18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 ŞUBAT 2011 PAZARTES 12 0 HABERLER 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 66 83 164 317 663 1011 806 953 226 Gerçeklerin yarısı Türkiye statistik Kurumu’nun rakamlarına göre tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış yaşandı. 2006’da 528, 2007’de 473, 2008’de 577 ve 2009’da 652 kadın tecavüze uğrarken 2006’da 489, 2007’de 540, 2008’de 589, 2009’da 624 cinsel taciz olayı meydana geldi. 20052010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur oldu. Mağdur kadınların yüzde 40’ının korktukları için şikâyetçi olmadıkları tahmin ediliyor. Bu açıdan istatistikler gerçek rakamların ancak yarısını ortaya koyabiliyor. Gözümüzün önünde öldürüldüler. şte yıl yıl tüyleri ürperten rakamlar 7 aylık rakam 7 ayda 478 tecavüz Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan alınan bilgiler de 2010 yılının ilk 7 ayında kadına karşı işlenen suçlarda büyük artış yaşandığını ortaya koyuyor. Cinayetleri işleyen erkeklerin yüzde 45’i ifadelerinde, “aldatıldığını” iddia ederek kendisini savunuyor. Yine 2010’un ilk 7 ayında 478 kadın tecavüze uğrarken, 722 kadın taciz edildi. Aile içi şiddet kapsamında 6 bin 423 kadın şiddete maruz kalarak hastanelik oldu. Yüzde 42 dayak yiyor Ocak 2009’da yayımlanan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Raporu” en yüksek oran Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da elde edildi. Evli kadınların yüzde 15’i eşinin cinsel şiddetine maruz kaldığını belirtiyor. En düşük oran yüzde 9 ile Marmara’da, en yüksek oran ise yüzde 29 ile Kuzeydoğu Anadolu’da. Fiziksel şiddet yaşayan kadınların oranı yüzde 42 ve en sık 4059 yaş grubu şiddete maruz kalıyor. lkokul düzeyinde eğitimi olan kadınlarda şiddete maruz kalma oranı yüzde 56 iken, lise mezunuüniversite eğitimli olanlarda yüzde 32. Yağmurların ve Taşkınların Küresel Isınmayla lişkisi Üzerine... Son zamanlarda dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen aşırı yağışın binlerce hektar tarım alanını istila etmesi olgusunu, bilim insanlarının aksine çok sayıda insan bugün bile ‘doğadan’ kaynaklandığına inanmaktadır. Oysa bugün bilim insanlarının yaptıkları son araştırmalar, bunun doğru olmadığını bu afetlerin doğadan değil, uzun zamandan bu yana süren ve küresel iklim değişikliklerini tetikleyen küresel ısınmadan, yani insandan kaynaklandığını ilk kez, en ufak kuşkuya yer verilmeyecek biçimde bilimsel olarak ortaya koymuş bulunmaktadırlar. Daha açık deyişle iklim değişikliklerinin ardında insanların sorumsuzca sera etkili gaz salımlarıyla atmosferi kirletmelerinden kaynaklanmaktadır. İki bilim insanı ve çalışma ekibinin ayrı ayrı iki araştırmasını, ünlü ‘Nature’ dergisi 17 Şubat 2011’de yayımlamasıyla bu konudaki gerçek, en küçük kuşkuya yer vermeyecek biçimde ispatlanmış, dünyanın çeşitli bölgelerinde artarak süren aşırı yağış ve devasa taşkınların ‘doğadan değil, bizzat insan’dan kaynaklandığını ortaya koymuşlardır. Sözü edilen ilk araştırma da, Kanada’nın Victoria Üniversitesi’nin Pasifik İklim Etkileri Konsorsiyumu’nda (PCIC) görevli bilim insanı Profesör Ziwiers ve çalışma ekibinin. Ekip, söz konusu aşırı yağış ve taşkınların, Kuzey Yarımküre’nin 1951 ve 2003 tarihleri arasındaki sayılarını araştırmış ve aynı yöndeki bir ikinci araştırmanın da aynı sonuçlara ulaştığı görülmüştür. Daha açık bir deyişle iki araştırma da, XX. yüzyılın ikinci yarısında söz konusu aşırı yağış ve taşkınların artma eğiliminde oldukları sonucuna varmıştır. ‘Örneklemeli oluşturum’ (simulation) adı verilen istatistik teknikleri sayesinde bu tür yoğun yağmur ve taşkınların salt iklim değişiklikleriyle izah edilemeyeceğini ortaya koymuşlardır. Bu saptama Kuzey Yarımküre için geçerlidir. Fizik yasaları, normal olarak sera etkili gaz salımlarının alçak atmosferde ortalama sıcaklığı arttırmakta ve bu dolaylı olarak buharlaşma olgusunun yükselmesine neden olmaktadır. Atmosferde biriken su buharının miktarı ve aynı zamanda enerjisi böylece aşırı yağışın ve taşkınların artması riskini de beraberinde getirmektedir. Yanıtlanması beklenen soru, aşırı yağış ve taşkınların insanların eylemlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığıdır. Öte yanda NASA’nın uzay stüdyoları Goddard Enstitüsü’nden Gavin Schmidt’e göre iki olgu arasındaki ilişki, ilk kez kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya konmuş olmaktadır. CNRS’nin araştırmacılarından ve iklimlerin laboratuvar ortamında modelizasyonu uzmanlarından Sandrine Bony’ye göre, bu sonuç aynı zamanda aşırı yağmur ve taşkınların sera etkili gaz salımlarının gerçekte saptanandan daha az olduğunu ve araştırmacılara göre yakın gelecekte aşırı yağmurların ve taşkınlar (simulation) tahmin edilenden çok daha çabuk olacağını ileri sürmektedir. Nitekim, Güney Afrika’da, Avustralya, Brezilya ve Kolombiya’nın yanı sıra Rusya’da üç ay süren aşırı yağışlar çoğu hububat ihracatçısı ülkeleri, geçici de olsa, ‘tahıl ihracatçısı’ olmaktan çıkarmış, gezegendeki beslenme sorununu en olumsuz biçimiyle etkilemiştir. Örneğin Brezilya’da toprak kaymalarına yol açmış ve 744 kişinin canına, 14 bininin de göç etmesine neden olmuştur. Dünya Bankası verilerine göre 2010 Haziran ve Aralık’ta 44 milyon insan, tarımdaki taşkınlardan kaynaklanan gıda fiyatları artışından güç durumda kalmıştır. Bugünün dünyasında açların sayıları 1.2 milyara ulaşmış durumdadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO açlık isyanlarının kapıda olduğu uyarıları yapıp durmaktadır. Buna karşılık dünyanın zengin ülkeleri iklim değişikliklerinin baş sorumlusu sera etkili gaz salımlarını azaltmaya merkantil gerekçelerle savsaklamayı sürdürmektedir. İnsan yaşamını tehdit eden iklim değişikliklerinin önünün kesilmesi daha da gecikmeden frenlenmelidir. Not: Bu yazı Le Monde gazetesinin ‘Gezegen’ sayfasında 18 Şubat 2011 tarihli nüshasında yayımlanan konuyla ilgili yazısından derlenmiştir. HB Kadın cinayetleri son yedi yılda yüzde 1400 arttı Her gün 5 kadın katlediliyor ÖZLEM GÜVEML Türkiye’de resmi rakamlara göre her gün ortalama 5 kadın hayatlarındaki erkekler tarafından herkesin gözleri önünde katlediliyor. Özellikle son yedi yılda yüzde 1400’lük artış gösteren kadın cinayetleri cins kırımı boyutuna ulaştı. 2002’de kayıtlara 66 olarak geçen kadın cinayeti sayısı her geçen yıl artarak 2007’de 1011 oldu. Mahkemeler, karakollar, yasalar koruyamadığı için öldürülen kadınların ortak özelliği şiddet gördükleri eşlerinden ya da sevgililerinden ayrılmak istemeleri ya da ayrılmış olmaları, öldürenlerin ortak özelliği ise sadece erkek olmaları. Hayatlarındaki kadınları katleden er keklere uygulanan “haksız tahrik indirimi”, nüfus dikkate alındığında 5000 civarında olması gereken sığınma evinin sayısının 50’yi bulmaması ve çıkarılan koruma amaçlı yasaların neredeyse hiç uygulanamaması bu tablonun başlıca sorumluları. Artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için 2010 yılının sonunda Mor Çatı, Sosyalist Feminist Kolektif, Amargi, Filmmor, KADAV ve bağımsız feministlerce oluşturulan İstanbul Feminist Kolektif tarafından “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” kampanyası başlatıldı. Kampanya ile Türkiye’nin karşı karşıya olduğu acı bilanço çarpıcı bir şekilde gözler önüne serildi, ama hızla alınabilecek önlemler yine alınmayınca katledilen kadınların arasına yenileri katıldı. Ayşe Paşalı kadın cinayetlerinin simge ismi oldu. Tahrik indirimi uygulanmasın İstanbul Feminist Kolektif’in bu cinayetlerin durdurulabilmesi için sıraladığı taleplerinin başında kadınerkek eşitliğinin tartışılmaya açılmaksızın hayata geçirilmesi var. Bu cinayetlerde medyaya da önemli görevler düşüyor. Kolektif, kadın cinayeti haberlerinin 3. sayfalarda “kıskançlıkaşknamus cinayeti” gibi yakıştırmalarla katillerin beyanı esas alınarak, olayı sıradanlaştıran, meşrulaştıran bir dille yer almasına karşı iç mekanizmaların devreye girmesini istiyor. Feministlerin diğer talepleri şöyle: “Cinayet davalarında ‘Haksız tahrik indirimi: Erkeklik indirimi’ uygulanmasın. Şiddet gören, tehdit edilen kadınlar karakol, adliye, jandarma kapılarından ‘aile meselesi’ denilerek geri gönderilmesin, tüm yasal haklarını kullanmaları sağlansın. Sığınma evlerinin sayısı 38’den acilen 3800’e, kısa sürede her 7 bin 500 kişilik nüfusa bir sığınma evi düşecek sayıya getirilsin. Şiddet tehlikesi altında yaşayan kadınların hemen başvuracağı kadın danışma merkezleri açılsın. Can güvenliği nedeniyle kent değiştirmek gerekiyorsa kadınların yeni bir kentte yeni bir kimlikle barınma ve geçinme sorunlarının çözülmesi, çocuklarının eğitime devam etmesinin sağlanması gerek. Aynen tanık koruma programında olduğu gibi şiddete karşı kadın koruma programları oluşturulmalı.” Aile içi şiddete maruz kalan kimselerin polise ilk başvuru anlarından itibaren 4320 Sayılı Yasa hakkında bilgilendirilmeleri ve gereken tüm tedbirlerin acilen alınması gerekiyor. Bir türlü çıkmayan koruma kararları Ayşe Paşalı, 2010 yılının aralık ayında kendisini ölümle tehdit eden eski eşi tarafından Ankara’da sokak ortasında öldürüldü. Paşalı’nın mahkemeden talep ettiği koruma kararı bir türlü çıkmamıştı. Ocak ayında Arzu Yıldırım, eski eşi tarafından Ümraniye’de sokak ortasında infaz edildi. Yıldırım, katili Metin Çilingir hakkında suç duyurusunda bulunmuş, dilekçesini daha hızlı olsun diye cumhuriyet savcılığından alıp kendisi elden emniyet birimlerine iletmek istemişti. Ama Yıldırım, dilekçesini emniyete ulaştıramadan öldürüldü. 15 Şubat’ta 59 yaşındaki Saliha Erdem Ataşehir’de ayrı yaşadığı eşi tarafından kapısının önünde öldürüldü. 22 Şubat’ta da Adana’da öğretmen Özlem Yılmaz ayrı yaşadığı eşi tarafından öğrencilerinin gözü önünde boğazı kesilerek ağır yaralandı. 23 Şubat günü ise dört çocuk annesi Arzu Odabaş, boşanma davası süren eşi tarafından Üsküdar’da öldürüldü. Aynı gün Adana’da Semiha Karadağlı boşanmak istediği eşi tarafından çocuklarının gözleri önünde av tüfeği ile katledildi. Bunlar sadece birkaç ay içinde basında da yer alan tüyler ürpertici cinayet haberlerinden bazıları. 26 Şubat günü Maltepe’de, iki çocuk annesi Şehri Filiz, birlikte yaşadığı Tarık E. tarafından cadde ortasında bıçaklandı. Yere düşen kadına tekmeler atan Tarık E. koşarak olay yerinden uzaklaşırken hastaneye kaldırılan kadın tüm müdahalelere rğmen kurtarılamadı. Devlet boşananı da birlikte yaşayanı da korumalı İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, son zamanlarda medyada yer alan kadın cinayetlerinin ortak yanının “boşanmış olan kadının eski eşi tarafından veya boşanmak isteyen kadının kocası tarafından öldürülmesi” olduğuna dikkat çekti. Boşanan kadını korumak için acilen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa’da değişiklik yapılması gerektiğini vurgulayan Moroğlu, “Sadece eşleri ve diğer aile bireylerini koruyan yasaya ‘evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden biri’ veya ‘resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden biri’ ibareleri de eklenmeli” dedi. Moroğlu, bu zihniyetin kadını birey olarak görmek istemediğini ifade ederek yasalar değişse, koruyucu tedbirler içeren düzenlemeler yapılsa da erkek egemen zihniyet değişmedikçe kadına yönelik şiddetin, cinayetlerin önlenebilmesi için uzun bir mücadelenin gerektiğini söyledi. Moroğlu, ailede erkek egemen zihniyetin devam ettiği dikkate alındığında, zihniyet değişimi için okul öncesinden ve ilköğretimden başlayarak “toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi” verilmesinin önemine işaret etti. Kadın cinayetlerinin birçok ülkede işlendiğini belirten Moroğlu, “Geçten yıl Peru’da öldürülen kadınların yüzde 70’i kocaları, birlikte yaşadıkları erkekler veya sevgilileri tarafından öldürüldü. Erkeklerin öldürme nedenlerine gelince: Erkekler genellikle aldatıldıkları için cinayet işlediklerini iddia etmektedirler” dedi. Şiddetin lafı bile yeterli görülmeli C MY B C MY B 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa’ya göre Medeni Kanun’da öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını bildirmeleri halinde, aile mahkemesi hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak çeşitli tedbirlere hükmedebilir. Ancak uygulamada resmi nikâhı olmayan veya boşanmış olmasına rağmen eski eşinden şiddet görme riski taşıyan kadınlar lehine de tedbir kararları alınabiliyor. Yasa kapsamında olmayan bu gibi durumlarda mevzuatta değişikliğe gidilinceye kadar, başvurucuların ısrarcı olmaları gerekiyor. Yasa uygulanırken Avrupa nsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararlar ile Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin de dikkate alınması şart. Çünkü uluslararası hukuk, evlilik dışı birliktelik ve yakın yaşam arkadaşlığını, aile kavramı kapsamı içinde sayıyor. Bu durumda başvurucunun şiddete maruz kalma olasılığının bulunması yeterli görülmeli. Hastaneyi de baldızını da kandırdı İZMİR (AA) İzmir Buca’da Yeliz Gümüş (28) nüfus cüzdanı fotokopisini, kendisine yeni bir cep telefonu hattı alacağını söyleyen ablasının eşi Davut B’ye verdi. Ertesi gün eve gelen özel bir hastanenin yetkilileri, hastanelerinde doğum yaptığını ve masrafını ödemeden ayrıldığını söyledikleri Yeliz Gümüş’ten ücreti istedi. İtiraz üzerine hastanenin kamera kayıtları incelendiğinde, Davut B’nin yanındaki kadının Gümüş olmadığı tespit edildi. Davut B. aranıyor. Fuhuş operasyonu: 35 gözaltı İstanbul Haber Servisi Aksaray’da bir eğlence merkezinde fuhuş yaptırıldığı bilgisine ulaşan polisin söz konusu adrese düzenlediği operasyonda 25’i kadın 35 kişi fuhuş yaptırdıkları ve yaptıkları iddiasıyla gözaltına alındı. Özbekistan, Rusya, Romanya, Ukrayna ve Moldova uyruklu oldukları öğrenilen kadınlardan 20’sinin, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığına geçtiği belirlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle