18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 17 Hangi Özgürlük? Abdullah Gül’ün “çok olağanüstü değişim süreci” diye tanımladığı Afrika ve Ortadoğu’daki gelişmelerin önünü, arkasını, geleceğini daha iyi anlamak için İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in sözlerine kulak vermek gerekiyor. Kendisini Arapların “Müslüman Kardeşi” olarak tanımlayan Hamaney, Mısır ordusunu eylemcileri desteklemeye çağırıyor ve diyor ki: “Müslüman Mısır halkının uyanışı bir İslamcı özgürlük hareketidir.” Dikkat edin, ayaklananların önünde hep Tahran’a yakın düşen örgütler ya da Şiiler var... Işık KANSU Ankara Kulisi şüş yaşanmasından “bilimsel kuşku” duyulmuş, herhangi bir çalışma yürütülmüş müdür? İstanbul’da boş kalan ve bir türlü doldurulamayan aile hekimliği pozisyonları ile neredeyse 500 bin kişinin aşılama hizmetleri nasıl yürütülecektir? Koruyucu hekimliğin vazgeçilmez öğesi olan birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimliği sistemi adı altında parçalayan, entegrasyonunu bozan, devlet binalarını hekimlere kiraya veren, hekimleri “işletmeci” gibi gören, devlet ve üniversite hastanelerini işletmeleştiren bu sistem, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede nasıl hassas ve duyarlı olacaktır? TTB Halk Sağlığı Kolu’nun bir saptaması daha: “Sağlık Bakanlığı’nın kızamık eliminasyon programı birçok faktörün etkisiyle hedefinden şaşmıştır.” Kanıksadık galiba: Türkiye’de her olgunun şaştığına şaşmıyoruz artık. Kızamık Şaşkınlığı Hani neredeyse artık bir ortaçağ hastalığı olması gereken kızamık, günümüz İstanbulu’nda salgın. Yok oradan geldi, yok şuradan geldi. Bunlar bahane. Kızamık var mı, yok mu, önemli olan bu... Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu da aynı konuya değiniyor: “2010’da 7, 2011 başından itibaren sadece İstanbul’da tespit edilen 24 vakanın hepsi de ülke dışından mı gelmiştir? Bu noktada tespit edilen vakalar ‘yerli vaka’ olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü hekimlere gönderdiği yazıda 2011 yılının başında 2005 yılından bu yana ilk kez İstanbul’da ‘yerli kızamık olgusunun’ görüldüğü belirtilmektedir. Bu durum kızamık virüsünün ülkemiz topraklarında halen var olduğunun en önemli kanıtıdır.” Bu belirleme, Halk Sağlığı Kolu’na şu soruları sorduruyor: İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü yazısında kızamıkla mücadelede aşılama kadar önemli olan sürveyans (hastalık bildirimi ve izlemesi) sistemine hassasiyetin ve duyarlılığın azaldığı belirtilmektedir. Hassasiyet ve duyarlılık neden azalmıştır? Sağlıkta Dönüşüm Programı gibi piyasacı ve özelleştirmeci bir program yürütmekte olan Sağlık Bakanlığı bu azalmanın sorumlusu değil midir? 2010’da Türkiye’de laboratuvarla ispatlanmış 9 kızamık olgusu görüldüğü izlenmektedir. Kızamık vakaları “geliyorum” demiştir, bu zaten beklenen bir durumdur. Aynı veri tabanı kriterlerine göre kızamık eliminasyonunda her 100 bin nüfus için 2 olası kızamık vakası beklenmektedir. Buna göre İstanbul’da yılda 260 olası/şüpheli kızamık vakası beklenmesi gerekir. Tespit edilmesi gereken bu “olası” vakaların ne kadarı tespit edilebilmiştir? Bildirim sistemindeki değişiklikler, birinci basamağın yeniden yapılandırılması sonrası kızamık dahil tüm bulaşıcı hastalıkların bildiriminde belirgin dü Türkiye Büyük Millet Meclisi Gençleşmelidir Genel seçimlere 104 gün kaldı. 12 Haziran günü 18 yaşını doldurmuş yurttaşlarımız sandık başına giderek, kendilerini ve ülkeyi bir yasama dönemi yönetecek olan siyasal iktidarı belirleyecekler. Öngörüler, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir dönem daha işbaşında kalacağı doğrultusunda. Yürürlükteki antidemokratik seçim sistemi, Türkiye genelinde yüzde 10’un altında oy alan partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilmelerini engelliyor. 2007 genel seçimlerine 14 parti ile bağımsız adaylar katılmışlar, AKP yüzde 46.57; CHP yüzde 20.88; MHP yüzde 14.28 oy olarak TBMM’ye girmişlerdi. Oyların yüzde 5.32’sini alan bağımsız adaylardan 26’sı milletvekili olmuş, bunlardan 22’si bir araya gelerek BDP (daha önce DTP) grubunu kurmuşlardı. Oyların yüzde 12.95’i ise irili ufaklı 11 parti arasında dağılmış, bu partiler baraj altında kaldıklarından, bunlara verilen oylar boşa gitmişti. Fakat boşa giden bu oyların büyük bölümü Seçim Yasası’nın tekniğine ilişkin nedenlerden ötürü AKP’nin kazanç hanesine yazılmıştı. 2007 seçimlerinde oyların yüzde 14.28’ini alan MHP’nin 71 milletvekili çıkardığı düşünülecek olursa, boşa giden yüzde 12.95 oranındaki oyun karşılığı, en kötümser varsayımla 65 milletvekilidir. Bu milletvekillikleri en büyüğünden başlayarak TBMM’ye doğrudan giren üç parti arasında bölüşülmüştür. Tek başına bu durum bile, yürürlükteki Seçim Yasası’nın “ucubeliğini” ortaya koymaktadır. Ne var ki TBMM’de temsil edilen partilerden BDP dışındakilerin bu ucubeliğe bir son vermek niyeti ne yazık ki yoktur. Ülkemizde uygulanan parlamenter demokrasinin sergilediği başka ucubelikler de vardır. Bunlardan biri de genel seçimler öncesi aday belirlemelerde esas alınan “Parayı veren düdüğü çalar!” rezilliğidir. Bir kişinin aday adayı olabilmesi için partinin kasasına sokaktaki yurttaşın hayalini bile kuramayacağı ölçüde büyük paralar ödemesi gerekmektedir. Bu rezillik, doğal olarak TBMM’nin milletvekili profiline yansımaktadır. Bu açıdan bakıldığında TBMM çoğunlukla cebi şişkinlerin, tuzu kuruların buluşma mekânıdır. En olmaması gerenler oradayken, en olması gerekenler o çatının altında yoktur. Adam ya da kadın, onca parayı ödedikten sonra hasbelkader milletvekili olmuşsa seçildiği ilk günden itibaren kafasındaki temel soru, o parayı hangi yoldan nasıl geri döndürebileceğidir. TBMM raflarında bekletilen dokunulmazlık dosyaları incelendiğinde bunlardan bir bölümünün bu “geri döndürülme” işine uzandığı görülecektir. Türkiye’nin kirlenmemiş siyasetçilere gereksinimi vardır. Bunun kaynağı ise gençliktir. Ülkemizin yaklaşık 74 milyon olan nüfusunun ortalama yaşı 29’dur. Bu, mutlaka yararlanılması gereken önemli bir özelliğimizdir. Türkiye’de 30 yaş altı ve oy kullanma çağında 15 milyon genç vardır. Ülkemizde seçme yaşı 18, seçilme yaşı ise 25’tir. İlgili anayasa değişikliğinin 2006 yılında gerçekleştirilmesine karşın 25 yaşını dolduranlar mevzuat gereği 2007 seçimlerinde aday olamamışlardı. 2011 seçimlerinde ise 25 yaşını doldurmuş olan gençlerin TBMM’ye girme şansları vardır. Partiler, gençlere bu şansı tanımalıdırlar. Ülkemizde 30 yaşın altında çok değerli akademisyenler, sivil toplum kuruluşu önderleri, parti gençlik kolları liderleri, yazarlar, sanatçılar her meslekten uzmanlar ve siyasal bilimciler vardır. Bu genç insanların TBMM’ye girmeleri siyasete ayrı bir renk ve canlılık katacaktır. Kendilerinden çok farklı hayatlar yaşayan, kendilerinden çok farklı hayaller kuran, kendilerininkinden çok farklı bir dünyanın özlemini çeken genç insanlardan yaşlı siyasetçilerin öğrenecekleri çok şey vardır. TBMM’de genç milletvekillerinin varlığı milyonlarca gencin “rol model” seçimini de kolaylaştıracak, onları siyasete yaklaştırarak, kendilerine dayatılan “politikasızlaştırma” sürecinin kırılmasında da etken olacaktır. Elimizden hiçbir şey gelmiyorsa, en azından “Türkiye Büyük Millet Meclisi gençleşmelidir!” diyelim; bunun için çalışalım. “Yüksek yargı bugüne kadar uyumaktan başka bir şey yapmadı” diyen Türkiye’nin ilk iktisatçı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, nasıl Anayasa Mahkemesi üyesi olmuş, anımsayalım. Uğur Mumcu, 11 Aralık 1990’da şunları yazmış: “Anayasa Mahkemesi üyeliği için Sayıştay Genel Kurulu’nca yapılan seçimde sonuç alınamayınca yasa değiştirildi. Önce Sayıştay Genel Kurulu’nun her boş yer için iki aday belirleme yetkisi ‘her boş yer için üçer aday seçme’ olarak değiştirildi. Uğruna Ne Yasalar... Ayrıca komisyon değişiklikten önce üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile toplanıp seçim yaparken bu toplantı için ‘salt çoğunluk’ yeterli görüldü. Böylece Sayıştay üyeliği seçim yetkisi iktidar partisi tekeline verilmiş oldu. Bu yasa değişikliği yapıldıktan sonra dokuz üye komisyonca seçilmiş; bu üyelerin de katılımı ile yapılan genel kurul toplantısında yapılan oylama ile Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilmiş, Cumhurbaşkanı da (Turgut Özal) Kılıç’ın ‘evinde televizyon seyredip seyretmediğini’ saptamak için ‘gizli bir soruşturma’ yaptırdıktan sonra uğruna yasa değiştirilen bu Sayıştay üyesini Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçmiştir. ‘Hayırlı uğurlu olsun’ diyemiyoruz. Çünkü böyle bir seçim ne hayırlıdır, ne de uğurlu. Neden mi? Sayıştay üyeliği seçiminde yasal kurallara da uyulmamıştır.” Uğruna yasa değiştirilmiş olan Haşim Kılıç hangi dönemde Anayasa Mahkemesi başkanı olmuştur? Başbakan olması için uğruna anayasa değişikliği yapılmış olan Recep Tayyip Erdoğan’ın dediğim dedik döneminde. Yasa kılıfına uydurulunca, haliyle yargı da uyumuş oluyor... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK @ [email protected] 21. Yüzyılın ‘Diyojenleri’: şsizler “Çalışma ve sözleşme hürriyeti”, anayasanın 48. maddesi ile güvenceye alınmıştır. alışma ve sözleşme hürriyeti Madde 48 Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır. Ülkemizde, herkesin “çalışma hakkına ve ödevine sahip” olduğu anayasanın 49. maddesine göre tartışılır bir konu olmaktan çıkmıştır. Bu madde ile devlet, “işsizleri” koruma altına alarak “çalışma barışını” sağlamak için elinden geleni de yapmaktadır. alışma hakkı ve ödevi Madde 49 Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır. Herkesin “her işi yapmaya hazır” olduğu ülkemizde, herkesin her işte çalışma özgürlüğüne sahip olması anayasa ile güvenceye alınmıştır. Ancak, işverenler işçilerini, “yaşına, cinsiyetine ve gücüne” uygun olmayan işlerde çalıştırma özgürlüğüne sahip değildir. Anayasanın 50. maddesi bu eyleme kesinlikle engeldir. Böylece, bu madde ile çocuklar, kadınlar ve bedensel ve ruhsal yetersizliği olanlar “koruma” altına alınmıştır. alışma şartları ve dinlenme hakkı Madde 50 Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar. (…) Çalışanların sendika kurma, sendikaya üye olma hakları da, anayasanın 51. maddesi ile sağlanmıştır. Çalışanlar, anayasanın tanıdığı sendikal haklarını hiçbir engelle karşılaşmaksızın anayasanın 51. maddesi koruması altında, “özgürce” sonuna kadar kullanmaktadır. endika kurma hakkı Madde 51 Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlarını korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. Ücretin emeğin karşılığı olduğu anayasanın 55. maddesinde vurgulanmış, devlet de “ücrette adalet” sağlanması için elinden geleni yapacağı güvencesini vermiştir Madde 55 Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. (Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur. Sonuç: Ülkemizde, üniversiteyi bitirenler, “21. yüzyılın Diyojenleri” olarak, ellerine “fener” yerine “diplomalarını” alıp, anayasaya göre, “dilediği alanda çalışma ve sözleşme özgürlüğüne sahip” vatandaşlar olarak, “kapı kapı” dolaşarak “asgari ücreti” aramaktadır. Ç HARBİ SEMİH POROY Ç HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ @ [email protected] S Ücrette adalet sağlanması UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Osmanlı 1 devletinde defterdar ve 2 nişancılar için 3 kullanılan un 4 van. 2/ İri ta5 neli bezelye... Bir bağlaç. 3/ 6 Eski dilde 7 yol... İnsan 8 topluluğu 4/ Kemiklerin 9 içindeki yağlı mad 1 2 3 4 5 6 7 8 9 de... Tiyatroda sah 1 D İ K K U Y R U K ne. 5/ Mobilyacılık 2 A S A L B A T İ ta dış yüzeylerin 3 K A K A O Y A R kaplanmasında kul4 A R D A N D lanılan bir malzeme. 5M A Ç O K E Ç E 6/ İstanbul’un eski S K A Y adlarından biri. 7/ 6 İ L 7MA T A RMU T Ücret karşılığı ölü8 İ D E A A İ L E nün arkasından ağlayan kadın... Kü 9 K I L K U Y R U K çük mağara. 8/ Kitap getirmemiş peygamber... Yapılan iş, icraat. 9/ Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası... Ermenistan’ın başkenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hindistan’da paryalardan da aşağı sayılan ve “dokunulmazlar, dalitler” gibi adlar da verilen halk. 2/ Birbirine yakın adalar topluluğu... Yemen’in başkenti. 3/ Araplarda Müslümanlıktan önceki çağ. 4/ İlave... Kadın sekreter. 5/ “Bana derler yükünü sen götür / Benim yük götürür dermanım mı var” (Karacaoğlan)... Becerikli, usta. 6/ “Melâli anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim). 7/ İz, belirti... Konut. 8/ Asya’da bir ırmak... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 9/ Mutluluk hormonu. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle