22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 İstanbul B Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon B Giresun PB Ankara S 17 15 14 16 16 15 14 15 16 17 14 12 13 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B PB B B B B PB PB PB 12 12 8 18 18 18 13 15 11 11 6 6 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB 0 Belgrad PB 9 Helsinki K 2 Sofya Y 9 Stockholm B 1 Roma B 16 Londra Y 7 Atina PB 20 AmsterdamY 8 Zürih Y 4 Brüksel Y 6 Moskova K 3 Paris Y 8 Aşkabat B 11 Bonn Y 5 Taşkent B 8 Münih K 3 Baku B 9 Berlin K 2 Bişkek PB 5 Budapeşte Y 6 Tiflis B 9 Madrid B 15 Kahire B 20 Viyana B 4 Şam B 16 Ülkemizin kuzey ve batı kesimlerinin çok bulutlu, Trakya, kıyı Ege ile Çanakkale geneli ve İstanbul’un kuzey ve batı çevrelerinin sağanak yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. İç ve doğu bölgelerde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis görüleceği tahmin ediliyor. 6 ARALIK 2011 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Aralık GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Örneğin Çankaya’daki AKP’li; bir gazetenin belirttiği gibi, şunca yıldır Köşk’te, ama “ilk kez toplumda ağırlığı olan bir yasayı”, dört partinin ortaklaşa hazırlayıp Meclis’ten geçirdikleri şike yasasını veto etti. Örneğin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; ameliyat sonrası evinden çıkamayan Başbakanı’nın medyadaki yokluğunu telafi etmek amacıyla olacak, Çankaya’nın vetosunu onaylamakla yetinmedi. Üstelik Meclis’teki partilere, iktidar ve muhalefet milletvekillerine adeta talimat veren açıklamalar yaptı. ??? Biliyorsunuz vetonun gerekçelerini dikkate alarak yasayı Meclis, yeniden düzenleyebilir, hatta aynen yeniden kabul edebilir. Çankaya’nın onayına gönderebilir. Yukarıdaki muhteremin yasayı bir kez daha veto etme yetkisi yok. Ya imzalayacak ya da Anayasa Mahkemesi’ne götürecek. Bay Arınç, yasal bu olanaklardan söz ediyor açıklamasında ve… …“Ancak” diyor: “Kamuoyunun bu konudaki baskısı sanıyorum ki hiçbir milletvekilinin bu kanunu tekrar Meclis Genel Kurulu’na getirmeye cesareti yetmeyecektir”. Arınç, dört partinin “emrin baş üstüne” diyeceklerini mi sanıyor? Milletvekilleri şike yasasını yeniden görüşemezler, düzenlemeye cesaret edemezler demek, ne demek? Milletvekillerinin veya parti yöneticilerinin; Bay Arınç’a; “Meclis’e ve milletvekillerine ne yapacaklarını veya yapamayacaklarını söyleme cesaretini nereden alıyorsunuz? Meclis’te şike yasası görüşülürken tek kelime karşı çıkmayan siz ve hükümet neredeydiniz” diye sorması gerekmiyor mu? ??? Arınç’ın üst perdeden sözlerinin yayımlandığı günün ertesi; dört partinin yetkilileri emre amade olmadıklarını içeren görüşler açıkladı. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş; “Dört parti bu yasaya onay verdi. Cumhurbaşkanı’nın yorumu kendi yorumudur. Biz kişiye özel düzenleme yapmadık. Veto gerekçeleri Meclis’e gelecek ve daha detaylı inceleyeceğiz” dedi. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, bir gerçeği açıkladı: “Şu ana kadar veto etmesi gereken onlarca yasa varken” diyor: “Cumhurbaşkanı vetoyu şike yasasında anımsadı”. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır; sorumluluğu iktidar partisinde görüyor, gerçekçi bir saptama yapıyor. Dediği şu: “İktidar partisi yasanın altındaki imzaya sahip çıkarsa, veto gerekçelerini dikkate almadan değerlendirecektir.” 4. parti BDP ise oynak bir tavır sergiliyor. “Biz zaten imzamızı komisyonda çektik” diyor. Bu açıklamalar, Çankaya’dakinin kırk yılda bir kullandığı (daha doğrusu yıllardır kullanmadığı) vetoya, Bay Arınç’ın talimatına uymayacağını gösteriyor. Zaten yasama organı, kimi düzeltmelerle yasayı yenilemek yerine: Bay Arınç’ın talimatına uygun bir davranış benimser… …ya da Çankaya’daki AKP’linin gerekçelerini aynen kabul ederek şike yasasından tümüyle vazgeçerse... ...Kendini inkâr etmiş olmayacak mı? “1113 yaşından itibaren bir kız çocuğunu babasının ya da ağabeyinin yanında, yöresinde, kucağında göremezsiniz. O yaştaki bir çocuk bile, çoğuna göre artık bir cinsel nesnedir. Kendi kızına ya da kardeşine böyle bakan biri elbette, yakınındaki en ulaşılabilir kişiye, yani kızına ya da kardeşine ya da yeğenine cinsel ihtiyacını gidereceği bir nesne olarak da bakabilir. Başka ne olabilir?” “Kocası Hizbullah örgütündendi, halen hapiste, ama yakında çıkması bekleniyor. Kocasının bütün ailesi Hizbullah yanlısı. Kadının yedi yaşındaki erkek çocuğu, kocasının 18 yaşlarındaki iki yeğeninin tecavüzüne uğradı. Kadın, kocasının ailesini terk edip kendi ailesinin yanına gitti, ama ailesi hem onu kocasının ailesinin yanına dönmeye hem de bu tecavüz olayını kapatmaya zorladı. Şu anda halen ailesinin yanında, ama kayınpederi ve kayınbiraderi, yani tecavüz edenlerin babası, onu ölümle tehdit ediyor.” “14 yaşında itin kopuğun biriyle evlenmeye zorlandı. Adam sabıkalı biriydi. İmam nikâhıyla evlendirildi. Ve hamile kaldı. Adamın ağır şiddetine maruz kalıyordu; dayak, işkence hepsi vardı. Dayanamayınca kaçıp ailesinin yanına geldi. Aile için kocadan ayrılmak orospu olmakla eşdeğer. Kocası da zaten artık istemiyor. Şimdi kızı böcek ilacı içip intihar etmeye zorluyorlar. Bir yıl önce de kız kardeşini, sadece telefonla bir erkekle konuştuğu için bir hafta odaya aç susuz hapsedip inanılmaz baskı yaparak böcek ilacı içmeye zorladılar. Kız sonunda ağabeyinin verdiği böcek ilacını içmek zorunda kaldı ve öldü. Bizim de Ölüm Onlara Bir Kurtuluş Gibi Geldi elimiz kolumuz bağlı, hiçbir şey yapamıyoruz.” “10 yaşında kendine tecavüz eden bir adamla, üçüncü karı olarak imam nikâhıyla evlendirildi. Adam 52 yaşında. Daha önce iki ablasını da üvey babası satmış. Kız şimdi 22 yaşında. Kocasının dayaklarına dayanamayıp kaçtı ve bir arkadaşının evine sığındı. Kocasının öldüreceğinden korkuyordu, kaçtığı için. Ama öğrendiğimize göre ağabeyi bulmuş ve alıp götürmüş. Şimdi kendini öldürmeye zorlandığını düşünüyoruz. Bu da kayıtlara intihar olarak geçerse hiç şaşmayın.” Benim yazarken, sizin okurken tüylerinizi diken diken eden bu olaylar, hasta ruhların uydurduğu birer korku hikâyesi değil, bütün bunlar ve bunlar gibi daha pek çok olay gerçek! Ve öyle çok uzaklarda değil, kentlerin varoşlarında ve Anadolu’nun pek çok yerinde, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da sıkça yaşanan olaylar. Yani artık töre ve sözüm ona namus cinayetleri küçük kardeşlere işletilmiyor. Daha kolay bir yol bulunmuş. Kurban kendini öldürsün diye inanılmaz baskılar yapılıyor ve sonunda gencecik kadınlar, kimi böcek ilacı içerek, kimi kendini asarak, kimi de nehre atlayarak intihar etmeye zorlanıyorlar. Güneydoğu’da ve Doğu’da şiddetle artan kadın intiharları, aslında el birliğiyle işlenen birer cinayet. Cinayeti işleyenlerse maalesef kadının, kızın yakınlarında bulunan erkekler... Babalar, kardeşler, erkek yeğenler... Popüler kültürün, her şeyin içini boşalttığı günümüzde, televizyonlarda hiç durmadan deforme olmuş insan ilişkilerinin en koyusunu izleyenlerin, sonunda bulduğu en kaçak yol bu: Kişiye baskı yaparak kendini öldürmeye zorlamak. Bu, bu ülkede çok iyi bildiğimiz bir işkence yöntemi. Gencecik oğlanların, kızların siyasi şube pencerelerinden atlayarak intihar ettiklerini hiçbirimiz unutmadık. Bu yeni zaman cinayetleriyle (intiharlarıyla), işkence arasında ne fark var! Bizler büyük kentlerde oturabiliriz, kendimizi pek çok şeyden soyutlayabiliriz, cinsel özgürlüğün her türlüsünü savunabiliriz ve uygulayabiliriz, ama yanı başımızda ortaçağ cinayetleri işleniyorsa yaşadığımız her türlü sözüm ona özgürlük havada kalır ve bir süre sonra bizi de boğmaya başlar. Ben burada kendi adıma, yasalarda kadınlarla ilgili bölümlerin yeniden gözden geçirilmesi için kahramanca savaşan ve hâlâ savaşmaya devam eden bütün kadın örgütlerine ve oralarda çalışan gönüllü kahramanlara teşekkür etmek istiyorum. Bu ülke onlara her zaman borçlu kalacak. Neonazi Dosyası “Babamın cinayet haberinin yanında, kendisiyle ilgili olarak gazetelerde bir de mafya iddialarını okuyunca, duyma yeteneğimi kaybedip sağır oldum!” diye anlatıyor Tülin Özüdoğru ve devam ediyor: “Doktor ‘ani üzüntü’ teşhisi koydu. Kulağım zamanla toparladı. Şimdi gene duyuyorum. Ama düşünün nasıl bir üzüntü yaşamışım ki… olayın ardından başıma bu geldi!” Almanya’nın ırkçılığı ve Türk yetkililerin kayıtsızlığına, babasının infazına, omuzlarına binen yüke genç Tülin’in bünyesi böyle tepki vermiş: “Artık hiçbir şey duymak istemiyorum!” “Geçirdiğim travmayı anlatmak için söz bulamıyorum” diyor Tülin: “17 yaşında tek kız çocuğu olarak yabancı bir kültürde umutlarını kaybetmeden, kendini koruyup, ‘babasız’ büyümek çok zor oldu” diye konuşuyor. Tülin’in babası… Abdürrahim Özüdoğru öldürüldüğünde 49 yaşındaymış. Özüdoğru, Almanya’ya vaktiyle tek başına gitmiş. Alman üniversitelerinde okuyup makine mühendisi olmuş. Arkadan Gönül Hanım’la hayatını birleştirmiş. Karıkoca birlikte bir terzi dükkânı açmışlar. Abdürrahim Bey’i ecel, yaşamının yatırımı olan terzi dükkânında bulmuş. “Müşteri kılığına” giren bir Alman Neonazisi, bir akşam Nürnberg’deki bu mütevazı dükkânın kapısından içeri dalmış; Özüdoğru’nun başına tabancasındaki kurşunları boşaltıp sırra kadem basmış. Dükkânın önünden geçenler, Abdürrahim Bey’i başından kanlar akar şekilde sandalyede oturur bulmuş. Gece yarısı telefonuyla haberi alan Gönül Hanım ile kızı, olay yerinde, dükkânlarının polis arabaları ve ambulansla çevrili olduğunu görünce derhal “bir yabancı düşmanlığı cinayetiyle” karşı karşıya olduklarını anlamışlar. “Bizim ilk aklımıza gelen nedense on yıl burada kimsenin aklına gelmedi” diye anlatıyor Abdürrahim Bey’in eşi Gönül Hanım: “Olayın kurbanı olduğumuz yetmiyormuş gibi, arkadan hakkımızda bir sürü şey yazılıp çizildi. Mafyadan aile içi hesaplaşmaya kadar çok şey söylendi. Alnımıza kara çalındı. Zor duruma düştük. Yalnızlığa mahkum edildik. İnsan içine çıkamaz olduk.” Trajik bir film gibi anlatılan bu tüyler ürpertici öyküyü, geçen gece Mehmet Ali Önel’in Kanal A’da hazırlayıp sunduğu “Deşifre” programının “Neonazi dosyasında” izledim… Önel, bizler için gazete sayfalarında gördüğümüz resimlerden ibaret olan kurbanların yaşamlarını gözler önüne serdi. Stüdyo konukları; Prof. Faruk Şen ve ırkçılık çalışmaları yapan Dr. Necla Mora ile ırkçı cinayetlerin ardından Almanya’yı terk eden İlhan Doğan zihin açıcı bilgiler verdiler. “Sen ben bizim kız” şeklinde cereyan eden geyik TV oturumları’ndan fark yaratan programı sonuna dek izledim. Prof. Şen, “Neonazi olaylarını” çeşitli yönleriyle masaya yatırdı. Almanya’nın “altı büyük ayıbı vardır” diye konuşan Şen, bunları şöyle özetledi: “1 Bunlardan ‘dönerci cinayetleri’ diye söz etmek birinci ayıptır. 2 Kurbanlar için aile başına önerilen ‘10 bin Avro’ tazminat, gülünç bir rakamdır. 3 (Alman derin devletinin parçası olduğu anlaşılan!) ‘Anayasayı Koruma Örgütü’ içindeki Nazilerin ayıklanması gerekir. 4 Göçmenlerin konumunun iyileştirilmesi için yeni düzenlemelerin getirilmesi elzemdir. 5 Sosyal demokratYeşiller döneminde patlak veren bu cinayetler ve ırkçılık üzerinde; Claudia Roth dışında, Alman siyasi sınıfı ve solun gösterdiği kayıtsızlık ibret vericidir. 6 Türk sivil toplum örgütleri ile Türk kökenli Alman politikacıların olan biten karşısında seslerini yükseltmemesi özür götürmez…” Trajik bir film gibi CHP’li İnce’den, ‘futbolda şike yasası’nı veto eden Cumhurbaşkanı Gül’e: Yetkilerini hatırladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “futbolda şike” yasasını veto etmesini, “Gül, Cumhurbaşkanı olduğunu hatırladı. Çankaya noterinin ötesinde bir kurum olduğunu hatırladı” diye değerlendirdi. İnce, Gül’ün AKP tarafından çıkarılan onlarca yasayı onaylarken 4 partinin imzaladığı bir yasayı veto etmesine dikkat çekerek, “Buradan şu sonuç çıkıyor: Bir, ‘AKP’ye tek başıma karşı koymadım. Çünkü AKP’nin tek başına kanun teklifi değil’. İki, rol kapma sevdasında mı? Üç, Cumhurbaşkanlığı görevini yeni mi hatır Tayyar: Yasa yeniden gelmez Cumhurbaşkanı Gül’e mektup göndererek, “şike yasasını veto edin” çağrısı yapan AKP Milletvekili Şamil Tayyar ise, yasanın yeniden geleceğine ihtimal vermediğini belirterek, “Özellikle AKP grubunun buna izin vereceğine ihtimal vermiyorum” dedi. her zamanki gibi ‘iyi polis, kötü polisi oynadıklarını’ düşünüyorum” diye konuştu. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ise gazetecilerin yasayla ilgili ne yapılacağına ilişkin sorularını yanıtlarken, Cumhurbaşkanı Gül’ün geri gönderme gerekçesi incelendikten sonra Meclis’in karar vereceğini ifade etti. Elitaş, özetle şunları şunları söyledi: “Herkes imzasının arkasında durabilmeli, rüzgâra karşı hareket etmemeli. Cumhurbaşkanı, anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kulandı. Bu değerlendirmeyi eleştirebiliriz, ama o çerçevede de TBMM’nin iradesi öne çıkar.” ‘Meclis karar verir’ ladı? Şimdiye kadar neredeydin? Bu çok ilginç, gerçekten şaşkınım. Kahramanlığa mı soyunuyor? Sayın Cumhurbaşkanı sanırım cumhurbaşkanı olduğunu, ‘Çankaya noteri’ ötesinde bir kurum olduğunu hatırladı” dedi. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan da şike cezalarını düşüren yasanın altında kendi imzasının da bulunduğunu ve sonuna kadar bu imzanın arkasında olacağını bildirdi. Tar han, “Bu yasa, ölçülülük esasına göre yapıldı. Eğer ‘ölçülülük’ diyorsanız, sportif suça verilecek ceza miktarının çok yüksek olması nedeniyle toplum vicdanı yaralanıyor” dedi. Yasanın geri gönderilmesine, “AKP’nin içinde yaşanan birtakım tartışmaların” neden olabileceğini belirten Tarhan, “Bu duruma çok da şaşırmıyorum. Çünkü tutuklu milletvekillerine ilişkin mutabakat metnine de bağlı kalmadılar. Burada da ‘Almanya’nın altı ayıbı’ BIDEN’DAN ‘İRAN MUTABAKATI’ SİNYALİ: CUMHURBAŞKANI GÜL: Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Başbakan görüşlerime karşı çıkmadı Dış Haberler Servisi ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Türkiye ziyaretinin ardından Yunanistan’a giderken yaptığı açıklamada İran konusunda aralarında görüş ayrılıkları bulunduğunu söylediği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için “Türkiye Başbakanı yaklaşımlarımı dinledi ve karşı çıkmadı” dedi. Biden, İran konusundaki görüş ayrılıklarına rağmen Erdoğan ile dürüst bir görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Amerikan New York Times gazetesinde yer alan habere göre Biden, Türkiye’nin İran’ın nasıl ele alınacağı konusunda ABD’den farklı görüşleri olduğunu belirterek, Türkiye’nin ABD Başkanı Barack Obama’nın Tahran’ın nükleer programına yönelik ek yaptırımlar yönündeki çağrısını reddettiğini de hatırlattı. Gazete, Erdoğan ile “samimi ve açık bir görüş alışverişi” yaptıklarını belirten Biden’ın, Erdoğan’ın ABD askerlerinin Irak’tan çekildikten sonra olacak gelişmelerden ötürü endişeler duyduğu da belirtti. Gazete, Biden ile Erdoğan’ın, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye’ye ekonomik desteğin yanı sıra yeni bir hükümetin kurulması konusunda tavsiyeler verilmesini konuştuklarını da vurguladı. Şikede caydırıcılık olmadığını gördüm ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şike cezalarında indirim öngören şike yasasını veto etmesi konusunda “Suç ve ceza arasındaki dengede ölçüsüzlük ve bir caydırıcılık etkisinin yok olduğunu ben gördüm” dedi. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Gül, “Şike yasası ile ilgili tepkileri nasıl karşıladınız?” sorusu üzerine, şöyle konuştu: “Böyle bir yasal düzenlenme ihtiyacı oldu Türkiye’de. Çünkü bu alan çok boş göründü. Suç ve ceza arasındaki dengede ölçüsüzlük ve bir caydırıcılık etkisinin yok olduğunu ben gördüm. Yani bu alanın bütün spor alanlarında bunu sadece şikeye indirirseniz meseleleri iyi takip etmiyorsunuz anlamı çıkar. Bunun içinde şiddet vardır, bahis vardır, mali konular vardır. Dolayısıyla burada Türk spor dünyasının en güçlü, en sağlam iyi bir iklime kavuşması açısından ben doğrusu getirilen suç ve ceza dengesini yetersiz buldum ve caydırıcılığı ortaya koymayacağı kanaati oluştu. Onun için Meclis’ten bütün bunları bir kez daha gözden geçirip yeni düzenleme ile göndermelerini beklemek üzere gönderdim kendilerine.” Gül, “Mevcut cezaları yüksek buluyor musunuz?” sorusuna, “Onlar Meclis’in takdir edeceği bir şey tabii ki ama suç ve ceza dengesi bu çok önemli. O takdiri Meclis yapacaktır” karşılığını verdi. TÜBİTAK ödülleri dağıtıldı Çok sayıda bakan, bürokrat ve bilim insanının katıldığı TÜBİTAK ödül töreninde duygusal anlar yaşandı. Bu yılki TÜBİTAK Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, merhum olan eşi Oğuz Kağıtçıbaşı ile kendisine her zaman destek çıktığını belirttiği çocuklarının adlarını sıralarken gözyaşlarına hâkim olamadı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğinin bilim ve teknolojiyle ilişkili olduğunu vurguladı. TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından bu yıl bir bilim ödülü, bir özel ödül ve 10 teşvik ödülü ile bir TÜBİTAKTWAS teşvik ödülü verilmesine karar verilmiş ve ödül kazananlar, 24 Temmuz 2011’de açıklanmıştı. Buna göre Bilim Ödülü, sosyal psikolog Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’na verildi. Bilim ödülü eşdeğeri olarak oluşturulan TÜBİTAK Özel Ödülü ise Prof. Dr. İlhan Fuat Akyıldız’a verildi. Annesini yitirdi CHP’li Tekin’in acı günü İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in annesi Heyrat Tekin (85), beyin damarı tıkanıklığı tedavisi gördüğü Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Heyrat Tekin, bugün Şakirin Camisi’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazı sonrası Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Haberi yolda alan Tekin, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Tekin’in yakınları da hastaneye akın ederken, CHP’li Sezgin Tanrıkulu da hastaneye geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise Tekin’i arayarak başsağlığı diledi. CHP’nin bugünkü grup toplantısı da iptal edildi. Almanya’da halihazırda temaslarını sürdüren Dışişleri Bakanı Davutoğlu, sorunun etrafındaki bu somut meselelere konsantre olmak yerine; Alman muhataplarıyla, “İslamcı terör” kavramı üzerinden ateşli bir polemik fitilledi. Alman İçişleri Bakanı Hans Peter Frederich’in; “İslamcı teröristlerle mücadele ettiğimiz gibi ırkçılarla da mücadele edeceğiz” sözlerine kızan Davutoğlu, oracıkta “Biz Hıristiyan terörü diyor muyuz? Siz de İslamcı terör ifadesini kullanamazsınız. İslami terör diyen kimseyle bundan böyle konuşmayız!” diyerek bir “had bildirme” atılımına girişti… Davutoğlu’nun bu sözleri Almanya’daki Müslümanlar ve Türk kamuoyunun gönlünü okşayabilir. Ama Alman Bakan ve Almanların, bu minval saptamalardan uzun boylu etkileneceğini sanmıyorum… Maksat gerçekten Almanya’da sonuç almak, etki yaratmak, “gurbetçilerin” şartlarında iyileşme sağlamak, ırkçılıkla mücadelede mesafe almaksa; bunun yolu Alman yetkililerle uluorta retoriğe girmek değildir. Davutoğlu Türkiye’nin sahiden de iddia ettiği ölçülerde bir güç ve etki sahibi olduğuna inanıyorsa; “İslamcı terör/terorizm” konusunda beyhude tartışmalara girmek yerine; bu “Neonazi” olgusunu enine boyuna deşmeli. Ve konuyu Avrupa çapında ırkçılık karşıtı tutumlarıyla tanınan isimlerle misal!(Claudia Roth, Daniel Kohn Bendit, Emma Bonino vs.) el ele vererek, Avrupa Parlamentosu’na taşımalı. Irkçı cinayetleri Avrupa çapında bir mesele haline getirmeli. Gerisi… lafügüzaf. Retorik yerine sonuç almak C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle