18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 20 KÜLTÜR CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2011 SALI [email protected] ADT’nin yeni oyunu ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan Onbir Tablo’ müzik ile şiiri buluşturuyor KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Bir Nâzım Hikmet resitali âzım’ın şiirini işleyen sanat üretimlerinde, müzik çeşitli düzeylerde kullanılagelmiştir. Fazıl Say ve Genco Erkal’ın büyük ozanla buluştuğu görkemli “Nâzım”, büyük koroları, orkestrası ve solistleriyle müzik tarihimize geçti. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yeni dönemde sunduğu “Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan Onbir Tablo” başlıklı çalışma da müzik ile Nâzım’ın şiirini organik bütünlüğe ulaştırmayı hedefliyor. Yaratıcılarının ‘okuma tiyatrosu’ olarak tanımladıkları bu gösteride Rüştü Asyalı ‘manzaralar’ı dillendirirken, Cem İdiz yalnız besteci olarak değil, icracı olarak da katılıyor yapıma. Böylece Asyalıİdiz ikilisinin sunduğu, “İnsan Sesi ve Piyano İçin Manzaralar” başlığıyla nitelendirilebilecek bir “Nâzım Hikmet Resitali” oluşuyor. Nihat Asyalı, 550 sayfadan süzerek oluşturduğu metinde, I. Dünya Savaşı’nı ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış insanların toprağında, II. Dünya Savaşı döneminin büsbütün ağırlaştırdığı koşulları odak noktası yapmış. O dönemde dünya düzeyinde yaşanmakta olanları dile getirme, Türkiye’nin toplumsal durumunu ‘belli sınıflara mensup insanların aracılığı’ ile anlatma, toplumun geçmişte yaşamış olduklarıyla gelecekte yaşayabilecekle Türkiye Neden Okumuyor? Demokrat Eğitimciler Sendikası’nın (DES), yaptırdığı “Türkiye Neden Okumuyor?” anketi, gençliğin kitap okumadığını bir kez daha ortaya koymuş. Ankete 1830 yaş arası 1231 genç katılmış. Bunların yüzde otuzu üniversite, yüzde sekizi yüksek lisans mezunu. Gençler iş yoğunluğu, dersler, arkadaş çevresi, alışkanlık olmayışı, internet ve televizyon gibi nedenlerle okumaya zaman ayıramadıklarını belirtmişler. Rakamları yuvarlayarak veriyorum; gençliğin yüzde onu düzenli kitap okurken yüzde yirmisi aralıklarla, yüzde altmışı ise ara sıra okuyor. Çoğunluk kitaba vereceği paraya kıyamıyor, pek azı para vererek kitap alma eğiliminde. Yüzde onu altı ay önce, yüzde elliden fazlası 1 yıldan daha uzun zaman önce kitap satın almış. Yüzde dokuzu ise en son ne zaman aldığını hatırlamıyor! Gençlerin yüzde doksanı, kısıtlı öğrenci bütçesi nedeniyle ucuz korsan kitaplara yöneldiğini söylüyor. Yasadışı piyasayı beslemeyi sorun saymadıkları gibi, kitaba ulaşma olanağı olarak görüyorlar. Gerçek kitap alanlar yalnızca yüzde dört! Türk edebiyatına yön veren isimlerden birkaçı dışında haberleri yok. Doğal olarak edebiyatımız ancak reyting soslu TV dizilerine aktarıldığında ilgilerini çekiyor. Yaşadığımız hayatı, insan hallerini ve insanyaşam arasındaki ilişkiyi okuyarak değil, televizyonun renkli, ticarileşmiş hayal dünyasından öğrenmek çok daha kolay ne de olsa. Ankete göre gençler kendilerine kitap hediye edilmesini de istemiyorlar! İnsan onların sayfalar boyu sürüp giden bu sıkıcı, baş belası nesnelerden neredeyse korktuklarını hatta iğrendiklerini düşünmeden edemiyor… Sadece kitap değil, gazete de okumuyor gençlerimiz. Çoğunluk günlük gazete almıyor. Gazete okuyanlar ise yüzde on civarında. Bunların içinde siyasetle ilgilenenlerin oranı yüzde beş kadar. Yüzde otuz beşi magazin, yüzde kırkı spor ve yalnızca yüzde üçü köşe yazarlarını okuyor. Peki, kusur tümüyle onların mı? Yoksa suçlu daha çok Türkiye’de yıllardır sürdürülen depolitizasyon, çağdışı eğitim ve kültür politikalarıyla yoksulluğa eklenen kafa sığlaşması mı? Ne olursa olsun durum hem üzücü hem de çok kaygı verici. Oy hakkı olan, üç buçuk yıl ortalama eğitim görmüş insanımızın, “milli irade” sayılması gerçeğini bir yana bırakalım. Üniversite okumuş ya da okumakta olan, ama bilim, politika ve sanatla beslenme gereği duymayan, bunların kendisini kurtaracağına, daha iyi yaşamasına katkıda bulunacağına inanmayan bir gençlikle ne yapacağız? Nereye varabiliriz? Dünyayı ve insanı yeterince tanımayan, olduğu gibi kabul eden, donanımı yetersiz böyle bir insanın kendisi, yakın çevresi ve ülkesi için yerinde kararlar vermesi, siyasi, etik ve kültürel konularda doğru tercihlerde bulunması mümkün müdür? Ülkemizde kütüphane hizmetlerinin hem sayısal hem de işleyiş bakımından yetersiz olduğu da ayrı bir gerçek. Çağdaş yaklaşım yetersizliği nedeniyle toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyen bu kurumlar canlı bir etkinliğe sahip olamadan varlıklarını sürdürüyorlar. Sayılar açık: Türkiye’de kütüphanelere kayıtlı üye sayısı beş yüz bin kadarken, İran’da yedi milyon, Fransa’da on altı milyon, İngiltere’de otuz beş milyon! Türkiye’de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235’inci sırada yer alıyor. Düzenli kitap okuma oranı ise yalnızca binde bir. Binde bir! Zaten böyle olmasaydı bu hallere düşmezdik. Türkiye bugün çok başka, çok daha aydınlık bir ülke olabilirdi… [email protected] N rine ışık tutma amacı titizlikle korunmuş. Nihat Asyalı, oluşturduğu kurguda, çok ünlü bölümler yerine, ‘akış’ı daha bir dinginlikle sağlayabilecek tablolar seçmiş. İlk Tablo, 1941 baharındaki Haydarpaşa Garı’nın ‘manzara’sını verdikten sonra ozanın bir başka ünlü şiirinden alınma dizelere yazılmış ‘nihavent’ şarkıyla noktalanıyor. II. Tablo, yola çıkan 15.45 katarının 3. mevki vagonundaki kelepçeli/kelepçesiz yolcular ve tren penceresinden izlenen alçakgönüllü yaşam manzaraları üstünedir. Halil’i ilk kez burada tanırız. III. Tablo’da ‘seferberlik yılları’ anımsanmaktadır: Memetçik Memet’in beygir fışkısından ayıkladığı arpayı yıkayıp açlığını bastırdığı kahırlı bir geçmişten, II. Dünya Savaşı’nın ‘ekmek karneli’ yıllarına geçiş… Anlatılan ‘ayrıcalıksız’ insanlardır. IV. Tablo’da ise Haydarpaşa Garı’nın bü Yaratıcılarının ‘okuma tiyatrosu’ olarak tanımladıkları bu gösteride Rüştü Asyalı ‘manzaralar’ı dillendirirken Cem İdiz yalnız besteci olarak değil, icracı olarak da katılıyor yapıma. fesinde yer alan ve 19.00’da kalkacak olan Anadolu Sürat Katarı yolcuları aracılığıyla sunulan manzaralar vardır. V. Tablo’da betimlenen ‘ayrıcalıklı’ yolcuların birbirinden farklı konumları müthiş çeşitlilik içerir. VI. Tablo, ‘Kuvayi Milliye’ günlerinde bir ‘hain’in vurulma öyküsüyle geçmişe giderken, bir yandan da Ankara Garı’nın baharına ulaşılır. Halil bir ‘bozkır hapishanesi’ne gidecektir. İlk ‘yarı’ noktalanır. VII. Tablo’dan XI. Tablo’ya ulaşan sahnelerde Halil’in ‘mapusane’ yaşamından ‘manzaralar’ ve mapusane dışında, dünyada yaşananlar yer alır. ‘Peder’in bol cinayetli ‘kız kaçırma’ öyküsü, Halil’in hastanedeyken tanıklık ettiği, Dümelli Memet’in karısının ölümü, mapusaneye dönüşte radyodan dinlenen klasik müzik, dünyadan haberler… Ve güzelim Tanya’nın ‘Alamanlar’ tarafından ‘Partizan’ olduğu gerekçesiyle asılışının öyküsü… Son aşamada, Halil’in, ‘ziyaretçi’ dostları gencecik Kerim ve Balcı Remzi ile konuşmaları aracılığıyla, egemen ulusların, yeterince gelişmemiş toplumları sömürme stratejileri tartışılır ve bugünün dünyasına vurgu yapılır. Final Şarkısı –barışa ve kardeşliğe kucak açan ‘Davet’ şiiridir. İdiz, bestesinin dokusunu ve tınısını, okurken zihninde ‘halk türküsü, senfonik renkler ya da bir filmin illüstratif müziği’ olarak canlanan metni, Rüştü Asyalı’nın müthiş sesi ve konuşma/şarkı söyleme ustalığı ile buluşturunca oluşturmuş. Asyalı, İdiz’in müziğini, kimi zaman konuşurcasına, kimi zaman resitatif bir düzende, kimi zaman da şarkı yoluyla değerlendiriyor. Asyalı – İdiz ikilisini bu ortak şiirmüzik eyleminde buluşturan gösterinin çevre tasarımı Hakan Dündar’ın. Dündar, arka fonda, Başak Nakilcioğlu’nun, Işık Yıldırım’ın ve kendisinin yaptığı 11 resim (tablo) ile görselleştirmiş Nâzım’ın metnini. Ön düzlemde ise ‘okuma köşesi’ ile hemen yanına yerleştirilmiş piyano yer alıyor. Ersen Tunççekiç, sanatçıları ‘doğal’a yakın bir ışık altında tutmakta, geri fondaki metinden yansımalar içeren tabloları ise sırası geldiğinde aydınlatmakla yetinmektedir. Nâzım’ın metninden, bir kez daha, parıltılı olduğu denli incelikli bir sahne yapıtı doğmuştur. Murat Göksu’nun sahneye koyduğu ‘Mançalı Şövalye (Don Kişot)’ müzikalinin prömiyeri bu akşam Süreyya’da Ermenistan’dan Spielberg’e soykırım filmi teklifi Kültür Servisi Ermenistan, 1915 olaylarının 100. yıldönümünde Ermeni soykırımı iddialarını beyazperdeye taşımak için dünyaca ünlü yapımcı ve yönetmen Steven Spielberg ve “Schindler’in Listesi” filminin yazarı Steven Zaillian ile anlaşmaya çalışıyor. Ermeni soykırımı iddialarını uluslararası toplumun gündemine oturtmak amacıyla 2015’e kadar hazırlanması planlanan film için Spielberg’le görüşen Ermenistan Ulusal Sinema Merkezi, ilk gösterimi 24 Nisan 2015’te yapmayı planlıyor. Armenfilm stüdyosu ve Erivan’daki Ermenistan Ulusal Sinema Merkezi Direktörü Gevorg Gevorgyan, “Film, ‘Mayrik’ veya ‘Ararat’tan daha etkileyici olmalı. Bu filmde Ermenilerin yanı sıra yabancı oyuncular da rol alacak” dedi. Spielberg’in Ermenistan’ın teklifine yanıtı bekleniyor. Uzuner İspanya yolcusu Kültür Servisi Buket Uzuner Mayıs 2011’de Sevilla Kitap Fuarı’na konuk yazar olarak davet edildi. Uzuner’in, Barcelona Edebe Yayınevi tarafından 2010’da yayımlanan İstanbullular (Gentes De Estambul) romanıyla İspanyol Televizyonu RTVE’nin kültür sanat programı Miradas’a konuk olmuş ve El Pais, El Mundo gibi gazete, dergi ve internet sitelerinde röportajları yayımlanmıştı. ‘İnsanlık Anıtı’ rh+artmagazine’de Kültür Servisi Aylık güzel sanatlar dergisi rh+artmagazine’in ocak sayısının kapak konusu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “ucube” olarak nitelendirdiği Mehmet Aksoy’a ait “İnsanlık Anıtı” heykeli. Mehmet Aksoy’la yapılmış bir röportaja yer veren dergide ayrıca, Türk sanat tarihine ismini yazdıran 157 Türk ressamı ve 24 Aralık 2010’da yaşamını yitiren Ferruh Başağa’ya da genişçe yer veriliyor. Susam Sokağı’nın yazarı öldü Don Kişot Dönüşümlü SİBEL ÇORBACIOĞLU Kültür Servisi Efsane çocuk programı Susam Sokağı’nın yazarı ve kukla karakterlerin yaratıcılarından Tony Geiss (86) öldü. Hayatının 30 yılından fazlasını, “Susam Sokağı”nın metin yazarlığı ve kukla yaratıcılığına adayan Geiss, Steven Spielberg’in “The American Tail” filminin senaryo yazarlığı ve yapımcılığını üstlenmişti. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R Çin rüyası İstanbul’da Kültür Servisi Çin’in önde gelen gösteri topluluklarından Wuhan Tiyatro Topluluğu’nun özellikle çocuklar için hazırladığı “Chasing The Dream” gösterisi İstanbul’da. Akrobasi, trapez, illüzyon, jonglör ve sihirbazlık gösterileri ile geleneksel Çin sahne sanatlarınn harmanlandığı gösteri Tim Show Center’da sahneleniyor. Türkiye’deki son 6 gösteri yarından başlayarak 6 Şubat’a kadar sürecek. C MY B C MY B “Miguel de Cervantes, sizi bir idealist, kötü bir şair ve namuslu bir adam olmakla suçluyorum” sözleriyle başlar yargılama, hem de bir hapishanede. Engizisyon Mahkemesi tarafından yargılanmayı bekleyen Cervantes ve uşağı, mahkemeyi beklerken kendilerini mahkumlara da savunmak zorunda kalır. Cervantes’in savunması ise kendine özgü olacaktır; kendisinin ve tüm mahkumların rol alacağı, bir oyun, yani Don Kişot’un maceraları. “Yargılama dünyada bitmeyen bir kavramdır. Engizisyon tarafından yargılanmayı bekleyen, hapishanedeki mahkumlar bile birbirini yargılıyor” diyen Murat Göksu, bugün Kadıköy Süreyya Operası Sahnesi’nde İstanbul prömiyerini yapacak olan “Mançalı Şövalye (Don Kişot)” müzikalini hem yönetiyor hem de Cervantes/Don Kişot rolünü İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan ile birlikte üstleniyor. Eserin orkestra şefliğini Murat Ko dallı, dekoru Adnan Öngün ve kostüm tasarımını Gizem Betil üstleniyor. Orjinali Mitch Leigh tarafından yazılan eserin Türkçesi ise Güngör Dilmen’e ait. Müzikalde rol alan diğer isimler ise Şebnem A. Usanmaz, Ruhsar Öcal, Çağrı Köktekin, Yücel Özeke, Can Reha Gün ve Ali Murat Erengül. Eserin hem bir müzikal hem de bir tiyatro olduğunun altını çizen Göksu, “Biz, müzikali olduğu gibi alıp kopyalamak yerine, etüt çalışmalarıyla geliştirerek, bize özel bir çalışma ortaya koyduk. Her rol, her oyuncunun kendi karakteriyle, sanatsal kişiliğiyle harmanlanıp oluşturuldu. Roller dönüşümlü oynanıyor ve her oyuncuyla farklı bir tat almak mümkün, çünkü herkes rolüne farklı bir renk katıyor” diyor. Müdürlük ve sanat yönetmenliği görevlerine ek olarak müzikalin başrolünü de üstlenen Arıkan, böylesine zor bir metni, müziği ve karakteri üstlenmenin kendisini zorladığını itiraf ediyor. Cervantes, Don Kişot ve Alonso Quijano karakterlerini ba rındıran bir rolü canlandırmanın zor olduğu kadar keyifli de olduğunu söyleyen Arıkan ise dekorun zenginliğinin, müzikalin turneye çıkmasını zorlaştırmamasını diliyor ve ekliyor: “Bu müzikali bütün Anadolu’da oynayalım istiyorum”. “Sevgilisi olmayan bir şövalye, ruhsuz bir beden gibidir” diyor Don Kişot ve aşkı Aldonza/Dulcinea’da buluyor. Bu rolü ise Şebnem A. Usanmaz ve Ruhsar Öcal dönüşümlü olarak canlandırıyorlar. “Aldonza şarkılarında bize karakteriyle ilgili çok fazla done veriyor” diyen A. Usanmaz, metnin ve şarkıların içindeki karakteri ortaya çıkarmaya çalışmış. Öcal ise şimdiye kadar rol aldığı müzikaller içinde en erkek egemen müzikalin bu olduğunu belirtiyor. Dünyadaki ilk temsili 1965 yılında ABD’de, Türkiye’deki ilk Devlet Opera ve Balesi temsili ise 2002’de Mersin’de yapılan “Mançalı Şövalye” (Don Kişot) müzikali, İstanbul prömiyerinin ardından 35 Şubat, 35 Mart ve 56 Nisan tarihlerinde izlenebilir. Bond müziksiz kaldı Kültür Servisi James Bond müziği başta olmak üzere pek çok filmin müziklerini besteleyen John Barry, 77 yaşında hayatını kaybetti. Barry, “Born Free” (Hür Doğanlar), “Out of Africa” ( Benim Afrikam) ve “Dances with Wolves” (Kurtlarla Dans) gibi filmlere yaptığı bestelerle de Oscar almış, 2005’te ise Bafta ödüllerinde İngiliz Film Akademisi’nin Onur Üyeliği’ne layık görülmüştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle