28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2011 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR 16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde bir İstanbul oyunu: Annem Yokken Çok Güleriz ‘Fars’tan ‘trajedi’ye... 1828 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali günde ortalama altı etkinlik içermekteydi. Festivale katılımınızı zaman olanakları ve ulaşım zorlukları sınırlıyordu. Tiyatro Gerçek’in birkaç yıldır sunmakta olduğu “Annem Yokken Çok Güleriz” başlıklı, genç kuşaktan İrlandalı yazar Enda Walsh’un trajik fars türündeki yapıtını izleyebildiğime sevindim. Gençler üstündeki ana baba baskısı karşısında oluşan ‘öldürücü tepki’nin İrlanda tiyatrosunda özel bir yeri vardır. İnsanın kendi kanından birini öldürmesi nasıl antik Yunan tragedyasının vazgeçilmeziyse, öldürüldüğü sanılan büyüğün bir türlü ölmemesi de komedinin malzemesidir. İrlanda ulusal tiyatrosunun yaratıcılarından J. M. Synge, ünlü ‘Babayiğit’ (1907) oyununda bu bağlamda komik ve trajik olanı buluşturmuştu. Synge’den neredeyse 100 yıl sonra doğmuş olan Martin Mc Donagh’ın “Leenane’in Güzellik Kraliçesi”nde açık açık gösterdiği “anne öldürme” edimi, tıpkı Synge’in yapıtında olduğu gibi, kurbanı değil, celladı haklı çıkartiçin gürültü patırtı yaratarak sürdürmeye çalıştığı bu “oyun içinde oyun”un, geçmişte gerçekten yaşanmış olanın yerine geçmesine ma özelliği taşıçalışılırken, masıyla, tam anİrlanda’da bılamıyla gelişemerakılmış olan miş toplumlardaki yaşam, Kelt ana baba baskısıefsanelerini ? Tiyatro Gerçek’in birkaç yıldır sahnelediği nın dayanılmaz boanımsatan abartyutlarını gösterir ve “Annem Yokken Çok Güleriz” yepyeni bir trajik malı anlatımlar Tarantino filmlerinyoluyla güzele bofars. Genç kuşaktan İrlandalı yazar den esinli bir yaklaşımyanmaktadır. la da olsa İrlanda kara Enda Walsh’un yapıtını Ne ki 20 yıldır darakomedisinin geleneksel çizcık bir apartman dairesingisini belirginleştirir. Enda Mehmet Birkiye de sürdürülmekte olan bu riWalsh’un ilk kez 2006’da sahneyönetiyor. tüelleşmiş “oyun”un gitgide lenen ödüllü yapıtı “Annem Yokinandırıcılığını yitirdiği görülmekken Çok Güleriz” (‘The Waltedir. Küçük oğul Sean’un yaşaworth Farce’) biçimsel açıdan ilbir oyunculuk maratonu gerektiren mında bir kırılma noktasına gelinginç bir deneysellik içermesi yanın babanın yarattığı bir senaryodur da aynı geleneği 2000’li yıllara da izlediğimiz. Bu senaryo, bir yandan miş gibidir. Çünkü oyunun başladığı gün, gerçek dünyaya bir kapı taşımaktadır. sahnedeki sanatçılara “fars” oynaOyun, Londra’da yoksul bir mamaktaki “komik” becerilerini sına açılmıştır. O kapıdan içeriye senaryoda yeri olmayan biri girecekhalledeki bir apartmanın üst katlama şansı verirken, karakterleri de, tir. (Sean, bir kıza belki ilk kez o rından birinde yaşayan bababüyük İrlanda’daki ‘suç’un alacakarangün ilgi duyacaktır.) Oyun, Lonoğulküçük oğul üçlüsünün, her lıkta bırakıldığı “geçmiş” ve Londra’daki yoksul apartman dairesingün, durmadan çeşitli kişiliklere dra’nın tehlikelerle bezeli olduğu de işte o gün yaşananları gösterir. bürünerek, çeşitli uzamlarda ve zasöylenen “şimdi”si ile yüzleşmek‘Son’un başlangıcını… manlarda geçmiş olayları, bir oyun ten korumaktadır. Mehmet Ergen’in Türkçeleştirculuk yarışmasındaymışçasına art Baba Dinny’nin, korkularını ya diği, Mehmet Birkiye’nin sahnelearda ve iç içe oynadıkları, garip bir da başarısızlık duygusunu yenmek diği, sahne ve ışık tasarımını Cem yaşama biçimini sergiler. Sonsuz ya da vicdanının sesini bastırmak Yılmazer’in, giysi tasarımını Aslı Ersüzer’in yaptığı oyunun her boyutunun özenle işlendiği görülüyor. Türkçesinde bile İrlanda İngilizcesine özgü kıvraklığı sezebiliyorsunuz. Dinny’de Hakan Gerçek, baskıcı babayı gerektiğinden de yumuşak oynamayı seçmiş. Belki bu nedenle, rolden role geçişleri, en önemlisi de ‘baba’ kimliği içindeki tutumu yeterince vurgu almıyor. Yönetmen Birkiye, hareket düzenine yoğun emek harcamış. Her üç oyuncu da sahnedeki yüksek enerjiyi korumak için elden geleni yapıyor. Yine de kılık ve rol değiştirme ritüeli oyunun ortalarına doğru tekdüzeleşiyor ve seyirciyi mekanik bir algılama sürecine sokuyor. Büyük oğul Blake’te Bülent Şakrak, kadın rollerinin abartılı renkleri ile erkek duruşu arasında rahat bir denge kurmuş. Sahnede ilk kez gördüğüm başarılı TV oyuncusu İlker Ayrık ise, küçük oğul Sean’u canlandırırken, “komik” oyunculuk ile “dramatik” oyunculuk arasındaki incecik çizgide, ip cambazı serinkanlılığıyla gidip geliyor. Bu geçişlerde yaşadığı hüznü de seyirciye duyumsatıyor. Makbule Akbaş, kasadar kız Hayley olarak üçlünün dünyasına katılıyor. Karabağlar’da İki Gün İnanmak zor ama bir zamanlar, İzmir’in Karabağlar’ı bağlık bahçelik huzurlu bir yermiş. O yıllarda Reşat Nuri Güntekin de pek severmiş burayı. “Dudaktan Kalbe” romanını yazdığı mekân bugün onun adını taşıyan bir çocuk kütüphanesi, küçük parkın adı “Feride.” Semt o yıllarda Girit’ten gelenlerin iskân edildiği şirin bir belde iken bugün beş yüz bine yaklaşan nüfusuyla kentleşmeye çabalayan, boz renkli çirkin yapılarla dolu, plansız yerleşimin ve toplumsal çelişkilerin hemen göze çarptığı büyük bir ilçe. Geçen hafta sonu Karabağlar Belediyesi’nin, “CumalıSeferis Gökyüzü Kültür ve Sanat Derneği” ile ortaklaşa düzenlediği “Reşat Nuri Güntekin Edebiyat Günleri”ne katıldım. Bu yıl üçüncüsü yapılan etkinliğin konusu “Gelenekten Moderne...” olarak belirlenmişti. Kısa öykü, öykünün gelenekle ilişkisi, destanlar, âşıklık geleneği ve halk şiiri ise alt başlıklardı. ??? Reşat Nuri Güntekin, “Yaprak Dökümü” dizisiyle hiç okuyup tanımamış olanların da öğrendiği, edebiyatımızın en önemli romancılarından biri. 18891956 arasında yaşayan yazarın öykü, gezi, eleştiri, tiyatro türlerinde birçok eseri ve çevirileri var. Öğretmen ve müfettiş olarak görev yaptığı sırada Anadolu’yu ve insanını gözlemleyen, tanıma olanağı bulan Güntekin özellikle “Çalıkuşu” adlı romanıyla büyük üne kavuştu. “Dudaktan Kalbe”, “Akşam Güneşi” gibi romanlardan sonra gerçekçi bir anlayışa yönelerek sevgi bağlarını, çözülmeleri, acımayı, dürüstlüğü yansıtan eserler verdi. İnsan gerçeğini yalın, etkili bir anlatımla dile getirdi ve bir duygu insanı olarak okuruyla içten bağ kurdu. Eserleri birçok kez sinemaya da aktarıldı. Cumhuriyet değer ve ideallerini savunan aydınlanmacı bir bakışa sahipti. Gericiliği, sahte dinciliği eleştirmekten geri durmadı. “Yeşil Gece” adlı romanı önemli ve son günlerde yeniden konuşuluyor. Cumhuriyet idealinin yetersiz kalan, aksayan ve eskinin değişmeye direnen yönlerini görüp eleştirmesi ise onu duygusal eserleri dışında da kalıcı kıldı. ??? Karabağlar Belediyesi’nin bu değerli yazarımıza sahip çıkması sevindiriyor. Ayrıca belediye kültür sanat çalışanlarının ve etkinlikte görev alanların özverileri övgüye değer, işleyiş kusursuz, içerik doyurucuydu. Değerlerimizin kayıtsızlık ve unutkanlık yüzünden elimizden kayıp gittiği şu günlerde etkinliğin kararlılıkla sürdürülmesi umut verici. Öte yandan göçle oluşmuş bir bölgenin ortak kimliğin güçlenmesi yoluyla sorunları daha kolay aşacağı gerçeği de ortada. Çünkü kültür ve sanat dünyaya başka türlü bakabilmeyi sağlar. Ne var ki caydırıcı etkenleri yenebilmek ve insanları sanata çekebilmek için sürekli, ciddi çaba göstermek ve yerel yönetimleri desteklemek gerekiyor. Karabağlar İzmir’in en geniş sınırlara sahip ilçesi, ama belediyenin maddi olanakları sınırlı. Yine de inançlı kadrosuyla, çocuklara, gençlere, yetişkinlere açtığı kurslarla, sanatı, edebiyatı yaygınlaştırma yolunda yılmadan ve tam kadro uğraş veriyor. ??? İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürü şair Halim Yazıcı tutuklu. İzmir üzerine yeni tasarımlar yapılıyor olmalı. Durmadan parçalanmış bir bellek, boşalmış beyinler yaratılmaya uğraşılıyor sanki ve bu karmaşada haksızlık ve hukuksuzluk piyangosunun ne zaman kime vuracağı hiç belli olmuyor. Üçlünün dünyası Kara komedi... DAME DE SION’DA SERGİ Leonardo’nun ‘Kadınlar ve Manzaralar’ı Serbest Serbest Müzisyenler Müzisyenler ve ve Yapımcılar Yapımcılar Derneği’ne Derneği’ne destek destek konseri konseri Babylon’da Babylon’da yapıldı yapıldı Notalar artık SİBEL ÇORBACIOĞLU Kültür Servisi Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, sergi salonu “La Galerie”nin 3. yılını, konser ve gösteri salonunun ise 5. yılını iki etkinlikle kutluyor. La Galerie, 8 Aralık’ta açılacak Leonardo Da Vinci’nin eserlerinin ve eserlerdeki ayrıntıların büyütülmüş reprodüksiyonlarından oluşan “Kadınlar ve Manzaralar Leonardo Da Vinci ” sergisine ev sahipliği yapacak. 22 Ocak’a kadar devam edecek sergi, Da Vinci’nin eserlerinde portre ve manzaralar arasında görülen karmaşık ilişkiye işaret ediyor. Sergideki yapıtlarda İtalyanların “particolare” dedikleri, bir eserin kendi başına ayrı bir varlık kazanacak şekilde büyütülen bir ayrıntısı ile ilgili tüm teknikler kullanılıyor. Aynı akşam lisenin tarihi şapelinden dönüştürülen konser salonunda ise piyanist Ayşe Celasun, Maurice Ravel, Alper Maral ve Robert Schumann’ın eserlerinden oluşan bir resital verecek. Celasun, bu konser programını, 12 Aralık’ta Paris’te Cité International des Arts’da Türkiye Büyükelçiliği’nin himayesinde ve 16 Aralık’ta ise Chicago’da Northbrook Public Library’de tekrarlayacak. Yasemin Mori Babylon’dayız... Herkeste bir heyecan. Kimileri girişe asılmış manifestoları uzun uzun okurken, kimileri kendini hemen müziğin kollarına bırakmak istiyor. Haksız da değiller, sahneye çıkacak isimler oldukça popüler; Alp Ersönmez, Yasemin Mori, Kolektif İstanbul, Korhan Futacı ve Kara Orkestra ile Fairuz Derin Bulut. Hepsi destek için sahnede, hepsi müziğin ‘serbest’ olmasından yana. “Serbest Müzisyenler ve Yapımcılar Derneği’ne destek olmak için sahnedeler. Mesela Yasemin Mori, bağımsız bir müzisyen olarak ayakta kalabilmenin bu müzik piyasası içinde çok zor olduğunu söylüyor, Fairuz Derin Bulut grubunun gitaristi Demir Kerem Atay da popüler müziğin dışında kalmayı tercih eden müzisyenlerin “Serbest”le daha görünür hale geleceğine inanıyor... Derneğin kurucuları ise birlikte işler üreten, müzik camiasından ‘serbest’ isimler. ‘Zaman öğütücü’ bürokratik işlemlere rağmen üç ay gibi kısa sürede derneği hayata geçirmeyi başarmışlar. Derneğin başkanı Kolektif İstanbul’dan tanıdığımız Aslı Doğan, yönetim kurulunda ise Reha Öztunalı, Ediz Hafızoğlu, Şule Camadan ve Emrah Kara var. Serbest’in kurulmasına vesile olan proje, sanılanın aksine, “Enstrümanıma dokunma!” değil. Havayolu şirketlerinin müzik enstürmanlarının kabine alınmaması üzerine başlattıkları bu kampanyanın da etkili olduğunu yeri gelmişken söyleyelim. Hayallerindeki ilk proje ise İstanbul’un “müzik kataloğu”nu oluşturmak. Müzik sektörüne dair pek çok uluslararası fuarda Türkiye adına ne bir stand ne de bir katalog olmadığını söylüyor Doğan. Bu yüzden müziğin kalbinin attığı İstanbul’un müzik envanterini çıkartıp, uluslararası fuarlarda bu katalogla yer edinmek istiyorlar. Diğer projeleri arasında ise “enstrüman müzesi, müzik okulu” gibi iddialı işler var. “Serbest” bir meslek birliği değil, ileride olup olmayacağını da zaman gösterecek gibi görünüyor. Ama kesin olan bir şey varsa o da müzik sektöründe sendikalaşmanın zorunluluğu. İmece ruhuyla çekilen ‘Toprağın Çocukları’nın 2012 Şubat’ında gösterime girmesi planlanıyor Crossroads’ta film zamanı ? Kültür Servisi JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali’nde film gösterimleri başladı. Bu yıl 6’ncısı düzenlenen festivalin teması “Kültürlerarası Diyalog”. Halka açık ve ücretsiz olan gösterimler Beykent Üniversitesi Taksim Yerleşkesi’nde gerçekleştirilecek. Yarın sona erecek gösterimlerde, Türkiye’nin dışında İtalya, Fransa, Almanya, Lübnan, İsveç ve Ermenistan’dan katılarak finale kalan toplam 21 film izleyiciyle buluşacak. ‘Hepimiz köy enstitülüyüz’ ? Filme sirayet eden kolektif ruh, tüm ekibi çoktan “artık hepimiz köy enstitülüyüz” deme noktasına getirmiş. Ortak bir sese dönüşmüşler: “Böyle bir hayatın var olduğunu ve yeniden konuşulmasını istiyoruz.” ALPER TURGUT 6 gün, 6 sahnede ‘Kerem Gibi’ ? Kültür Servisi Aralık ayında, dopdolu oyun programıyla şehir şehir gezen ünlü oyuncu Genco Erkal; “Kerem Gibi” oyununu 6 gün, 6 farklı mekânda sahneleyecek. Tiyatro seven herkese ulaşmayı hedefleyen usta oyuncu; 9, 10, 11 ve 15 Aralık tarihlerinde İstanbul’da, 12 Aralık’ta Balıkesir Bandırma’da ve 13 Aralık’ta ise Bursa Yalova’da sahnede olacak. Memleketin büyük eğitim hamlelerinden köy enstitülerinin kapatılma sürecini anlatan “Toprağın Çocukları” filminin çekimleri sona erdi. Set ekibinden oyunculara dek kimsenin maddi bir karşılık beklemeden, imece usulüyle görev aldığı filmin, 2012 yılının Şubat ayında 200 kopyayla gösterime girmesi planlanıyor. Filme sirayet eden kolektif ruh, tüm ekibi çoktan “artık hepimiz köy enstitülüyüz” deme noktasına getirmiş. Ortak bir sese dönüşmüşler: “Biz köy enstitüleri iyidir, kötüdür ya da kapatılmalıydı demiyoruz. Köy enstitülerinde neler olduğunu anlatıyoruz. Köy çocuğu ya çoban olacak ya kan davasından birini öldürecek ya da kitap okuyacak, ke Ali Adnan Özgür’ün yönettiği filmde rol alan Erkan Can, filmin yapımcılığını da üstleniyor. man çalacak. Böyle bir hayatın var olduğunu ve bu hayata sahip olunan zamanları anlatıyoruz filmde.” Yapımcılığını Erkan Can’ın üstlendiği, yönetmenliğini Ali Adnan Özgür’ün yaptığı filmin senaryosu Dilşah Özdinç’a ait. Filmin oyuncu kadrosunda ise Erkan Can, Ufuk Bayraktar, Şebnem Sönmez, Türkü Turan, Bahtiyar Engin, Banu Başeren, Ezel Akay, Serdal Genç, Müge Boz, Suzan Kardeş, Menderes Samancılar, Bertan Dirikolu var. Dedesinin köy enstitüsü me zunu olduğunu vurgulayan yönetmen Özgür, filmin hazırlık sürecinde döneme dair yazılar, romanlar okuduklarını, sağ olanlarla röportaj yaptıklarını, hâlâ ayakta duran köy enstitülerini ziyaret ettiklerini söylüyor: “Türkiye’de sağlam 2 tane köy enstitüsü kalmış. Bir tanesi İzmir’de NATO arazisinin içinde, diğeri Hasanoğlan’da. Hasanoğlan için köy enstitülerinin kalbi derler. Anadolu’daki diğer köy enstitülerinden mezun olanlar yüksek eğitim almaya oraya gidermiş. Ar şivlerin ise hepsi sağlam duruyor. Hepimiz 1940’da Ankara’nın Hasanoğlan ilçesinde, köy çocuklarının yaptıklarına, değişen dünyalarına hayran kaldık.” Bu hikâyenin mutlu bitmediği kesin diyen Özgür, amaçlarının köy enstitülerini gündeme getirerek tekrar konuşulması olduğunu söylüyor. Yapımcı Erkan Can’ın ise babası köy enstitüsü mezunu. O da “köy enstitüsü filmi çekmek sanat yapmak değildir, memleket meselesidir” diyor. Bu konuda “ne gerekiyorsa yaparız diyerek” yola çıkanlardan o. “Hem oynadım hem yapımcılığını yaptım. Manevi olarak da her şeye koştuk. Bunu sadece ben değil, herkes gönüllü bir şekilde dahil olarak yaptı” diyor. Ezel Akay ise köy enstitüleri projesinin unutulması ve hafızalardan silinmesinin çok acı olduğunu ifade ediyor: “Oysa hâlâ izleri olan bir proje. Köy enstitülerinden mezun olanları özel birer insan haline getirmiş bir proje bu. Bu projeyi anlatmak ilham verici, umarım gelecek için de ilham verecektir. ” ‘Yazı Yarışması’na rekor katılım ? Kültür Servisi Bilgi Üniversitesi Türk Dili Birimi’nin, Evliya Çelebi Yılı dolayısıyla düzenlediği Türkiye çapındaki gezi edebiyatı dalında yazı yarışmasına bir ay içinde 300 öğrenciden yazı geldiği bildirildi. Ömer Bozkurt, Nadir Paksoy, Şavkar Altınel, Özcan Yurdalan, Elif Köksal, Ayça Kirişçioğlu, Murat Özsoy, Timur Özkan, Zeynep E. Deniz Oğuz, Ali Eriç, Özlem Yücel, Selma Şevkli’den oluşan seçici kurulun yazılarla ilgili karar toplantısı 23 Aralık’ta yapılacak ve değerlendirme sonuçları herkese açık bir söyleşi ortamında açıklanacak. Kemal Ateş’in edebiyatta 40 yılı ? Kültür Servisi Ankara Üniversitesi Türk Dili Bölümü Başkanı yazar Kemal Ateş için “Edebiyatta ve Üniversitede 40 Yıl” adlı bir etkinlik gerçekleştirilecek. 14 Aralık’ta saat 14.00’te ATAUM Salonu’nda (Cebeci Yerleşkesi) başlayacak etkinlikte Talât Sait Halman, Kemal Bekir, Dinçer Sümer, Ahmet Telli, Feyza Hepçilingirler, Cengiz Gündoğdu, Mahmut Makal, Eray Karınca, Prof. Dr. Cahit Kavcar konuşmacı olarak yer alacak. Etkinliğin açılış konuşmasını Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ yapacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle