24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2011 PAZARTESİ 12 Kanlı Pazar’dan Başlayalım HP’den seçtirilmiş milletvekilinin tuttuğu çanağı dolduruyorlar C şimdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın Kurultay Önerileri E ski CHP Gençlik Kolları Başkanı Ayhan Yalçınkaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir mektup göndererek parti tüzüğünün büyük kurultayda değil, şimdi değişmesi gerektiğini aktardı. Gerekçeleri çok ilgi çekici: “Genel başkan adayı olabilmek için mevcut tüzükte öngörülen yüzde 20 imza şartının yeniden düzenlenmesi gerektiğini sizin defalarca yaptığınız açıklamalarda görmek mümkündür. Genel başkan adayı olabilmek için fazla görülen yüzde 20 imza, ilçe ve il başkan adayları için de fazladır. Bu nedenle ilçe ve il kongrelerinden önce bu düzenleme yapılmalıdır. Kurultay delegasyonunun iller bazında dağılımında adaletsizlikler vardır. Örneğin, milletvekilimiz olmayan Şanlıurfa’nın 24, 1 milletvekilimiz olan Konya’nın 28 delegesi varken, 13 milletvekilimiz olan İzmir’in sadece 52 kurultay delegesi vardır. Mahalle seçimlerimizde alınan oy delege sayısını belirlerken kurultay delegasyonunda da bu sayının o ilin milletvekili sayısına ve alınan oya göre hesaplanması daha adil olacaktır. Eğer bu konuda bir düzenleme yapılacaksa bunun il kongrelerinden önce yapılması gerekmez mi?” konuşmalarına bakarsanız, CHP’nin geçmişinde adam kesmek, katliam, halk düşmanlığı varmış. CHP’den seçtirilmiş milletvekilinin “tarafsız” diyerek Dersim için yardım istediği Abdullah Gül de “Türkiye’de tabular yok artık. Herkes her şeyi tartışabilir” diyor. Tartışalım o zaman. Kanlı Pazar’dan başlayalım örneğin: İstanbul’a gelen ABD 6. Filosu’nu kınamak üzere öğrenci ve işçi örgütleri 16 Şubat 1969 Pazar günü bir yürüyüş düzenlerler. Bunun üzerine Komünizmle Mücadele Derneği (KMD) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), bu yürüyüşte “komünistlere ders vermek” ve 6. Filo’yu korumak üzere cihat çağrıları yapar. O dönemde MHP’li olar Yaşar Okuyan, Kanlı Pazar öncesini şöyle anlatır: “MTTB ve KMD’nin yöneticileri arkadaşımız, ağabeylerimizdi. İç içeydik. Kanlı Pazar öncesi olayların gizlisi saklısı yoktu. Hazırlıklar açıkta yapıldı. Mesela MTTB’ye kamyonlarla sopalar geldi. Gelen geçenin gözü önünde kamyonlar boşaltıldı. Sonra dövüşeceklere dağıtıldı.” 16 Şubat 1969 gününü Orhan Tüleylioğlu, um:ag Yayınları’ndan çıkan “Neden Öldürüldüler? Bu Kan Kurumaz” adlı kitabında özetle şöyle anlatır: “ABD karşıtı göstericiler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt’ta toplanırken sağ militanlar da saatler öncesinden Taksim’e gelmişti. Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan KMD üyesi dinciler ve ülkücü Paralı P aralı askerlik, askerliğin özelleştirilmesi anlamına gelir ki, diğerlerinde olduğu gibi yoksulların zararınadır. Yoksullar bunun ayırdına varacaklar mı? Ulusal varlıklar satılırken gösterilmiş tepkilere bakıp soruyu yanıtlayabiliriz: Yüzde 50’si varmayacak. Kırılan leti, Prof. Dr. Aysıt Tansel’den geliyor: “Babam, şair Oğuz Tansel’in Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarında adının yazılı olduğu taşı kırmış ve ufalamışlar. Bunun kötü amaçla yapıldığı kesin. Demek ki şairlere saldırılar sürüyor.” Barbarca bir yıkım döneminden geçiyoruz. İ Cumhuriye okurlarında t nd “Mustafa B uyuru: tutukluluğu albay’ın n günü olan 3 un bininci saat 12.30’d0 Kasım’da, Egemenlik a Milli P olacağız.” arkı’nda Bininci gün komandolar Dolmabahçe’ye toplandılar; kıble olarak 6. Filo’yu alarak, tekbirlerle cihad namazı kılarak ve ‘Kanımız aksa da zafer İslamın’ sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Taksim Parkı’nda da toplu namaz kılan bu militanlar, ellerinde taş ve sopalarla alana girecek göstericileri beklemeye koyuldular. Göstericiler Taksim’e girerken, sağcı militanların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Beş dakika içinde, Taksim kana bulanmış, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülmüş, yüzlerce gösterici yaralanmıştı. Ortada cinayet vardı; ama polis yaralananları topluyor, saldırganları engellemiyordu. Polis saldırganları değil, miting kolundan İstiklal Caddesi’ne, Elmadağ tarafına kaçanları yakalamıştı. Saldırganların zafer çığlığı, nutukları, tam 90 dakika sürdü. Yakılan gazeteler ve yürüyüşçülerin elinden alınan döviz ve pankartlar, birer savaş ganimeti gibi polise gösteriliyor, ellerdeki sopalar, meydan muharebesini kazanmışların kılıçları gibi havada sallanıyordu.” Kanlı Pazar ile yüzleşelim, Kanlı Pazar’dan hesap soralım: O yıllarda MTTB üyeliği, Merkez İcra Konseyi Muhasipliği yapmış olan Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu’nu çalıştırsın. Aynı dönemde MTTB üyeliği, Tesisler Müdür Yardımcılığı, Kültür Müdürlüğü yapmış olan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık arşivlerini açsın. MTTB mitinglerinde ateşli konuşmalar yapmış olan Cemil Çiçek de konuyu Meclis’e taşısın. Bilelim, öğrenelim, tartışalım... Kim ABD çıkarları peşinde insanları katletmiş, sopalarla dövmüş, bıçaklamış, yaralamış; anlayalım. Dersim: Kim, Kimden, Ne İçin Özür Dilemelidir? (2) Cumhuriyetin kuruluşundan 1937 Dersim isyanına kadar Doğu ve Güneydoğu’da irili ufaklı 23 isyan ve ayaklanma gerçekleşmiş, tüm bu kalkışmalar Silahlı Kuvvetler tarafından bastırılmıştır. Anımsayalım: Nasturi isyanı (1924Hakkâri), Jilyan isyanı (1926Siirt), Şeyh Sait isyanı (1925BingölMuşDiyarbakır), Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925Şemdinli), Reşkotan ve Reman isyanı (1925Diyarbakır), Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları isyanı (1926Pervani), Güyan isyanı (1926Siirt), Haco isyanı (1926Nusaybin), I. Ağrı isyanı (1926), Koçuşağı isyanı (1926Silvan), HakkâriBeytüşşebab isyanı (1926), Mutki isyanı (1927Bitlis), II. Ağrı isyanı/harekâtı (1927), Biçar harekâtı (1927Silvan), Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929Eruh), Zeylan isyanı (1930Van), Tutaklı Ali Can isyanı (1930TutakBulanıkHınıs), Oramar isyanı (1930Van), III. Ağrı harekâtı (1930), Buban aşireti isyanı (1934Bitlis), Abdurrahman isyanı (1935Siirt), Abdulkuddüs isyanı (1935Siirt) ve Sason isyanı (1935Siirt). Bu isyan ve ayaklanmalar özleri itibarıyla Cumhuriyetle başlayan çağdaş devletleşmeyle birlikte çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören feodal güçlerin (aşiret reislerinin) din olgusunu da araçlaştırarak başını çektikleri karşıdevrimci kalkışmalardır. Hiçbirinde toprağa bağlı, yarı köle köylü kitlelerinin özgürleşmelerine ilişkin bir talep yoktur. Bu kalkışmaların ortak amacı, çağdışı feodal/derebeylik/ağalık düzenini korumaktır. Bu saptamalar Dersim isyanı için de geçerlidir. Dersim’de de aşiret reislerine bağımlı yarı köle köylülük için özgürleşme talebi olmadığı gibi, Kürt etnisitesi ve mezhep aidiyeti bağlamında eşit yurttaşlık talepleri de yoktur. ??? Dünkü yazımızda belirtildiği gibi, bölgede Seyit Rıza’nın önderlik ettiği bir isyan başlatılmış ve isyan Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bastırılmış, sorumlular idam edilmişlerdir. Hiçbir devlet kendisine karşı girişilen bir isyan hareketine karşı sessiz/hareketsiz kalmaz, kalamaz. Bu tür kalkışmalara karşı devletin kendini koruyacak önlemleri alması, ayaklanmayı bastırması, sorumlularını cezalandırması meşrudur. Öyleyse sorun nerededir? Dersim harekâtında devlet orantısız güç kullanmış, binlerce sivil öldürülmüş, binlercesi de sürgüne gönderilerek yurtsuzlaştırılmış, mağdur edilmiştir. Hiçbir devlet, “Ne yapalım? Kurunun yanında yaş da yanmış!” mantığına sığınamaz. Devletin buna hakkı yoktur! Bu gibi durumlarda ciddi ve uygar devletler mağdurlardan ve yakınlarından özür diler. Fakat devlet özür dileyecekse bunu Başbakan’ın yaptığı gibi kendi partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında “yalapşap” yapmaz. Devlet özrü ciddi bir iştir, bu, mağdurların ve yakınlarının davet edilecekleri, medyanın geniş katılımının sağlanacağı, sahaf belgeleriyle değil, devlet belgeleriyle gerekçelendirileceği özel bir toplantıda yapılır. Böyle bir toplantıda ağza gelen söylenmez; oy kaygısıyla, binlerce insanın yaşamına mal olan bir isyan hareketinin önderi “mazlum”a dönüştürülemez. ??? Bu konuda Başbakan’ın da, CHP Genel Başkanı’nın da davranışlarını anlamak mümkün değildir. CHP o yıllarda tek parti olarak “devlet partisi”dir. Çok partili siyasal yaşama geçildikten sonra kurulan Demokrat Parti, Millet Partisi, Milli Kalkınma Partisi, Hürriyet Partisi, Adalet Partisi, Türkiye İşçi Partisi gibi partilerin tümünün yönetici kadroları içinde CHP kökenli insanlar bulunmaktadır. Başbakan’ın, “AKP’nin geçmişinde böyle kıyımlar yoktur, ama CHP’nin geçmişinde vardır” sözleri ne kadar anlamsızsa CHP Genel Başkanı’nın bu sözleri ciddiye alıp savunmaya geçmesi de o kadar anlamsızdır. Sözgelimi, II. Dersim Harekâtı’nın kararını veren, daha sonra Demokrat Parti’nin bir numaraları kurucusu olacak, dönemin Başbakanı Celal Bayar’dır. Özetle: Devlet, Dersim mağdurları ve artık hayatta olmayanların yakınlarından özür dilemelidir. Bu özür tazminatla da desteklenmelidir. Fakat bunu Şark kurnazlığıyla oya çevirme gayretleri yakışıksızdır, ayıptır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Birleşmiş Milletler Holding Anonim Şirketi’ 1939 yılında başlayan, büyük acıların çekildiği, milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği 2. Dünya Savaşı, 1945 yılında sona erer. Zaman yitirilmeden dünyanın yeniden yapılanması için çalışmalara başlanır ve 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletler örgütü kurulur. Birleşmiş Milletler (BM) “Dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslar arasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanıtılmaktadır. Uluslararası ilişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması olmuş. Kurulduğu 1945 yılında 51 olan Birleşmiş Milletler’in üye sayısı günümüzde 192’ye ulaşmış. Türkiye 24 Ekim 1945’ten bu yana Birleşmiş Milletler’in en eski üyeleri arasında yer almakta. BM’ye, Libya 14 Aralık 1955’te, Suriye 24 Ekim 1945’te, Mısır 24 Ekim 1945’te ve İran 24 Ekim 1945’te üye olmuş durumda. Başvuru kaynaklarında “Uluslararası ilişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma” olduğu aktarılan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın amacı, giriş bölümünde açıklanmaktadır: “(…) Bir insan yaşamı içinde iki kez insanlığa tarif olunmaz acılar getiren savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve antlaşmadan doğan yükümlülüklere saygı gösterilmesi için gerekli koşulları yaratmaya ve daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları sağlamaya, sosyal bakımdan ilerlemeyi kolaylaştırmaya ve bu ereklere ulaşmak için hoşgörüyle davranmaya ve iyi komşuluk anlayışı içinde birbirimizle barışık yaşamaya, uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerimizi birleştirmeye, ortak yarar dışında silahlı kuvvet kullanılmamasını sağlayacak ilkeleri kabul etmeye ve yöntemleri benimsemeye, tüm halkların ekonomik ve sosyal bakımdan ilerlemesini kolaylaştırmak için uluslararası kurumlardan yararlanmaya, istekli olarak, bu amaçları gerçekleştirmek için çaba harcamaya kara verdik. Buna uygun olarak hükümetlerimiz, San Francisco kentinde toplanan ve yetki belgeleri usulüne uygun görülen temsilcileri aracılığıyla işbu Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı kabul etmişler ve Birleşmiş Milletler adıyla anılacak bir uluslararası örgüt kurmuşlardır.” 192 üyeli Birleşmiş Milletler’in, günümüzde Ortadoğu için hazırladığı ve yürürlüğe de koyduğu eylem planları Birleşmiş Milletler örgütünün, “Birleşmiş Milletler Holding Anonim Şirketi”ne dönüştüğünün kanıtı görüntüsünü vermektedir. Birleşmiş Milletler Antlaşması da “Birleşmiş Milletler Holding Anonim Şirketi Sözleşmesi” olarak görünmekte. Holding sözcüğünü ise sözlükler şöylece tanımlamış: “İktisadi gücün belli ellerde toplanması amacıyla hukuksal kişilik sahibi ve bağımsız olan şirketlerin hisselerini elde ederek bunları kontrol altına alan, bu şirketlerdeki yönetim kurulu üyeleri veya bu üyelerin seçilmelerini etkileyen kuruluş.” (Türk Dil Kurumu Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü.) HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Argoda bir şarkı 1 cı ya da çalgıcının yaptığı iş karşılı 2 ğında aldığı ücrete 3 verilen ad... Şöhret. 4 2/ Rüzgâr korkusu. 3/ “Bir başıma ol 5 sam gam çekmez 6 idim / Bir ben değil 7 cümle âlem (Karacaoğlan). 4/ Mü 8 zikte üç ya da daha 9 çok sesin bir arada 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tınlaması... Omurları birbirine birleştiren ana mad 1 S K O P O F O B İ de. 5/ Karagöz oyununda 2 K E B E A T E H kullanılan kamış düdük. 6/ 3 İ M E R A A L A Bir cetvel türü... Bir nota... 4 Ş E N İ İ T Kayak. 7/ Gözleri görme 5 K R EM T A K A yen... Bir gösterme sıfatı... 6R A E N İ P Siper, hendek. 8/ Dondu7 A D İ A K İ K A rulmuş meyve suyundan A K O R yapılan bir tür pelte. 9/ 8 N A R A “Çıkış” anlamında kulla 9 K R İ Y O F O B İ nılan spor terimi... İskambilde bir kâğıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Azarlama, tersleme. 2/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Kütahya’nın bir ilçesi. 3/ Garajlarda, otobüslerin hareket edeceği bölümlerden her biri... Karışık renkli. 4/ Deniz Kuvvetleri’nde bir rütbe... Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa yazılışı. 5/ Yeterince aydınlık olmayan... Fas’ın başkenti. 6/ Mahkemede tanık ve sanıkların olay hakkında sözlü açıklamaları... Akıl. 7/ Damarlı ve yarı saydam bir taş... İlkel benlik. 8/ Eski dilde su... Kaliforniya’da yetişen büyük bir orman ağacı. 9/ Pirinci kabuğundan ayırmak ya da bulgur dövmek için kullanılan dibek... Cennet bahçesi. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle