18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 7 Genco Erkal’la yeni oyunu ‘Nereye Gidiyoruz?’u konuşurken, günümüzde tiyatro ile politika arasında bir yolculuğa çıktık ‘12 Eylül’le hesaplaşılmadı’ MELTEM YILMAZ Genco Erkal, 1960’ların başlarında oynadığı “Aslan Asker Şvayk”tan bu yana gerçek tiyatro tutkunlarının gözdesi. Dostlar Tiyatrosu’nda oynadığı, sahnelediği oyunlar, Brecht oyunları, sonra “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Yalınayak Sokrates”, “Galileo” “Sivas 93”, “Kerem Gibi”, “Marx’ın Dönüşü” ilk akla gelenler. Ve şimdi, “geçmişin ve bugünün padişahları”nı konu aldığı yeni oyunu “Nereye Gidiyoruz?” Genco Erkal, darbeler başta olmak üzere haksızlıklara karşı çıkarken hep tiyatroyu seçti, ama bunu herkesin gerçekçi ve ahlaki bir düzlemde yaptığından pek emin değil. Son yıllarda 12 Eylül’ü konu alan birçok ürün ortaya çıktı ama kaçı akılda kaldı? Erkal bu sorumu, “Aklımızda kalmadığına göre gerçek bir hesaplaşmadan söz edemeyiz herhalde” diye yanıtlıyor. İşin iktidar boyutuna ise hiç girmek istemiyor, “Sırf onlar 12 Eylül’ü siyasetleri için kullandılar diye ben 12 Eylül’ü konu alan oyunumu erteledim” diyerek konuyu kapatıyor. Beyoğlu Belediyesi’nin Muammer Karaca Tiyatrosu’nu tiyatro dışı etkinliklere açma kararını ise “başka amaçlarla” ilişkilendiriyor, bu konuda kızgın: “Bizi mümkün olduğu kadar kenara köşeye itip sesimizin daha az çıkmasını sağlamaya çalışıyorlar.” Neredeyse 50 yıldır tiyatro yapıyorsunuz. Özellikle son yıllarda tek kişilik oyunlarla seyircinin karşısına çıkıyorsunuz. Tek kişilik tiyatroyu sizin için bu kadar özel kılan nedir? Tek kişilik tiyatro, ister istemez benim bir parçam, bir özelliğim haline geldi. Türkiye’de, geleneksel meddah dışında, Batılı anlamda metne dayalı ilk tek kişilik oyun, 1965’te sergilediğim, “Bir Delinin Hatıra Defteri”dir. Oyun, bir ilk olması nedeniyle ilk sahnelendiğinde bir hayli yadırganmış olmasına rağmen sonraları da bir o kadar benimsendi. Tek kişilik tiyatronun özelliği, törensel ve büyüsel bir yanı olması. Toplumla birlikte soluk alıp vermek gibi, tek kişilik tiyatroda seyirciyle daha samimi bir ilişki kurulabiliyor ve seyirciyi daha derinden etkiliyorsunuz. Beraber bir yolculuğa çıkar gibiyiz. Zorlukları da var elbette. Bir buçuk saate yakın bir sürede seyircinin ilgisini tek başıma ayakta tutmak, son derece içten, güçlü ve değişken olmayı gerektiriyor. Nereye ştırdığım ‘ mun en oyunla ziz Nesin’d de yaşadığımız toplu çağdaş “A a için z. Bu Gidiyoruz’d mazlarını anlatıyoru gözüyle, çının i, aç çelişkilerin österisinde bir mizah içini boşaltmak meddah g korkan ama yine de açlıyorum.” ı am tan konuşmak toplumu anlatmay isteyen bir “Muammer Karaca Tiyatrosu, 4 yıldır Beyoğlu Belediyesi’nin elinde. Belediye burayı daha çok yandaş, politik toplantıların yapıldığı bir yer olarak kullanmak istiyor. Oysa burası bir tiyatrodur ve tiyatro olarak kullanılması gerekir. Bence yazık ediyorlar.” “Tek kiş 1965’te oy ik tiyatro, benim bir çok yadırg nadığım ‘Bir Delinin parçam haline geld anm i. Ha Tek kişilik ıştı, ama sonraları tıra Defteri’ ilk başt bir o ka a tiyatro, gibi. Berab toplumla birlikte so dar benimsendi. lu er bir yolcu luğa çıkar k alıp vermek gibiyiz.” “Sivas 93”, “Marx’ın Dönüşü”, “Kerem GibiNâzım Hikmet’le 35 Yıl”, son üç yılda sahnelenen üç oyununuz. Bu oyunların sizin açınızdan ve elbette seyirci açısından, öne çıkan yönleri ne oldu? Karşılaştırma yapmak çok zor ama “Sivas 93”, son 20 yılda bizim tiyatromuzun en fazla ilgi gören “Politik tiyatronun oyunu olmakla birlikte bigündemi ele geçirmesi zim seyircimiz dışında bir kitleyi de kendine çekti. Türkiye’de politik tiyatronun 68 öğrenci hareketiyle, Gençlerin tiyatroya yenigündemi ele geçirmesi 1968 gündemden düşmesi ise öğrenci hareketi, gündemden den gelmesine aracı oldu, ki bu bence başlı başına tamamıyla düşmesi ise 12 Eylül 12 Eylül darbesiyle önemli bir olay. “Marx’ın darbesiyle oldu. Darbenin aroldu. Bugün ise Dönüşü”, oynamayı çok dından, her ne kadar biçimsel iktidarın yarattığı korku olarak demokratik düzene geistediğim ancak başlarda “Acaba kaç kişi gelir” çilmiş olsa da, bu kez 12 Eylül atmosferi yeniden 12 sorusunu kendime sorduaracılığıyla oluşturulmak isteEylül havası estirmeye ğum bir oyundu. Ancak nen o apolitik gençlik başarıyla sonuç hiç de düşündüğüm yaratılmıştı. Bir başka deyişle, başladı. Bu atmosfer gibi olmadı: Küresel eko12 Eylül’den sonra ne politik tikaçınılmaz olarak nomik kriz, Marx’ın yeniyatro ürünü ortaya çıktı ne de den gündeme gelmesi açıpolitik tiyatro seyircisi kaldı. kültür sanata da sından bize yardımcı oldu. Bugün ise, iktidarın yarattığı yansıdı.” Bu anlamda, tiyatro dışı korku atmosferi, Türkiye’de yeçevrelerden de geri dönüniden 12 Eylül havası estirmeye şü çok kuvvetli oldu diyebaşladı. Bu atmosfer kaçınılbilirim. “Kerem GibiNâmaz olarak kültür sanat yaşamızım Hikmet’le 35 Yıl” ise benim için çok na da yansıdı. Geçmişte Süleyman Demikıymetli bir oyun çünkü Nâzım Hikmet’i rel, Adnan Menderes gibi başbakanlar ilk oynadığımda, yani 35 yıl önce onun karhakkında eleştirel oyunlar yapılır, onlar da deşiydim, sonra yaşıtı oldum, şimdi ise ongidip kendilerini tiyatroda izlerlerdi. Ama dan daha büyük bir yaştayım. Bir serüven bugünkü iktidar, karikatürü yapıldığı zaman başka bir deyişle. bile hemen mahkemeye koşuyor. Ancak ben yine de, son üç yıldır, politik tiyatro alanınolitik tiyatro da bir kıpırdanma yaşandığını hissediyo Politik tiyatro alanındaki eser sayısınrum. da ciddi bir düşüş olduğu ortada. Sizce Neden son 3 yıldır? bunun arkasında iktidar korkusu mu Muhalefetin yeniden güçlenmeye başlayoksa maddi kaygı mı var? ması, öğrenci hareketlerinin yeniden can ‘Sivas 93’ P lanması, TEKEL işçilerinin sesini çıkarması gibi hareketler politik tiyatroya olan ilginin de yeniden oluşmasını sağlamaya başladı, özellikle de gençler arasında. Bunun devamının geleceğine inanıyorum. Tabii diğer yandan bir sanatçı kesimi var ki, tiyatro oyuncusu olmalarına rağmen tiyatroda değiller, onlar reyting kaygısıyla seslerini çıkaramıyorlar. Tabii bu durum, Türkiye’de politik tiyatro yapılmamasının maddi nedeni. Yeni oyununuz “Nereye Gidiyoruz?”un prömiyeri 3 Mart’ta yapılacak. Oyundan biraz söz eder misiniz? Aziz Nesin’in öykü, roman, şiir, masal ve yazılarından oyunlaştırdığım tek kişilik bir oyun bu. Bu çağdaş meddah gösterisinde bugünlerde herkesin birbirine sorduğu “Nereye gidiyoruz” sorusuna yanıt arıyoruz aslında. İçinde yaşadığımız toplumun çelişkilerini, çıkmazlarını anlatıyoruz. 12 Mart, 12 Eylül dönemiyle ilgili konu başlıkları var oyunda, insan hakları, demokrasi, özgürlük ve bu olgulara yapılan saldırılar her oyunumda olduğu gibi bu oyunun da konu başlıkları. Darbecilere dokundurmalar var tabii oyunda. Dikensiz gül bahçesi isteyen geçmişin ve bugünün padişahlarına dokundurmalar... Yıllar önce yazılmış metinlerin bugün bu kadar güncel olabilmesi insanı şaşırtıyor tabii. Amacım, bir mizahçının gözüyle halimizi, bir başka deyişle, konuşmaktan korkan ama yine de içini boşaltmak isteyen bir toplumu anlatmak. 12 Eylül’ü konu alacak bir oyununuz olacaktı, hayata geçmedi öyle değil mi? Evet geçmedi, daha doğrusu ertelendi. Çünkü referandum sürecinde Başbakan 12 Eylül’ü kullandı, 12 Eylül iktidara adeta malzeme oldu. Ben de bu nedenle, aslında kimsenin ekmeğine yağ sürmek istemediğim için oyunu erteledim. 12 Eylül, referandum sürecinden bu yana özellikle, farklı bir biçimde popülerize olmuş durumda. Diğer yandan 12 Eylül’ü konu alan sinema filmleri, belgeseller ve bu anlamda ortaya konan ürünlerin, 12 Eylül’le ahlaki ve gerçekçi bir düzlemde hesaplaşmayı amaçladığını düşünüyor musunuz? İnanın son dönemde bu yönde sanat eserlerinin verilmiş olduğunu dahi bilmiyorum. Demek ki herhangi bir hesaplaşma olmamış ki hatırlayamıyorum. Ortada ciddi ve samimi bir ürün göremiyorum. Gerçek bir hesaplaşma olmayacağı ortadaydı zaten. Sesimizi kısmak istiyorlar Beyoğlu Belediyesi’nin, Muammer Karaca Tiyatrosu’nu çeşitli etkinliklere açma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Muammer Karaca bir tiyatrodur ve bir tiyatro olarak kullanılması gerekir. Öyle yarı amatör, ufak tefek toplulukların değil, ciddi tiyatro topluluklarının oynadığı bir kurum olması gerekir. Ama burası 4 yıldan beri Beyoğlu Belediyesi’nin elinde ve belediye burayı daha çok yandaş, politik toplantıların yapıldığı bir yer olarak kullanmak istiyor. Ve bence yazık ediyorlar. Bu kararda başka bir amaç olduğunu mu düşünüyorsunuz? Diledikleri gibi kullanmak istiyorlar Muammer Karaca Tiyatrosu’nu aslında. Yani burayı siyasi bir platform haline getirmeye çalışıyorlar. Ve tabii, AKP’li olan Beyoğlu Belediyesi’nde, muhalif bir ses çıksın istemiyorlar. Bizi mümkün olduğu kadar kenara köşeye itip sesimizin daha az çıkmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bu konuda Ertuğrul Günay’la birtakım görüşmeler yaptık. Bu görüşmeler sonucunda, bize başta ayda yalnızca iki seans olarak ayrılan seans sayımızı neyse ki arttırdık ama yine de yeterli olmadığını düşünüyorum. İktidarların kültüre ayırdıkları bütçenin yetersizliği, yılların eskitemediği bir sorun. Bu konuda bir “umut” görüyor musunuz? Aslında AKP döneminde bu bütçe iyi ki artmamış diye düşünüyorum. İstanbul 2010 Ajansı’nda neler yaşandığına hep birlikte şahit olduk. İyi bir fırsattı ve nasıl da heba edildi... İstanbul’u kültür başkenti yapan insanları kaçırdılar ve yerlerine kendi yandaşlarını koydular. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle