18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 13 ŞUBAT 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Berkun Oya’nın yeni oyunu ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ seyirciye ilginç bir deneyim yaşatıyor Cam ardında düello CEREN ÇIPLAK Hüsnü Arkan “Solo” (Ada Müzik) Ezginin Günlüğü’nün 90’lı yıllarıyla özdeş isimlerden biri, yazar, besteci ve şarkıcı Hüsnü Arkan. 80 öncesinde onu ev kayıtlarıyla bilenler, Grup Yorum’un “Haziranda Ölmek Zor” şarkısının bestecisi olarak hatırlayanlar, 20 yıl önceki ilk solo albümü “Bir Yalnızlık Ezgisi”nin tadı damağında kalanlar, şimdi ikinci albümü “Solo”yu dinlemenin mutluluğunu yaşıyor. Geçen yıl Ezginin Günlüğü’nden ayrılma kararı alan Hüsnü, yeni albümünde Birsen Tezer’den Bülent Ortaçgil’e Burhan ve Gökhan Şeşen’den Gürol Ağırbaş’a kalabalık bir müzisyen listesiyle çalışmış. Albümde dört şiir var; Ümit Yaşar Oğuzcan, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Can Yücel’e ait. Bunun dışında Janelle Monae “The Archandroid” (Bad Boy Records) 2009’da yapılan Rock’n Coke hakkında yazdığım yazıda “Festivalin yıldızı Janelle Monae’ydi” diye yazmıştım. Ana sahnede Kaiser Chiefs’i dinlemeye giden herkes, alternatif sahnede çıkan Monae’yi kaçırmıştı. Olağanüstü başarılı bir performanstı; o kadar ki “Bu Prince’in kadın versiyonu” demiştim. O sırada sadece bir EP’si yayınlanmıştı; ama İstanbul’u da kapsayan turnesi boyunca yeni şarkılar yazmış Monae. Amerika ve Avrupa’da 2010’da çıkan albüm, ülkemize ancak ulaştı. “The Archandroid”, ünlü bilimkurgu filmi “Metropolis”ten esinlenen bir konsept albüm. Monae, albümde kendisine ilginç bir rol biçmiş: Yaşadığı zalim Salonda herkes yerini almış, sahne beyaz bir perdeyle kapalı. Perde ilk olarak sinema salonu çağrışımı yapsa da ardından beyazperde açılıp yerini ‘cam perde’ye bırakıyor. Kulaklıklarla, oyunla baş başayız artık... “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” Berkun Oya’nın yeni oyunu... Santralistanbul’daki yeni mekânı Tiyatro Krek’te sahneleniyor. Oyunda farklı yaşam tarzlarına sahip iki genç çiftin yaşam düellosunu, çarpışmasını izliyoruz. Bir tarafta sevmek suç, diğer tarafta sevenler tutsak. Sevmek, ahlak, özgürlük ve bedelleri üstüne bir oyun olarak sunulan “Güzel Şeyler Bizim Tarafta”da “Çoğunluk” filmindeki rolüyle Altın Portakal’da “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü de alan Bartu Küçükçağlayan ile Ozan Çelik, Öykü Karayel ve Tülin Özen rol alıyor. Oyunun yaşattığı ilginç deneyimlerden biri de az önce bahsettiğimiz ‘cam perde’. Sahnedeki dördüncü duvarın cam olması ses izolasyonu yaratmak için. Bu da sahnenin içinde bir kutu varmış izlenimi yaratı “Tiyatronun cazip tarifi ‘o an’ olması, şimdiyle kurduğu ilişki ve hataya açıklığı. Tiyatroda yaptığım işin merkezinde yazmak var. Ne oradaki cam ne de kulaklık, benim için aslolan ve beni tetikleyen şey yazmak eylemi.” yor. Cam perde ve kulaklıkla bildiğimiz tiyatro sahnesinin algısını bozan bir tasarımla izliyoruz oyunu. Berkun Oya bu sistemi “tiyatro izleme algısını değiştiren bir sistem” olarak niteliyor ve “zaten bildik anlamda tiyatro kavramlarıyla konuşmayı ve düşünmeyi becerebilen bir tip değilim” diyor. Berkun Oya en çok yazıyor. Bir yandan yeni oyunlar kaleme alıyor, bir yandan da daha önce TV’de yayımlanan “Defakto” programı gibi yeni işlerin hazırlığını sürdürüyor. İçeriği henüz netleşmeyen programlardan birinin adı “Kafa” öbürürün adı da “Münih” olacak. Alışageldiğimiz tiyatro algısını bozan bu tasarım nasıl çıktı ortaya? Amaç daha çok atmosferik anlamda izlediğimiz o teatral dünyayı biraz daha ses algısı anlamında ayakları yere basan, referansları kuvvetli ve o an kulağınıza gelen şekilde sunmak. Oyuncunun nefes sesinden, sahnede olmadıkları ama oyunun devam ettiği alanlardaki o ses algısının devamını sağlamak. Peki bu oyuncuların seyirci refleksini yakalamasını engelleyen bir durum değil mi? Sahnedeki cam, seyirci tarafından neredeyse yok gibi. Oyuncular tarafından bakınca ise ayna görevini üstleniyor: Dolayısıyla oyuncular oyunu biraz o aynada kendilerini, biraz da seyirciyi izleyerek oynuyorlar. Çünkü oyuncular öndeki seyircileri görebiliyor ancak daha çok birbirleriyle baş başalar. Aslında oyuncuları içine sokmak istediğim deneyim gerçekleşmiş oldu. ‘Bomba’ 15 dakikalık kısa bir oyununuz, “Hoop Gitti Kafa” da yine İstanbul Tiyatro Festivali için hazırladığınız klasik tiyatro kalıplarının dışında bir oyundu. Tiyatronun genel yapısıyla uğraşıyorsunuz... Tiyatroyla ilgili duyduğum sıkıntılardan dolayı bu yollara giriyorum. Çünkü tiyatronun cazip tarifi ‘o an’ olması durumu, şimdiyle kurduğu Daha fazla ses ilişki ve hataya açıklığı. Benim için tiyatroda yaptığım işin merkezinde yazmak var. Ne oradaki cam ne de kulaklık benim için aslolan, beni tetikleyen ve bu işi yaptıran şey yazmak eylemi. Kısacası tiyatro benim için yazının sosyalleşme biçimi. Krek için yeni planlarınız neler? Şu an sahnelediğmiz oyunlar sistemin tanıtım oyunları gibi. Önümüzdeki sezon kuadrofonik dinleme tekniğiyle yapacağımız oyunlar var. Mekânın, ‘kutu’nun çok daha farklı, özellikle ses algısı olarak kullanılacağı oyunlar olacak. Bu başlangıç telaşını atlattıktan sonra sesle daha fazla meşgul olacağım. tüm söz ve müzikler kendisinin. Sahibine takılmadan kalbinin sesine kulak vererek sevdiği şiirlere ses vermiş Hüsnü. Düşüncelerini satırlara dökme ve notalara aktarma konusunda cesur müzisyen, günümüz siyasi ve toplumsal sorunlarına doğrudan dokunduran sözcüklerden kaçınmamış. “Adile Hanım” Adile Naşit için yazılmış. O, Hüsnü için geride kalmış umut dolu günleri ve namusuyla yaşayan insanları temsil eden bir figür. Albümün temalarından biri yalnızlık, diğerleri mutsuzluk ve karamsarlık. Kilit kelimelerden biri şarkıların çoğunda karşımıza çıkan yangın ya da ona çağrışım yapan kül, duman, itfaiye. Çok gecikmiş olmasına rağmen, gecikmenin tüm kırgınlığını affettirmeye muktedir bir albüm “Solo.” [email protected] dünyada kendi insanlarını özgürleştirmeye çalışan yarı insan, yarı robot şeklinde bir kurtarıcı rolünde. Ama esin kaynakları bununla da bitmiyor; Walt Disney ve Dali işbirliğinde yapılan kısa animasyon “Destino”, Andy Warhol, Jack White’ın bıyıkları, Peter Pan, Muhammed Ali’nin yumrukları gibi birçok ilginç isim ve olay var şarkıların ardında. Böylesine bir çeşitlilik Monae gibi bir yetenekle birleşip arkasına da OutKast’ten Big Boi, Sean “Diddy” Combs gibi büyük destekleri de alınca ortaya mükemmel bir pop albümü çıkmış. Funk, glam, R&B, hiphop, caz, Afrobeat gibi birbirinden çok farklı türleri kaynaştıran çok güzel bir çalışma. Monae, bu çarpıcı başlangıcı nasıl aşacak merak ediyorum. www.zulalkalkandelen.com Diyarbakır’da öykülü gün Kültür Servisi 14 Şubat Dünya Öykü Günü Diyarbakır’da bugün saat 14.00’te EğitimSen Salonu’nda kutlanıyor. Türkiye PEN Diyarbakır Temsilciliği ile Kürt Yazarlar Derneği (Komeleya Nivîskarên Kurd) öncülüğünde iki dilde düzenlenen 9. Dünya Öykü Günü PEN’in Diyarbakır temsilcisi Şeyhmus Diken’in Türkçe ve Kürt Yazarlar Derneği Başkanı Mehmet Deviren’in Kürtçe yapacağı açılış konuşmaları ile başlayacak. Açılışın ardından İsmail Dindar, Muzaffer Özdemir ve Mehmet Çakmak’ın konuşmacı olarak katılacağı Sebahattin Gültekin’in moderatörlüğünde “Çîroka azadıyêtê nıvîsîn lı vî welati / Özgürlüğün öyküsü yazılıyor bu topraklarda” başlıklı bir panel düzenlenecek. Al Pacino, Matisse ve ilham perisi Kültür Servisi Son olarak “You Don’t Know Jack” (Jack’i Tanımıyorsunuz) filminde ötenaziyi savunan doktor Jack Kevorkyan’ı canlandırarak Altın Küre’yi kucaklayan Al Pacino, şimdi de ünlü empresyonist ressam Henri Matisse’i canlandırmaya hazırlanıyor. Matisse’in çalışmalarında ilham da aldığı hemşiresi ve modeli Monique Bourgeois’yla ilişkisini ele alacak, filmin yönetmeni ise “Bollywood Hollywood” filmini de çeken Deepa Mehta. Başlangıç tarihi ve Monique Bourgeois’yı hangi kadın oyuncunun canlandıracağı henüz belli olmayan filmin adı ise “Masterpiece” (Başyapıt) olarak düşünülüyor. Matisse’in birkaç eserinde modellik de yapan Bourgeois’nın yolu Matisse’le 1942’de 21 yaşındayken kesişti. Yolları 2. Dünya Savaşı’yla ayrılan ikili, 1946’da Fransa’nın Vence kentinde yeniden bir araya geldikten bir süre sonra Bourgeois rahibe olmuş ve Matisse’e son dönem başyapıtlarından “Rosary Şapeli”nde ilham kaynağı olmuştu. Düğüne davetliyiz Kültür Servisi Doğu Avrupa geleneksel düğün müziklerine dayalı repertuvarını funk ve jazz altyapılarıyla yeniden yorumlayan Kolektifistanbul yarın özel misafirleriyle Cemal Reşit Rey’de sahnede olacak. Gayda, akordeon, klarnet, saksafon, tubanın yanı sıra vurmalı sazlar da kullanarak zengin bir ses ve melodi birlikteliği sağlayan Kolektifistanbul’un yarın akşamki misafirleri arasında Sinan Çelik (Kaval), Şenol Filiz (Ney), Birol Topaloğlu (Tulum), Selim Sesler (Klarnet), İzzet Kızıl (Perküsyon), Elena Hristova (Vokal) ve Ahmet Özden (Kaba zurna) bulunuyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle