18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2011 SALI 8 DİZİ Bin Ali manevi babası Burgiba’ya ihanet ederek ve ‘Halka zulmetmeye son’ diyerek iktidara gelmişti HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Halk isterse kader değişir F ransız sömürgeciliğine karşı mücadele yıllarında yazılmış bir şiirin (sonradan Tunus Milli Marşı oluverdi) son dörtlüğü mealen şöyle biter: “Bir gün halk isterse eğer, Mutlaka karşılık verir kader, Gecenin şafağı söker Ve prangalar parçalanır gider!” Tunus ulusal mücadelesinin kurucu önderi Habib Burgiba, “El Mucahidul Ekber” (Büyük Mücahit: Ulu Savaşçı) lakabıyla tanınıyordu. Özellikle Atatürk Türkiyesi ile Fransız Devrimi’ni örnek alan sosyo politik reformları köklü biçimde hayata geçirmeye gayret etti. Laiklik ve kadın hakları konusunda Fransız/Türkiye modelini izledi. Burgiba, yaşlandıkça tutuculaştı; vaat ettiği milli projeleri tamamlayamadı; halktan uzaklaştı, kendini saraylara hapsetti. İslamcı eğilimli hareketleri bastırdı; sol ve sosyalist olanlarına, işine geldiği kadar izin verdi. 1965’te ise “komünizm tehlikesi”ne karşı İslamcı kesimlerle uzlaştı; onlara hoş görünebilmek için “kadın hakları”na yasal kısıtlamalar getirdi. Sivil toplum hareketlerine, muhalif kesimlere ve özellikle sendikalara hayat hakkı tanımadı. Burgiba, yaşam boyu devlet başkanı oluverdi. Baskılara dayanamayan halk, 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllar boyunca çeşitli yöntemlerle rejime karşı itiraz etti; hapishaneler siyasilerle doldu taştı. Muhtemel bir patlamanın önüne geçebilmek için, Burgiba’nın “evladı” saydığı Zeynelabidin Bin Ali, 1987’de başbakanlığa atandı. Bin Ali, 1964 yılından itibaren sırasıyla askeri güvenlik, milli güvenlik, büyükelçilik, içişleri bakanlığı gibi üst düzey hassas görevler üstlenmişti. Burgiba’nın “has evladı”, manevi babasına ihanet etti. Sağlık nedenleriyle “Burgiba”yı devlet başkanlığından uzaklaştırdı. İktidara gelir gelmez, Bin Ali halka şu vaatlerde bulunmuştu: Miras yoluyla iktidara, hanedanlığa son! Halka zulmetmeye son! Milli gelirden hakça paylaşım! Özgürlükler genişleyecek, tıkanmış milli ekonomi bünyesinde reformlar yapılacak. Kamu yerine liberal karma ekonomi modeli uygulanacak. Herkese istihdam yaratılacak. Vaatler tutulmadı. İç ve dış kaynaklar azaldı. Sözgelimi 1990’da Birinci Körfez Savaşı’na karşı çıkmasından ötürü, ABD ile Kuveyt, Tunus’a yardımları durdurdular. Aynı dönemde ülke rejimini tehdit eden köktendinci Nahda Partisi’nin ciddi direnişi ve meydan okumasıyla karşı karşıya kalan iktidar, sıkıyönetim ilan etti; muhalefete karşı en sert tedbirleri aldı, İslamcıları ezdi geçti. Sağ veya soldan, kimseye hayat hakkı tanımadı. Yaklaşık 30 bin siyasi tutuklu ve mahkum cezaevlerine kapatıldı. Neoliberal kriz sürdükçe, Bin Ali hem tutuculaştı, hem IMF ve Dünya Bankası kanalıyla Batı’ya, özellikle ABD ile Fransa’ya daha bağımlı hale geldi. 11 Eylül olayını kullanan Bin Ali, “köktendinci ve şeriatçı tehdit” algısını ABD ile Avrupa’ya iyi pazarladı. İlgili ülkelerden, “terorizm ile mücadele” kapsamında askeri, mali ve siyasi yardım aldı. Öyle ki, 2003’ten itibaren Tunus, yüzde 5 büyüme hızı ve kişi başına yaklaşık 3 bin dolar geliriyle Arap dünyasının gözde ülkeleri arasına girdi. Rüzgârın Estiği Yere Doğru Yapılan değişikliklerle birlikte yargının yeni bir biçim aldığı, yüksek yargının da iktidara göre düzenlendiği tartışılırken CHP ve MHP, seçimlerde görev alacak hâkimler açısından da güvensizlik doğuracak uygulamalar olduğu iddiasıyla ortaya çıkıyor. Bu ülkede güç kimdeyse, kusura bakmayın ama hukukçusundan profesörüne, gazetecisinden işadamına, bürokratından kanaat önderine kadar pek çok kişi ona göre yön değiştirir. İnsanların zaman içinde, siyasi görüşlerinin değişmesi, dünyaya bakış açılarının farklılaşması, değişime ayak uydurması yadırganmayabilir ama bir insanın 20’lerinden sonra temel değerlerinin, yıllarca deli gibi savunduğu ilkelerinin değişmesi yadırganır. Hele ki bu değişim ilginç bir biçimde hep güçlü olandan yanaysa, hep rüzgârın estiği yöne doğruysa... Bu, ne yazık ki bugünlere ait bir özelliğimiz değil. Asker iktidar olduğunda “Başka da çare yoktu, hepimizi kurtardılar” diyerek görev alan, işlerine devam eden, hiçbir şekilde sesini çıkarmayan, hatta o dönem sayesinde makam, isim, mevki ve servet sahibi olanlar şimdi en demokrat kesilip özgürlük nutukları atabilirler. Hayatı boyunca insan hakları ve özgürlükler bağlamında kendi yandaşları dışında hiç kimsenin varlığını savunmamış, kendisinden görmediği herkesi düşman olarak yaftalamış olan insanlar rüzgâr başka yönden esince birdenbire o geçmişi unutabilirler. En küçük bir kuşkum yok ki, yarın bir başka parti güçlü bir çoğunlukla iktidara gelirse, bugün canla başla iktidara hizmet edip savunanların başta gelenleri herkesten çabuk duruma uyum gösterecektir. Eğer özellikle belli görevleri yapan insanlar gerçekten mesleklerinin yeminlerine sadıksa, ilkelerine bağlıysa, yanlışlara karşı bir biçimde direnirler. En azından o yanlışlara ortak olmazlar. Türkiye’de her dönemde bu direnişi gösteren insanlar azınlıkta kalır, ötekiler en öne, onların yerine büyük bir keyifle geçiverirler. O azınlıkta kalan ve ilkelerini savunanların da başına gelenler hepimizin malumudur. [email protected] Hizbullah operasyonu İstanbul Haber Servisi Terör örgütü Hizbullah’a yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alınan 13 kişi dün sabah Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali tarafından sorgulanan 13 kişiden 10’u serbest bırakılırken Fikret G, Sait Ş. ve Mehmet Şefik T, tutuklanmaları istemiyle İstanbul Nöbetçi 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. tate bunker (sığınak veya siper devleti, hendeğe yatmış devlet) anlamına gelir. Kavramsal açıdan, halktan kopup kendi içine bir aşiret gibi kapanmış bir devlet sistemi, yönetimi tekeline almış bir hanedanlık devlet düzeni demektir. Siper devleti, artık aşirete dönüşmüş; halk ve sivil toplum ile ilişkilerinin meşruluğunu kaybetmiştir. Tunus ile Mısır yönetimi, bu tanıma uygundurlar. Bu seçkinler güruhu veya aşiret ağaları, kendine uygun muvazaalı siyasi partiler ve muhalefet belirlerler. Ekonomik nimetleri en yakın çevrelerine peşkeş çekerler. Siyasi ve iktisadi dolaşım, aşiret ağalarına dönüşmüş modern görünümlü zümrenin tekelindedir. (El Cezire, 10 Ocak 2011 tarihli açık oturum.) Canlı örneği Tunus’ta görüldü. Eski devrik başkan Habib Burgiba’nın eşi Vesile ile kız yeğeni Saide Sasi, onun adına devleti yönetiyorlardı. (M. Sadık Diyab, El Şark El Awsat, 23 Ocak 2011). Burgiba sonrası “ebedi şef” konumundaki Bin Ali’nin ikinci eşi Leyla Trabelsi (veya Trablusi), sokak kızıyken bir dizi rastlantı veya plan sonucu Osmanlı’daki Hürrem Sultan oluverdi. Fransız Nicolas Beau ile Cathierine Graciet’nin ortaklaşa yazdıkları “La regente de Carthage” (Kartaca Kraliçesi) isimli kitapta, devletin nasıl aile boyu bir çiftliğe dönüştürüldüğü anlatılır. (El Quds El Arabi, 28 Ocak 2011; Le Figaro, 22 Ocak 2011; Nawaat.org; 12 Ekim 2009) Davos merkezli kuruluşlar ile IMF, derecelendirme konusunda cömert davrandılar. Çünkü Tunus, onların şartlarını kabul eden terbiyeli ve çalışkan öğrenci konumundaydı. Oysa Dünya Bankası’nın 2007 tarihli raporu, milli üretim ve gelirin bir avuç zümrenin elinde toplandığını ve şaşaalı kalkınma verilerinin sahteliğini göstermesi bakımından önemliydi. (El Cezire, 10 Ocak 2011 tarihli açık oturum.) Sözgelimi her Tunuslu vatandaş, yaklaşık 1 milyon dolardan fazla dış borç altında gözüküyor. O halde mesele şaşaalı ekonomik veriler değil, milli üretim ve gelirin nasıl paylaşıldığıydı. Örneğin tüm yatırımlar, Tunus’un 1520 km. genişliğindeki sahil şeridindeki yerleşim birimlerinde yapılmıştı. Ülkenin orta batı ve güney kesimleri tümüyle ihmal edilmişti. Kendini ateşe veren gencin yaşadığı Sidi Bu Zeyd şehri, işsizlik nedeniyle, yüzde 40 oranında dışarıya göç veriyor (El Cezire TV, 20 Aralık 2010 tarihli açık oturum). 11 milyon nüfusun 600 bini Fransa’da göçmen olarak yaşıyor. Siper devleti ya da devletten aşirete S GÜNEŞ BATIDAN DA DOĞABİLİR B ütün o baskı ve zulmüne rağmen eski iki lider, Burgiba ve Bin Ali’nin modern toplum yaratma adına gerçekleştirdikleri şeyler, bizzat halk devriminin dinamiği haline geldi. Okuma yazma oranının yüksekliği, özellikle üniversite mezunlarının çokluğu, Tunus’ta birikimli ve bilinçli geniş bir aydın kesimi yarattı. İslamcı tehlikeye karşı kapsamı genişletilen medeni haklar, kadınları daha özgür ve etkin kıldı. Bilinçli kitleler, yasak olmasına rağmen farklı örgütlenme yöntemleri denediler. Fikirsel ve kültürel faaliyet alanlarını genişlettiler. Sivil toplumun zeminini hazırladılar. 1990’lı yıllarda eğitimli ama geniş işsiz kitleler (özellikle gençler), o tarihte cazibe merkezi olan köktenci Nahda Partisi’ne yönelerek sisteme muhalefet saflarına katılmışlardı. Nahda, rejimi devirmek için legal ve illegal (suikast, bombalama ve kundaklamalar dahil) yöntemleri zorlayınca, yönetim İslamcıları kanlı yöntemlerle bastırdı; önderleri ya sürgüne gittiler ya tutuklandılar. İslamcıların yokluğunda, aydın yığınlar ve özellikle orta tabaka mensupları kendi aralarında birleşmek suretiyle sabırla direndiler. Sivil toplumun altyapısını oluşturdular. Hükümet, ekonomik güvenlik yasaları adı altında, sivil toplumun yerli ve yabancı beslenme damarlarını kesmeyi denedi. Vurucu timlerin dışında özel güvenlik birimleri kurdu. Baskı ve sömürü birikimi, devrime dönüştü. Güneş, bu kez doğudan değil Arap dünyasının batısından doğmuş oldu. Devrime katılan özgür kadın oranı yüzde 40’lara varabildi. Tunus Devrimi şunları öğretti: Ceberut devlet ne denli zalim ve zorba olursa olsun, halkın iradesi bunları yerle bir etmeye yeter. Demokrasi ithal edilmez; Batı hibesi değildir; bizzat halkın mücadelesinin eseridir. (Reşad Ebu Şawar, El Quds el Arabi, 28 Ocak 2011; Enis Fevzi Kasım; Azmi Bişara, El Cezire.net, 24 Ocak 2011; Ali Bedewan, 15 Ocak 2011, Halk devrimi, öncü gücü olmadan ama Hareketül Tecdid (Yenilenme Hareketi) veya 6 sol oluşumun platformu gibi çatı kuruluşlarının sayesinde gerçekleşip süreç içinde örgütlenebilir. Aydınlanma olmasaydı bu devrim de olmazdı. Tunus ile Cezayir’in kanlı yakın geçmişi, İslamcıların böylesine halk devrimlerine imza atamayacağını gösterdi. Dış yardım ve müdahale olmaksızın, katkısız bir kalkışmanın örneğini verdi. Fakat ABD ile Batı, isyandan hemen sonra, “Tunus halkının değişim ve demokrasi inşa sürecine katkıda bulunabiliriz” diyerek, devrimi yeniden kendi mecralarına sokma çabasındalar. İslamcı lider Reşid Gannuşi ise dolaylı biçimde, bu devrimin kendi yarattıkları birikimin neticesi olduğunu ima ediyor. Oysa Tunuslular, kazanımların heba edilmemesi için, şu noktalara dikkat çekiyorlar: Eski yöneticiler dahil mevcut siyasetçiler sahneden çekilmeli; Batı’nın sinsi politikalarını karşı dikkatli olunmalı; köktenci Nahda Partisi ve benzeri İslamcıların, devrimin şimdiki serbest ortamını istismar etmelerine izin verilmemelidir. Bu üç uyarı, şimdilik bir temenni gibi görünüyor. Alkol yönetmeliğine tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Ali Çetin, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) çıkardığı alkol yönetmeliklerinin amacının kayıt dışını kayıt altına almak veya gençleri alkolden uzak tutmak değil, dini esaslara uygun yaşam biçimini dayatmak olduğunu savundu. Çetin, “Bu tebliğde yeni olan şey, alkollü içeceğin hangi bölgede ve noktada hangi tür alkollü içeceğin tüketildiğini takip etmektir” dedi. Beş yılda 408 asker intihar etti ANKARA (ANKA) Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, BDP Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın asker intiharlarıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıtta son beş yılda 408 askerin intihar ederek yaşamını yitirdiğini bildirdi. Bazı intiharlara ilişkin soruşturmanın sürdüğünü belirten Gönül, intihar olaylarının geçmiş yıllara göre azaldığını belirtti. Gönül, “potansiyel intihar riski olanlar”ın mermili nöbet yerlerinde görevlendirilmemesi yoluna gidildiğini vurguladı. TGS, şikâyette bulunacak İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), son dönemde medyada yaşanan “toplu işten çıkarmalar” ile ilgili bilgilendirme toplantısı düzenledi. Sendika başkanı Ercan İpekçi, toplu işten çıkarmalarla ilgili müfettiş tayin edip şikâyette bulunacaklarını söyledi. Gazeteciyazar Oktay Ekşi ise “Bizler, bugün işsiz kalan arkadaşlarımız gibi mesleğin çay, simit mesleği olduğunu, bir anda kapı önüne konulabileceğimizi yıllar önce öğrendik” dedi. Erol Evcil’e 16 yıl istendi İstanbul Haber Servisi İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “Kara para aklama” davasında esas hakkında görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Ahmet Nuri Saraç, işadamı Erol Evcil’in de aralarında olduğu 8 sanığın, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek” ve “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklamak” suçlarından 6 ile 16, Hüseyin Kayapalı’nın da benzer suçlardan 7 ile 19 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılmasını istedi. Avukatlara savunmalarını hazırlamaları için süre veren mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi. Cem Radyo’dan yeni program İstanbul Haber Servisi Türk halk müziğinin sevilen radyosu Cem Radyo dinleyenlerinin karşısına “Bir Demet Nostalji” adlı yeni bir programla çıkmaya hazırlanıyor. 96.4 frekansından yayın yapan radyonun bu yeni programında yayımlanacak parçaların öyküleri, hangi şarkının kim için yazıldığı ve kahramanları anlatılacak. Program her pazartesi saat 20.00’de başlayacak. Y A R I N : M I S I R V E A R A P D Ü N Y A S I C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle