Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2011 PAZARTESİ 6 HABERLER Savaşa hayır diyenlerin ‘SİVİL ÖLÜM’ü Çok sayıda vicdani ret davasının avukatlığını üstlenen Davut Erkan vicdani retçilerin toplumun dışına itilerek kriminalize edildiğini söylüyor ÖZLEM ALTUNOK Bedelli askerlikle birlikte gündeme gelen vicdani ret yasa tasarısının gündemden bir “hayal kırıklığı” olarak düşmesiyle anladık ki, AKP hükümetinin bu konuda hiçbir çalışması yok. Yine de askerlik çağı gelmiş fakat kaçak durumunda olan ya da firar etmiş birçok insan, onlara ek olarak askerliğini henüz yapmamış 1 milyon “potansiyel vicdani retçi” bu yasa tasarısı ile vicdani ret hakkından haberdar oldu. Çok sayıda vicdani ret davasının avukatlığını üstlenen Davut Erkan, dolayısıyla pek çok potansiyel vicdani retçinin de muhatabı. Erkan’la bu son sürecin ışığında vicdani retçilerin beklentilerini, kaygılarını, itirazlarını konuştuk. Hükümetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin giderek artan baskısı yüzünden vicdani ret yasa tasarısını gündeme getirdiğini biliyoruz. Bedelli askerlik açıklaması ile birlikte gündeme gelmesi nasıl okunmalı sizce? En milliyetçisinin dahi mazur gördüğü bedelli konusuyla beraber, tabu olan bir konu da gündeme taşınarak bir yerde nabız yoklaması yapıldı. Zira hükümet, bu hakkı er geç tanımak zorunda. Aksi takdirde, vicdani kanaatleri nedeniyle askerlik yapmak istemeyen her vatandaş AİHM’ye başvurarak Türkiye’yi on binlerce Avro tazminata mahkum edebilir. Eşitsizliğe dayalı bir ayrıcalık olan bedelli askerliğe karşılık vicdani ret hakkının tanınmaması ise yaman bir çelişki. Demek ki 400 bin kişi askerlik yapmasa ordu zayıflamıyor. Vicdani retçilerin sayısı ise henüz yüzlerle ifade ediliyor. Bu durum, vicdani ret hakkının tanınmamasının asker ihtiyacıyla ilgili olmadığını da ortaya koyuyor. Geçen günlerde Bilgi ve Bilkent Üniversitesi ile Konda araştırma şirketinin birlikte yaptığı anketin sonuçlarına göre, Türkiye’nin yüzde 82’si vicdani redde karşı. Bu ortamda vicdani ret hakkını kullanmak isteyen ama açıklayıp açıklamama konusunda tereddütleri olanların endişeleri neler? Birçoğu cinnete varacak derecede bunalım yaşıyor. Arandığı için aile veya iş kuramayanlar, evli olup evine gidemeyenler, çocuğuna nüfus cüzdanı dahi çıkartamayan insanlar var. Özetle, bu şekilde toplumun dışına itilerek kriminalize ediliyorlar. Çoğunluğunun hemfikir olduğu nokta ise sonu gelmez bir kaçıştansa sonu belli bir yargılama sürecine maruz kalmak. Çünkü kaçaklıktan, bu “sivil ölüm” durumundan bıkmış ve “ne olacaksa olsun artık” diyorlar. Bu insanların ortak bir profili çizilebilir mi ya da nasıl farklılıklar gösteriyorlar? Dini ya da ahlaki, çoğunluğu tüm silahlara, ordulara ve savaşa karşı. Ülkedeki silahlı çatışma durumu da özellikle bölgeden birçok insanın orduya katılmama kararında etkili oluyor. Türkiye’nin, askerlikten firar edip milliyetçi görüşleri nedeniyle vicdani reddini deklare etmiş bir vicdani retçisi bile var. Dersim: Bugüne Paralellik Dersim’de, “bütünleştirme” amacıyla, evet bugün yapılamayacak ve savunulamayacak, ağır bir “isyan bastırma” operasyonu gerçekleşmiştir. Bugünün ruhuna yabancı, ama zamanın ruhuna uygun. Uygun diyorum, çünkü bu sert operasyon, Kuruluş’un kolektif liderliğinin ortak kararı. Celal Bayar’ı, Fevzi Çakmak’ı ile.. Adnan Menderes’i ile de... Bayar ve Çakmak’ın siyasi ve dini anlayışının politik izlerini sürerseniz, AKP iktidarına gelip dayanırsınız! Önceki seçimlerde RTE’nin propaganda bayrağında üç figür dalgalanıyordu: MenderesÖzalErdoğan! RTE ve ortakları 1937’de orada olsalardı bu karara ortak olurlardı! ??? İkincisi: İktidarın bugünkü beyninde, Dersim’in izleyiciliğisürdürücülüğü açıkça ortadadır. İktidarın Alevilere ve dahası Kürtlere karşı izlediği politikanın “kararlılık” ve “şiddet” dozu ile Dersim’de izlenen arasında, 70 yıllık dünya ve Türkiye anlayış farklılığını hesaba katarsanız, bir fark yoktur. Hatta bugünkü dünya koşullarda, insan hak, hukuk ve özgürlüklerinin gelişmişliğinde, bu iktidar bu zulmü nasıl yapabiliyor diye sorabilirsiniz de... Aleviler, Türkiye’de siyasete ve topluma egemen Nakşilerin gözünde, yok edilmesi, asimile edilmesi gereken “sapkın” bir akımdır. Namaz kılma! Cami isteme, Nakşilerin yaptıklarının hiçbirini yapma ve kendine “Müslüman” de! Hatta şunu diyebiliriz: Aleviler, Nakşilerin başdüşmanıdır! Alevi köylerine cami yapmaktan tutun, okullarda Sünni dini eğitim zorbalığına ve cemevlerini ibadet yeri olarak tanımamaya kadar, türlü çeşitli insanikültüreldini zulmü, Alevilerin üzerinden eksik etmiyorlar. Şu Sünni Diyanet.. Daha geçen aylarda, cemevlerinin ibadet yeri olamayacağı konusunda “fetva” vermişti! Hele “yeni Diyanet”, ülkemizde çok tartışılacak açıklama ve uygulamalara imza atma yarışında! Depremde bile doğa olaylarının ötesinde anlam arama arayışını resmen ve aptalca ilan ettiler! Diyanet, laik bir ülkeyi ve toplumu mezara gömecek uygulama ve açıklamaların, giderek merkezine dönüşüyor! Tabii, iktidardan aldığı güçle! Artık Türkiye’nin geldiği noktada, Diyanet dağıtılmalı ve din hizmetleri cemaatlere devredilmeli! Her cemaatin ayrı bir özel Diyanet’i olabilir... ve kendi cemaatlerine kendi kaynaklarıyla “hizmet” verebilirler. Bütçeden de onlara sembolik paralar aktarılabilir! Diyanet, kuruluş amacını çoktan tamamlamıştır! Özetle iktidar 9 yıldır Alevileri oyalıyor, Nakşi siyasetten ve Diyanet’ten Alevilere zırnık özgürlük çıkmaz! ??? Dönelim yeniden Dersim’e: 70 yıl öncesinin siyasal iktidarlarında ve toplumlarında, bugünkü insan hak ve özgürlükleri anlayışı yoktu! Bugünkü özgürlükler, İkinci Dünya Savaşı sonrasının ürünüdür. Üstelik 70’li80’li yıllar sonrasında! 1930’lu yıllarda Mussolini İtalya’da iktidarda! Kahverengi gömlekli köpeklerini halkın ve muhaliflerin üzerine salıyordu! Almanya’da ise siyah gömlekli köpekler işbaşındadır! Sömürgecilik azgındır! Afrika’da insan var ama hakkın zerresi yoktur! Fransız orduları Kuzey Afrika Müslüman ülkelerini sömürmekte ve inim inim inletmektedir vb... Balkanlar’dan tutun Avrupa’nın bütününde baskı ve zulüm vardır. Siyahlar ABD’nin öldürülecek köleleridir! Dünya büyük bir kıyama ve kıyıma hazırlanmakta... ??? Hayır, bunları, Dersim’de yapılanları meşru göstermek amacıyla değil, sadece, dönemlerdeki farklılıkları anımsatmak için gündeme getiriyorum! (Irak’ta 1 milyon insanın öldürülmesine ses çıkarmayan ahlakın veya ahlaksızın, Dersim’den bahsetme hakkı olamaz.) Kaldı ki, bugün iktidarın KCK operasyonlarındaki tutumu ile dönemin Dersim’i arasında bile paralellik kurabilirsiniz. Arada sadece iki dönem arasındaki anlayış farkı vardır. Dersim’de de Kürt ağalar, ayrı hükümranlık peşindeydi! Eeee, bugün başkaldıran Kürtlerin de farklı bir isteği mi var! Peki, iktidar niye Kürtlerin devlet kurma isteğini kabul etmiyor ve kitlesel tutuklamalara gidiyor?! Katliam yapamıyor da ondan! İktidar ortakları, ülkedeki bütün muhaliflere zulüm ediyorlar... Bu aynı zamanda bir Nakşi cemaat zulmüdür! Neymiş? Dersim’den dolayı CHP’den, Atatürk’ten vb. hesap soruyorlarmış!! Gelin de külahıma anlatın! YASA ÇIKMAK ZORUNDA ZEYNEP ORAL Bedelli askerliğin yasalaşması ve uygulamaya konulması beklenirken doğrudan doğruya bir insan hakları sorunu olan “vicdani ret” vicdansızlığa terk edildi! Kısa bir süre önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Savunma Bakanlığı’nın vicdani retle ilgili bir çalışma hazırladığını söylüyor, “Bu hafta olmazsa, önümüzdeki hafta sonuçlanır” diyordu... Yaşasın, nihayet evrensel çağdaş bir adım diye sevinecek gibi olmuştuk ki... Bir hafta sonra Başbakan Erdoğan bedelli askerlik açıklamasında, “Vicdani ret hükümetin gündeminde değil” diyor ve ekliyordu: “Biz askerimize Mehmetçik derken bunun bir anlamı var. Küçük Muhammet anlamında diyoruz. Askerlik peygamber ocağıdır” diyordu. İki demeç arasında sonsuz umutlar, amansız düş kırıklıkları, parçalanmalar yaşandı. Anlaşıldı ki Savunma Bakanlığı’nın “çalışması” vicdani retle ilgili değil, vicdani retçilere verilecek cezayla ilgiliydi... Şöyle özetleyebilirim. Vicdani retçiler bugüne dek defalarca, tekrar tekrar yargılanıyor, sonsuza dek cezalandırılıyordu. Bundan böyle bir kez yargılanıp cezalandırılacak... Hayrola, neden bu insafa gelindi derseniz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, vicdani retçilere çektirdiği işkenceden dolayı Türkiye’yi cezalandırdı da ondan. Hakkında 25 dava açılan, ha bire hapse mahkum edilen Yehova Şahidi Yunus Erçep için AİHM, Türkiye’yi 15 bin Avro ödemeye mahkum etti. Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi eylülde bir karar aldı: Türkiye’ye vicdani retle ilgili “Yasal düzenlemeni yap” dedi. Aralık ayının sonuna kadar da süre verdi! Yıl sonunda süre bitiyor... Şimdi alelacele bedelli askerliğin devreye sokulmasını kimileri vicdani ret olayının biraz daha ertelenmesi, oyalanması, gözden kaçırılması diye değerlendiriyor... Barış İçin Vicdani Ret Platformu’na, Savaş Karşıtları Derneği’ne göre ise “Vicdani ret hakkını dışarıda bırakmak için bedelli askerlik devreye sokuldu…” ‘Memlekette vicdan mı kaldı, reddi olsun…’ IŞIL ÖZGENTÜRK Bakalım dedim, kendi kendime, “Vicdani Ret” meselesi, çevrede nasıl algılanıyor, kime ne çağrıştırıyor, aklımda da ünlü Fransız yazar, sinemacı ve müzik adamı Boris Vian’ın 1955 yılında Cezayir Savaşı’nı protesto etmek için yazdığı, yazarın kendisinden de ünlü “Asker Kaçağı” adlı şarkı sözleri, bu sözler aynı zamanda dönemin Cumhurbaşkanı’na açık bir mektup, yola koyuldum: “Bay Başkan / Size bir mektup yazdım / Belki okursunuz / Vaktiniz olursa / Çarşamba akşamından önce / Savaşa gitmem için / Askere çağrı kâğıtlarınızı henüz aldım / Bay Başkan / İstemiyorum / Zavallı insanları öldürmek için / O topraklarda olmayı… / Size belirteyim ki / Sizi kızdırmak için değil / Ama… / Asker kaçağı olacağım. Doğduğumdan bugüne / Babamın ölümünü gördüm / Kardeşlerimin gidişini gördüm / Ve çocukların ağlayışlarını / Annem çok acı çekti / Şimdi mezarında / Orada bombalarla dalgasını geçiyor / Hapisteyken benden karımı çaldılar / Ve tüm sevgili geçmişimi / Yarın sabah erkenden / Geçmiş ölü yılların burunlarına / Kapımı kapatacağım / Yoluma gideceğim. Brötanya’dan Provansa / Fransa yollarında / Hayatımı dileneceğim / Ve insanlara diyeceğim ki / Askerliği reddedin / Savaşa gitmeyin / Birilerinin kanı dökülecekse / Sizin kanınızı verin / Bay Başkan / Eğer beni takip edecekseniz / Jandarmalarınıza bildirin ki / Silahım olmayacak / Beni vurabilirler…” Tabii, tahmin ettiğiniz gibi şarkı hemen yasaklanmış, sonuçta devletler birbirine benzer, tekerine taş koyanları ezmek, devletin en önemli işlerinden biridir. Şimdilerde şarkı Fransa’da serbest, askerliği reddetmek de. Bakalım bizde durum ne, en iyi haberi taksicilerden alacağımı bildiğim için, kendime birkaç iş icat edip, taksilere binmeye başlıyorum, bir iki söz askerliğe, özellikle de bedelliye geliveriyor. Epeyce bir yol gideceğim ilk taksici, orta yaşlarda bir adam, söze “Bizim canımız yok muydu?” diye başlıyor, Çiller döneminde 18 ay askerlik yapmış, “Kuzey Irak’a bile gittim” diyor, ardından ekliyor: “Ne işe yaradı ki?..” Sonra çok kararlı bir sesle “Oğlumu asla askere yollamam” diyor, “kendi yaşadıklarımdan sonra ona kıyamam.” Hemen söze girip, “Oğlunuz vicdani ret yapsın” diyorum. Bir an durup düşünüyor, “O dediğin nedir” diye soruyor, en basit biçimde anlatmaya çalışıyorum, “İnanç ve düşüncelerinden ötürü asker olmayı reddetmek” diyorum. Yani “vatan hainliği gibi bir şey mi?” “Vicdani olarak savaşmayı reddetmek, eline silah almamak” diyorum. “Bize gelmez” diyor, “ben aileme vatan haini diye damga vurdurmam.” Susuyorum, Boris Vian söylüyor “ve insanlara diyeceğim ki / Askerliği reddedin / Savaşa gitmeyin / Birilerinin kanı dökülecekse / Sizin kanınızı verin...” Yeni bir taksiye biniyorum. Sözü hemen askerliğe getiriyorum, bu kez muhatabım doğrudan söze giriyor: “Resmen halkı soyuyorlar kardeşim, asgari ücretin 700 lira olduğu bir ülkede, ayda 800 lira kim kredi ödeyebilir? Ne olacak, zenginler yatağa, yoksullar yürü sınır boylarına, artık kim öle kim kala.” “Yoksullar da vicdani ret yapsınlar, gitmiyoruz desinler?” Adamcağız şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor ve “Abla yahu, sen nerede yaşıyorsun” diye soruyor “yoksa memlekete yeni mi geldin?” “Böyle bir hakkın var olduğunu lamda düşünelim” diyorum. “vicdaGülmeye başlıyor “Yahu ni redabla, sabah sabah benimdi” son kale kafa bulma, o zaman laf bul eden AB aramızda ülkede asker kalülkesinin Yunamaz, sen ne diyorsun?” diye sözü nistan olması mesela burada kesiveriyor. Susuyorum, Boanlamlı. Aynı jeopolitik neris Vian inatla sözlerini sürdürüyor, denlerle uygulama gene ülkeden ülkeye büyük “birilerinin kanı dökülecekse / farklılıklar gösteriyor. Bu itibarla tartışma AvSizin kanınızı verin…” rupa’da haliyle artık “vicdani ret olsun mu, olGünlerden cumartesi ya, bizim masın mı” üzerinde değil. “Nasıl olmalı, gelişbölgede trafik iyice arttı, kendimi tirilmeli” üzerinde... zar zor yeni bir taksiye atıyorum, şimdi anlatacaklarıma oldukça şaasa kısıtlayıcı mı, esnek mi? şıracaksınız, hatta yok böyle şey, “Vicdani ret” gerekçesiyle “zorunlu askeri Işıl gene hikâye yazıyor, diyecekhizmete” alternatif seçilebilecek “kamu yarasiniz. Ama az sonra anlatacaklarım rına sivil hizmetler” örneğin! fiili bir cezayayniyle oldu. mış gibi askerlik sürelerinden çok uzun tutulaKendimi zar zor bir taksiye attım biliyor. Askerlik yapmayana böylelikle yaptırım ya, ilk anda kavrayamadım, arabauygulanıyor. Yunanistan’ın “vicdani ret” uynın radyosundan, önce öyle sandım, gulaması örneğin böyle. “Vicdani retçi” olacümle solcu takımının çok iyi bildiği bilmeniz için sırat köprüsünden geçercesine Çav Bella şarkısı çalıyor. Hemen “anadan doğma bir barışçı aktivist” olduğu“Bu hangi radyo?” diye soruyonuzun ispatı gerekebiliyor... Bunlar, jeopolirum, genç bir delikanlı “Radyo detik/kültürel şart dayatmalarıyla bir ülkenin “vicğil, CD çalıyor” diyor. İçimden dani ret” kavramını ne oranlarda benimsediğiseviniyorum, işte nihayet vicdani ne, kanunlara bunu ne şekilde aksettirdiğine reddi eline boyuna konuşacak biribağlı. “Vicdani reddi” prensipte kabul etmekni buldum. Sözü askerliğe getirip, sole yaşama geçirme biçimleri, şartları arasında özetruyu soruyorum: “Siz vicdani ret le dağlar kadar fark var. “Kısıtlayıcı yasalarla konusunda ne düşünüyorsunuz?” vicdani ret” uygulamasıyla; “esnek ve toleranslı Yüzüme bakıyor, CD’de Çav Bella yasal uygulamalar” arasında belirleyici farklar şarkısı, ona eşlik ederken beni yavar. “Vicdani reddi”, soyut bir insan hakları menıtlıyor: “Memlekette vicdan mı selesi olarak ele almak artık yeterli değil. “Vickaldı ki reddi olsun?” Susuyorum. dani ret; spesifik ülkelerin spesifik yasalarınÇav Bella şarkısı sürüp gidiyor. da nasıl uygulanıyor”, bunu tartışmamız lazım. AVRUPA’DA ‘VİCDANİ RET’ VE JEOPOLİTİK NİLGÜN CERRAHOĞLU “Vicdani ret” öncelikli olarak “zorunlu askerliğin” geçerli olduğu ülkeleri ilgilendiren bir tartışma. AB genelinde nerdeyse artık tarihe karışan “zorunlu askerlik”, “vicdani ret” meselesini de büyük ölçüde bu ülkelerde geri plana itiyor. “Avrupa’da vicdani ret” derken.. kısa da olsa bu nedenle, “zorunlu askerliğin kaldırılış” sürecine göz atmamız gerekiyor. Berlin duvarının yıkılmasının ardından “zorunlu askerliğin” ‘Eski Kıta’da son on, on beş yılda aşamalı olarak tasfiye edildiğini görüyoruz. AB’nin koruyucu şemsiyesi altındaki ülkeler “Sovyet tehdidi”nin kalkmasıyla, giderek “gönüllü/profesyonel ordulara” kayıyorlar. Bu ülkelerin ezici çoğunluğu “toprak bütünlüklerine yönelik” bir “askeri tehdit” algısı yaşamıyor. Soğuk Savaş ertesi operasyonlar NATO kapsamında ve “barış misyonları” şeklinde gerçekleşiyor. Bu yeni operasyonlara katılacak askerlerin niteliği, yeni “misyon tipleri” ile değişime uğruyor. Askerlerde daha çok yabancı dil bilgisi, enformasyon teknolojisine hâkim olmak gibi özellikler aranıyor. Bu değişim, 27 AB ülkesinden 22’sinin “zorunlu askerliği” kaldırmasına yol açıyor. Vicdani ret nedir? Uğur Mumcu’nun armağanı “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” sözünün en mükemmel örneğini şu günlerde “vicdani ret” konusunda yaşıyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve AB Enstitüsü tarafından bir araştırma yapıldı. Katılanların yüzde 78.8’i “vicdani ret” konusunda herhangi bilgisi olmadığını söyledi. Ama yüzde 81.8’i de “vicdani ret”e “hayır” dedi. (Ah benim aklı karışık insanlarım!) Vicdani ret, politik görüşleri ve inançları gereği zorunlu askerliği reddetmedir. Çağdaş ve evrensel insan haklarına saygılı her ülkede vicdani ret, yasalarla düzenlenmiştir. O yasa, alternatif sivil hizmet, kamu hizmeti getirir ki ülkemizin buna ihtiyacı, bence asker sayısından çok daha fazladır! Türkiye’de 80 sonlarından beri “vicdani ret” konusu konuşulmakta, ancak karşılığında sadece ceza ve zulüm uygulanmaktadır. İşin ilginç yanı sırf erkek arkadaşlarına destek olmak “antimilitarist” bir kültürü desteklemek için kadınlar da kendilerini “vicdani retçi” ilan etmektedir. Efendim ya bu konu istismar edilirse??? Hiç endişe etmeyin, bileşik kaplar kuramı: Her işimiz ne kadar edilirse bu da o kadar olur! Türkiye’nin başka bir seçeneği yoktur: Eğer kendine “demokrasi” diyecekse bir an önce bu insan hakları ihlalini ortadan kaldırmalıdır! Y Önemli olan uygulama Beş AB ülkesinin (Finlandiya, Estonya, Danimarka, Yunanistan, Güney Kıbrıs) yanı sıra Batı Avrupa’da bundan böyle artık yalnız Norveç’te “zorunlu askerlik” var. Yani sadece “Türkiye’den” tehdit algısı yaşayan Yunanistan, Güney Kıbrıs dışında; Rusya’dan hâlâ topraklarına tehdit gelebileceğini düşünen İskandinav ülkeleri “zorunlu askerlikte” ısrar ediyor... Coğrafya ve jeopolitik, son kertede ülkelerin “zorunlu/profesyonel askerlik” seçimlerini tayin eden ana faktör oluyor. “Zorunlu askerliğin” geçerli olduğu Avrupa ülkelerinde de vicdani redde geçiş koşullarını, keza gene büyük oranda jeopolitik şartlıyor. Bu bağ Bedellide indirim yok ? SİVAS (AA) Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bedelli askerlik uygulamasında ücretin peşin yatırılması halinde indirim yapılacağı yönündeki tartışmalara son noktayı koydu. Yılmaz, bir soru üzerine indirimin söz konusu olmadığını kaydederek, “Aynen komisyondan geçtiği şekilde büyük bir ihtimalle, son söz milletvekillerine aittir biliyorsunuz, muhakkak mecliste ne karar verilir ayrı bir şey genel kurulda. Ama komisyondan geçtiği şekilde biz onun arkasında olacağız” diye konuştu. C MY B C MY B