinmiyordu. Zeybek Demirel’den hesap sormak istiyor Haşim Kılıç otoritesi Anayasa Mahkemesi’nde çoğunlukta Zeybek, DP Genel Başkanlığı’na üç günlük bir çalışmayla seçildiğini söyledi. Buna ne diyorsunuz? Bu övünülecek bir şey mi? 64 yıllık bir partinin genel başkanlığına üç günde geliniyorsa bir yanlışı söylüyor. Siyaset kulislerinde bu üç günlük meselenin DP’nin teşkilat başkanıyla işbirliğiyle gerçekleştiği konuşuluyor. Siz de bir entrikadan söz ettiniz. Parti içinde bir entrikayla mı karşı karşıya kaldınız? Ben siyasette entrikadan hiç hoşlanmam ve entrikanın da sonuç vereceğine inanmam. Bir entrika varsa sonuçsuz kalır. Orada benim kimseye yönelttiğim bir entrika suçlaması yok. Genel siyasete gelirsek... Tayyip Erdoğan’ın açık açık başkanlık sistemi istediğini söylemesini nasıl karşıladınız? Sizinle daha önce yaptığımız konuşmalardaki tespitlerimiz doğru çıktı. Yalnız Erdoğan’ın bir yanılgısı var. Başkanlık sistemi konusu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri tartışılıyor. Ama kendisi daha yeni tartışılmaya başlandığını iddia ediyor. Sizinle bir konuşmamızda, “Türkiye’de başbakanlık rejimi var” dedik. Bugün otoriter bir başbakanlık rejimi var. Bu rejimi kuvvetlendiren maalesef 12 Eylül referandumunun sonuçlarıdır. Artık Anayasa Mahkemesi modeli antidemokratik bir nitelik almıştır. Yeni Anayasa Mahkemesi modelini Haşim Kılıç son konuşmasında söyledi. Bu antidemokratik, yargı organlarını töhmet altında bırakan bir konuşmadır. Her yeri böldükleri gibi yargıyı da böldüler. Anayasa Mahkemesi altı aydır anayasaya aykırı ciddi bir kanun iptali ortaya koymamıştır. Buna karşılık TMSF’ye güç veren Varlık Vergisi’nden de koyu antidemokratik bir tavrı daha gündeme alıyor. Bugün Haşim Kılıç otoritesi Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluğu kazanmıştır. Devlet organlarının bütünlüğünü sağladılar. Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve onların temsil ettiği kurumlar bugün tek elden idare ediliyor. Bunların tümünü idare eden de Başbakan’dır. Danıştay ve Yargıtay’ı da bu son yaptıkları yasa değişikliğiyle içtihat mahkemeleri olmaktan çıkarıyor. Her iki yüksek mahkeme de demin söylediğim kişilerin ve kurumların denetimi altına girecek. P HÜSAMETTİN CİNDORUK Yükseköğrenimini A.Ü. O İzmir, 1933 doğumlu. yaptı. 1955’te avukatlığa Hukuk Fakültesi’nde R başladı. Siyasete 1952’de DP’de başladı. 195354 arası DP’nin Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’nı T yürüttü. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Yassıada’da sanıkların avukatlığını üstlendi. R Yüksek Adalet Divanı’na hakaret suçundan tutuklanıp Balmumcu Sıkıyönetim Cezaevi’nde iki E buçuk ay hapis yattı. 1983’te Büyük Türkiye Partisi’nin kuruluşunu organize ettiği gerekçesiyle Demirel ve arkadaşlarıyla birlikte Çanakkale Zincirbozan Garnizonu’nda dört ay tutuklu kaldı. 14 Mayıs 1985’teki büyük kongrede DYP Genel Başkanlığı’na seçildi. Genel Başkanlığı siyasi yasağı biten Süleyman Demirel’e devrettikten sonra, 19911995 tarihleri arasında TBMM Başkanı olarak görev yaptı. 1993 Nisanı’nda Turgut Özal’ın ölümü üzerine bir ay süreyle Cumhurbaşkanlığı’nı vekâleten üstlendi. 2009’daki DP kongresinde genel başkanlığa seçildi. Ocak 2011’deki DP kongresinde adaylığını koymadı. Bir de haberiniz olmadan DYP’den ihraç edilmediniz mi? Evet. Bir gün TBMM koridorlarında dolaşırken Mesut Yılmaz’la karşılaştım. Partiden ihraç edildiğimi söyledi. Şaşırdım. Bunun üzerine, “Televizyondan duydum” dedi. Bunun üzerine parti içinde araştırdım. Şunu söylediler: “Genel başkanın talimatıyla elden dolaştırdılar. Disiplin kurulundaki arkadaşların beşe sekiz çoğunluğuyla sizi, Gökberk Ergenekon ve başka arkadaşları ifadeniz alınmadan ihraç ettiler.” İşin hukuksuz tarafı bir yana, kendisini partiye gelmeye ikna eden bana yapılmış gerçek bir vefasızlık örneğidir. Siyasi ahlakı, hukuk anlayışı bundan ibaret bir genel başkan... O günden sonra da Çiller’le ihtilafımız sürdü. Türkiye’yi sıkıntıya sokan, 1994 krizine yol açan, daha sonra da Erbakan’la hükümet kurup 28 Şubat’a muhatap olan başarısız bir başbakan. Benim Tansu Hanım’a muhalefet etme gerekçelerimden birisi de mal varlığını Türkiye’ye getirmemesidir. Bir siyasi parti liderinin mal varlığını Türkiye’ye getirmesi gerekirdi. Türkiye’yi bunca sıkıntıya sokmuş eski bir genel başkanı partinin tekrar kullanmaya kalkışmasına karşı çıkmam son derece doğaldır. Çok nezaketli cümle kullanıyorum. Tam da karşı çıkmadım. Çünkü DP’nin yeni bir genel başkana kavuşması için görevi bırakacağıma sözüm vardı. O sözü tuttum. Kongreyi yaptım. Ama bunu yaparken de içime sinmedi. Sonra da kendi vazgeçti. Benim ne demek istediğimi anladı. Ben bagaj dedim ama bagajın içinden bahsetmemiştim. Zeybek şimdi 28 Şubat’ın hesabını soruyor. Ama kendisi o süreçte Erbakan’ın bakanlarından birisiydi. Ayrıca da Refahyol Hükümeti 28 Şubat günü değil dört buçuk ay sonra istifa etmedi mi? Şimdi Zeybek kendisi de işin içinde olduğuna göre sizce neyin hesabını soruyor? Herhalde Zeybek, Sayın Demirel’den hesap sormak istiyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Demirel’di. 28 Şubat krizini yöneten de Demirel’dir. Sayın Demirel’le alıp veremediği ne olabilir bilmiyorum. Çünkü kendisini tanımıyorum. Partiye katılması vesilesiyle tanıdım. Bugün özel hayatlarımız, Başbakan’ın iki dudağı arasındaki kriterlere göre yaşayabileceğiz Yani bunu nasıl yorumlayacağız? Türkiye’de demokrasi Tayyip Erdoğan tarafından kazaya uğratılmıştır. Bu organlarımızın artık bir demokrasi çatısı oluşturması mümkün değildir. İzne tabi hale gelmişlerdir. Zaten bir konuşmasında, “Bizim gibi yaşamayanların güvencesi benim” dedi. Yani, “Hukuktur, anayasadır, yargı organlarıdır” demiyor. Biz bugün özel hayatlarımızı Sayın Başbakan’ın güvencesi varsa, onun iki dudağı arasındaki kriterlere göre yaşayabileceğiz. Bu ne demokrasi ne de hukuk devletidir. Bu hukuk devletinden çıkarma hadisesinde, üzülerek söylüyorum, halkın da onayını aldı. Biz de halkımıza anlatamadık. 12 Eylül günü halk referandumu yüzde 58 oyla onayladı. Bu antidemokratik devleti kurmakta kendisine yetki vermiştir. Bütün şansımız bu yıl yapılacak olan genel seçimlerdir. Biz halk olarak genel seçimlerde bu otorite blokunu kırabilirsek 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte demokratik Cumhuriyet’i geri alabiliriz. Laik demokratik Cumhuriyet son sınavını 2011 seçimlerinde verecektir. Erdoğan’ın bu seçimlerden iki partili bir Meclis çıkmasını istediğini net bir biçimde ifade etmesini nasıl karşıladınız? İki partili bir demokrasi istiyor. Bununla amaçladığı TBMM’deki iki partinin tasfiyesidir. Bunlar milliyetçilik hareketinin temsilcisi MHP ve Kürt halkının imtiyazlarının artmasını isteyen BDP’dir. Bu iki partiyi tasfiye ederse o zaman nispi temsil sistemine göre 400’ün üzerinde milletvekilliğine sahip olacak ve böylece anayasayı istediği gibi değiştirecek. Demin söylediğim gibi izne tabi olan haklarımızı, özgürlüklerimizi dilediği gibi tanzim edecektir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar görülmemiş hukuksal bir darbedir. Buna sivil darbe diyorlar. Hayır, hukuk darbesidir. Bu hukuk darbesinin üstesinden gelmek için Türk halkının son bir şansı var. O da bu seçimlerde onun dediğinin aksini yapmaktır. Bir de işin garip yanı Erdoğan, demokratik Batı’nın antidemokratik olarak tanımladığı yüzde 10 barajının istikrarı koruyacağında ısrar ediyor... Değildir. Hatta yüzde 10 barajına rağmen Türkiye’de istikrarı koruyan hükümetler kurulmuştur. Bir zamanlar Milli Bakiye sistemi vardı. O sisteme rağmen tek parti iktidarı kurulabilmişti. Halk tek parti iktidarı isterse baraj olmasa da bunu sağlar zaten. Barajın sadece temsilde adaleti ortadan kaldırdığını söylemek yetmez. Anayasa, “Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır” diyor. Bu şekilde yüzde 10’un altında oy alan partilerden vazgeçiyoruz. Amaç arkadan dolanan bir seçim sistemi O zaman milli irade TBMM’de nasıl temsil edilecek? Edilmiyor. Başka bir şey daha var. Halk emanet oylar vermeye başlıyor. Yani halk oy vermek istediği partiye değil de ona alternatif parti oluştuğunda ona veriyor. Çoğu zaman da o parti iktidar oluyor. Erdoğan’ın istediği o. Bugün kurmayı amaçladığı iki partili düzen antidemokratik bir düzendir. Demokratik bir düzende iktidar partisi bütün siyasi düşüncelerin TBMM’ye yansımasına çalışır. Bunu yapmadığı gibi bağımsız milletvekilliğini teşvik ediyor. Arkadan dolanan bir seçim sistemini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Söylediklerinin hepsi yanlış. Hukuksal değil. Kendisi hukuk bilmediği gibi öğrenecek kapasitesi de yok. Artık çevresinde onu hukuka çağıracak kimse de kalmadı. Çünkü bir kısmını tasfiye etti. Bir kısmıyla da konuşmuyor, danışmıyor. Son Adalet Komisyonu’nda CHP’li üyelerin istifaları bunun göstergesi değil mi? Bakın, o komisyonun görevine devam etmesi onun demokratik sistem içindeki bir komisyon olduğunu göstermez. Yara almıştır. CHP’li üyeler iç tüzükteki haklarını kullanıp çekildiler. Geri kalanlarla komisyon çalışmaya devam edecek. Ben ona bakmıyorum. Biçimsel değil, öze bakmak gerekiyor. Adalet Komisyonu Başkanı’nın demokratik olmayan tavırlarla komisyon çalışmalarını hızlandırmaya uğraşması bizim TBMM’nin hızlı kanun yapma gibi bir alışkanlık edinmesine yol açıyor. Hızlı kanun yapmak doğru kanun yapmak değildir. Aksine, kanunlar çok daha uzun sürelerde ama sindirilerek yapılır. Hızlı kanun yaparsanız müebbet hapse mahkum olanlar bir gün tahliye edilir. Oldu da zaten. Hizbullah davasının suçluları tahliye ediliverdiler. Hızlı kanun yapmanın tehlikesini bundan daha iyi bir şey gösteremez. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle